1. 1.
    -1
    türkiye de türk yok yalanına son

    Türklüğü kana, kafatasına, ete kemiğe indirgemek Türklüğe yapılabilecek en büyük haksızlıklardan birisidir. Türklük herşeyden önce kültür ve şuur meselesidir. Hem Türk tarihine hemde Türk Milliyetçiliği tarihine baktığımızda ırkçılık göremeyiz. Batılılar sözde keşfettikleri yerlerde ilk önce insanların dinini ve dilini değişitirirken bizim atalarımız fethettikleri yerlerde ilk olarak insanların dinlerini ve dillerini güvence altına almışlardır. Türk Milliyetçiliği tarihine baktığımızda Atatürk döneminde bilimsel olarak kafatası araştırmaları yapılmıştır, fakat bu araştırmalar hastalıklı bir üstün ırk amacı gütmüyordu. Yabancıların Türkleri aşağı sarı ırk diye aşağılamalarına karşılık bu tezleri çürütmek amacıyla yapılmıştır. Türk Milliyetçiliği tarihinde Atsız'ın aşırı fikirleri olmuştur fakat bu aşırı fikirler genel olarak Türk Milliyetçiliği içerisinde kabul görmemiştir. Bununla birlikte Atsız büyük dava adamlığı, tarihçiliği ve Türklüğe olan sevdasıyla Türk Milliyetçileri için her zaman büyük ve önemli bir şahsiyet olmuştur.

    Kısa bir ön açıklamadan sonra gelelim asıl meseleye. Anadolu'nun Türk yurdu olmasından bu yana haçlıların elbetteki kuyruk acıları geçmemiştir. Türkleri Anadolu'dan çıkarmak için çeşitli faaliyetler yürütmektedirler. Bu faaliyetlerinden birisi Türkiye'de gerçek Türk'ün olmadığını, Anadolu'da yaşayan halkın Ermeni, Rum, Kürt ve Türklerin karışımı olduğu zırvasıdır. Bir kere Türkler Anadolu'ya geldiklerinde zaten kıtlık, hastalık vs. gibi nedenlerden dolayı burada seyrek bir nüfus vardı. Burada yaşayan topluluklar asimile olmadan hayatlarına devam ettiler. Neticesinde tehcir ve mübadelelerle bir çoğu bu topraklardan ayrıldılar. Eğer gerçekten böyle bir karışım olsaydı o insanlar yüzyıllarca asimile olmadan hayatlarına devam edemezlerdi.

    Akla gelen başka şüpheler ise; Türkiye'de pek çok insan dedesinin babasını, dedesinin dedesini bilmez. Bunun sebebi ise Türklerin konar-göçer olması ve arşiv tutma gibi bir özelliklerinin olmamasıdır. Hristiyanlar çocukları olduklarında kilisede kayıt tuttukları için soy ağaçlarını bilirler. Fakat maalesef bizde böyle bir uygulama yoktur. Arşiv ve soyağacı tutma kültürümüz yoktur fakat sülalelerimizin lakapları vardır, x'gil, y'ler gibi. Bu lakaplar aslında sülalelerimizin hangi boya, hangi oymağa bağlı olduğumuzu göstermektedir. Merak edenler Yusuf Halaçoğlu'nun Anadolu'da Aşiretler Cemaatler Oymaklar adlı çalışmasından bakabilirler. Bu başlıkta o çalışmadan abazı bölümler ekleyeceğim.

    Hülasa herkes şunu iyi bilsinki; Anadolu'da yaşayan halk öyle soyu sopu ne olduğu belli olmayan bir topluluk değildir!

    Şimdi, Türkiye'de gerçek Türk yok yalanını çürütelim.

    http://www.youtube.com/watch?v=snsET-brrzc

    http://www.youtube.com/watch?v=0qCR-f7Akws

    Moğolistan'da, Asya Hun Devleti'nden kalma 2000 yıllık 62 kurganda yapılan kazılardan çıkan iskeletler üzerinde yapılan deneyler sonucunda yazılan Ancient DNA Tells Tales From The Grave'de açık açık Hunlar ile, günümüzde Türkiye'de yaşayanlarda dahil olmak üzere, çağdaş Türkler'in DNA sekanslarının eş olduğu belirtilmektedir.

    Ancient DNA Tells Tales From The Grave

    DNA from a 2,000-year-old burial site in Mongolia has revealed new information about the Xiongnu, a nomadic tribe that once reigned in Central Asia. Researchers in France studied DNA from more than 62 skeletons to reconstruct the history and social organization of a long-forgotten culture.

    The researchers found that interbreeding between Europeans and Asians occurred much earlier than previously thought. They also found DNA sequences similar to those in present-day Turks, supporting the idea that some of the Turkish people originated in Mongolia.

    The research also provides glimpses into the Xiongnu culture. Elaborate burials were reserved for the elite members of society, who were often buried with sacrificial animals and humans at the time of burial. And relatives were often buried next to each other.

    “This is the first time that a complete view of the social organization of an ancient cemetery based on genetic data was obtained,” says Christine Keyser-Tracqui of the Institut de Médecine Légale in Strasbourg, France. “It also helps us understand the history of contacts between the Asiatic and European populations more than 2,000 years ago.”

    The necropolis, or burial site, was discovered in 1943 by a joint Mongolian-Russian expedition in a region known as the Egyin Gol Valley of Mongolia. Skeletons in the site were well preserved because of the dry, cold climate. The researchers estimated that the site was used from the 3rd century B.C. to the 2nd century A.D.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster