0
Aslında filmi salt bilimkurgu olarak nitelemek de oldukça yanlış. Filmin aynı zamanda senaryo yazarı da olan Nolan, daha ilk dakikalardan itibaren ne aksiyonu ne de duygusallığı ekgib ediyor filminde. Seyirciyi filme ısındıran hareketli ve bir miktar karışık bir girişin ardından asıl konuya geliyoruz. Filmin esas karakteri Cobb (Leonardo DiCaprio) muhtelif sebeplerden ötürü ülkesi Amerika’ya ve çocuklarının yanına gidemediği için ülke ülke dolaşarak işini icra ediyor. işi ise, rüyasında insanların kimi sırlarını çalarak, bunlardan yararlanmak. Göründüğü gibi bu oldukça zor bir iş olsa da, Cobb alanında uzmanlaşmış. Bir gün Cobb’a gelen teklif ise ona eve dönüş yolunun kapılarını açıyor; Cobb bu sefer fikir çalmak için değil fikir yerleştirmek için çalışacak, başarırsa ülkesine rahatlıkla dönebilecek.
Nolan, başka birinin elinde kolaylıkla çarçur olabilecek bu fikri çok iyi kullanıyor. Rüya gören biri, uykuda olan bedeninin başına neler gelirse onları yaşıyor. Yani kişi kendini su dolu bir küvetin içinde bulursa, rüyasında da bulunduğu yerde sular içinde kalıyor. Nolan bu kuralı gösterişli bir şekilde kullanmaktan kaçınıp bu fikrin parlaklığını kullanmayı tercih ediyor. Mesela bir koltukta öylece oturan biri, gerçek bedeninin yaşadığı aksiyon sebebiyle bulunduğu yerin bir deprem oluyormuş gibi sallandığını duyabiliyor. Bu da filmin parlak fikrinin ne denli başarılı olabileceğinin bir kanıtı oluyor. Bu yapı sayesinde izleyen de hikaye bütünlüğünden kopmuyor. Yani Nolan işin estetik kısmıyla oldukça fazla ilgileniyor. Tabii ki bir anda yıkılan devasa yapılar veya mimari harikası sokaklar da filmde mevcut. Bunun yanında hikaye yapısı gereği hikayeyi çok boyutlu bir şekle dönüştüren Nolan, farklı mekanlarla birlikte kimi zaman yerçekimsiz ortamda yaşanan bir mücadeleye zütürüyor bizi, kimi zaman da karlı bölgede yaşanan bir gerilime. Bu işin doğal tehlikeleri de gerilimli bir ortam yaratılmasına aracı oluyor.
Şu aralar orijinal fikir konusunda sıkıntı çeken sinema sektöründe, Nolan’ın yaptığının ne derece müthiş bir iş, filmi izleyince daha iyi anlaşılacaktır. Nolan’ın filmin ikinci bölümünde aralıksız 15-20 dakika yakaladığı bir atmosfer var ki, kolay kolay akıldan çıkabilecek gibi değil mesela. O atmosferi burada anlatmaya çalışmak yersiz.
Filmin finali ise, çok akıllıca bulunabilir fakat kesin sonuçlardan hoşlananlar filmin finalinden memnun kalmayabilir. Yani final oldukça belirsiz. Yine de filmin genel havasıyla örtüştüğü için oldukça manidar bir son olduğu da söylenebilir.
Christopher Nolan her filminde çıtayı birkaç aşama yukarı çeken bir yönetmen. Dolayısıyla insan Nolan’ın ileri ki projeleri için şimdiden heyecanlanıyor. Ayrıca “Inception” şunu da gösteriyor ki,Nolan günümüzün en zeki ve en yaratıcı yönetmenlerinden biri, hatta en iyisi. Nolan’ın sinemacı olmak için doğduğuna kuşku yok.
Tümünü Göster