1. 251.
    0
    Dinlemeyen insana çareyi dinlemekte vermek. Bir ders. Bana söylediklerini hatırlıyorum. Pardösü, kaçış, sıvışma bu sefer, o günün sabahı, bardak fırlatma, kapının karşısı, mutfak, bardağı isabet ettirme. Cephane mutfak. Mutfak. Mutfakta. Paketin içinden bi sigara çıkartıp ona fırlatıyorum.
    "Nooldu fırladın?" ... -yüzümdeki parlamayı fark ettin mi?
    Mutfağa girdim, ayaklandı ve peşimden geliyor. Doğru yerdeyim. Mutfağa girdiğimde sandalyeye oturtulmuş bir büyükçe koltuk yastığına geçirilmiş pardösümle karşılaşıyorum. Göz göze gelir gibi oluyoruz. Hamle yapmaya karar verdiğim ilk hareketimde buldum. Ama mutlu olamıyorum. Ona döndüğümdeyse dudaklarını büzmüş, gözlerini kocaman açmış kalkık kaşlarıyla bana bakıyor, tam bir yaramaz çocuk edasıyla. Kızamıyorum.
    "Tamam... madem öyle, hadi kahvaltı yapalım." Bir bekaretimi daha almana izin veriyorum. Yeterince zekiceydi.
    "Hohooo işe yarayacağını düşünmemiştim. Ama direk anladın sen. Ama yine de gidiceksen git, gerçekten, öylesinde bi oyundu sadece. Bu sabah yeterince güzeldi bebeğim... gerçekten."
    "Sus sus ağlatacaksın şimdi. Et yok mu ya evde?"
    "Zuhaha 'et yok mu et' soruya bak... var var dolapta otur sen, ben hallederim, ayağıma dolanırsın yardımcı olma."
    Kahvaltı ettik. Güzeldi. Onunla vakit harcarken keyif alıyordum. Gerçekten onunla beraberken bundan sıkılmıyordum, bi an önce basıp gitme isteği gelmiyordu. Bu benim için, normal bir insanın "yanından ayrılasım hiç geliyo ya" demesiyle eşdeğerdi. Ağzıma peynir ve salamlı ekmek vermesine izin verdim.
    ···
   tümünü göster