0
"Arkadaş" dedi. "Ben o sitenin o şehirde olup olmadığından bile emin değilim. Öyle bir site olup olmadığından da... " Mesajlar peş peşe geliyor ve ben sadece okumakla yetiniyordum. Bütün bu betimlemeleri romandan okuduğunu söyledi. Arada bir burada olup olmadığımı soruyordu. Yazdıklarını okuyup okumadıklarımı... Metin2 bir oyundu ve ben Metin2 de oyun içinde bir oyunun içine düştüğümü düşünmekten başka bir şey düşünemiyordum. "Öyleyse" dedim. Romanın adını söyle ben de okuyayım. Yeni çıkanları genelde takip etmeye çalışır, en azından okuyanlardan roman hakkında yorum alırdım. "Henüz yayınlanmış bir roman değil ki." dedi. Ya bir roman taslağıydı ya da henüz yayınlanmamış bir romanın ilk ve belki de tek yazıcı çıktısıydı.
Zekî olduğumu düşünürüm. Genelde olaylara ve kişilere en azından başlangıçta şüpheyle ve sorgulayıcı yaklaşırım. Elimde olmadan karşımdakinin benden daha zekî olduğunu düşünmeye başladım. Ya bir kurgulanmış gerçekle karşı karşıyaydım ya da mükemmel kurgulanmış basit bir yalanın içinde... "Gel ve kendi gözünle gör, öyle bir sitenin olduğunu öğrendin işte." dedim. Kendisi için uygun bir zamanda zaten geleceğini söyledi. Beni yemliyor olma ihtimali o kadar fazlaydı ki madem o beni yemliyordu ben de onu yemlemeliydim. "Gelirsin, hem tanışmış oluruz hem de kendin araştırırsın." dedim. Bu tuzağa düşmeyecek insan yok gibidir. Ben onun bu teklife balıklamasına atlayacağını beklerken o, bana "Yo! Sanalda yaşananlar sanalda kalmalı, ben kendi işimi kendim hallederim ancak gelmeden önce en azından bazı şeylerden emin olmalıyım. Geldiğime değmeli. Gerçek hayatta seninle tanışma gibi bir niyetim yok." cevabını verdi.
Bir süre daha mesajlaştık. bu süre içinde elindeki roman ya da taslağı her neyse onunla ilgili bilgiler verdi. Özetle geçecek olursam yıllar önce yazılmış bir romandı bu roman. Söylediği kadarıyla romanı yazan her kimse o sitede yaşadığını iddia ettiği bir kızla yaşadığı gönül ilişkisini anlatıyordu. Romanın tamamen şifreler üzerine kurulmuştu. Ne bir şehir, adı vardı ne bir insan adı... Şifreleri çözebilmesi için oraları çok iyi bilen birine ihtiyacı vardı. Hangi şifreyi nasıl çözdüğüne dair bir kaç şeyden bahsetti. Kesinlikle ya çok zekiydi ya da benimle oyun oynuyordu. Böyle biri gerçekte var mıydı? Hala orada mı yaşıyordu? Yoksa yıllar önce taşınmışlar mıydı? Kız, evlenip gitmişti belki ama bina numarası, katı ve kapı numarasıyla birlikte verdiği daire babasının dairesiydi. O daire satılmış, şu anda orada başkaları mı oturmaktaydı yoksa annesi ve babası hala orada mıydılar? işte bu soruların cevabını arıyordu. Sitenin ve çevrenin betimlemesindeki küçük ayrıntılardaki farklılıkların da bu zaman diliminde meydana gelen değişimlerden olduğuna kesin gözüyle bakmaya başladım. Sorduğu sorulara kısa cevaplar veriyor, doğruları tasdik edip farkları sık sık "Sanırım" sözcüğüyle başlayarak düzeltiyordum. Öyle ya ben o siteye 7- 8 dakikalık bir yürüyüş mesafesindeydim. Benim adı geçen bu sitenin tam karşısında oturduğumu anlamamalıydı. Tamamen doğru olsa da bazı şeyleri bilmiyormuş gibi yapıyordum. Hiç dikkat etmediğimi söyleyip arada bir siteyle aramızdaki mesafeyi hatırlatıyordum.
Nedense güvenmeye başlamıştım bu adama. Aslında adam mıydı onu da bilmiyordum aslında. Hayatım Metin2 den ibaret değildi. Dışarıda beni bekleyen bir hayat daha olduğunu oyundan çıkacağımı söylediğimde "Bir kaç dakikanı daha alabilir miyim?" diye yazdı. "Oyun içinde dost isteği göndermek istiyorum. Kabul eder misin?" "Gönder." dedim. Kabul ettim. Bunu yaparak eğer bu oyun içinde bir oyunsa bu oyunun içinde bir oyuncu olmayı kabul ettim belki de bu şekilde. Belki de önemsiz bir figüran olmaktan öteye geçmeyecektim.
Benden bir araştırma yapmamı istedi. Çok basitti. Sitede, numarasını verdiği binaya girip söylediği kata çıkacak ve bahsettiği kapı numarası üzerindeki ismi öğrenecektim. Karşılığında bana vaat ettiği Oyun eşyası, Oyunda hiç küçümsenemeyecek bir şeydi ve kendimi geliştirebilmek için o eşyaya çok ihtiyacım vardı. Dedim ya Bu oyunu oynayanlar çok iyi bilirler "15 tane Ruh Taşı" bu benim için reddedilemeyecek bir teklifti. Bunları oyunda kazanabilmem için en az 15 gün boyunca her gün saatlerce taş kırmak zorunda kalacağım bir uğraş gerektiren durumdu.
Kendisine nasıl güvenebileceğimi sordum. Vaat ettiği eşyaları verecek miydi? Öğrenmek istediği şeyleri öğrendikten sonra üstüne bir de benimle dalga geçip çekip gidecek miydi? Oyunu kapatmak zorundaydım. işim vardı ve hala kapatamıyordum. Arada bir çıkmak zorunda olduğumu hatırlatıyordum. "Hemen" dedi. "Bir dakika sürmeyecek. Oyunda nerede olduğunu söyle yanına geliyorum." ... Ch (Channel) ve bulunduğum yeri söyledim. Bir dakika sürmeden yanımdaydı. Oyuncusu eşyalarıyla parıl parıl parlıyordu. Oyunun iyilerinden olmalıydı. Belki iyi bir para, belki de uzunca bir emek harcamıştı. Bu oyunda kimin nasıl biri olduğunu asla bilemezsiniz. Belki de oyun hırsızlığı ve soygunculuğuyla bu hale gelmişti.
Gelir gelmez ticaret penceresi açıldı. 1, 2, 3, 4, 5, 6 evet, tam altı tane ruh taşını pencereye koyup kabul tuşuna bastı. "Bu" dedi. "Vaat ettiğini gerçekleştirirsen ben de vaadimi yerine getireceğimin nişanesi. Kapıda aradığı ismin ne olduğunu sordum. Söylemedi. Belli ki o da karşısındaki kişiye güvenmek istiyordu. Aradığı isimlerin ve soy ismin baş harflerini verdikten sonra "Ben" dedi. adını yazdı. Bayandı. Ben de oyun içinde kullandığım adımı yazdım. Karşılıklı memnun oldum dileklerinden sonra gerçekten bayan olup olmadığını sordum. Gülücük işareti gönderdi. "Bu oyunu oynayan az mı bayan var zannediyorsun" cevabını verdi. Görüşmek temennisini yazdı. Öyle ki "Görüşürüz" yazıp enter tuşuna bastığımda "Oyuncu bağlı değil" ikazıyla karşılaşmıştım. Ne de çabuk çıkmıştı.
Tümünü Göster