+1
-1
şimdi tüm bunların konuyla ne ilgisi var? şu ilgisi var:
atomaltı ölçekte durup dururken var olan ve varken yok olan parçacıklar da gözlemlendi. işte bu gözlem büyük patlamanın
sonucunda oluşan evrenin bir müdaheleye bağlı olmaksızın oluşabileceği fikrini ortaya çıkardı. bildiğiniz gibi patlamanın hacimsiz
bir noktada gerçekleştiği düşünülüyor ve bu ölçekte newton fiziği değil kuantum fiziği geçerli olduğundan nedensellik ilkesinin
gereksiz olduğu düşünülüyor. bu tabiki onlarca teoriden yalnızca biri ancak evrenin bir müdaheleye bağlı olmadan kendiliğinden
oluşabileceğiyle ilgili müthiş güçlü bir teoridir. son olarak şunları söylemek istiyorum bu konuda. neden bir şeylerin var olduğuyla
ilgili veya bunca düzenin bilinçsiz atom parçacıklarının hareketleri ile kendiliğinden nasıl oluşabileceğiyle ilgili kesin bilimsel
bir buluşun olmaması bu boşluğu tanrıyla doldurmamızı gerektirmez. çok eski zamanlarda ay tutulmasını açıklayamayan insanlar bunun
kendilerine tanrıdan bir işaret olduğuna inanıyorlardı. bu gibi açıklayamadıkları onlarca olaya karşılık çeşitli tanrılar icat ettiler
kimi güneşe taptı kimi suya kimi ise ineğe.. hala bu tür varlıklara tapanlar var ve günümüzde bu tanrıları icat edenlere de
inananlara da zütümüzle gülüyoruz. kimbilir bir 500 yıl sonraki nesil bizim hakkımızda ne düşünecek? bilimsel olarak pek az bilgiye
sahip olmamızı anlayışla karşılayacaklarını umuyorum ama ya inandığımız tanrılar hakkında ne düşünecekler? biz şu an çağlarındaki
bilgisizliğe rağmen bu güneşe filan tapanları komik buluyoruz, adamlar bizim içinde onlarca çelişki barındıran kitapları kusursuz
bir varlığın indirdiğine inandığımızı düşünseler nereleriyle gülerler kim bilir. tanrıya inanmayı geçtim bile bakın.
neyse bu kısım komple şakaydı. şimdi rezil olma korkusu yüzünden inanmadığımı düşünmenizi istemem.
o kadar yazdım şunu da aradan çıkarayım: bazı dinciler biz yanılırsak kaybımız yok sen yanılırsan sıçtın diyorlar.
bu pascal'ın bahsi diye anılır onun da hz.ali'den aldığı söylenir. google'da pascal'ın bahsi diye aratırsanız bu ilginç mantığa birçok yanıt
bulabilirsiniz ama ben kendi adıma şöyle cevaplandırıyorum: bu şekilde bir inanç sizden gönülden inanmanızı bekleyen bir tanrıyı
tatmin etmeye yeteceğini düşünmüyorum. çünkü bunun kalpten inanç ile uzaktan yakından alakası yok. basit bir tüccar mantığından
farklı görünmüyor. ve eğer ben bir tanrı olsaydım bu şekilde inanan birine tanrının varlığını cesurca sorgulayan birinden daha fazla
değer vermezdim. son olarak şunu sorarım, uçan spagetti canavarının olmadığı konusunda ya siz yanılıyorsanız? (dawkinsten çaldım evet)
madem 'aradan çıkarmak' söz konusu, şunu da çıkarayım o zaman. bu pascal'ın bahsinden sonraki ikinci favorim. neredeyse tüm dinciler
tarafından kullanılır: "madem tanrıya inanmıyosun, o zaman yokluğunu kanıtla!" şöyle de devam ederler: "bir şeyin yokluğuna kanaat
getirmek için tüm evreni başından sonuna kadar incelemek gerekir" ve şöyle bitirirler: "o yüzden tanrı vardır"
"o zaman sana günde iki ölçek richard dawkins, iki ölçek stephen hawking, bir ölçek de nietzsche yazıyorum" der yollarım böylelerini.
(nietzsche'yi ilk bir hafta yarımşar tabletler halinde alın. zira fazla doz beklenmedik yan etkiler oluşturabilir)
bir şeyin yokluğu nasıl kanıtlanabilir? benim sirius yıldızının iki ışık dakikası sağında bir su bardağının olmadığına inanmamam için
bir nedenim olmak zorunda mı illa ki? veya bunu kanıtlamak zorunda mıyım? (russell'in çaydanlığı hikayesindeki değişkenleri de
ne acayip değiştirdim ehehe, neyse reyizin fikrini de yazalım binlik olmasın)
"eğer ben dünya ve mars arasında eliptik bir yörüngede güneşin etrafında dönen çin seramiği bir çaydanlık olduğunu öne sürseydim ve bu
çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduğunu ekleyecek kadar da dikkatli olsaydım, kimse bu görüşümün
tersini kanıtlayamazdı. ama devam edip de bu savımın yanlışlanamaz nitelikte oluşundan dolayı insan aklının ondan kuşku duymasının kabul
edilemez bir küstahlık olacağını söyleseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. ancak, eğer böyle bir çaydanlığın varlığı eski
kitaplarca onaylansaydı, her pazar günü kilisede kutsal gerçeklik olarak öğretilseydi ve okullarda çocukların beynine kazınsaydı, onun
varlığından kuşku duymak bir gariplik belirtisi olarak görülür ve o kuşkuyu duyan kişiye yakınçağda bir ruh doktoruyla ya da daha önceki
çağlarda bir engizisyon yargıcıyla bir randevu alınırdı."
Tümünü Göster