
- 2 / 2 / 786 entry
- 0 başlık
- 5.76 incipuan
attmik dötüncü nesil normal
-
0
delidumrulun amlisi
portekizden dönüşün.
üsküdar tekel sahnesi; türkan şoray tshirtü, siyah pantolon, siyah ayakkabılar ve pantolon üzerinde bacaklarını sıktığı belli olan dizaltında iz yapmış ten rengi çoraplar.
önce benim kuzey ege, sonra senin portekiz turların, ikimiz için tiyatrodaki oyun ve daha sonra havadan sudan bişeyler bişeyler,
neydik, napmıştık tüm o uzak kalınan süre içindenin tümü, bi süre oturup konuşmak,
bi ara gözlerinin düşmesi, durulman, sessizleşmen, içine kapanman, işte o anlarda.
tam da o anların aslında sınırsızlaşması; anın, sonsuzluğa dönüşümü.
sanki hep orda seninle kalacakmışım hissi.
ve ayrıldıktan sonra, sensizliğin sonsuz boşluk yaratması,
iki seneden fazladır. -
0
delidumrulun amlisi
çetin altan'ın bi yazısında okumuştum.
bi dönem savcılık, mahkeme vs -neyse işte- suç işlediklerinden şüphe duydukları, fakat ispatlayamadıkları kişilere, her gün emniyete gidip birer cümle yazması şeklinde karar alırlarmış.
şüpheli her gün bir cümle yazmak mecburiyetinde. ilk günler oldukça rahat.
ağaçların yaprakları vardır.
yapraklar yeşildir.
yeşil bir renktir.
vs vs
sonsuz cümle oluşturulabilir gibi di mi.
ama insan zaman içinde bilinçaltındakileri veya düşünüp de söyleyemediklerini bi şekilde açığa vuruyor.
eğer şüpheli gerçekten suçluysa kendisine dair yazacağı cümleler aslında işlediği suç hakkında delil oluşturabiliyor.
kendi kendisini ihbar etmiş oluyor bu durumda.
bi dönem bu method kullanılmış sanırım bazı memleketlerde.
kendimi o durumda hissediyorum.
seninle iletişim kuramadğım için buraya yazma ihtiyacı hissediyorum. bu nedenle her yazdığımda biraz da olsa, sanki kendimi anlatmış oluyorum.
bunun gibi şeyler. -
0
delidumrulun amlisi
yukardaki noel babalardan ben de çok yapmıştım uçmuş sonra.
bu arada sicksonic hocam merhaba. tavlaya ikinci arıyordum ben de.
:noelbaba: :penguen: :kartopu: -
0
delidumrulun amlisi
bugün okuduğum bi köşe yazısı; sana bi ara çıkmaz sokakın olayı nedir diye sorduğumu ve de senin cul-de-sac cevabını hatırlattı. ilk sınıfta okutulduğu ve okuysaydım eğer nefret edeceğimi vs.
“Cul-de-sac” deyimi Fransızcada ‘çuvalın dibi’ anldıbına gelir ve ‘çıkmaz sokak’ demektir ve birçok dilde de ortak kullanılır. Bir görüşe göre de şehir planlamasında kasıtlı olarak, yani bilerek kapatılan yol olarak tanımlanır. Ghettoların çıkış fikri de olabilir, izahı çok zor bir trafik meselesi de! Anlamı da sanırım araçlar için rahatlayacağı düşünülen bir nefes alma bölgeleri yaratmak.
Kısaca araç sahiplerine çıkışı olmayan bir yöne gitmemeyi öğütleyen bir düşünce belki. Ayrıca mantığa da uygun gibi görünüyor ama tartışmaya açık. En azından araçların nereye gitmemeleri konusunda bir açıklama getiriyor denebilir. Tabii yayalar için de eğlenceli.
Oysa çıkmaz sokaklara şöyle bir göz attığımızda yaygın olarak şehir planlamasının netlik kazanmadığı dönemlerden kalma sokağa yapılan ev ya da evleri görüyoruz. Bazen de merdivenleri. Ama nereden bakarsak bakalım çoğu zaman şehri tanımak, bilmek fikriyle bu sokakları gezmenin tatlı, hüzünlü havası ağır basar. Ama ‘çıkmaz sokağa girmişim’ dediğinizde daha önce tabii ki yolu bilmediğiniz anlaşılır. Bazen, hatta çoğunlukla ‘dönülmez’ yazısı yanıltır insanı.
Çocukluğumda mahallemizdeki iki çıkmaz sokağın artık çıkılır olduğunu söylememin zamanı da çoktan geldi sanırım. Ama nereye? Bunları düşünürken “Kinks” grubunun “Dead end street” şarkısı ve Françoise Dorleac’ın oynadığı Polanski’nin “Cul-de-sac” filmlerini hatırlıyorum.
“Bir gezinti yaptım. Bulutsuz bir kış günü. Gökyüzü öylesine soluk, öylesine ayaz, öylesine uzaktı ki...
Ve ben çok sakindim. Dün rastladığım yaşlı amca,...
Kendisine haftalar önce rastlamış gibiyim. Yeğenini düşündükçe, onu kendine özgü sert, kusursuz hatlarıyla gözümün önüne getirebiliyorum; ama ekgib olan bir şey var: Öfke; hatta en son âna kadar anılarıma gelip katılan öfke. Onun artık yaşamadığını, bir tabutun içinde yattığını, bir mezara gömüldüğünü, doğrusu tasavvur edemiyorum...
Hiç üzüntü yok içimde. Dünya gözüme bugün daha sakin görünüyor. Öyle bir an oldu ki, sevinç ve üzüntü diye bir şeyin var olmadığını anladım, hayır, ikisi de yoktu, sadece bunların maskeleri vardı yüzlerde.”
http://taraf.com.tr/mehme...-ve-arthur-schnitzler.htm
herifçioğlu çıkmaz sokakla bergmanı ilişkilendirmiş. vay anaasaınıasındasd -
0
delidumrulun amlisi
aslında bu biraz kapalı bi durum. yani her mesleğin karakteri sınırlandıran deforme edici yanı var. benimki de biraz herşeyi kurcalamak ve de ketumluk, suskunluk, sanırım.
bununla ilgili iki örnek var elimde;
i- kürk mantolu madonna (sabahattin ali);
"büyük salonun kapıya yakın bir duvarının önünde birdenbire durdum. o andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler geçtikten sonra anlatmama imkan yok. yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. resimleri seyredip geçenler vücutlarıyla beni sağa sola itiyorlar fakat ben olduğum yerden ayrılamıyordum."
kitapta böyle diyor. raif bey resmin karşısında çözülemez. kalakalır. konu temaya aşktır.
ii- sevmek zamanı (metin erksan);
http://www.youtube.com/watch?v=iIA-EMbw5CI
adam kadının portresine aşık olur. kadının, portre ile kendisinin arasına girmesini istemez, bu durum onda endişe yaratır. ya portredeki kadına ait tahayyülü bozarsa diye. konu temaya aşktır gene.
bu ikisine dair şöyle de bişey yazmışım zamanında.
(bkz: kürk mantolu madonna/#88164691)
hikayeler, kadınların bu ikisinde de adamları fark etmesi ile başlar.
şimdi esas konuya giriyorum.
dedim ya mesleki deformasyon belki de; ketumluk ve her şeyi sorgulama.
feysbuku kapattım çünkü her gün senin sayfana bakıyordum, sadece seninkilere de değil, yorum yaptığın arkadaşların beğendiklerin vs. sorguladıkça içim içime yedi. işte tam da burda belki ketumluğum devreye girdi. susmak daha doğru gibi benim için, o nedenle hiç bakmamak için sayfayı kapadım...
bilemiyorum, anlatamadım, bi zaman olur belki daha doğru kelimeleri seçebilirim.
şimdi düşünüyorum da hepsi sen portekizden döndükten sonra başladı... -
0
delidumrulun amlisi
geçenlerde bişey yazacaktım vazgeçtim sonra. işte o diyeceğim buydu;
feysbuku senin yüzünden kapadım. -
0
delidumrulun amlisi
sevgili günlük,
ece ayhan'ın öküzlemeler diye bi kitabı vardır, 50-60 sayfalık, hatta ece ayhan bunu kendi yazmamıştır. öküz dergisi yazar ve çizerleri tam hatırlamıyorum ama ece ayhan, çanakkale'de yalnızlığıyla takılırken ziyarete giderler...
ece ayhan buyur eder, hoşgeldiniz der, muhabbete başlarlar ve ordaki yazarlar ece ayhanın söylediklerinden akıllarında kalanları cımbızla çekip alarak kitaba dönüştürürler, bu kitap; öküzlemeler'dir.. neyse konu turgut uyar'a gelir..
-ece ayhan; "bir gün bir arkadaşımın evinde turgut uyar "kırlardan geliyorlar" şiirini okudu", der , "çok güzel bir şiir"
sonrasında merak ediyorlar kardeşim bu sümbülteber nedir diye? "sümbül çiçek, teber de bektaşi'lerin baltası. en sonunda balta gerekiyor. belki gaddarca ama bir şey yapmak istiyorsan bu böyle. çok ölüm olursa tarih biraz ilerler. kötülükle ilerliyor tarih. iyi, fazladan bir şey."
http://www.youtube.com/watch?v=eQ-ElhBLMqA
hey koca dünya nasıl avucumuzdasın
nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden
çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin
elbette kırlardan gelecekler kırlardan
kırlardan gelecekler ellerinde sümbülteber
ey güzelim sümbül ve teber ey canım
gördüğüm sanki o değildi
sanki kuşlar albümünden bir maden
bu gece yolculuk çanakkale'ye.
bi kadeh de senin için içecem, kişisel tarihimize not. -
0
delidumrulun amlisi
gel dedi yanıma bir de buradan bak.
benziyor mu senin dünyana.
http://www.youtube.com/watch?v=i_XA0Yzs70w -
0
delidumrulun amlisi
aşk çok çabuk kırılabilen bir şey, diye düşünüyordu, ama parçalarını kurtarabiliyoruz belki, dudaklarda kalıp söylenmek istenen şeyleri. yeni aşk sözcükleri, yeni öğrenilen incelikler öbür sevgiliye saklanıyor.
http://www.youtube.com/watch?v=__uu9kNBDS0
şarkı senin için. -
0
delidumrulun amlisi
kedi gözlü kırmızı mazda 323, metalik gri tempra sx ak, bi de gülhanedeki turşucular ile;
ayı oynatıcıları.
http://imgim.com/ay%C4%B1...C4%B1c%C4%B1lar%C4%B1.jpg -
0
delidumrulun amlisi
herkes gözlerin diyor; ama bence bu şiir en çok sana yakışıyor, senin canımıniçi ellerine.
(bilmiyorum nedir bu sende olan, bu kapayan
ve açan; yalnız anlıyor içimde birşey
gözlerinin sesini güllerden derin olan)
kimsenin yok, yağmurun bile, böyle küçük elleri -
0
delidumrulun amlisi
lesson 1 - haşırt the black board -
"çilli horoz tavuklara sataştıkça kanat çırpınışlarıyla tüyler havada uçuşuyordu.
komşunun köpeği bahtiyar barklıyordu.
bark bark!!" -
0
delidumrulun amlisi
sevgili günlük,
antik yunanda bi felsefe sorusudur; kimsenin bilmediği bir ormanda bir ağaç devrilse ve onu duyacak kimse yoksa, o ağaç ses çıkarmış sayılır mı, sayılmaz mı.
aynı soru 19 yy da fransa'sında özellikle bilimin gelişmesine paralel insandaki tanrı algısının tartışılmasında metafor olarak kullanılmış.
uzattım ama bi yere varacam, yani tüm bu laf salatasının anlamı şudur ki;
- ben şimdi bu yazıyı yazmış sayılır mıyım, sayılmaz mıyım; eğer sen bu yazıların farkında olmayacaksan, okumayacaksan.
bunu tüm karşı tarafın beş duyusu ile bilgiye ulaşacağı durumlarda genelleyebiliriz tabi.
yani eğer biri sana duygularını belli etmiyorsa, sana karşı olan o duygu doğmuş sayılır mı sayılmaz mı.
açıkçası konu üzerinde felsefeciler arasında genel kabul yok, benim de öyle,
ben, sadece yazmaya devam edecem sanırım..
edit: onur ünlü, insan her yerde çok güzel sıkılabilir, der, öyle sanki. -
0
delidumrulun amlisi
http://www.youtube.com/watch?v=neyDyJr6Udo
Un jardinero de amor
siembra una flor y se v,
otro viene y la cultiva
de cul de los dos ser?
bi ara ispanyolca kursuna gitmiştim. şimdi tüm kelimeler uçup gitti. sen varsın, iyi ki varsın -
0
delidumrulun amlisi
05.11.2013 salı şampiyonlar ligi kuponum;
manchester cıty - cska moskova => handikaplı city
juventus - real madrid => 0
kopenhag - galatasaray => 0
olimpiakos - benfica => 1
shaktar - leverkusen _> 1
çok kofti kupon oldu, maç sonrası editlerim tutup tutmadığını.
bir gün sonra gelen edit: tutmadı hacı. iyi ki oynamamışsın. -
0
delidumrulun amlisi
arada bi bu başlığa gelcem. bişiler karalayıp paylaşıp usulca kaçarım.
hadi hayırlısı. -
0
so long marianne
hoşçakal marianne, diyor leo amca şarkıda, ama marianne diye birini tanımazdım diye de ekliyor şarkıyı yazdığımda.
sonra bi defasında bi kadın yanına yaklaşıyor ve "merhaba ben marianne" diyor yolda giderken birlerden bir yerlere, "şarkıyı yazdığınız kadın"... gülümsüyor leo amca amca..
ve "hoşçakal diyor leo amca, nerdeyse gençtik o zamanlar"... -
0
sevgilerde
monolog - i:
çekingen tutuk saygılı
bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı.
bunu size derken insan bi parçada kendisine kızıyor gibi.. ulan neden bebn böleyim diye.. pişmalığı kendine mi yoksa sevdfiğine mi tam kesitirilemiyor.
diyalog - i :
siz geniş zamanlar umuyordunuz, çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
oysa yılların telaşlarda bukadar çabuk geçeceği aklınıza gelmezdi
tüketim toplumu insanı ada insanlığından koparıyor, daha 50 sene önce heryere yürüyerek giden insan şimdi metrolarda bi yerlere yetişmeye çalışıyor. aslında uzunca yazılıabilecek bi konu ama neyse. sıkıcılaştım -
+1
nick drake
tuğla duvarlara verir sırtını gelene geçeni seyreder, usulca şarkısını söyler yaygara yapmadan, minnet dilemeden..
çoğumuz onun kadar cesur değiliz bu saçmalıkta... - daha çok