/i/Kültür Sanat

    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +2
    “Ben deli değilim, benden başka herkes deli olduğu için beni deli zannediyorlar.

    insanın kendi olabileceği tek yer akıl hastanesidir sanırdım, yanılmışım. Delirmeye bile hakkınız yok burada. Tımarhane delirme hakkının kutsandığı mabed değil midir? Değilmiş!

    insan tımarhanede bile delirme hakkını elde edemiyorsa ölsün daha iyi. Ben size ve kendime rahatça dil çıkarabilmek için burada değil miyim, bunun için kapatmadınız mı beni buraya. Elektroşoklar tersini söylüyor bunun. Hastabakıcının suratını görmem elektroşoka girmeme yetiyor da artıyor bile. Şehir cereyanını boşa harcamayınız efendim.

    Hayatım boyunca kendim olabileceğim bir yer aradım.

    Bu yer bazen bir insanın yüzü oldu, bazen sevdiğim bir kitapta altını çizdiğim cümle, bazen ölüler gibi haftalarca susmanın saltanatını yaşamak, bazen de denizin köpürdüyen mavi kaosunda eritmekle gözlerimi. Ama yetmedi bunlar. Sonuna kadar kendim olmak istedim, evreni kanatlamak pahasına. Sanatı denedim; otoriteye karşı çıkanların birbirlerine karşı imgelerle iktidar olma çabası. Polis olun efendim, daha saygın.

    insanın kendi olabileceği tek yer gece kalbidir dedim sonra, insan yalnızken kendisidir diye de uzattım. Ama insanların ruhuma bu izinsiz girişleri yok mu, beni delirtiyor: ‘sevgilim beni ne kadar çok seviyorsun’lar, ‘felsefe yapma, aşka gel kendine gelirsin’ler, ‘insanları olduğu gibi kabul et, mutlu olursun’lar vb…

    insanları olduğu gibi kabul edersem bu savaşları, bu gizli sömürüyü, bu öldürücü şiirsizliği de kabul etmiş olmaz mıyım; bu isa?ya hem Edip Cansever?e, hem kendime, yeni doğan çocuklara ve gökyüzüne ihanet etmek olmaz mı?

    Hepimiz deliyiz, akıllı taklidi yapmayı bıraktığımız anda tımarhaneye kapatılırız. insanlar akıllı taklidi yapmakta ne kadar da usta tanrım. Bense beceriksizliğim bu konuda, daha doğrusu akıllı taklidi yapmaktan bıktım. Normal olmaya çalışmak deli olmaktan daha zor. Belki de bunu anladım. Bir ofiste çalışıyordum, deli gömleğimin (seçkin bir markaydı) üzerine kravat takmayı bıraktım.

    Beni kimin delirttiğini gerçekten merak ediyorum.

    Babam olabilir diyorum, çocukluğumda az dövmedi beni sözcüklerle. Lise 2?de beni derste kuşumla oynarken yakalayan son Osmanlı Aysel de olabilir beni delirten. (Kaltak dediğime bakmayın, kızgınlığımdan söylüyorum, yağmurda ıslanmış bir köpek kadar aşıktım ona.) Tek tek beni kimin delirttiğini hesabını yapmak zor, kısaca beni insanlar delirtti diyebilirim. Beni insanların çıldırtmasındansa gökyüzünün çıldırtmasını isterdim, karanlık yağmurun, müziğin? Beni çıldırtma hakkını insanların elinden almalıyım.

    Önemsiz deliliklerimi saymayacağım, beni buraya kapattıran son çılgınlığımı anlatacağım.

    intihar fikri yine tanrım olmuştu, aynadaki yüzüme tükürüp silahımı aldım ve mahallemizdeki büyük çukurca camisine gittim. Girdim içeri. Caminin tavanına iki el ateş edip namazı böldüm. Haklı olarak üzerime saldıran bir dindarı bacağından vurup ‘suküneti’ sağladım. Gerginlik caminin duvarını çatlatacak kadar büyüktü. Fazla vaktinizi almayacağım dedim.

    Ve Perulu şair Cesar Mendoza? nın “Acı Çekene Saygı” şiirini okumaya başladım.

    Tanrı’yla aynı fikirde değilim
    intihar edenlerin cehenneme gideceği konusunda
    Kainatın yaratılışına katılmaktan bıktığımda ruhum
    intihar edeceğim ben de
    Denenmemiş bir yolla

    Nerdeyse bütün akıllı kalpler
    intihar edipgibtir çekmiş yeryüzüne
    Ben ateist değilim, babasıymış gibi
    Tanrı’ya küsen bir çocuğum

    Eğer Tanrı intihar edenleri ve Nietche’yi
    Cehenneme gönderirse
    Cehennemde yanmayı tercih ederim ben de
    Tanrı dürüstlüğü sever

    Tanrı’nın hayal gücünü beğenmiyorum
    Ben Tanrı olsam
    Peygamberler göndermez
    Direk konuşurdum insanlarla

    Ben Tanrı olsam
    Hitler’i iyi kalpli bir Yahudi olmakla cezalandırırdım
    Yahut yetenekli bir yazar yapardım onu
    içindeki kötülüğü insanlara değil
    Tuvallere boşaltırdı

    Ben Tanrı olsam
    Devletler yok olur
    Gül kokulu bireyler var olurdu sadece
    Atlar çılgın zamanlar koşardı

    Ben Tanrı olsam
    Düşünce gücüyle herkesin
    istediği karakter olmasını sağlardım
    Dünya bir şiirin
    Yaratılım sürecine dönüşürdü böylece

    Ben Tanrı olsam intihar ederdim
    insanlarla birlikte
    Acı çekmeyi öğrenemediğim için

    Sessizlik ağır bir kaya gibi hepimizin üzerine çökmüştü. Cemaat beni linç etmek için fırsat kolluyordu, seziyordum bunu. Tabancam tek dostumdu o anda. O sırada cemaatten yaşlıca bir adam bana doğru yürümeye başladı. Dur diye bağırdım, dur, yoksa? Dinlemedi yavaş yavaş ağır çekimde yanıma kadar geldi, gözlerinde diğerlerindeki gibi öfke değil, merhamet gibi bir şey vardı. Tanımıştım, babamın arkadaşı Ahmet abiydi.

    ‘Dinle beni, Allah?ın kendin olduğunu anlayıncaya kadar hep acı çekeceksin’ dedi usulca. Ellerim titremeye başlamıştı, bu sözler dikenli bir çalı gibi saplanmıştı içime ama acıtmıyordu. Silahımı aldı, beni linç etmek isteyen kalabalığı ve zamanı bir el hareketiyle durdurdu.

    Sonrası? Sonrası buradayım işte. O yaşlı adam Ahmet abinin sözünü hatırladığımda sakinleşir gibi, içimdeki bir sırra erer gibi oluyorum ama izin vermiyor insanlar ve anılar kendim olmamama, içimin sularına bir balık gibi dalaraktan.

    Dışarıdayken bir söz vermiştim kendime: onlar ne yaparsa ben tersini yapacağım diye. Onlar yalan mı söylüyor, ben doğruyu söyleyeceğim. Onlar boyun mu eğiyor, ben isyan edeceğim. Hem de her şeye. Onlar sanattan nefret mi ediyor, ben inadına Mozart dinleyeceğim, ölü yazarlarla dostluk kuracam, 7. Mühür?ü, Sonbahar?ı ve Seven?ı izleyeceğim. Onlar paraya mı tapıyor, ben yağmurda ıslanmaya tapacam. Onlar statünün getirdiği saygınlığa mı inanıyor, ben serseriliğe ve kaybetmişliğe sokak olacağım.

    Sonuç: insanın tanrı?ya inancının kaybetmesinden daha kötü olan bir şey varsa, o da insanlığa inancını kaybetmesidir. Siz insansanız, ben insan olmayı reddediyorum. Deli olmam güllerle birlikte açmama, zamanın dışına taşmama engel değil; tam tersine bunlara açılan kapı.

    Bu arada delilerin söz söyleme özgürlüğünden bol bol yararlanıyorum. Geçen gün bağırmaya başladım: sizin sığınacak bir Allah? ınız var, benim yok. Benim sığınacak yalnızca kelimelerim var.

    Deliliğini topluma kabul ettirebilene dahi derler; ben ettiremedim, tımarhanedeyim. Güldüler. Aklın fazlası cehennem dedim, güldüler. Her çocuk tanrı? nın gönderdiği bir peygamberdir. Ve unuturuz büyüyünce peygamber olduğumuzu. Gider bir öğretmen oluruz, işçi, pekekent, mühendis, memur dedim, güldüler. Şehir cereyanına bağladılar beni. Güldüler gibtir çektiler, kalbimin içinde çarpan kalplere. Çirkinleştireni her yerde, ey dünyayı kutsallaştıran çılgınlık neredesin dedim, güldüler. Öyle bir şekilde yan yana getirelim ki sözcükleri, herkesi huur olmaktan kurtaralım dedim, güldüler.

    Zaman geçti. Artık çıplakken bir şey söyleyemiyorum insanlara, kişiliklerim birbirleriyle yaşamayı öğrendi, gidecek başka bir bedenleri olmadığını anladı en sonunda.

    ilaçlarımı düzenli kullanıyorum, sigarayı azalttım. Buradan çıkmama az kaldı, doktorum Alper bey söyledi. Geçende kendi kendime Cemal dedim Cemal -ismim cemal bu arada- hayatı güzelleştiren şey tehlikeyi sevmektir. Hayatı güzelleştirmek istiyorsan dünyanın en tehlikeli şeyini sevmeyi öğrenmelisin: insanı! Buna kendini sevmekle başlayabilirsin. Hak verdim Cemal?e. Güzel konuşuyordu, inandım ona.

    Cemal?e borcumu ödeyeceğim. Yeryüzünde insanlar tarafından kanatılmamış hiçbir aşık olmayı yeniden deneyeceğim. Cemal?e borcumu ödeyeceğim. Az kaldı, bekleyin beni.”
    Edit:alıntıdır ama kendim yazdım videodan alıp emek var
    ···
   tümünü göster