1. 351.
    0
    o yaz istanbula kuzenimle birlikte dayımın yanına gittim. dayım tek başına yaşıyor beyler. bayağı zengin birisi. evi villa tarzı havuzlu falan. her gün içmeye devam ediyorum ben. dayım işten geliyor, yakıyoruz mangalı gecelere kadar içiyoruz. sonra dayım yatıyor kuzenimle ben havuza giriyoruz gecenin bir yarısı. yine böyle bir gece deli gibi sarhoşum amk, önümde laptop bir baktım burcunun babası kalp krizi geçirmiş. (babası çok ünlü olmayan bir sanatçı, arada bir trt de falan çıkar). ulan dedim arıyayım geçmiş olsun diyeyim. aradım, açtı telefonu belli bayağı ağlamış. dedim geçmiş olsun, sustu sustu ve kimsin dedi. burcuuu dedim. sesimi unutmadığını biliyorum. tanıyamadım kimsinin dedi. dedim ki yarın geliyorum sana tanıtacağım kendimi. ertesi gün çıktım istanbuldan bursaya geçtim beyler, direk evlerine gittim. annesi açtı kapıyı girebilir miyim dedim. gir oğlum hoşgeldin dedi. elimdekileri verdim oturdum babasının yanına geçmiş olsun dedim. konuştuk biraz. ben biraz uyuyacam kusura bakmazsan dedi, sonra kalktı koluma girdi. ben bunu yatağına yatırmaya zütürüyorum, burcuyu da gördüm mutfakta oturuyor. gelmiyor yanıma. sonra dudaklarımı sıktım beyler. çok ağırıma gitti. ben kalkmış gelmişim ta nerelerden, yüzüme bile bakmıyor, tam yatıracağım babasını yatağa, geri dön dedi. döndük mutfağın kapısına geldik burcuya baktı "ben senin gibi bir kız yetiştirmedim, ben evimize geçmiş olsun diye gelen bir insanın yüzüne dahi bakmayan bir kız yetiştirmedim, utan utan, ayıp be tüh sana!" dedi ve yatağına doğru gitti. ben bunu yatırdım. bu böyle benim elimi tuttu, baktı biraz ben kızımı sana güvenip emanet ederim oğlum dedi. adam ne taklar yediğimi bilmiyor tabi. saolun dedim, geçmiş olsun dedim, ağlıyorum hafiften bu sıktı elimi falan çıktım odadan. annesine gittim, geçmiş olsun dedim, ayakkabılarımı giymeye gittim, giyiyorum ayakkabıları, artık her şey bitmiş, kesin eminim. yolcu bile etmiyor kimse.

    annesi bir bağırdı mutfaktan "burcu beni sinirlendirme, yürü çabuk!" diye. burcu geldi sonra yanıma, o da ayakkabasını giydi. asansöre bindik beyler. ağlıyorum ben biraz, o da ağlıyor. sonra sarıldı bana bir anda. o anda dünyalar benim oldu. ama hiç bişe diyemiyorum, bir daha asla yapmayacam falan ağzımdan çıkmıyor. çünkü kendime güvenimde yok. 2-3 gün kaldım orada görüştük bol bol. akşamları evlerine yemeğe gittim, babasına sürekli hediyeler alıyorum, annesine falan. çünkü onlar olmasa mal gibi gidecektim.

    tekrar istanbula döndüm, deli gibi rakı içmeye devam ediyordum. ancak bu sefer sevinçten içiyordum. o sene 4. sınıfa geldiğimde, aynı ekipten proje yapma fikri çıktı. daha ders dönemi açılmadan danışman hocamızın yanına gittik, projemizden bahsettik. o da olur verdi, başladık çalışmaya. proje çok meşakkatli, 6 ay rahat sürecek. gerekli programlar var, web sitesi yapacaz hiç bir tak anlamıyoruz. benim bilgisayar da en büyük numaram, klavyenin solunda ki ctrl tuşuna basılı şekilde bırakıp, komşu çocuklarının bilgisayarla uğraşmaya çalıştığında hiç bir tak yapamamasını sağlamaktan ibaret. bir arkadaşımız laptopdan daktilo diye bahsetmişliği var. diğer arkadaş biraz anlıyor ama o da web tasarımı kadar uzman değil. böylece ekibi 3 kişiden 7 kişiye çıkardık. artık her işi yapabilmek için gerekli potansiyele sahip insanlar vardı. ancak hala bir çok konuda sıkıntılar çıkıyordu, mesela bir istatistik çıkıyordu, nasıl hesaplarız, hangi program, programı nereden buluruz falan, sürekli hocalarımızı rahatsız ediyorduk. durumu gittik dekana anlattık. dekanımız kendi dahil 6 hocayı dahil etti projeye. 3 öğrenci ile başladığımız proje 7 öğrenci, 6 akademisyen ile devam ediyordu.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster