-
1.
0sanırım bu artık dayanamamanın verdiği bir iç dökmeydi. içi taştı desek yeri. sürahiden benim küçücük bardağıma döküldü ama. ben de taşıyamadım. daha dün saçma sapan espiriler yapıp 'of baba yaa saçmalama' diye sakalaşırken kardeşimle ben babamla, bu da nereden çıkmıştı şimdi. babam intiharın eşiğine mi gelmişti yani? bunları mı düşünüyordu geceleri? ne körmüşüz.
“oğlum, iyi geceler diliyorum” dedi ve uyudu.
“oğlum, iyi geceler diliyorum” dedi ve öldü, öldürdü.
sonra, ben, aldım telefonu elime, internete girdim biraz. ana sayfada mecid mecidi’nin şu uzun yıllar uğraşıp tamamladığı filmi konuşuluyordu. kimi şii propagandası yapmakla, kimi sünni propagandası yapmakla suçluyordu mecid mecidiyi. tam burada gerçek dertler üzerine biraz düşündüm. gerçekten bu dert miydi? yani bunu mu konuşacaktık gerçekten? film… bir film.
yo yo küçümsemiyorum. oysa babam burada, bu odada, kapakaranlıkta, yapayalnızlıkta… neden garipleri konuşmuyoruz ki? hem sonra neden hissetmediği o duyguları yazar insanlar? ebubekir kurban yazmıştı gerçi ‘gariplerin kitabı’ diye. acaba babam var mıdır orada, acaba ben var mıyımdır? bilemiyorum, okumak lazım. hoş, okuyamıyor da insan böyle zamanlarda. yazdıkça yazası geliyor tam tersine. ama tam burada da işte ‘sen kimsin ulan yazıyorsun’ diyorum kendime. yani işte o meşhur hikayeler. yazarlığın sırları diye bir konferans bile düzenlediler. ali ural geldi, konuştu. dinledim, notlar aldım. anladım sırlarını yazarlığın. okudum sonra. çok okudum, anlayınca, vazgeçtim yazmaktan.
başlık yok! burası bom boş!