-
26.
0akşam mesai bittiğinde ceyda'yı aradım. gün boyunca ne o aramıştı ne de ben onu aramıştım. soğuk bir sesle "çıktın mı" diye açtı telefonu. kendi kendimi ondan soğutmaya çalışıyordum adeta, her hareketi de batıyordu zaten. "çıkmadım, mesaiye kalıcam, onu haber vereyim diye aradım" dedim, daha doğrusu tersledim. kapattı direk. yürüyerek zincirlikuyuya gittim. oradan beşiktaşa gittim bir taksiye atlayıp. beltaş'ta iğrenç bir türk kahvesi içtim telveli telveli, yeniden taksiye bindim eve gittim. anahtarla açtım kapıyı. içeri girdiğimde evin ağırlığı hissediliyordu. sessizdi, fırtına öncesi sessizlik diyebiliyorum ancak şimdi olacakları haber veren o soğuk gün müydü yoksa evdeki o pis ağırlık mıydı bilemiyorum. ceyda ortalıkta yoktu, benim de onun ismini seslenesim yoktu. yiyecek birşeyler almaya mutfağa gittim, birşeyler atıştırıp odaya çıkmak istiyordum. ardiyelerden birine sakladığım günlüğümü çıkarıp dünü ve ayrıntılarını yazmak istiyordum, bugünkü ceyda'nın iğrenç tavrını ve soğukluğunu kusmak istiyordum nefretimin var gücüyle..
atıştırdım, yukarı çıktım. günlüğümü sakladığım ardiyenin kapısı açıktı. aklıma geliyordu ama bir yandan da ihtimal veremiyordum. çok dikkatli şekilde, bulunması zor şekilde saklamıştım. ama zordu sadece imkansız değildi. yazdığımı görmüştü elbette bir kaç sefer, "karalıyorum" diye geçiştirmiştim. odaya gittiğimde ceyda arkası dönük şekilde yere çökmüştü. ağlıyordu. ona birşey olduğunu zannettim ve içim ezildi o an. işte o an onu aslında sevdiğimi anladım, ona birşey olmasının canımı ne kadar yaktığını hissettim ama eline bakıp da günlüğümü gördüğümde, canını acıtanın ben olduğumu gördüğümde çok daha fazlaca hissettim o acıyı.
başlık yok! burası bom boş!