/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 26.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=QzmMB8dTwGs

    Müzeyyen, memlekete gelmişti onunla yüzyüze görüşmek istedim. Gözlerimin içine bakarak bana hiç aşık olmadığını, başka şekilde sevdiğini, benden sakladığı bütün gerçekleri söylemesini istedim. Olur dedi. Memlekete Pazartesi dönüş yapmıştı, dinlensin istedim Perşembe günü buluşalım dedim. Çarşamba günü mesaj attı; "Annemle okul bakıcaz Perşembe günü, Cumartesi buluşsak olur mu?" diye. dıbına koyayım ki yine inandım. E ben de sıkıntıdan patlama noktasına gelmiştim, atlayıp bizim çocukların yanına gittim. Metro'da internetin çektiği duraklardan bi tanesinde sosyal medya sörfü atayım dedim. Snapchat'te 2 güncelleme, 1 tanesi Müzeyyen'in. dıbına koyim zaten tek diş çeken internet snap yüklenip açılana kadar tekrar gitti. Çıldırır vaziyette ayaklarım metronun zemini döverek son durağı bekledim. Son durağa geldiğimizde önce oturup snap'i izledim, böyle ne ev, ne stüdyo biçimsiz gibik bi yerde Müzeyyen ve 1 adet huur çocuğu. Ulan bu şırfıntı hani anasıyla okul bakıyordu?! O an suratımda oluşan ifadeyi gören 2-3 yolcu abartısız şekilde metroyu koşarak terketti. Telefonu cebime atıp yeri izleyerek dışarı çıktım. Kafamı kaldırdığımda klişe bir aşk filmi sahnesinden fırlamışcasına trenin en uç vagonundan Müzeyyen ve 2 adet huur evladı çıktı. içimden; "inşallah o 2'nci huur çocuğuyla metroda karşılaşmışsınızdır aksi takdirde 3 tane huur çocuunu kesmek büyük vakit kaybı olacak" şeklinde %100 savage killing spree planları kurmaya başladım. Müzeyyen yanındaki kazmaları yolladı ve suratında yarım bir gülümsemeyle sanki hiç ayrılmamışız gibi kollarını hafiften iki yana açarak paytak paytak bana doğru geldi. Yüz ifadem ölüm kadar soğuk ve sertti. Boynuma sarılmak için hamle yaptığında bir adım geri çekildim ve sadece tek kelime etmeden yanından yürüyüp gittim.
    ···
  2. 27.
    +1
    Bertan karşıma, Müzeyyen yanıma oturdu. Tek kelime etmedim, suratına bile bakmadım, bakamadım. Eğer o gözlerinin içine bakarsam tekrar boğulurdum o bakışların derinliklerinde. Eğer baksaydım o kalemle çizilmiş hokka burnu öpmeden duramazdım ki. Müzeyyen benim kuantum teorimin planck sabitiydi ama müzeyyen ısrarla katolik kilisesinin gerici skolastik faşizanlığını üstleniyordu.

    Aradan 1-2 saat geçtikten sonra ekip tamamdı, ortalıkta dostane bir ortam hakimdi. Çünkü en yakın arkadaşlarım Müzeyyen'in de en yakın arkadaşlarıydı. Kimseyi taraf seçmeye zorlamaya hakkımız yoktu. Delilercesine aşık olduğum ve aynı oranda nefret ettiğim Müzeyyen ile ilk ve son defa aynı masada arkadaşça oturdum..

    Hikayenin Müzeyyen kısmı burda bitiyor. Müzeyyen'e n'oldu diye merak eden varsa, arada sırada hala görüyorum. Benden sonraki sevgilisiyle hala ayrılmadılar muhtemelen evlenirler. Hala dünyanın en içten pazarlıklı ve sinsi kadını, umarım ölür.
    ···
  3. 28.
    +1
    Hikayenin konusundan saptın falan diyen panpalar vardı. Bu parttan itibaren hikayenin asıl konusuna, benim mental sorunlarıma dönüyoruz.
    ···
  4. 29.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=U_aYibUx1B8

    Masum bi canı almak, karşılığında sizden de bi şeyler alır, ruhunuzun bir kısmını.. Karartır, bir zamanlar parlak kahverengi olan gözlerinizi soğuk, ölü, stabil bir siyahla yoğurur, benimkiler gibi..

    Müzeyyen'e anlattım her şeyi, hem de her şeyi... Yadırgamadı, sorgulamadı sadece kabul etti beni.
    Şimşekler düşerdi içime hep ama aydınlatamaz, yakardı ancak. Müzeyyen benim "ışıkgetirenimdi"
    Hayatımda ilk defa tanışıyordum bu ışıkla. Adı aşktı galiba...

    Demiştim ya, içimde benimle büyüyen soğuk, karanlık, kahpe bi boşluk var diye. Müzeyyen o boşluğumun kayıp parçasıymış gibiydi. Yerini tutmasa bile en azından üstünü kapatmıştı ve ben bu durumdan hiç şikayetçi değildim. Heyecanlıydım çünkü ilk defa gerçekten bi şeyler hissediyodum. Heyecanlıydım çünkü yıllar sonra ilk defa normal birisiymişim gibi hissediyodum.
    ···
  5. 30.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=tas5AEqnmuk

    Uzun uğraşlar sonucu Ahmet'i buldum. Sigara'yı yakıp oturdum yanına, bi sigara daha yakıp mezar taşının üstüne koydum. Ağlamak istedim, ağlayamadım. Gözyaşlarım gözlerime doldu, doldu.. Ama akmadı hiç. Sanki Ahmet ağlamamı istemedi, özürümü kabul etti. Senin suçun değil dedi.

    Okula gittim tekrar. 3. derse yetişmiştim, Felsefe'ydi ders. Tam bir tren enkazı gibiydim, bütün sınıf arkadaşlarımın "La buna n'olmuş amk" şeklinde bana baktığından emindim ama giblemek için aşırı bitkindim. Sağdan soldan gelen "La olm sana diyom şşş n'oldu la" tacizlerini "La uyumadım amk" klişeleriyle dodgelarken Müzeyyen'in endişe dolu bakışlarını fark ettim. Teneffüse çıkıp geldiğimde Müzeyyen önümü kesti, sarıldı. Hiçbir şey demedi, bir şey sormadı. Sadece sarıldı. Karşılık vermek için hala çok öfkeliydim ama ruhumdan arta kalan her zerre ona sarılmak istiyordu. Uzun uzun sarıldım ona, ve kulağına fısıldadım: "Akşam anlatırım"
    ···
  6. 31.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=7XU_NIUOUrg

    Müzeyyen benimle eninde sonunda barışmıştı, barışmak içinde zorla sigarayı bıraktırmıştı (bıraktım sanmıştı :/) Ben artık içimde bi şeyleri kontrol altına alamamaya başladım. Bi şeyler söylemem lazımdı yoksa kendimi öğütecektim. Doğum gününe kadar bekledim onun. Kafka'yı çok severdi, bütün haftalığımı amk Kafkası'nın kitaplarına basıp elimde kitabevi poşetiyle okula yürüyorum. (Hediye paketi falan yoktu beyler bende çünkü dümdüz odunum) Son teneffüs herkesin çıkmasını bekledikten sonra doğum gününü kutlayıp poşeti uzattım. Bana öyle bi sarıldı ki, hayatımda aldığım en sıkı, en içten sarılmaydı belki de. Not yazmamı istedi, "Ne yazayım"dedim."Bana seni hatırlatacak bi şeyler yaz." dedi. Aklıma gelen ilk cümleyi(aslında şarkı sözü ama neyse) kağıda berbat el yazımla geçirdim: "Bizler Tanrı'nın kırık hayalleri." Müzeyyen nota anlam veremedi, "Bu ne lan?" diye çıkıştı. Halbuki ben ona hakkımdaki her şeyi özetlemiştim...
    ···
  7. 32.
    +1
    Kasım aylarındaydık, sene başında boğazını ceyhan boru hattına çevirmeyi düşündüğüm Kaan ile efsane yakın arkadaşız, Müzeyyen ile Kaan da zaten çok yakın arkadaştı. Son ders ingilizce bitime 15 dakika hoca bizi salmış muhabbet ediyoruz. Müzeyyen sıradaki kolumu minik minik, sevimli sevimli çekiştirmeye başlayarak anlatmaya başladı:

    M: Ya ben yazın bi çocukla konuşuyodum, çok da hoşlanmaya başlamıştım birlikte çok güzel vakit geçiriyoduk. Sevgilisi varmış... Kavga etmişler bi süre ara verelim demişler o da bu arada benimle konuşmaya başlamış. Aramızdaki şeyi çok özelmiş gibi gösterdi. Sonra da kızla barışıp benimle konuşmayı kesti. Zaten sonra da KTÜ'yü kazanıp gitti. Şimdi tekrar buraya geliyor yarın buluşmak istedi. Acayip heyecanlıyım sence ne giyeyim?

    B: (içimden bi şeylerin koptuğunu hissederek) Siyah bluzünü ve kırmızı pantolununu giy. Saçlarını da aç.

    O ara zil çaldı zaten. Direk kendimi dışarı attım. Sınıftaki çocuklardan birinden sigara istedim. içmediğimi bildiği için "Kanka hiç başlama bu taka yeaaaa" tarzı nutuklar çekerek sigarayı vermedi cimri, yoğun huur çocuğu.
    ···
  8. 33.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=pBz6fGKkcZg

    Bu şarkıdan dem vurarak ertesi sabah cebimde bi paket kırmızı winston soft ile okula gittim. ilk teneffüs deri ceketin cebinden paketi çıkarıp açtığımda herkes "LA O NE AMINA KOYiM?" nidalarıyla bana tepki koyuyor, aradan otlakçı zütverenler "OOOO KANKi Bi SiFTAHINI YAPAK LA" diyerekten paketten dal koparmaya falan çalışıyor. Tabi Müzeyyen bu arada bütün mevzuyu izliyor(muş). Sigara içiyorum diye benimle tam 3 hafta hiç konuşmadı. Kendine zarar veriyosun, bütün spor kariyerini hiçe sayıyosun diye. Bilmiyor ki onun yüzünden başladım...

    Artık Güneş'in çekiminden çıkmış, ucu bucağı olmayan bi karanlığa doğru koşuyodum. Her şeyden, herkesten, özellikle de kendimden kaçmak saklanmak istiyodum. Saklandığım her köşede kendimle yüzleşiyodum. Kendimi o kadar güçsüz, o kadar savunmasız hissediyodum ki... Ölmeyi düşündüm. Ama ölmek istemiyodum ki. Yaşamak için herhangi bi sebebim olmasa dahi yaşamak istedim, yaşamaya mecburdum
    ···
  9. 34.
    +1
    Hiç aldırış etmeden tekrar uykuya döndüm. Uyandığımda diğeri orda değildi. Hiçbir şey hissetmediğim doğruydu. Ama diğeri bu kadar güçlü değildi. Naif, kırılgan, iyi niyetliydi o. Günahlarımızın ağırlığı, sorumluluklarımızın baskısı, altında ezildiğimiz beklentiler... Çektiğim buzdan prangalar yıpranmıştı. Düzenli olarak halüsinasyonlar görmeye, kendimle kavga etmeye başlamıştım. Berbat bir ruh halinde hiç kimselerin haberi olmadan soluyordum ve beni kimse kurtaramazdı.. Ya da ben öyle sanıyordum.

    Müzeyyen iki adımı da telaffuz etmeye çekiniyor demiştim ya, iki adımı birden kullanmaya başlamıştı. Sanki gözlerimin içinden ruhuma bakıyordu. Bana bakarken gözleri sürekli gülerdi ama her an ağlamaya hazır bi şekilde yaşlarla doluydu. Hayatımda uzun zaman sonra ilk defa birine yaklaşmaktan korkuyordum incitirim diye. Baharı getiren o gülüş benim yüzümden solar diye..
    iki adımı da o kadar güzel ve içten söylüyordu ki bütün iç dünyamın dıbına koyuyordu. Hangisinin gerçekten ben olduğunu şaşırmıştım. Davranışlarım o kadar tutarsız, birbirinden o kadar kopuktu ki..
    ···
  10. 35.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=Th3ycKQV_4k

    Çıkışta köşe bucak Müzeyyen'i aradım. Bir an önce bulup haykırarak içimi dökmek için. Bulamadım. Durağa doğru sınıftakilerle yürürken Metro girişinde Müzeyyen'i gördüm. Gözleri yaşlı, uğuruna diplomatik savaşlar çıkacak o hokka burnu kıpkırmızıydı. Görmemişti beni, sessizce yaklaşıp biraz dinledim onu, eski sevgilisi aramış aralarında bi şeyler geçmişti. O an yine içimde o uğursuz kaynamayı hissettim. Nabzım yükseliyor, bakışlarım gittikçe donuklaşıyordu. Olmuştu işte.. içimdeki o lanet iktidar kavgası sonlanmış, ruhsuz, pervasız, zalim tarafım galip gelmişti..
    "Eğer karanlığın içine bir kez işlemesine izin verirsen, bi daha asla kurtulamazsın" diye bi dizi repliği vardı tam olarak içinde bulunduğum durum buydu. Müzeyyen beni fark etti, hiçbir şey söylemeden koluma sıkıca yapışıp kafasını omzuma yasladı. Kolumu sertçe çektim, bomboş bakışlar eşliğinde sadece tek bir kelime çıktı ağzımdan "Görüşürüz."

    Dönem sonuna kadar sıkıcı sınıf arkadaşları gibiydik. Sömestr tatilinde olayın aslını öğrenip(anlatmıycam aşırı uzun ve ilgisiz) Müzeyyen'e ilan-ı aşk ettim. Korkuyordu, net bi şey söylemek istemedi. Geçmişinde çok incinmişti, üstü kapalı bi şekilde anlattı. Canının bir daha yanmasından, benim canımı yakmaktan korkuyordu. Daha buluşup yüzyüze konuşamadan yurtdışına tatile gitmişti. O gelene kadar penceremin önündeki ağaçtan kaç yaprak eksildiğini saydım, kuruyan papatyalardan fallar baktım, birlikte olmadığımız her geceyi, birlikte olacağımız günlere katmaya çalıştım, kırlangıçlarla yolladım ona. Ama o penceresini açmadı.
    ···
  11. 36.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=SSR6ZzjDZ94

    Sürekli net bir cevap vermekten kaçıyordu, defalarca sordum "Biz neyiz?" diye. Her seferinde aynı cevabı verdi "Bilmiyorum, galiba bir uçurumun dibindeyiz". Gelmişti sonunda memlekete, sınıftakilerin aramızda olan bu isimsiz durumdan haberi olmamasını istemişti. Ama kimseye aldırmadan sımsıkı sarıldı bana. Ben hep üşürdüm, belki içimdeki buzlardandı nedenini bilmiyorum, ama bana sarıldığında sıcacıktı, her yer sıcaktı. Baharı getirmişti sanki...

    Dışarıda aramızdaki bu gibik yıpratıcı ilişkinin nereye varacağını konuşmak üzere buluşmaya karar vermiştik. Kaderin cilvesi midir yoksa benim binliğimden midir bilinmez buluştuğumuz gün 14 Şubat'a denk gelmişti. Ben elimdeki gülü ona verene kadar cidden farkında değildi 14 Şubat olduğunun. Fark ettikten sonra omuzuma öyle bir yumruk atmıştı ki yemin ediyorum aranızdaki hiçbir mangal yürekli huur çocuğu bu kadar sert vuramazdı.

    Oturduk, yine önümüze engeller koyuyor, sürekli her şeyin kötü gideceğini varsayıyordu. Ben artık konuşmaktan yorulup sandalyemi onunkinin yanına çektim ve yanağımı uzattım. Öptü, sonra sarıldı bana sımsıkı. Kollarımdaydı, kumrallığı tanrılardan çalınmış o saçları burnumda, o ince narin elleri göğüsümde ha uyudu ha uyuyacak öylece yatıyordu. Aylar sonra ilk defa halüsinasyon gördüm, donuk bakışlı, çatık kaşlı, geniş omuzlu yağız bir oğlan çocuğu bi sandalye çekti önümüze ve yorgunluktan bitap bi şekilde oturdu.. Müzeyyen'in kokusunu içime çektim, kalbim düzensiz bi şekilde atıyordu hissediyordum. Kalbimin olduğunu öfkelendiğimde şakaklarımda duyduğum zonklamadan değil de göğüsümde hissediyordum. Suratımda salak bi gülümsemeyle birlikte Müzeyyen'i öptüm saçlarından. Gün bitti, onu metroya bıraktım, otobüs durağına yürürken yaşadığımı hissediyodum.

    Eve gittim yıllar sonra ilk defa eve gülümseyerek gittim. Evdekilere sımsıkı sarıldım. Yatağa kendimi bıraktığım gibi mesaj geldi. Elinde ona aldığım gül vardı "Bu benim ilk çiceğim biliyo musun?" yazmıştı. Tam her şey rayına oturuyor derken bütün dünyamı 8.2 ile sarstı. Olmaz dedi, yine yapamam dedi.
    ···
  12. 37.
    +1
    Fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=KUn_PUlUa1g

    Kendimle sürekli değişerek kavga etmeye başlamıştım. Bir gün birisiydim, diğer gün öbürünü karşıma alıyordum. Yardım istemeye korkuyordum. Bu durumu birine nasıl açıklardım ki? Kendimle yumruk yumruğa kavga ettiğimi birisine nasıl izah ederdim?

    Kafamın içindeki iç savaş hayatımın bütünüyle dıbına koymuştu. Basketbol oynuyorum demiştim, maçın ortasında basit bi hata yaptıktan sonra kendi kendime bağırıp çağırmaya, küfretmeye başlamıştım. iki elimle kafama vuruyor formayı yırtarcasına sağa sola çekiyordum. Herkes "N'apıyo lan bu koduğum liselisi" nidalarıyla beni izliyordu. Rahat bi 25-30 saniye o vaziyette kendimi hırpaladıktan sonra dıbına koyduğum moronları müdahale etme gereği duyup beni soyunma odasına zütürdüler. Bizim yardımcı koç vardı Koray abi, üstümde emeği çok büyüktü. Gözlerinden yaşlar süzülerek beni soğuk duşun altında sakinleştirmeye çalışıyordu, zaten o ara bende film koptu. Gözümü evde açtım, bilgisayar masasının üstü komple portakal suyu(hayatta belki de sevdiğim tek şey) bi tanede kocaman kalp şeklinde bi karton, üstünde de geçmiş olsun zırvaları falan var. O an aklıma efsane Behzat Ç repliği geliyor: "Geçmiyor dıbına kodumun dünyasında. Bi gibim geçmiyor.
    ···
  13. 38.
    +1
    Eğer gibleyen varsa bugünlük bu kadar. Akşam üstü siz okusanız da okumasanız da devam edicem, şimdi işe gidiyorum.
    ···
  14. 39.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=31BS2oTkaw8

    Nisan başlarıydı galiba, haftasonuydu. Uyumamak için direnirken sızmışım. Odada bi ses vardı, sanki birisi koduğum musluğunu tam kapatmamış gibi, şıp şıp şıp... Musluk sesine bu seferde bir hırıltı eklendi. Sanki birisini gırtlaklamışlar da bi şeyler söylemeye çalışıyor gibi. Kendi kendime "Yine mi dıbına koduğum delisi" diye geçirdim içimden. Ahmet vardı karşımda... Kafatası parçalanmış, vücudunda ölüm morlukları, ayakkabılarından tanıdım onu. Diğeri Ahmet'in koluna girmiş ayakta durmasına yardım ediyordu. Çığlık atmaya başladım, n'olur gidin diye bağırdım. Gitmediler... Kimse de gelmedi odaya. Avazım çıkana kadar bağırmama rağmen hiçbir ses yoktu evde. Sadece Ahmet'in parçalanmış bedeninden zemine damlayan kanın sesleri; şıp, şıp, şıp...

    Yatağımda uyandım, hiç gelmeyecek birini beklemiş gibi yorgundum. Saat 8.30'du, ders çoktan başlamıştı. "Niye beni kimse uyandırmadı dıbına koyim" serzenişleriyle bi şeyler atıştırıp evden çıktım. Mezarlıktaydım ama neden? Okula gitmek için evden çıkmıştım dıbına koyim burda ne işim vardı? Ben olayı kavramaya çalışırken kulaklarımda kendi sesim net bi şekilde yankılandı: "Ahmet'e gidiyoruz."
    ···
  15. 40.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=fZ_Om_VI_hY

    Eve gelip ortalığın dıbına koymamak için, anında yatıp zıbardım. Aksi takdirde 3. sayfa haberlerinde bir killing spree'nin baş rolü olarak yer alacaktım. Binbir güçlükle dizginlediğim içimdeki canavar öylesine büyük bir öfkeyle uyanmıştı ki, hayatımda korkuyu iliklerime kadar hissettiğim tek andı. Zarar vermekten korkuyordum, bahar gibi sevdiğime zarar vermekten. Fiziksel olarak değildi kesinlikle, ona elimi süremezdim. Ama ruhunu paramparça edebilirdim. Özlem duyduğu, ekgib kaldığı her şeyi yüzüne vurup onu dayanılmaz acılara sevk edebilirdim. Ama yapamadım. Onun yerine onu görmezden gelmeyi tercih ettim. Hiç yokmuş gibi, hiç olmamış gibi, Müzeyyen diye birisi yaşamamış gibi davranmaya başlamıştım. 1 ay boyunca devam ettirdim bunu.

    Ben artık kafamın içinde neler döndüğünü anlayamıyordum. Hangisinin kontrolde olduğunun farkında değildim. Ders'in ortasında kendi dünyama gömülüp içeride kendimle karşılıklı muhabbet ediyor, hocanın ya da bizim çocukların dürtmesiyle ancak bulunduğumuz dünyaya dönebiliyordum. Uyumamaya başladım. Çünkü benim için asıl sınav uyuyunca başlıyordu. Eğer uyursam birimiz diğerimizi bir daha uyanmamak üzere derin bir uykuya yollayacak, sonunda hiçbirimiz bi daha uyanamayacaktık, biliyordum...

    Fiziksel ve ruhsal olarak o kadar bitiktim ki, basketbolu bırakmak zorundaydım. Babama bırakmak istediğimi söylediğimde yüzünün büründüğü o ifadeyi tanıyordum. Hayal kırıklığıydı. Ben babamı hiçbir zaman gururlandıramamıştım, kendisi her zaman inkar eder, ama biliyordum ben bunu. Bana karşı olan beklentilerinin altında hep ezildim ben. Babam 20 sene futbolla içli dışlı bir insandı. yaklaşık 15 sene futbol oynadıktan sonra 5 sene de çalıştığı kurumun takımında teknik direktörlük yapmıştı. Benim de futbolcu olmamı isterdi hep çünkü iyiydim. Gerçekten iyiydim ama sevmiyordum, basketbol oynamak istediğimi söyledim sürekli. Yüzü ilk kez o gün düşmüştü, sonra benim basketbola olan sevgim ve ilgim sayesinde o da benimle basketbolu sevdi, her maçıma geldi, desteğini ve inancını verdi... Yüzüstü bıraktım onu. Benden çok iyi bi liseye girmemi istedi, girdim ama bitiremedim, yine yüzüstü bıraktım onu... Hangimiz olursak olalım ailemizi üzmek bizim için o kadar iğrenç bi duyguydu ki...
    ···
  16. 41.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=TFjmvfRvjTc

    Neden diye soramadım, sormaya takatim kalmamıştı zaten. Ama umarsızca Müzeyyen'e çıkışıyordum. Bağırdım, çağırdım... Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ama umurumda değildi. Fütursuzca üstüne gitmeye devam ediyordum. En son adımı söyledi, yine iki adımı birden... "Özür dilerim" dedi.
    O titrek, o naif, o ürkütücü güzellikteki sesi bütün dengemin dıbına koymaya yetmişti. iyi geceler diyip kapattım telefonu. Yine en başa dönmüştük işte...

    Mart ayındaydık, Müzeyyen sınıfın bir köşesinde sürekli buruk, sürekli gözleri dolu bir şekilde ağlamamak için zor duruyordu. Benim yüzümden olmadığından emindim çünkü aramız iyi sayılırdı. Teneffüs zili çalar çalmaz kararlı bir hareketle benim sırama geldi, kafamı kucaklayıp kendine yasladı, kafamı öptü, gözlerinden bir-iki damla yaş süzüldü. "N'oldu lan, kim üzdü seni?" diye çıkıştım. "Sonra anlatırım" diyebildi sadece. Müzeyyen babasını çok küçükken kaybetmiş, o gün onun ölüm yıldönümüymüş. Bunu öğrendikten sonra lügatımdan "baba" kelimesini çıkarttım.
    Ona karşı tavrım tamamen değişmişti, onun hayatında hangi sıfatla yer alırsam alayım onu kurumuş bir çınar kökleri gibi destekleyecektim. Yerin altında, derinden ve hissettirmeden...
    Sahi ölüm yıldönümü demişken benim de bir ölüm vardı. Daha 12 yaşında canını aldığım ve cezasını hiçbir zaman çekmediğim... Ona daha sonra geleceğim.

    2 hafta sonra 12. sınıfların YGS sonuçları açıklandı. Eş-dost herkesin sonuçlarını öğreniyor, tavsiyeler alıyor kendimize bir plan hazırlıyorduk (bir gibime yaramadı ilk senemde kazanamadım)
    Sınıfta standart yüz ifademle nispeten iyi bir gün geçirirken sınıfın en boşboğazlı yaratıklarından birisi ve Müzeyyen'in nispeten yakın arkadaşı olan Gök ağzından bi şeyler kaçırmıştı. Müzeyyen, eski sevgilisini aramış, sonucunu sormuş, yaklaşık bi 10-15 dakika telefonla konuşmuşlardı. Hikayenin gerisi de vardı ama benim o güne dair hatırladığım tek şey; sınıftan çıkarken kırdığım kapı koluydu.
    ···
  17. 42.
    0
    Manas destanı gibi amk
    ···
  18. 43.
    0
    Bari biri sevimli olsun demiş Marilyn Monroe hanım
    ···
  19. 44.
    0
    Rezervasyon
    ···
  20. 45.
    0
    Hepsi rüyaydı, Müzeyyen de tuzluktu desem?
    ···