+1
-2
insan doğası gereği tüketmeyi, üstün olmayı, söz geçirmeyi seven bir varlıktır. Ve eline fırsat geçtiği sürece de bu eylemleri sonuna kadar -sonucunda başarılı ya da başarısız olma ihtimaliyle- gerçekleştirmeye çalışmıştır. Çağımız insana, feodal sistemin yıkılmasıyla birlikte emperyalist hareketlerin egemen olması tüketme ve en çoğuna sahip olma yolunda sınırsız bir alan açmıştır.
Fakat toplumlar tüketirken, mutluluk ve haz yerine bir tatminsizliğin, daha çoğuna sahip olurken de aslında kendi doğal aklını belkide sonsuza dek soyut güçlere esir verdiğinin farkına varamamışlardır. Baskın olmayı hedef haline getiren birey, aksine kendisini sürekli bir baskı altında bulmuştur. Sonuç olarak birey fiziksel anlamda modernize edilmiş, fakat ruhsal olarak insan dışı bir yaratık haline dönüştürülmüştür.
Burada sorulması gereken bir soru vardır: Acaba insana ne yapıldı da bu derece tüketim açlığıyla doldu? Bu sorunun cevabı özünde çok geniş kapsamlı olmasına karşın, pratikte hemen görülüp fark edilebilen pek de şeffaf olmayan, telkin ve dayatma dolu politikalarda saklıdır. Bireye ve toplumlara dayatılan açık fikir şu olmuştur: insanın mutluluğunun kaynağı tüketimden geçer ve insan ne kadar çok tüketirse o derece mutlu olur. işte günümüz toplumunun tam tersine mutsuz olmasının yegâne sebebi budur. Çünkü insan doğası gereği sadece tüketmeyle hazzı yakalayamaz. Eğer böyle olmasaydı hayvanlardan hiçbir farkı olmazdı. Aslında toplumların genel bir tatminsizlik içinde olması insanın hala özüne dair bir şeyler taşıdığının bir göstergesi olabilir. Sorumuza dönecek olursak, burada cevabın özüyle (felsefik yanıyla) ilgilenmekten çok, pratik tarafıyla ilgilenmek bizlere daha somut ve anlaşılabilir gelecektir. Başta bahsedilen telkinler, reklamların ve ekonomi politikalarının içerisinde saklıdır. Reklamlarla insanın ruhunun doyumu unutturulmuş, sadece fiziksel doyumlar topluma gereksinim gibi gösterilmiştir. Böylece insanlar hangimiz daha çok tüketirsek ve sahip olursak o derece daha güçlüyüz modunda çalışan robotlara dönüştürülmüşlerdir.
Devlet politikalarının en büyük hatası insanın sahip olma isteğiyle kuşatılırken, sadece kendini düşünerek bunu yapmasını sağlamış olmalarıdır. Çünkü aşırı ekonomik farkların olması, sürekli bir güvensizlik halinin egemenliği ve dolayısıyla savaş tehditleri içinde yaşamamızın sebebi insanın bencil tarafını baskın hale getirmesinden kaynaklanmaktadır. Bizlere bencilliğimizi kullanma yolunda o kadar çok yol sunulmuştur ki bu yetiyi hayata geçirme ve kullanma kaçınılmaz olmuştur. Bir taraf sürekli kazanırken, diğer taraf yani üzerinden kazanılan taraf sürekli kaybetmiş, ezilmiş ve mutsuzluğunu ekonomiye bağlayan bireyler ortaya çıkmıştır ki çağımızın belkide en haklı kesimini oluşturan topluluklar onlardır. Onlar mutluluğun kaynağının tüketim olduğu bir düzende ne tüketebilmektedirler ne de gerçek mutluluğu yakalama yönünde bir eylem yapabilmektedirler. Çünkü hem gerçek hazzın kaynakları bireye unutturulmuş, hem de bunu yapabilse dahi anahtar olarak ekonomik özgürlük öne sürülmüştür.
Tüketim çağının en büyük amacı üretmek ve disipline edilmiş bir çalışma düzeni oluşturmaktır. Ve sonuç olarakta insanların büyük bir düzenle üretilmiş nesneleri, tam zıttında büyük bir düzensizlikle aşırı ölçüde tüketmelerini sağlamaktır. Boş zamanlar ve uzun tatiller bu aşırılığı besleyip büyütme yolunda önemli bir aşama olmuştur. Bunun farkında olan birey çalışmasından arta kalan zamanını tamamen tüketime planlar ve kendisini dinlenmiş olarak zinde hisseder. Halbuki insan donanımlarıyla değer kazanan ve ruhunu besleyerek mutluluğa ulaşabilen bir varlıktır. Yine bireyin bunu unutarak "unutturularak" kendisini pahalı ve gösterişli giysi, araba, yemek gibi maddi değerlere tutsak etmesiyle birlikte bunlara ulaşma çabası onun ruhsal yaşdıbının sonunu çoktan hazırlamıştır. Bu seviyeden sonra bireyin telkinlere ihtiyacı yoktur keza artık o bir tüketim bağımlısıdır.
Bireyi, ardından toplumu ve dolayısıyla kitleleri tüketim bağımlısı yaparak amacına ulaşmış olan kapitalist sistem başarmanın verdiği hazla yoluna ahlaki ve insani değerleri tanımadan hızla devam etmektedir. Fakat göz ardı edilen şey kapital sistem ve insanlık için en büyük tehlikedir; hiçbir sistem insan olmadan var olamaz ki çağımızda insan kendi kendisinin sonunu hazırlamada bütün engelleri kolaylıkla aşmakta ve hedefinden asla sapmadan çok özellikli bir makine halini bürünmektedir.
Tümünü Göster