+1
gencler cumleten merhabalar simdi sizlere askerdeyken basıma gelen daha dogrusu basımıza gelen bir dizi olayı anlatacagım. kısa kesmek niyetindeyim ama ne kadar kısa tutabilirim ondan da emin degilim. her neyse bahsedecegim şeyler benden ziyade astegmen adsız'la başımızdan geçenleri anlatacagım.
astegmen adsız şırnakta benim bulundugum üs bölgesine benim alt devrem olarak atanan bir askerdi. aslına bakarsanız kendisi kaderin cilvesiyle uzun dönem asker olmuş bir üniversite öğrencisiydi. ben isteyerek tegmen olmuştum ama o kısa dönem olarak askerlik yapıp bir an önce hayatına atılmak niyetinde olan sıradan birisiydi. hayat ikimizi de önce izmir foçaya oradan da şırnakta bir üs bölgesine sürüklemişti.
izmir foçayı aşağı yukarı herkes duymuştur: inlete inlete adamı komando yaptıkları yer. kimi zaman sürüne sürüne kimi zaman koştura koştura ama mutlaka bir şekilde askerligi öğrenirdiniz burada. benim (ve astegmen adsızın) geçtigimiz egitim standart uzun dönemlerin egitiminden tahmin edeceginiz gibi daha zor ve daha riskliydi. on beş aylık askerlik hayatımızını üç aylık kısmı burada sadece yat kalk sürün istikametlerle geçti. ciksen ciksenbeş kiloydum acemilikte bittiginde nerden baksanız yüz kiloluk bir yarma olmuştum. bu ilk üç aylık egitimden sonra komando oldugumuz için bizleri bir de iki aylık bir ileri egitime tabi tuttular, bu egitimleri vs zaten ilerleyen kısımlarda zaten görecekseniz.
her neyse egitimlerimi tamamladıktan sonra kura çekimlerine geldiginde buranın haricindeki her yer bizlere tatil gibi gelecegi icin kurada çok da heyecanlı degildik, hiçbirimiz: yaklaşık olarak üç yüz elli kişilik dokuzuncu dağ komando bölügünün tamamı da benimle aynı fikirdeydi. kurada olabilecek en bahtsız insanlarsa askerlik hayatının kalan kısmını burada geçirecek olan bahtsızlardı: bütün o egitimleri çaylaklara vermek için burada onlarla beraber kalacak olan şanssızlar...
her neyse kurada bana şırnak jandarma tümen çıktıgında kendimi rahatlamış hissettim zira şırnak tümende dillere destan bir komando taburu oldugundan haberim vardı. hatta oradaki tugay benden bile daha sert koşullarda egitilmiş insanlardı: buradaki adamların tamamı bildiginiz savaş makinesiydi. biz sadece astek olmak için egitim almıştık onlarsa bu meslegin erbabı olan kimselerdi...
izmirden giderken askerligim bir an önce bitsin diye izin bile kullanmadan devlet babanın vermiş oldugu harcırahımla nihai birligimin yolunu tuttum. dillere destan diyarbakır ktm üzerinden şırnaga gitmekten başka çarem yoktu. diyarbakır ktmde uzun kalmamayı ummaktan başka hiç bir şey yapamıyordum. rütbeliler için de diyarbakır ktm tahmmül edilemez bir yerdi çünkü. ama evren bana iyi davranmamıştı veya rahata kavuşmamı istemiyordu ki ktm'de bir hafta kalmıştım. şubat başlarında diyarbakırda hele ki bir de ktmde olmak... anlatamıyorum...
hava muhalefeti dolayısıyla helikopterler yere inmiyordu; yollar kapalı oldugu için kara faaliyeti yoktu, paşa paşa kıçımızı kırıp bir hafta kaldım. bütün askerlik hhayatım bir tarafa o ktm günleri başka tarafa... neyse askerlik demek sabırlı olmak demek bi yerde. sessiz sakin bekledim faaliyetin gelmesini ve en sonunda da geldi.
bizim deli pilotlar sokarım hava muhalefetine deyip helikopteri diyarbakır ktmye getirmeyi başarmışlardı. bu arada hava muhalefeti dedigim şeyi anlatmıyorum ama helikopter havalanırken nerden baksanız dört beş metrelik bir kayma ile havalanabildi, rüzgarın şiddeti bu kadar fazlaydı. kırk dakikalık uçuş süresince de bu muhalefeti baya baya hissettik. daha sonra pilot yüzbaşının söyledigine göre helikopteri güzergahta tutmak için otuz beş derecelik sapma ile kullanmış helikopteri. uçarken içim darlandı yine: gelişimiz bile sıkıntılıydı kim bilir daha başka neler çıkacaktı karşımıza...
ama çok da merak etmem gerekmeyecekti zira şırnak tümene indikten hemen sonra komando tabur gittim, lan biraz rahat ederiz diye düşünürken bizi karşılayan asker gelip tugay komutanının bizi görmek istedigini söyledi. sanki çok kalabalık gelmişiz gibi arkadaşlar bi de bizi dagıtıma tabi tutacaklarmış: tabur komutanı abimiz kim oldugumuzu bile merak etmeden kaseyi işaret etti bize. ulan bildigin kase çorba içilen kaselerden. kaderimin devamı bu kasenin içindeydi işte. çok fazla beklemek istemedigim için tekmil verip bir adım öne çıktım ve kaseden bir kağıt çektim: xxxx üs bölgesi.
üs bölgesi mi, benim üs bölgesinde ne işim var lan diye düşünme imkanı yok tabi. üs bölgesine gidiyorsan oradaki karakol komutanı ya hava degişimine gitmiştir ya da düşmüştür. başka bir izah gelmedi aklıma. diger arkadaşların betinin benzinin attıgını hatırlıyorum sadece: adamlar haklılardı da hangimiz tahmin edebilirdik ki üs bölgesine gidecegimizi...
tabur komutanı yanındaki bin başıya dönüp "arkadaşı ulaştırın" dedi sadece. ulan nereye gidiyoruz neden gidiyoruz görevimiz ne olacak adamdan bir tek kelime çıkmamıştı. binbaşı ile beraber odadan çıktık ki bunun anlamı da o tarafa benden başka kimsenin gitmeyecegiydi. neyseki binbaşı daha insancıl çıkmıştı daha sonra öğrendim ki bu binbaşı şırnak ktm binbaşısı imiş ve bütün ikmal seyrü sefer bu adamın elinin altındaymış. "aslanım gittigin yerde sana gerekli bilgileri verecek bir karakol komutanı var meraklanma sana her şeyi tüm detaylarıyla anlatacaktır. orada bir tegmene ihtiyaç vardı o da sana denk geldi. musterih ol buradan daha rahat edersin orada" bazı bölgelerde taşranın merkezden daha rahat oldugunu duymuştum sadece.
adama nasıl gidilecegini bile soramamıştım ama çok da beklemem gerekmeyecekti öğrenmek için. istihbarat biriminin faaliyeti varmış, beni de onlara yancı olarak onların yanına vermişlerdi. adamlar gayet kakara kikiri modda gidiyorlardı, baksan ne asker oldukları belliydi ne de hepsinin elinin altında keleş oldugu.bir buçuk saatilik sürüşün ardından üs bölgesine gelimştik. adamlardan helallik istemeyi ihmal etmedim tabi...
karakol komutanı yüzbaşı tunalı ile tanışmıştık: adam ne ölüydü ne de izin almak niyetindeydi, üs bölgesi geniş oldugu için nispeten büyük bir karakoldu ve bir yüzbaşı bir astsubay iki uzman çavuş beş tim de asker vardı ve ben ilk günden daha dinlenmeden görevime başlamam için yzbden emir aldım...