/i/Felsefe

filozofiya'ya inananların kafalarını açtıkları uhrevi altincidir.
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    0
    Dr. Richardson'a göre prefrontal korteks "Düşünen Beyin" , Amidala ise "Hisseden = Duygusal Beyin"
    Araştırmalar düzenli meditasyonun prefrontal kortekste kalınlaşmasına neden olduğunu göstermiştir.
    Meditasyon üzücü olaylarla aramızdaki bağları zayıflatmaya yardımcı olur, sakin olmamızı sağlar. Prefrontal korteks "Düşünen Beyin" ve Amigdala "Hisseden = Duygusal Beyin" arasındaki bağlantıyı güçlendirir.
    ---
    Amigdala adındaki temporal lobun anterior kısımlarındaki küçücük nukleuslar topluluğunun işlevinin
    sâdece korkma-hazzetme, cinsellik-iğrenme gibi Yin-Yang tarzı en temel ve çiğ itkileri (impulses) doğurmak olduğu zannedilirken,
    son senelerdeki sinirbilim araştırmaları burasının aynı zamanda arkaik ve filogenetik hâfızanın da merkezi olduğunu ortaya koydu.
    ---
    Hippokampusun en erken 3 yaşta faâl hâle geçtiğini, ondan önceki dönemlerle ilgili hâtıraların amigdalada depolandığını, erken çocukluk çağı yaşantılarının ve travmalarının tamamen burada saklandığını, hayatın daha ileri dönemlerindeki çok şiddetli duygusal yaşantıların (özellikle travmaların) gene burayı aktive ettiğini biliyoruz artık.

    Amigdaladaki bilgiye rasyonel düşünceyle veya mantıkla ulaşmak mümkün değil ama meditasyonla, vecit hâlleriyle (ecstasy), seri-işlemi (serial-processing) değil de paralel-işlemi (parallel-processing) devreye sokan sembolik-allegorik düşünceyle aktive etmek mümkün.
    Hâttâ Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) gibi tekniklerle buranın “terbiye edilmesi” ve Post-Travmatik Stres Bozukluğu gibi hastalıklarda travmadan arındırmada kullanılması gündeme geldi (Lipke 1999, Shapiro 2001).

    Cloninger ve arkadaşlarının (1993) çalışmalarıyla evrimsel kökenli sebatkârlık (persistence), yenilik arama (novelty seeking), zarardan kaçınma (harm avoidance) ve ödül bağımlılığı (reward dependence) şeklinde dört temel huyumuz (temperament) olduğunu ortaya koydu
    ---
    Ölüme Yakın Tecrübelerde (NDEs)” hipokampusun ve amigdalanın önemli rolü tartışılırken “Ölüm” denilen olayda da hipokampusun ve amigdalanın nasıl bir rol oynadığına da bakalım…
    Nörofizyolojist Dr. Rhawn Joseph, “brainmind.com” adlı web sitesinde, “Ölüm” anında hipokampus ve amigdalanın aktiviteleri hakkındaki açıklamaları, Kevin Nelson’ın “Ölüme Yakın Deneyimler (NDEs)” hakkında yaptığı açıklamalara benzer bir paralellik teşkil etmektedir.

    Joseph’ın açıklamasına göre de, hipokampusta kayıtlı olan ve amigdalada etiketlenen tüm anılar ve o anılara bağlı suçluluk, üzüntü gibi tüm duygular “ölüm” adlı tecrübenin bir parçası olarak “ruh” adlı mikrodalga bedende hologramik olarak tekrar yaşanır.
    “Ölüm”ü tadan kişi, vücudundan yukarı doğru bir seyir, tüm yaşantının bir film gibi tekrarlanması, bu tekrarlanışla birlikte kendini yargılama, sorgulama, bir çeşit vicdan muhasebesi yapmaya başlar.
    Aslında bu aktivitelerin hepsi temporal loptaki ve hipokampus-amigdaladaki bioeleletrik akımının boşalması ile meydana gelmektedir.

    Dr.Joseph, “ölüm” denilen olayın başlaması ile hipokampus ve amigdalanın, beyinde hem ilk etkilenen bölgeler, hem de ilk etkilenmesine rağmen fonksiyonu duran en son iki bölge olduklarını açıklamaktadır.
    Bu da bizleri şöyle bir düşünme noktasına getirebilir:
    Eğer bizler, tüm hayatımız boyunca hipokampusta depolanan ve amigdalada etiketlenen daha çok “korku” merkezli duyguların hükmü altında yaşamışsak ve bu kaydedilmiş bilgiler aynı şekilde “ruh” adlı mikrodalga bedene de otomatik olarak kaydedilmişse, “ölüm” adlı olayı yaşamaya başladığımız andan itibaren madde beden olarak algıladığımız bu bedenden hologramik mikrodalga bedenle ölüm ötesi yaşantıya geçişteki en son anda yine hipokampus ve amigdalanın hükmündeyiz.
    “Gost (Hayalet)” adlı filmi hatırlayın. Filmde ölümü tadan ana karakterin öldüğünü anladığı ilk anları gözünüzün önüne getirin; tüm korku ve endişelerin ortaya çıktığı tüm duyguların en yoğun şekilde yaşandığı o anı… işte o an, o hissediş, hipokampus ve amigdalanın etkin faaliyetinden başka bir şey değil.

    Tecrübe ettiğimiz ve kaydettiğimiz, amigdala sayesinde de birbirine zincirleme eklediğimiz korku ağırlıklı duygularımızı sadece bu dünyada yaşamakla kalmıyor “ölüm” adlı olayı yaşamaya başladığımız ilk andan son ana kadar da bir film gibi tekrarlayarak ölüm ötesi yaşama geçiyor ve ölüm ötesi yaşantıda da neticeleri ile karşı karşıya kalıyoruz.

    O zaman, sadece bu dünyadayken değil, ölüm anı ve ölüm ötesi yaşam için de hipokampus ve amigdalaya yüklediğimiz özellikle tüm korkularımız ve vesveselerimiz bizler için önemli bir hal almaktadır.

    Beynin hatırlama ile ilgili ana merkezlerinden hipokampus ile amigdala arasında bir ilişki vardır.
    Hipokampus kuru gerçekleri hatırlarken, amigdala ise bir takım bağlantılar kurarak hatırlama yoluna gider.
    Mesela bir insan ile karşılaştığınızda, o insanı daha önce tanıyıp tanımadığınızı Hipokampus yoluyla hatırlarsınız, o insandan hoşlandığınızı yada hoşlanmadığınızı ekleyen amigdaladır.

    Duygusal repertuvardan bir çeşniyi bilgiye katar.
    Amigdalanın en önemli görevi çevreyi durmaksızın tarayarak olası tehlikelere karşı beyni uyarmaktır.
    Normal şartlar altında bile endişe duyguları oluşturan bu organ, uyarıldığında süper ihtiyatlı bir duruma geçer.
    Kalp atışlarımız hızlanır, vücuttaki tüm sinirler aşırı uyarılır, göz bebekleri daha iyi görüş için genişler, daha hızlı tepki verebilmek için tüm kan kaslarda yoğunlaştığından deri sıcaklığı düşer. Sistem bir kere aktive edildiğinde kapatılması o kadar da kolay değildir. Bu durum modern insan için mutlulukla mutsuzluk arasındaki ince çizgiyi belirler.
    Ayrıca korkularınızın kaynağı da amigdaladır. Geçmişte yaşadığınız korku dolu bir anı tekrar yaşadığınızda aynı korku ve endişeyi hissetmeniz amigdalanın fonksiyonudur.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster