0
Neden ikişer tane olduklarında çok derin bir anlam aramanın lüzumunun olmadığını düşünüyorum. iki göz derinliği algılamak için zorunlu, iki kulak sesin nereden geldiğini idrak edebilmek için zorunlu, iki kaş iki gözü korumak için, iki burun deliğiyse çok narin burun kemiğinin en ufak bir deformasyonda bir burun deliğini kapatabilmesi sebebiyle.
Burada varoluşsal bir anlam yerine biyolojik bir zeka görüyorum ben.
Erkek kadının zıttı değildir. Öyle algılanır, ama değildir. Aralarındaki ilişki farklılık, tam olarak zıtlık değil.
iyi ve kötünün ilişkisine girmeden önce içlerinden birinin ne olduğunu idrak edebilmemiz lazım. iyi ve kötü hakkında kesin bir fikrimiz yok, bir kabulümüz var; kabül de içinde sayısız hata barındırıyor.
Çirkin güzel algısı güzel bir zıtlık örneği, güzel olarak kabul edilen bir cismin yanına güzel olmayan bir cisim koyulup evet, bu güzel bu çirkin olarak çirkine anlam kazandırılabilir. Bu anlam ise en iyi şekilde estetik olan, ve olmayan olarak ya da düzeni algılanabilen ya da algılanamayan olarak ifade edilebilir. Tamamen simetrik bir yapıya güzel dememiz simetrik olmayan ama kendi içinde komplike bir sistem yaratan yapılara çirkin dememiz gerektiği anldıbına gelmemeli. insan çok basit şeylere güzel der, algılanması kolay şeylere. Do mi ve sol notalarını sana aralarında aynı boşlukları bırakarak çaldığımda bunun güzel olduğunu düşünürsün, aralarındaki bir nota atlama fikrini algılarsın ve bir düzene şahit olduğun için bunu güzel olarak adlandırabilirsin, fakat bir jazz nota sistemini çaldığımda aralarındaki düzeni algılayabilecek bir müzikal yeteneğin yahut sonradan çalışmayla edinilmiş bir müzikal algın olmayacağı için ikisi aynı anda karşına çıkarıldığında aslında daha basit dolayısıyla daha az duyguya ve anlama sahip do mi sol sistemine daha güzel diyebilirsin. Ne oldu? Aslında evrensel bir güzelin olmadığını gördük. Yani güzellik, kişinin bilgisine, algısına göre değişen bir sıfat. Çirkin ise bu sıfata sahip olan bir cismin ya da olgunun yanındayken çirkinlik anldıbını elde ediyor. Dolayısıyla biz güzelin ne olduğu konusunda evrensel bir anlam elde edemeden güzelin zıttı bu diyerek çirkin anldıbını yaratıyoruz. Bu da bize adım atmadan koştuğumuzu kanıtlıyor, dolayısıyla koşuşumuzda bir sürü hata çıkıyor. Bir insanı düşünelim, güzelliği toplumdan topluma, dönemden döneme değişen bir güzellik algısı mevcut. iranlı bir kadının fotoğrafı çokça paylaşılmıştı burada, adını falan hatırlamıyorum... Görsen bi çeşit ayı türü olduğunu düşünürdün, ama zamanında onlarca entelektüel ve soylu erkeği reddederek onları aşk ızdırabından intihara sürüklemeyi başarabilmiş. Yani senin şu an çirkinin tanımını sadece tek bir fotoğrafıyla yapabileceğin bir kadın bundan çok kısa bir süre önce güzellik tanımı olarak kullanılabilecek bir surata sahipmiş. E şimdi ne oldu? Güzel ve çirkin anlamımız tamamen ters döndü. Nasıl çıkacaz bu işin içinden? Çıkamayacaz, neden? Çünkü daha güzelin ve çirkinin ne demek olduğunu bilmiyoruz bile. E güzel olmayana çirkin, çirkin olmayana güzel dediğimiz bir algıyla güzel ya da çirkini ayırt bile edemeden aralarındaki ilişki hakkında nasıl bir sonuca varabiliriz? Gördüğün üzre, varamayız.
Daha basit bir zıtlık örneğini ele alalım, kalem ve silgi. Biri yaratıcı, diğeri yok edici. Neden varlar? insan zihnine göre ihtiyaç bunu gerektiriyor. Bir şey yaratılması halinde silinedebilinmeli. Evrene uyarlayalım şimdi bunu, sonuçta varoluşsal bir yaklaşım içerisinde olmamız gerekiyor konudan bayağı bi sapmış olsak da;
Yaşam, ölüm. Sağlık, hastalık. Varlık, yokluk.
Ölümün ne demek olduğunu sadece tek bir cümleyle biliyoruz, yaşamın bitişi. Başlayan bir durum ve bitiş var. Yaratıcının perspektifine girmeden önce evrene bakmakla olaya başlayalım. Müthiş bir sistem içerisinde sürekli süre gelen bir değişim var, her şeyin (evrenin bile) evrenin içerisinde bir başlangıcı ve sonu var. Ancak başlangıcın zıttı tam anlamıyla SONdur, ne yazıkki hiçbir ölüm evrende bir son anlamı alamıyor. Bir bireyin sonu onun dünyaya bıraktıklarıyla başka bir başlangıcı yaratıyor, dolayısıyla bireyin sonuna evren perspektifinden bakıldığında tam anlamıyla son diyemiyoruz. Bu da bize evrenin bizim zıtlık anlayışımızla işlemediği cevabını veriyor yani zıtlık terimini aslında insan zihninin yarattığını bilgisini elde ediyoruz. E evrende de başlangıç ve son var dedin, şimdi de evrende gerçek bir son olmadığını söylüyorsun diyorsun diyeceksindir, Bigbangi kabul ederek diyoruz ki, müthiş bir hızla genişliyoruz ve yavaşlamıyoruz, sürekli olarak genişlemeye devam edicez ve bir noktadan sonra bu genişleme evreni yırtacak. Olaya insan gözüyle bakalım, yırtılarak yok olmak bir sondur. Peki evren içerisindeki bu kadar enerji ne olacak? Bu enerji yırtılma anından sonra yeni bir başlangıcı yaratmayacak diyerek enerjinin direkt yok olacağını kabul etmek komik olmaz mı? Yani bir başlangıç evren sonunda da insan sonunda da var.
Sonuç olarak, terimsel bir son anlamımız var, bize bir şeyi ifade ettiği bir gerçek. Ama varoluşsal bir anlamı yok, çünkü evrende aslında bir son yok, değişim var.
Yine sonuç olarak, sonun varoluşsal bir amacının olmaması başlangıçla son arasında varoluşsal bir amacın olmadığına işarettir, dolayısıyla zıtlık da tıpkı son gibi terimsel bir insan zihni ürünüdür.
Tümünü Göster