-1
insanoğlu, beyninin büyüklüğü ile atalarından ayrılıyor. Son teze göre, beynimizin büyümesi yemek kültürü sayesinde oldu. Yemekleri pişirmeye başlayarak lezzetli yemek duyumuzu geliştirdik. Sindirim kolaylaştı ve aldığımız enerji arttı. Sindirim sistemimiz yüzde 40 küçüldü ve beynimiz büyüdü!
Endonezya’nın Flores adasında ortaya çıkartılan cüce atamızın 400 santimetreküplük küçük beyni, bizim beynimizin nasıl üç misli (1400 cc) büyüdüğünü gündeme getirdi. Modern insanın temel özelliği, ayakları üzerine kalkması ve beyninin gelişmesidir. Antropologların ve evrim biyologlarının üzerinde tartıştığı en önemli konu, beynimizin nasıl büyüdüğüdür...
Bu konuda çeşitli görüşler tartışılıyor. Üzerinde durulan son ilginç tez, mide ve sindirim sisteminin küçülmeye başlaması ile beynin büyümesinin paralel olduğu. Bazı antropologlar bu süreci, insanların yiyeceklerini pişirme dönemine geçmeleri ile açıklıyor: insanlar açlıklarını gidermek için içgüdüsel beslenmeyi bıraktı, yemeklerini çeşitlendirdi, gurmelik dönemi başladı, sindirim sistemimiz yüzde 40 küçüldü ve beynimiz büyüdü! Bu sayede ‘akıllı’ olduk!
SiNDiRiM-BEYiN iLiŞKiSi
Beynimiz enerjiye fazlasıyla ihtiyacı duyan bir organ. Beyin, bir yetişkinin ağırlığının yalnızca yüzde 2’si kadar, ama enerjimizin yüzde 20’sini harcıyor. Bedenimiz, mesela orangutan ile aynı miktar toplam enerji tüketiyor. Fakat orangutan beyninin daha az enerjiye ihtiyacı var. Peki, bizim beynimize düşen bu fazla enerjinin kaynağı ne?
iki ingiliz antropolog Leslie Aiello ve Peter Wheeler, bu sorunun peşine düştü. insanın kalp, böbrek, karaciğer, mide ve bağırsaklarının da çok enerji harcadıklarını saptadılar. Beyinle birlikte tüm bu organlar toplam beden ağırlığımızın yalnız yüzde 7’si kadarken, toplam enerjinin ise yüzde 70’ini harcıyorlar. Acaba insan, beynine daha fazla yatırım yapmak, yani ona daha fazla enerji göndererek büyümesini sağlamak için, diğer organlarını küçültmüş olamaz mı?
iki araştırmacı bu tezlerini doğrulamak için, primatların (insana en yakın maymunlar) farklı organlarının ortalama ağırlıklarını karşılaştırdı. Sonuçlar, ortaya attıkları tezi doğruladı: insanda karaciğer, mide ve bağırsaklar, maymunlara göre 900 gram daha hafifti. Özellikle bağırsaklarımız, aynı boyda bir maymunun karaciğerinin yalnızca yüzde 60’ı kadardı.
Dolayısıyla sindirim sistemi küçüldüğü için harcadığı enerji azaldı ve açığa çıkan bu ‘fazla’ enerji, beynin büyümesine gitti ve insanın daha ulvi (düşünsel, akli) faaliyetleri için harcanmaya başlandı..
BESLENMEDE DEĞiŞiKLiK
Bu olayın gerçekleşmesi ise, beslenme düzenindeki değişimle açıklanıyor: Atalarımız, beyinlerini büyütmek için, kalori açısından hem daha zengin hem de lifli bitkilere kıyasla sindirimi daha kolay olan eti daha fazla tüketti. Ancak burada en can alıcı nokta, etin pişmiş olarak tüketilmesi. Pişirmekle hem etin sindirimi kolaylaştı hem de insanın nişastayı emme-sindirme kapasitesi ikiye katlandı.
Ateşin bulunmasından önceki dönemde, ilk insanın çeneleri çok gelişmişti. Çünkü, av etini yemek için parçalayıcı bir çene yapısına ihtiyaç vardı. Etin pişirilmeye başlanmasıyla birlikte, sert yiyeceklerin yerini daha yumuşak yiyecekler aldı ve zaman içinde çene yapımız da narinleşti. Bugün çene yapımızdaki evrim sürüyor ve arka azı dişlerimiz bile fazla gelmeye başladı!
insan, yemekleri pişirmeye geçerek, daha zengin kalori elde etti ve besinlerin tatları daha zenginleşti.
Fransız ‘Science et Vie’ dergisinde (5/04) görüşleri yayımlanan Doğa Tarihi Müzesi’nden Eko-antropolog ve Etno-biyolog Claude-Marcel Hladik şöyle diyor: ‘Tat alma zevkinin gelişmesi ile farklı tatlardaki besinleri bir araya getiren yemek olgusu, beynin daha da gelişmesine yol açtı.’
Yani bu teze göre, beynimizin büyümesini gurmeliğimize borçluyuz!
Tümünü Göster