--
spoiler--
inception, kendi sınırları içinde belli bir tutarlılığa ve izlediğimiz çoğu filmden kuvvetli bir matematiğe sahip. matematik derken; ben filmin ilk yarısında açıklanan ve kuralları çizilen, ikinci yarısında ise bir bir uygulamaya koyulan olayları kastediyorum. bu kadar kompleks bir yapıyı oluşturmanın ne kadar zor olduğunu ve çoğu senarist/yönetmen'in böyle bir işe girişmeyi göze alamadığını düşündüğümüzde filmin neden bu kadar el üstünde tutulduğunu biraz daha iyi anlayabiliriz. bunları başarabilmenin ve o başarının yanına göze hoş gelen sahneler koyabilmenin önemini kabul etmemiz gerekiyor.
normalde bu kadar karmaşık bir dünya oluşturmak seyircinin bir sürü noktada "aaa bu böyle olmaz ki hata yapmış salaklar", "ulan saçmalığa bak ya", "ee şimdi bu böyle oluyorsa, o niye böyle olmuyor lan kafam karıştı benim?", "öf ne karışık film çekmişsiniz!" deme riskini yaratır. bu da insanların eleştirecek nokta bulmakta zorlanmamaları demek. bunu göze alan christopher nolan, inception'ı mümkün olduğunca tutarlı yazmış ve kendi anlattığı kurallara sadık kalmaya çalışmış. filmin yarattığı farklılığı ve senaryosunun karışıklığını düşündüğümüzde, kurguda oluşan ufak hataları* mazur görebiliriz. sunduğu eserin ilginçliği sayesinde 1-2 tutarsız noktayı görmezden gelebiliyorsunuz. onlar da açıklansa güzel olurdu ama şöyle düşünmek lazım; çok daha basit bir olay örgüsüyle çok daha fazla tutarsızlık yaratan filmlerin delice izlendiği bir dünyada, nolan'ın yaratıları kadar emek isteyen filmleri rahatlıkla görüyor muyuz? kesinlikle hayır. kısacası inception'ın sunduğu şeyi yaratmak öyle zor ki, senaryoda açık nokta bırakmamak imkansıza yakın.
filmde ikinci level, üçüncü rüya, yerçekimsiz ortam, aksiyon falan diye kendimizi kaptırmışken unutabileceğimiz çok tanıdık bir nokta var. o da inception'ın diğer pek çok hollywood filmi gibi aslında aynı basit taslağı kullanması. bu taslağı daha başarılı işlemesiyle ve çok güzel detaylarla süslemesiyle bunu seyirciye neredeyse unutturuyor ama aslında filmi çok kaba bir özete indirgersek şu alışılmış taslağı hatırlarız: bir adet yalnız kahramanımız vardır. o, yaptığı işte en iyidir. fakat sorunları/bağımlılıkları vardır. ya karısı ölmüştür, ya yüzleşemediği bir vicdan azabı vardır. sonra kendisine "imkansız, yapılamaz" denilen "son bir iş" teklif edilir. herkes "beceremezsin" derken, kahramanımız bunu göze alır ve mutlu sona ulaşır.
işte bu kabul görmüş basit hollywood taslağı aslında inception'da da var. cobb, saito'ya da söylediği gibi "most skilled extractor". yani işinde bir numara. ama yalnız ve pgibolojik problemleri var. karısını kaybetmiş, kendini suçlu hissediyor. arthur da, yusuf da ona "impossible!" diye uyarılar yaparken o inat edip işi başarıyor. fakat koca filmi böyle basite indirgemek haksızlık olur çünkü film sadece bunu değil, ilk paragrafta anlattığım farklılıkları ve yenilikleri de sunuyor.
film beni eğlendirdi çünkü göze hoş gelen kısımlar sadece görsel efektler ya da aksiyon sahneleri değil. ben diğer filmlerle olan ufak benzerliklerini sevdim. tıpkı the matrix'de olduğu gibi, sistemin düzenini bozan ve oraya ait olmayan şeylerin fark edilmesi durumu sözkonusu. matrix'de bir kodlama ya da parametre yanlış olduğunda kara kediler falan geçiyordu, anlaşılıyordu yabancı bir maddenin varlığı. inception'da da rüyalardaki yabancılara pis pis bakan projection'ları görüyoruz. bana başka filmleri anımsatan bir diğer nokta da, ariadne ve cobb'un köprünün üzerinde iki ayna arasında kalmaları. bu sahnede set ekibinin aynada gözükmemesi için kim bilir ne cgi'lar kullanılmıştır ama o anı görünce aklıma hemen terminator 2 judgment day'de james cameron'ın ayna karşısındaki sahneyi efektsiz ve manuel bir şekilde çekişi geliyor**. cobb'un ekibini topladığı sahneler gayet eğlenceli ve ister istemez akla ocean's eleven'ı getiriyor. dağlardaki kayaklı aksiyon sahneleri ise bana roger moore'un james bond rolünde dağlardan aşağı kaya kaya düşmanları hakladığı anları hatırlatıyor. bu sahnelerle diğer filmler arasında ufak bağlantılar kurmak benim hoşuma gitti. filmin salt aksiyon ya da salt felsefe sunmadığını ve tek yönlü olmadığını böyle eğlenceli anlarda anlıyorsunuz. bunda en az 3-4 noktada tüm salona kahkaha attıran esprilerin de katkısı var**. yerçekiminin değiştiği anlar oldukça etkileyici. bu sırada arthur'un otelde güvenlik güçleriyle boğuşması, slow motion'ın çok güzel kullanılması falan hep göze hoş geliyor. yerçekiminin tamamen kaybolduğu freefall sahnesi de öyle.
filmi ikinci sefer izlemekte fayda var. olay örgüsünü ilk seferden hatırladığınız için detaylara çok daha iyi yoğunlaşabiliyorsunuz. açıkçası ben de bu entry'yi yazmak için onu bekledim. kafanız incinken, öylesine izleyip tam anlamıyla kavrayabileceğiniz bir film değil. cobb'un rüyalarında yüzük takması fakat gerçeklikte yüzüksüz dolaşması gibi noktaları daha iyi takip ediyorsunuz. mal'ın limbo'dan uyandıktan sonra hala rüyada olduğunu zannetmesi ve gerçekten intihar etmesi, inception'ın mümkün olduğunu kanıtlıyor ve dolaylı yoldan cobb'u bu ölümden sorumlu tutuyor. elemanın suçluluk hissi, vicdan azabı falan gayet mantıklı şekilde açıklanmış. bu suçluluğun etkilerini düşündüğümüzde de cobb'u filmin başındaki ve sonundaki hallerini karşılaştırabiliriz. eleman filmin başında topaç dönerken "lan acaba düşmezse?!" diye şüphe etmekten elini silaha atıyor. filmin sonunda ise rahatlamış, vicdanı rahat bir şekilde topacı beklemeden çocuklarına koşabiliyor. neye inandığının önemi böylece vurgulanmış.
belki de ben kaçırmışımdır ama benim anlamadığım ve filmin açık verdiğini düşündüğüm tek nokta şu: saito, ilk rüyada projection'lar tarafından vurulunca eames onu öldürmeye ve uyandırmaya kalktı fakat engellendi. çünkü yusuf ve cobb ona kullanılan güçlü kimyasalın etkisiyle saito'nun uyanamayacağını ve limbo'ya gideceğini söylediler. limbo'yu ise "ne kadar sürer bilemiyorum belki onyıllarca orda kalırsın" diye açıkladılar. o anda limbo, çok korkulan ve içinde bulunulmaması gereken, çıkışı olmayan bir ortam gibi gösterildi. buraya kadar tamam.
ama (anladığım kadarıyla) cobb ve mal, limbo'da uzun süre kaldıktan sonra tren raylarında intihar ediyorlar ve uyanıyorlar. bunun yanı sıra son sahnelerde ariadne ve fischer aşağı atlayarak, saito ve cobb ise kafalarına sıkarak (saito'nun 159* yaşında olduğu sahnede elini silaha zütürmesi) limbo'dan uyanıyorlar. e madem limbo'da ölünce uyanabiliyorlar, neden "limbo'dan çıkış olmayabilir belki de yıllarca orda sıkışırsın" diyerek birinci rüyada saito'yu öldürmekten korkuyorlar? bunu çözemedim.
neyse, bilenler bilmeyenlere anlatsın.
--
spoiler--
işte böyle uzun ve düzensiz bir entry girmeme sebep olan, yer yer şüphe uyandıran güzel bir film inception.
güzelliğini de geçtim, yapılması çok zor olan bir düzeni dizayn eden ve kurallar belirleyen christopher nolan'ın yetenekleriyle cesaretini bir kez daha gösterebildiği için önemli ve farklı.