+13
ne yapsam diye düşünürken uyuya kalmışım kağıt kucağımda fotoğraflar yanımda. gözlerimi aralayıp uykulu gözlerle telefonun saatine baktığımda saat 13.00 sularıydı.
karşımdaki koltukta oturan seranayı görünce telefonu elimden düşürürerek ve korkudan titreyerek zıpladım yataktan. ne işin var lan senin burda? nerden biliyorsun evimi?
nasıl girdin buraya ruh hastası? tarzında 2-3 tane arka arkaya soru cümlesini sıraladım nefes almadan bağırarak. önce sadece sessiz bir şekilde gülümseme mimiğini aldı suratı, ardından sesli gülüşü eşlik etti suratına. korkmana gerek yok sadece biraz seni izlemek istedim diye yanıtladı sorularımı es geçerek.
bakarsın bir gün sana da öğretirim dedi sadece sorularıma küçük bir cevap niteliğinde. şaşkınlığım geçmeye başlamışken kutunun içindekilerle ilgili konuşmaya
başladı. biraz paraya ihtiyacım var da sen zengine benziyorsun 2-3 bin tl borç verir misin diye sordu anlamsız bir şekilde züt insan.
parayı kendi parammış gibi görüyor muyum diye yaptığı küçük bir test olduğunu düşünüp, para zaten sizin al hepsini dedim. sakin bir şekilde yerinden kalkıp, cevabını vermiş olduğuna göre gidebilirim ben dedi. kutuya para haricindeki, zarfla fotoğrafları koyarak kalktı. kapıya değil de terasa doğru yürüdü dıbına koduğumun ninjası. içim bir kötü oldu,
sanki elime gelen büyük bir fırsatı tepmişcesine. hiçbir zorlamaları yoktu, farklıydılar, para sıkıntıları yoktu. aptal anlık korkumun yüzünden hayatımın bütün akışını gibebilirdim o an. bekle diye seslendim arkasından ve mutfaktan bıçağı alıp elimi kanatttıktan sonra parmağımı basıp imzayı da atıp şimdi gidebilirsin dedim ciddi bir ses tonuyla. kalemi elimden alıp cebinden çıkardığı küçük kağıda saat ve yer belirtip arkasına takım elbise zorunlu değil yazıp bırakıp gitti gülümseyerek.