+44
*
müşteri bulamadan durağa geldim.
sokağa girdiğimde camda birilerinin yolunu gözleyen eylül'ü gördüm.
beni görünce yüzünde oluşan sıcak gülümseme cevabı vermişti bana.
onu öyle görünce ben de mutlu oldum, ben de güldüm.
durağın önüne park ettim,
biraz eylül'le çaktırmadan kesiştikten sonra her zamanki gibi "gir kız içeri" işaretimi yaptım kafamla,
söylene söylene girdi içeri sevdiceğim.
yüzümdeki gülümsemeyi fark eden şoför arkadaşlar
"ooo neşen daim olsun Ömer"im diyerek selamladılar beni,
"eyvallah abiler" diyerek oturdum yanlarına.
rüstem abinin de keyfi yerindeydi, kim bilir o da beni mutlu gördüğü içindir belki.
sohbet, muhabbet derken durağın telefonu çaldı bi kaç defa.
sıra bana gelmişti,
adresi alıp çıktım duraktan.
müşteriyi alıp gideceği yere bıraktım,
dönerken müşteri kessem de yine bulamadım,
durağa doğru sürüyordum ki ablamı bi kaç gündür fazla ihmal ettiğimi fark ettim,
doğru mezarlığa sürdüm arabayı,
büyük bahçe kapısından girdim içeri,
arabayı uygun bir yere park edip indim arabadan.
arabanın bagajındaki iki bidonu alıp en yakın çeşmeye doğru yürüdüm,
bidonların doldurduktan sonra ablamın mezarına doğru yürüdüm,
mezarın başında durdum,
baktım öylece bir süre,
-kızma bana abla, senin yaramazla uğraşıyoruz kaç gündür, ondan gelemedim. dedim tebessüm ederek.
sonra yine aynı hüzün çöktü.
ağlamadım ama gözlerimin dolmasına da engel olamadım.
oturdum yanıbaşına,
dertleştim biraz ablamla,
her zamankinden daha sakin dinliyordu artık beni,
en ince ayrıntısına kadar anlattım her şeyi,
üzülmesin diye para muhabbetini atlayarak.
mezarının üzerindeki çiçekleri suladım, kuruyanları söktüm attım ve biraz daha durduktan sonra
-yine gelicem ablam. diyerek ayrıldım mezarın başından.
arabaya bindim.
durağa doğru sürdüm arabayı.
15 dk kadar sonra girmiştim bizim mahalleye,
durağın sokağına döndüğümde eylül'ün evinin önünde duran çakal kasa BMW'yi gördüm.
Ali gelmişti.
istem dışı bir an için gerilsem de,
yapacak bir şey yoktu,
sonuç olarak Ali, Eylül'ün kardeşiydi
ve benim de müstakbel kayınçomdu,
her seferinde burun buruna gelsek de bunun da bi şekilde halledilmesi gerekiyordu,
ama çocuğu ne zaman görsem önce Selim'i sonra da beni evire çevire dövdükleri geliyordu aklıma.
"neyse" diyerek geçtim durağa,
selam vererek girdim içeri,
bi süre oturdum öylece,
sonra bi mesaj geldi telefonuma,
mesaj eylül'den geliyordu.
"bana gelir misin, konuşmamız gereken şeyler var.." yazıyordu.
Tümünü Göster