http://fizy.com/tr#s/1ah03s
..içeri geçtik.
bu ışıkları yaktı, beni salona davet etti, ev biraz soğuk, ne de olsa hala baharın başında sayılırız..üşümüş gibi efekt yaptım,
"elektrik sobalarını yakayım dur hemen" dedi, iki tane elektrik sobası var salonunda,
"iki kişi mi kalıyorsunuz?" diye sordum laf olsun diye,
"yok ben tek kalıyorum" dedi,
bir örnek sobaları gösterip, "ee bunlar niye iki tane?" dedim.
"e salon filan büyük gördüğün gibi" deyip güldü,
ortamdaki abidik atmosferi uzaklaştırmak adına,
"vaay zenginizz?" diye gır gır yaptım..
"öylee
* birini odama taşıyorum yatarken, diğer zamanlarda çift motor çalışıyorlar" dedi.
epey ağır görünen sobalara bakıp, "sen bunları taşıyabiliyon mu kız?" diye yine espirik yaptım..yani tekerlekleri var elbette aq..
"ne sandın oluumm" deyip pazu gösterdi, kıkırdayarak iç tarafa doğru ilerlerken "şekerli mi içiyordun sen?" diye sordu..
"evet evet... aferin unutmamaşsın
* ..becerebilcen mi sahi sen bu kahve işini? düşüp kalma oralarda?
* "
"su ısıtıp içine kahve tozu dökebilecek kadar ayığımdır diye düşünüyorum" deyip gene kahkahayı bastı..
salonda yalnız kalmıştım, biraz inceledim o ara..sade döşeli bir ev..aslında bir öğrenci evinden fazlası var gibi geldi bana (zira cerenlerin evi de görmüştüm) ama bir aile evi gibi de değil tabi..
büyük ekran bir tv, 2 tane tekli, bir tane üçlü koltuk..üçlü tam tv nin karşısında, diğer iki iki yan da karşılıklı..ortada büyükçe bir dokuma kilim, halı boyutunda neredeyse..sehpa takımları, bir tane dolap, başka bazı teferruatlar..
salonun çıkış kapısına yakın bir yerindeki çivi ye asılı çerçeve setini gördüm..böyle 4-5 bölmeli, duvar saati gibi, hoş bir şey..
dikkatimi çekmiş, incelemeye gidiyordum ki içeri seslenip bizimkini bir daha kontrol ettim,
"kendini öldürmüyorsun inşallah oralarda?
* "
"ölürsem haber veririm merak etmeee
* "
kendi kendime hala gülerekten duvara yaklaştım..çerçevelerin içindeki resimleri incelemeye başladım,
kumral küçük bir kız çocuğu, kafasında şapkası, altında şortuyla yeşilliklerin arasında poz vermiş..
hemen altında bıyıklı genç bir adam, aynı ufaklık olduğunu tahmin ettiğim, bu kez bigiblet tepesinde bir çocukla beraber, düşmesin diye direksiyonunu kavramış, gülümseyerek poz vermekteler..
bir başka resimde, ebeveynler olduğunu tahmin ettiğim minik bir grubun ortasında küçük kızın biraz daha büyümüş büyümüş bir hali, bir doğum günü pastasına üflüyor, yanakları balon gibi şişmiş..
fotoğraflar, 90 lı yıllara özgü o hafif mat, silik tonla çekilmişler..günümüzün dijital sanat eserlerinden çok daha sıcak görünüyorlar..benim de içimi ısıtmıştı bu fotoğraflar... resimdekiler elif olmalıydı, nedensiz bir sempati duydum birden..öğrenci evinde, anne babasıyla küçüklük fotoğraflarını duvara asan kaç kişi olabilirdi ki?
ben resimlere baka durayım, arkamda bir hareketlilik hissettim, hafifçe kafamı çevirdim, elif arka çaprazıma güya çaktırmadan yanaşmış, elinde bardakların olduğu tepsi, yüzünde muzur bir gülümsemeyle duruyor,
"nasıl küçüklüğüm
* " deyip neşeyle gözlerini kırpıştırdı,
"hımm..eh epey çirkin sayılır
* ..da buradaki kız kumral?"
"e ben de kumralım zaten? ha tabi saçlarım biraz koyuldu evet..biraz da ben koyulttum, yapay yöntemlerle, bilirsin ;)"
heaa..o simsiyah saçlar biraz da boya eseriymiş demek ki..
çerçevelerin başından ayrıldım, kahvelerle beraber üçlü koltuğa geçtik..