0
Merhaba ben Serap, Lambdaistanbul gönüllüsüyüm. Konuşmak için ta oralardan benim çağrılmış olmam ve biraz da tereciye tere satmak gibi bir durum söz konusu ama ben konuya biraz farklı demeyeceğim de sürekli ertelediğimiz bir noktadan bakayım istedim.
Konuşma konusunda da çok beceriksizimdir. Belli bir hat üzerinde gideyim çok fazla dağıtmayayım diye ara başlıklar hazırladım. Şimdi 2000’li yılların başında gene Lambdaistanbul’un ilk yıllarında düzenlenen bir toplantıyı haber almıştım ben. Türkiye’de travesti ve tranciksüellerin sorunları diye bir toplantıydı. Ben daha öncesinde internet üzerinden böyle gruplarla bağlantılı olarak konu üzerine düşünmeye ve bilgi birikimi yapmaya başlamıştım o yüzden çok heyecanlandım. Bu toplantıya gittim; ilk toplantıydı Lambda’da katıldığım. Fakat kısa süre sonra toplantıda fark ettim ki benim kafamda olanlarla toplantıda konuşulanlar bambaşka şeyler. Türkiye’de yaşayan travesti ve tranciksüellerin sorunları parantez içinde tt ciks işçisi arkadaşların yaşadığı şiddet üzerine bir toplantı oldu ve benim de yabancısı olduğum bir konuydu. Neyse bir süre sonra bu şaşkınlığı atlattım. Lambda’ya daha sık gider gelir oldum. Şimdi yıl 2008 ama Türkiye’de travesti ve tranciksüellerin sorunları diye bir toplantı yapıldı mı yine aynı sorunların konuşulduğunu görüyorum. Doğal olarak çok yoğun bir şiddet uygulanıyor ve o şiddet ön plana çıkıyor. Ama bu arada biz cinsel kimlikler üzerine konuşmayı ve bunlar üzerinden politika oluşturmayı hep erteliyoruz. Biraz da şey gibi geliyor burada yaşanan onca sorun varken bunların lafı mı olur. isim değiştirme hakkı, kimlik belgelerinde ameliyat şartı aranmadan değişiklikler yapabilme hakkı gibi talepler biraz lüks kalıyor gibi. Ama yine de bunları zaman zaman konuşmalıyız ve politikalar üretmeliyiz diye düşünüyorum. O yüzden bugün daha çok bu konular üzerinde ağırlıklı olarak duracağım ama konuşmanın daha ilerilerinde ciks işçiliğiyle yaşdıbını kazanan travesti ve tranciksüellerin sorunlarını da konuşuruz.
Önce tranciksüellik nasıl bir şey, ben tranciks ile transgender kavramlarının ayrımı üzerinde biraz duracağım. Bu kavramları nasıl gördüğüm üzerinde duracağım. Tranciks olgusu daha çok cinsiyet geçişinin bedende gerçekleştirilmesi ya da gerçekleştirilme arzusunu ifade ediyor. Beden cinsel kimliğe uygun hale getirilmeye çalışılıyor. Yani tranciksten bugüne kadar okuduklarımdan anladığım bu. Bu nedenle bedenle sürekli didişip duruyorsunuz ve tüylerle uğraşılıyor, göğüsler, adem elması, kaşlar, kirpikler vs. bedeninizi tasarlıyor ve deyim yerindeyse yeniden inşa ediyorsunuz. Tabi bu inşaat sürecinin zaman zaman çok abartıldığı yerler de olmuyor değil. Çok gerekli şeylerin dışında mesela küçük numara ayakkabı giyebilmek için küçük serçe parmağını kestiren arkadaşlarımızı bile duymuştum. Buraya kadar varan bir bedenle didişme söz konusu. Cinsiyet geçişi süreci aslında çok sancılı bir dönem ve süreç. Bazen gazetelerde tuhaf haberler çıkıyor, özellikle vergi vs konularında uzman yazarların yazıları oluyor, babasının emekli aylığını alabilmek için cinsiyet değiştirdi gibi haberler. Bu tür haberlere gülüp geçin, öyle pat diye olan bir şey yok, korkunç sancılı, acılı bir süreç yaşanıyor sonuçta. Ölmek istediğiniz anlar çok oluyor, kezbanlık dönemi dediğimiz dönem mesela çok zor bir dönem çünkü o dönemde ne tam istediğiniz beden inşa edilmiş durumda o yüzden çoğunlukla hep tanımlanamaz pozisyonda kalıyorsunuz. insanlar “bu ne ya” diyerek yanınızdan geçiyor. Sonuçta bu süreç aileyle, çevreyle ilişkiler yavaş yavaş azalmaya, daralmaya başlıyor ve yalnızlaşma söz konusu oluyor. Açılma süreci de aynı zamanda çünkü mesela en yakın dostlarınız sizinle yan yana görünmekten çekinmeye başlayabiliyor ya da herhangi bir açıklama yapmadan pat diye sizinle ilişkisini kesebiliyor. Benim çok yaşadığım bir şey bu, tabi bunu yapmayan dostlar da olabiliyor ama çevre giderek daralıyor ve giderek yalnızlaşıyorsunuz sonuçta. Bunlara ben gemileri yakma durumu da diyorum. O arzu o kadar şiddetli ki çevreyi, dostları, aileyi bir anda silebiliyorsunuz, zor bir şey evet ama zaten sürecin kendisi zor. Daha fazla dramatikleştirmeyeyim. Şimdi beden o tasarladığınız biçime ulaşmaya başladığında giderek kendinizle barışıp bütün o çektiğiniz acıları unutabiliyorsunuz. Her şey geride kalmış oluyor ve yeni bir yaşam başlıyor. Aynı ömre sığdırılmış ikinci bir yaşam gibi bir şey bu. Bu yeni yaşam, değişim boşuna değil. Bu arada bu geçiş sürecinde kadınlık ve erkekliği öğreniyorsunuz.
Şimdi tt deyince aklımıza hemen erkekten kadına tranciksüellik geliyor, tersi de tabii ki mümkün. Kadınlık ve erkekliği yeniden öğreniyorsunuz, bu noktada yavaş yavaş o toplumsal cinsiyet geçişi de gerçekleşiyor. Transgender kavramı tranciksüel kavramından bu noktada farklılaşıyor. Transgender çok daha geniş bir kavram, o artık toplumsal yaşam içinde hangi cinsiyetle yaşadığınızı ifade eden bir kavram. Bu kavram çok geniş doğal olarak çünkü anlık geçişleri de kapsıyor ya da sürekli geçişleri de kapsıyor. Anlık geçişler derken işte örneğin yatak odasında fantezi olarak yaşanan geçişlerden tutun da yaşdıbını ikinci yaşam biçiminde yeniden inşa etmeye kadar varan çok geniş bir çerçeve. Tabii yani bu ikinci yaşamın dışında kendinizi daha çok seviyorsunuz, kendinizle daha çok barışık oluyorsunuz tamam ama bu hayatın ondan sonraki bölümünün çok kolay geçeceği anldıbına hiçbir zaman gelmez. Çünkü bu sefer bu cinsiyet geçişine toplumun verdiği tepkiler devreye giriyor. Bu tepkiler size hayatı zehir edebilecek tepkiler. Aslında dünyanın her tarafında benzer şeyler yaşanıyor. Ben bunu gördüğümde çok şaşırmıştım. Mesela Transgender Konseyi raporları gelmişti Avrupa Birliği çerçevesinde bütün transgender örgütlenmelerinin yaptığı bir rapordu bu. Avrupa Birliğine dâhil ülkelerdeki bütün örgütlerin ortak taleplerini derleyip toparlama amacıyla yapılan bir konseydi. Rapora bir baktım yani bizim taleplerimizden yaşadıklarımızdan hiç de farklı değil, aynı sorunlar oralarda da yaşanıyor. Bu beni şaşırtmıştı, sonra geçenlerde de Lambdaistanbul’un bir aile grubu var LGBTT bireylerin ailelerine yönelik bir çalışma grubu, bu gruptan üç annemiz gene Avrupa çapındaki aileler toplantısına katılmıştı, onlara sordum ne tür paralellikler var ne tür farklılıklar var diye. Yaşanan şeyler hep aynı dedi. Yani çatışılan kurumlar değişiyor, mesela burada Müslümanlık orada Hıristiyanlık, devlet kurumları üç aşağı beş yukarı gene aynı, hukuki düzenlemeler aşağı yukarı aynı, yani mutlaka ülkeden ülkeye değişen ufak sorunlar vardır ama bu yaşanan sorunlar bakınca cidden aynı.
Tümünü Göster