-
8101.
+43 -1*Tümünü Göster
ablamın en mutlu gününde düğününde yapamadığımız konvoyu son yolculuğunda yapıyor,
önde cenaze arabası arkada biz mezarlığa doğru gidiyorduk.
mezarlığın yolu da çok kısa sürmüştü.
10 dk geçmemişti ki girdik mezarlığın ön kapısından.
girer girmez durduk.
kalabalık, arabaya akın etti.
tabutu sırtlamak için el attı herkes.
selim, babam ve ben sabit olmak üzere neredeyse herkes el attı tabuta.
ablamın yıkanacağı yere geldik.
ablamı ortadaki taş masanın üzerine bırakıp geri çıktık.
artık sona yaklaşmıştık.
bulduğum en yakın duvara dayadım sırtımı.
düşünmüyordum.
hissettiğim tek şey beynimdeki yanmaydı.
uyuşmayı da geçmiş artık yanıyordu, giblemiyordum ama gerçekten acı veriyordu.
benim çok kötü olduğumu düşünmeyen eş dost, akrabalar ağırlıkla annemle geri kalanları da abim, kardeşim ve babamla ilgilendiler.
abimin ellerinde hala kelepçe vardı.
o da biz gibi ama elleri kelepçeli bekliyordu ablamı.
dayanamayarak abimin yanındaki askerin yanına gittim.
cemil usta fırladı arkamdan.
-aç kelepçeyi. dedim direk.
o an düşünemedim ama şimdi düşünüyorum da üslubum farklı olsaydı belki daha güzel bir cevap alırdım ama,
-açamam. dedi abimin koluna girip.
-aç. dedim sesimi biraz daha yükseltip.
-askere sesini yükseltemezsin. dedi
"gibtirtme askerini" diyecektim o acıyla ama allahtan cemil usta tuttu beni.
acı macı giblemeden kolumu sıktı ve kenara çekti beni,
sonra rüstem abiye kaş göz yaptı.
rüstem abi kafasıyla onaylayarak askerin yanına gitti ve
kulağına doğru eğilerek bi şeyler söyledi.
kısa bir süre sonra asker diretmeden açtı abimin kelepçesini.
abim önce bileklerini ovdu, sonra selim'e sarıldı.
ablamı yıkamışlardı ve cenaze namazı için saflara geçmeye başladık.
hoca muhtemelen her ölünün arkasından söylediği bir kaç ezbere söz söyledi.
kısa süren cenaze namazından sonra ablamın tabutunu sırtladık yine.
erkekler sırayla birbirlerine verdiler tabutu,
elden ele, omuzdan omuza ilerliyordu ablam sonsuza doğru.
ellerinin kelepçesi çözülen abim bırakmadı bu sefer tabutu hiç.
hep sağ başta durdu mezara gelene kadar.
deli gibi yağmur başlamıştı.
gökyüzü dahil herkes ağlıyor ben hala ağlamıyordum.
o kör kuyunun başına gelince durduk.
tabut açıldı.
annem, babam, abim ve kardeşim sırasıyla sarılmaya çalıştılar ablama,
ama kalabalık izin verdi, "günah" dediler, günahtı...
hoca ile göz göze geldik.
kafasıyla mezarı işaret etti.
hiç bi şey anlamamıştım.
mezarlık görevlilerinden birinin mezara girdiğini görünce dank etti.
"allahım bu zor görevi de mi ben yapacaktım?"
"neden henüz bu yaşta bu kadar büyümek zorunda kalmıştım..?"
başlık yok! burası bom boş!