0
dediğim gibi kendi işimi yapan ender şanslı insanlardanım. takunu çıkarmamak şartıyla istediğim saatte kalkıyorum, istediğim gün kendime izin verebiliyorum, istediğim zaman çalışıyorum. bunlar kendi işine sahip olmanın sayılı avantajlarından birisi. fakat her gün onlarca farklı insanla gerek telefonla, gerek e-mail iletişim halindeyim. onlara laf anlatıyorum, onları ikna ediyorum, onları sakinleştiriyorum, onlara hizmet satıyorum, onlarla pazarlık yapıyorum, onlarla sahte fakat samimi sohbetler ediyorum.
ulan o kadar çok aptal adam var ve o kadar güzel paralar kazanıyorlar ki, bilseniz aklınız zütünüze kayar.
merve (gerçek ismi değil), taşaklı bir müşterimizin pazarlama müdürü. her gün telefonda defalarca konuşuyoruz, her hafta toplantılar set ediyoruz, alert oluyoruz kısacası dıbına koduğumun ingilizce sözlüğündeki tüm eylemleri gerçekleştiriyoruz. gibeyim plazasını da, kendi içinde geliştirdiği lügatını da. bu merve varya bu merve, yemin ediyorum fındık kadar beyne sahip değil. pazarlama müdürü ama paylaştığımız ebesinin amı kadar büyük görselleri iPhone 6'sından kontrol ediyor, jpg yolluyoruz tıklayamıyorum diyor, ya dıbına koduğumun karısı jpg dosyaya tıklanmaz! diyemiyorsun, elinde sürekli starbucks kupasıyla dolaşıyor, toplantılarda ağzını eğirte eğirte konuşuyor. soru soruyorsun cevap veremiyor, pazarlamanın p'sinden çakmıyor, markaya gib kılı kadar faydası yok ama bir şekilde pazarlama müdürü oluyor. onun bunun sırtında dolaşarak bir şekilde işini görüyor, parasını kazanıyor. o parayı da haftasonu solaryum'da, nişantaşı'nda, nupera'da eziyor, check-in'ini yapıyor, selfiesini paylaşıyor. gündemle, siyasetle, ülkeyle, vatanla, krizle, dövizle hiç alakası yok, anlatsan da anlamaz. bu dıbına koduğumun merve'siyle hergün muhattap oluyorum ben. tek hayali zengin koca bulup evlenmek.