http://fizy.com/tr#s/1dljys
..nefes alamıyordum..ama hayır, bunun nedeni dudaklarımın hunharca sömürülmesi ya da birinin burnumu sıkması filan değil..nefes alamıyorum çünkü öyle bir duygu seli var ki karşımda, boğuluyorum..ebru, aylardır, onu her terslediğimde, her umursamazlıktan geldiğimde, mineyle beni her gördüğünde söyleyemediklerini, şimdi resmen haykırıyor, çığlık çığlığa, ama sessiz ve söz bir şekilde, kulaklarıma da değil, dudaklarıma,
oradan da direkt kalbime doğru..
nefes alamıyorum..çünkü boğuluyorum..bu yoğun hislerin baskısı ve kuşatması altında..
boynum ellerinin, dudaklarım dudaklarının arasında... kıpırdayamıyorum..doğru düzgün karşılık bile veremiyorum, dudaklarımın üzerinde zarifçe bale yapan dudaklarına..elleri boynumu, kulaklarımın arkasını, ensemi dolanıyor, orada, benim bile varlığından haberdar olmadığım, ama onun bildiği gizli mabetlerime konuk oluyor, tutkusu, her bir hücremi ele geçiriyor, yakıp yıkıyor, yağmalıyor..
ve kalbim, sevdiğini düşündüğü kadının öpüşlerinde bile sıradan, hatta hissiz takılan kalbim, deliler gibi, kaburgalarıma ince bir sancı sokacak kadar çılgın ve delibaş bir şekilde çırpınıyor..gümbürdemesini bir nabız gibi, ta beynimin içinde duyuyorum..
beyler, şunu söylemeliyim ki, o güne kadar bir kaç kızla, onlarca, belki yüz kez öpüşmüşlüğüm oldu (ki bunların büyük kısmı mineyle zaten), ama inanın hiç biri, buradaki yoğunluğun ve hissayatın yanında bile geçemez..mine ile olan ilk deneyimiz dahi...
bugün bile geçmişe dönüp baktığımda, beni ebru gibi öpen çok az insan olduğunu görüyorum..yok..tarifsiz..eğer bu tutkuya, tuna kiremitçi, elif şafak gibi duayenler maruz kalmış olsaydı, inanın sonunda, tarifini beceremeyip kalemlerini kırmaktan korkacaklarını düşüneceklerinden dolayı, tek bir kelime bile etmezlerdi o sahne ile ilgili..
ben de edemiyorum... tarif, ya da tasvire kapalı, bütün edebi icraatların, bütün süslü betimlemelerin, şaşalı mecazların kifayesiz kaldığı..kısacası sözün bittiği bir nokta.
..o ilk şokun etkisi altında olduğum bir halde, ebru bu kez üzerime yüklenmeye başladı..zaten aralarında çok fazla açıklık olmayan, benim tarafımdaki sıralara doğru beni iteledi ve tam karşıdaki sıranın masasına, az önce bakışıp durduğumuz şekilde beni yasladı..ben, artık diğer elimi de yanağında çekmiş, tamamen sırtını ve belini sarmıştım..onunkiler hala benim boynumda...
o şekilde ne kadar öpüşedurduk, inanın hiç bilmiyorum..o ara sınıfa giren-görüp-çıkan oldu mu? inanın onu da bilmiyorum...
sonunda dudaklarımız ayrıldı..
ben, sanki dakikalarca suyun altında kalmış bir dalışçının, yüzeye çıkma anında aldığı nefes misali bir nefes aldım..sonra bir daha..
vücudumun ısısı artmış, kalbim kendini parçalar ve ciğerlerim akordeon gibi sönüp şişerken, topyekün afallamış bir şekilde karşımda duran, beni abondone etmiş bu duyguların sahibi olan kıza baktım..
gözlerinden hala süzülen yaşlar eşliğinde, o artık çok aşina olan, ifadesiz haliyle bakıyordu bana..
gülmüyordu,
mutlu görünmüyordu..
hiç bir şey düşünmüyor gibiydi...
bir kaç saniye soluklanıp kendimi topladım, kapıya doğru bir bakış daha attım..
ve bu kez ben, ellerimle yüzünü kavrayıp onu kendime çektim,
karşılık vermek istercesine, ama onun gibi doğal ve içten olmaktan uzak bir şekilde öpmeye başladım dudaklarını, çok fazla da sürdüremedim zaten..yanaklarına kaydım biraz, oradan boyuna ve nihayet omzunun üzerinde son buldum..başım, köprücük kemiğinin üzerinde, öyle kaldım..
sarıldı, sırtımı omzumu sıvazladı..
kafamı kaldırdım..kolunu yakaladım..az önce masa kısmına sıkıştırılmış olduğum sıraya çökerken, onu da yanıma oturttum..
bir süre de, öyle durakta otobüs bekleyen yabancılar gibi, yan yana, başlarımız hafif öne eğik ve konuşmadan kalakaldık... yabancılardan tek farkımız, benim hala onun kolunu tutmakta olan elimdi..
sonunda yüzümü ona doğru çevirdim..ısrarla baktım, o da döndürdü kafasını..tekrar göz göze geldik..
bu kez ifadesi çok tanıdık ve tam beklediğim şekildeydi,
"ee?" diyordu... "şimdi ne olacak peki?"...
hafifçe gülümseyip, kolunu tutan elimi sıktım.."tamam, buradayım bak" dercesine...
sonunda bakışmalar yerini söze bırakacaktı nihayet..
"ikimiz..?" diyebildi... üzerinde patlayacak bir şamardan korkan küçük çocuklar gibi tedirgin bir şekilde,
"oluruz.." dedim bende, yine hafifce ve epey utanmış şekilde gülümseyerek..
utanmıştım, çünkü o güne kadar itip kaktığım, bir şekilde görmezden geldiğim, saçma sapan düşüncelerle kendimden uzaklaştırmaya çalıştığım bu kızın sevgisi beni mahcup etmişti..
"iyi ne güzel
* " dedi, ve tanıştığımız günden beri daha ilk kez görmeye vakıf olduğum,
bir şekilde sevindirilmiş yaramaz çocuklarınkine benzeyen tuhaf bir gülümseme eşliğinde, başını lap diye omzuma attı,
ben de kolundaki elimi, eline doğru indirdim..avuçlarımız birleşti..mutlu şekilde iç çektiğini duydum..
tuhaf bir şekilde, ben de mutlu olmuştum..başım hala hafif öne eğik, kendi kendime huzurla gülümsediğimi hissettim..şefkatle..
az önce, trafik ışıklarının olmadığı bir caddede, yaşlı bir adamcağızı karşıdan karşıya geçirip insanlık görevimi yapmış gibi bir hisle..
öyle gülümsedim..