1. 1.
    +1 -1
    panpalar roman yazıyorum. bi bölümde ankara ayazını betimlemem gerekiyor. ama ankaralı değilim. ankaraya çokça gitmişliğim var. bişeyler karaladım. olmuş mu bi bakın lan. iki dakkanızı ayırıp okuyacanız altı üstü.

    Ankara’nın ayazı acıdır; lakin kolay kolay hasta etmez

    insanı. Kurudur çünkü havası. Gündeminin aksine, öyle saat

    başı da değişmez. Baba yadigarı paltoyu akşama kadar elinizde

    taşıtmaz. Nemli, denize nazır, narin kentlerde olur o; sıcağın

    üşütmesi, soğuğun terletmesi. Termometreler merttir Ankara’da; ne

    kadar üşüyeceğinizi açıkça söyler, kancıklık etmez. Ama rüzgarı

    beterdir. Esiyorsa deli deli, çare yok, ustura gibi dilim dilim kesiyorsa

    yüzünüzü; bilin ki o gün kafası güzeldir bu şehrin, belki de size

    kızmıştır. Ne giyersen giy it gibi titretecek, ısıracaktır. Bozkır insanı

    değilseniz, yıllar geçse de, her şeyine alışsanız da, rüzgarda

    ayazına alışamazsınız.

    Eski alışkanlık olsa gerek; zaman zaman kendi ihtilalini yapar

    bu kent. Vakitsizce yasak eder sokağa çıkmayı. Adaletli işkenceler

    yapar, ordan burdan ayırmaksızın. Rüzgarını halkının üzerine

    salıp; kan işetir, kulak keser. Evsiz hayvancağızları bile ayırmaz

    zulmederken.

    Bir akşamüstü, Aralık ayının ortasına gelirken, kim bilir neye

    kızmış yine Ankara, zemheri ayaz nefesini üfleyip sokaklara, sıcacık

    evlerin pencerelerinde ıslık çalıyor, tehditler savuruyordu: “Oturun

    oturduğunuz yerde!”
    ···
   tümünü göster