0
Kızgın yağın sıcaklığını daha
havadayken hisseden çocuk, dört yaşında olmasına rağmen başına geleceklerin farkına varmıştır...
Eskici tam bir deneme yanılma uzmanıdır. Kurulacak ideal tuzağı, ocağa tutturulan kazanı, fındık
yağını hep deneyerek bulmuştur. “Bugün sütünü içtin mi?” diye sorar. Çocuk “hayır” anlamında
başını sağa sola sallar. Eskici çocuğu kazana bırakır. Kızgın fındık yağının içine düşen çocuk,
normal bir insanın çıkaramayacağı tizlikte haykırır. Bu işi defalarca yapmış olmasına rağmen, yine
de bu duyma sınırını zorlayan ses karşısında eskicinin tüyleri diken diken olur. Çocuk ilk olarak
aşırı sıcağın etkisiyle gözleri aktığı için kör olur ve saçları tamamen erir. Beş-altı saniyelik canıyla
çığlıklar atarak kazanın içinde debelenir, ama kazan devrilmez.
Kazanı ocağa tutturmak için sonradan eklediği parçayı da yaşadığı bir tecrübe sonrasında
geliştirmiştir. iri çocuklardan bir tanesi, kazanın içinde ölmemekte direnmiş, üstüne üstlük
çırpınırken kazanı devirmiştir. Halının üzerinde, üstünden araba geçmiş bir köpek gibi inlerken,
eskiciye doğru emekleyip ondan yardım etmesi için yalvarmıştır. Rengi koyu kahve olmuş, saçları,
gözleri ve dudakları erimiş, yürüyen tombul bir et yığınına benzeyen hali eskiciyi çok
korkutmuştur. Eline rastgele geçen satırı çocuğa rastgele bir şekilde indirmiştir. Sırtına gelen satır
çocuğu yere yıkmıştır. Eskici satırı geri çektikten sonra çocuk yattığı yerden, dudakları olmadan
“Anne!” diye inlemeye devam etmektedir. Satırı iki eliyle kavrayan eskici, bu sefer çocuğun
kafatasına inmiştir. Sıcaktan zaten erimiş olan kafa çaprazdan ikiye ayrılmış, iri çocuğun beyni
dışarı akmıştır. Kafa, bu haliyle insan kafasından çok içinden kokoreç çıkan kesmece bir karpuza
benzemiştir. Eskici, çocuğun kalan parçalarını iri bir kaşıkla temizlemek zorunda kalmıştır.
Çocukların pişerken uyanık olması gerektiğini de deneyerek öğrenmiştir. Kendisi sebebini
bilmemektedir ama çocuk pişerken uyanık olunca eti eskiciye daha lezzetli gelmektedir. işin esası,
bilinci yerinde olan çocuk kızgın yağa atıldığı zaman tüm vücuduna yüklü miktarda adrenalin
salgılanmaktadır. Bu da eti –eskiciye göre- daha lezzetli yapar.
Eskici aslında yamyam değildir. Normal insanlardan tek farkı; insan etinin tadına bakmış
olmasıdır. insanoğlunun alışkanlıklarındaki en önemli faktör “deneme”dir. Normal insanların (ne
demekse) tiksindiği çoğu şeye bağımlı olmak, aslında sadece bir kere denemeye bakmaktadır. Nar
gibi kızarmış bir bacağın yanında rakı içmeyi sever eskici. Ama bunu deneyerek bulmamıştır, rakı
zaten her şeyin yanında iyi gider.
Yemeğini bitiren eskici, yemek artıklarını çöpe atamaz. Çöpte bulunan bir bacak kemiğinin şüphe
uyandıracağından korkar. Üzerinde yer yer et parçaları bulunan kemiği dışarıya, evin arkasına
zütürür. Orada bulunan hurdaları birer birer kaldırıp toprağa ulaşır. Evin arka duvarına dayanmış olan küreğini alıp toprağı bir güzel kazar. Kazı çalışmaları sırasında birkaç minik kemik ve
kurukafayla karşılaşır. Bacağı açtığı çukura attıktan sonra çukuru güzelce kapatıp hurdaları yerine
koyar. Böylece kemiğin üzerindeki et parçalarını topraktaki kurtlar yer ve doğadan alınan doğaya
iade edilmiş olur. Bu işi her gün yapmak eskiciye zor gelmektedir ama bağımlısı olduğu taze eti
yiyebilmek için buna katlanmaya razıdır.
Bir şeyi daha deneyerek bulmuştur eskici. Pişen çocuğun midesinde süt varsa, o süt kaybolmaz,
yüksek ısıda ete karışır. Bu da etin tadını bozar, bebek maması gibi yapar. O yüzden eskici, sadece
sütünü içmeyen çocukları yer...
Tümünü Göster