1. 176.
    0
    bu ana kadar yaşadığımız tüm gerginliğin sebebi küçük yerden büyük bir yere gelip hayata tam olarak adapte olmamamın verdiği br şey dostum.

    kadın sürekli paranoyakça şeyler düşünmeye başladı. olan gözle görülür bi şey yoktu çok da fazla. pgibolojik sebeplerden ötürü böyle oldu. öyle samimi bir ortamdan istanbul gibi bi yere gelince güven duygusunu kaybetti. etraftaki herkesi bir tehdit olarak görüyordu ve durmadan benim onu terk edeceğimi söylüyordu. bu hayata alışıp kendisini bırakacağıma inandırmıştı kendimi. daha sonra olmaya başlayan olaylar da ardı ardına gelmeye başladı. böyle yani. anlattığım tiyatro topluluğu olayı bunun en baştaki sebeplerinden biriydi

    siz okumaya devam edin. daha çok şey yaşıcaz. anlayacaksınız merak etmeyin
    ···
  2. 177.
    0
    kadın topluluktan ayrılmam konusunda baskı yaptıkça ben daha çok eğiliyordum bu işin üzerine. gövde gösterisine dönmüştü iş. her geçen gün daha iyi oluyordum her geçen gün daha çok okuyordum. hocalarım artık açık açık bu işi yapamam gerektiğini söylüyorlardı. bana topluluğun diğer üyelerinden daha yakın davranıp içlerinden biri gibi davranıyorlardı. bu beni kamçılıyordu. hep daha fazlasını istiyordum. en iyi olmak istiyordum. aslında hepsi kadına inattı. biliyordum. çocukça gelebilir şimdi sizlere. böyle şeyler yaşadınız mı bilmiyorum. ama ne kadar çocukça da olsa vazgeçmeye asla niyetim yoktu
    ···
  3. 178.
    0
    bir gün topluluğa tiyatro dünyası için önemli olan biri gelecekti. geçmişte okulumuzda yer almış bu işe emek vermiş şimdilerdeyse kitaplar yazıp özel sahnelerde oyunlar yöneten biriydi. bu haber herkesi heyecanlandırmıştı. tabi beni de

    o gün geldiğinde dersin bitip topluluk saatinin başlamasını iple çekiyordum. ders bitti ve kafamda başka hiç bir şey olmadan toplanacağımız salona doğru gittim. içeri girmeden önce kapının önünde durup camel softumdan bir dal çıkarıp ateşledim. tüm hücrelerime temasını sağlamak istermiş gibi çekiyordum dumanı içime. susamış gibi içiyordum. saatime baktım ders başlamıştı. geç kalmıştım. son bir nefes daha çekip sigaramdan içeri girdim.

    kapıyı çalıp içeri girdiğimde adamın gelmiş olduğunu gördüm. çocukları karşısına toplamış bir şeyler anlatıyordu. çantamı kenara bırakıp aralarındaki yerimi aldım. çok büyük bir dikkatle dinliyordum adamı. kendimi onun şuan bulunduğu yerde durup beni dinleyen genç insanlara tiyatro üzerine konuşmalar yaparken hayal ediyordum.

    adam alıştırmalara ve doğaçlamalara geçmeden önce bir kaç soru sordu. ben insanlardan çekinirdim. ama sadece benimle ilgili konularda. geri kalanındaysa sözümü hiç bir zaman esirgemedim. ve yine esirgemiyordum. adamı şaşkınlığa uğratacak cinsten konuşmalar yaptım. her sorusuna okuduğum tiyatro kitapları sayesinde mükemmel cevaplar veriyordum. arada göz göze geliyorduk ve gözlerini kaçıran ben olmuyordum.

    doğaçlamalara geçtiğimizde herkes hata yapmaktan korkuyordu. ben korkmadım. içimde yanıp duran ve kadına inat gelişen bir tiyatro aşkı vardı. çıkıp istediği her şeyi oynadım. sürekli bana verdiği karakteri dönüştürüyordu ve ben ona göre devam ediyordum. en son performansım bir travestiyi canlandırmak üzerineydi. bittiğinde topluluktaki herkes beni alkışlıyordu
    ···
  4. 179.
    +1
    iş tiyatrodan çıktığında ben derhal köşedeki sessiz sakin yerimi alıp önüme bakıyordum. bir kaç dakika sonra adam yanıma gelip dışarda sigara içmeyi teklif etti. mutlulukla kabul ettim. koluma girip beni dışarı çıkardı.

    çok net bir soru sordu adam. "sen kimsin?". güldüm önce. sonra cevapladım. adamın gözleri ışıldıyordu bana bakarken. maden kazan insanların altınla ilk karşılaştıklarındaki parıltıyla aynıydı gözlerindeki. cevher bulmuş bir madenci gibiydi

    biraz daha sohbet ettikten sonra beni kendi tiyatro okuluna davet etti. normalde insanların para vererek gidebildikleri bir okula, o okulun sahibinin bir davetlisi olarak katılacaktım. gurur her yanımı sarmıştı ama bir pot kırmamak için sakin davranmaya çalışıyordum. ve başarıyordum da. adam söylediklerinin karşısında verdiğim normal sıradan tepkileri gördükçe doğru birini seçtiğinden daha da emin gözlerle bakıyordu bana. adamın teklifini düşünmeden kabul ettim.

    artık topluluğumuzda bana hocalık yapan insanlarla aynı okula gidip aynı eğitimleri alacaktım. bu muazzam bir başarıydı.

    herkes dağıldığında ben sokaklarda yürümeye başladım. kadını düşünüyordum. bu kadarının ona fazla geleceğini biliyordum. ama verdiğim karardan dönmeyecektim. iki tutkumdan birini diğerine katlettirmeyecektim. yine de korkmadığımı söyleyemem. çocuklar gibi korkuyordum
    ···
  5. 180.
    +1
    sıralar birlikte kalıyorduk. kuzeni evden gitmişti. olanı biteni anlattığımda kadına yer yerinden oynamıştı. ama artık konuşmuyordu kadın. ne söylerse söylesin vazgeçmeyeceğimi biliyordu. sessiz bir sarsıntıydı yaşadıklarımız. adam bana bir gün vermişti yanına gitmem için. o gün geldiğinde ben evden çıkarken kadının bana bakışını hiç bir zaman unutmuyorum.

    adamın okuluna gittiğimde beni diğerleriyle tanıştırdı. biraz sohbet ettikten sonra bir sirk hayvanıymışım gibi fırlattı beni sahneye. bakın diyordu. bakın. bu çocuk neler yapabiliyor...

    gün bittiğinde adam ve diğer öğrenciler bir yerlere içmeye gittik beyoğlunda. ben gelmek istemediğimi söyledim. kadın beni bekliyordu evde ve sabahki bakış hala aklımdaydı. aslında evden çıkmak istememiştim onu öyle görünce. yine de bir yarışın içindeydik sanki ve ben kaybetmek istemiyordum. bu yüzden adamı kırmak istemeyip gelmeyi kabul ettim. çok kalabalıktık. uzun süre kalmayı düşünmediğim için masanın en ucuna herkesten uzak duracak biçimde oturdum. kendi halimdeydim. kimseyi görecek halim yoktu. içim huzursuzdu.

    bir bira söyledim garsona. içip kalkıp gidecektim buradan. öyle düşünüyordum.

    masanın diğer ucundan bir kız kalkıp yanıma oturdu. o an masada biz ve diğerleri vardı. ikimize umursamıyorduk masada konuşulanları. onun da gerçekten benim gibi olduğunu anladığımda söze girdim. kendimi tanıttım o da kendini tanıttı ve konuşmaya başladık.
    ···
  6. 181.
    0
    içimde kadına karşı hiç bir şey oluşmadı elbette. yani bir kadın olduğu için hiç bir şey oluşmadı. iki sakin insandık o masada. uzun uzun konuştuktan sonra kadın bir bira daha ısmarladı bana. kabul etmek istemedim önce sonra ısrar etti ve kabul ettim. ne olabilir ki diyordum kendi kendime. bir bira daha içsem ne olabilir ki?

    masadan ayrılıp yola koyulduğumda kadın adımı biliyordu artık. onu tanıdığıma memnundum. ama artık eve dönmek istiyordum.

    kapının önüne geldiğimde sabahki bakışı hatırlayıp kapıyı çalmaktan vazgeçtim. kapıyı anahtarla içeri girdim. gözlerim kadını arıyordu. salona ve mutfağa baktım önce. kimse yoktu. odaya gittiğimde onu yatağa uzanmış ve tavana izlerken buldum. yanına gidip yanağından öpmek istedim. ve yaptım.
    ···
  7. 182.
    0
    kadın öpücüğümle birlikte yatakta doğrulup bana nereden geldiğimi sordu. sorusuna anlam verememiştim ilk başta. sonra ağzımdan yayılan bira kokusunu hatırladım. kadın ısrarla sormaya devam ediyordu. ben de olanı anlattım. adamın beni okuldan sonra içmeye çağırdığını ve kıramadığımı söyledim.

    kadın birden bağırmaya başladı. "bütün gün oturup senin gelmeni bekledim" diyordu bana. gerçekten ona hak veriyordum ama adama ilk günden ben gelmeyeceğim de diyemezdim. bunu ona anlatmaya çalıştım ama anlamak istemedi. deliler gibi bağırıyordu bana. komşuların veya ev sahibinin ne düşüneceği umrunda değildi. onu böyle hiddetli görünce akşamın devdıbını anlatmaktan vazgeçtim. dolayısıyla tanıştığım kızdan hiç haberi olmayacaktı
    ···
  8. 183.
    0
    saat 4'te falan biter olay. bana küfredenler okumaya özellikle devam etsin
    ···
  9. 184.
    0
    kavga dindiğinde o gece ilk kez o uyuduktan sonra gidip yanına öyle uzandım. içim kapkaranlıktı ve inadımın bizi mahvettiğine inanmaya başlamıştım. bir şeyler yapmam gerektiğine karar verdim. ve o gece kadının yanında uyumaya çalışırken tiyatroyu bırakmaya karar verdim.

    içinizde daha evvel böyle tutkuyla bir şeylere bağlanmamış olan başarıya bu kadar yaklaşmamış olanlar neden bu işi bu kadar zorladığımı neden bütün zorlukları göze alıp devam etmeye karar verdiğimi anlayamazlar. dolayısıyla o yatakta kadının yanında uzanırken vermiş olduğum tiyatroyu bırakma kararının ne anlama geldiğini hiç bilemeyecekler

    sabah uyandığımızda verdiğim kararı kadına söyledim. yine ağlıyordu. ama bu defa mutluluktan. aylar sonra hayatımızın en güzel günlerini yaşamaya başlamıştık.

    ve ben hayatımın bir yarısını kaybetmiştim. bu verdiğim karar kadının benim yaşayacağım tek hayat olması demekten başka bir şey değildi.
    ···
  10. 185.
    0
    ben burda hayatımın en zor dönemlerini anlatıyorum. hiç bir şey bilmeden yorum yapmak ne kadar da kolay. biraz sabırlı olsanız her şeyi göreceksiniz
    ···
  11. 186.
    0
    artık mutluyduk. hiç bir sorun yoktu hayatımızda. gözlerimizdeki buzlar çözülmüştü. günler boyu tek bir huzursuzluk olmadan yaşadık. kuzenin eve dönüşüyle evimizde birlikte yaşadığımız o günler geride kaldı. ben yurda geri döndüm. hemen her gün görüşüyorduk dışarda ama bize yetmiyordu. 24 saat çok azdı bize göre bir gün için
    ···
  12. 187.
    0
    yurtta çok sıkılıyordum. bir tane arkadaşım vardı sadece. başka kimseye katlanamıyordum. o da bir süreliğine ayrılmıştı yurttan. bu tamamen yalnız kalmak demekti. bazı günler kadınla geçirdiğimiz bir kaç saatin dışında hiç kimseyle iletişim kurmuyordum.

    bir gece yatağımda oturmuş müzik dinlerken telefonum çaldı. arayan dişi arkadaşımdı. onunla konuşmak bana iyi gelecekti. öyle düşünüyordum. telefonu atım ve konuşmaya başladık.

    ilk başta her şey normaldi. rutin kafa yakan sohbetlerden ediyorduk yine. bunları yapmayı çok özlüyordum istanbulda. konuşma ilerledikçe anlamsız şeyler söylemeye başladı dişi. ben ne olduğunu anlayamadan benim duymayı hiç bir zaman aklımdan geçirmeyeceğim şeyler söylemeye başladı. defalarca konuşmasını kesebilmek için araya başka şeyler sokmaya çalıştım ama işe yaramadı.

    telefonu kapattığımda duyduklarımı anlamlandırmakta güçlük çekiyordum. yıllarca hiç bir şeyi sakınmadan tüm çıplaklığıyla hayatımı paylaştığım dostlarımdan biri bana karşı kabul edilemez duygular beslediğini itiraf etmişti. ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. sadece telefonu kapatmayı akıl edebilmiştim.

    yataktaki konumumu değiştirmeden oturdum. kafam allak bullaktı
    ···
  13. 188.
    0
    gece boyunca neler yapmam gerektiğini düşündüm. daha önce dişiyi korumak için kadına söylediklerim aklıma geldikçe içim burkuluyordu.

    hayati bir kararın daha eşiğindeydim. dudaklarımdan düşmeyen tek cümle vardı "buraya gelmemeliydik"

    dişiyi arayıp onu bir daha görmek istemediğimi söyledim. onlarca şey söyledim. şimdi buraya yazmakla bitiremeyeceğim kadar çok şey... telefonu kapatıp. kadını aradım. bütün çıplaklığıyla anlattım olanı biteni. geçmişte ona dişiyi korumak adına söylediğim her şey için özürler diledim.

    söylediklerimi duyduğunda. beni anlamak istemdi ilk önce. ama ben yılmıyordum. defalarca defalarca özür diliyordum. o kabul etmiyordu. telefonu kattı. daha söylemem gereken onlarca şey var oysa. sabahı bekleyemedim. evlerine gitmem gerekiyordu. yataktan fırlayıp gece yarısı yola koyuldum. aklımdan milyonlarca şey geçiyordu. beynim kulaklarımdan akacak kadar zorlanıyordu.
    ···
  14. 189.
    0
    telefonu yüzüme kapattığı için içeri anahtarla girmeye hakkım olmadığını biliyordum. bu yüzden kapıyı defalarca çaldım. açmıyordu. bağırıyordum. komşuları, insanların ne söyleyeceğini umursamadan. sonunda kapının aralandığını gördüm. hayatımda bir şeye bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum.

    içeri girdim. doğruca hızlı adımlarla salona yürüdüm o arkamdan geliyordu. dönüp konuşmak için ilk yeltenişimde yüzümün soluna setçe bir tokat attı. delirmiş gibiydi. ben sakinleştirmek için elimden geleni yaptıysam da durmadı. ben konuşuyordum o ise göğsüme yumruklar atıyordu bir yandan ağlayarak. sonunda ikimiz de sessiz kaldık. ben söyleyeceğim her şeyi söylemiş o ise duyması gereken her şeyi duymuştu.

    gözlerimizi halıya çakmıştık. ben söylediklerimde bir ekgib olup olmadığını o ise duyduklarını düşünüyordu. bir süre sakin kalıp düşününce az önceki saldırıların bunun için değil eski öfkelerinden ötürü olduğunu anlamıştı.

    ben bu defa yanlış bir şey yapmamıştım. yaptığım şeyin ne kadar zor bir şey olduğunu anladığında elimi tuttu. ben başımı ona çevirmedim. sadece ellerini tutuyordum. bir ay içinde hayatımda inandığım 2 şeyden onun için vaz geçtiğimi anlayabilmişti.

    derin bir nefes aldım. yatağa gitmeden üzerinde durduğumuz çekyata uzanıp sessizce uyuduk. ben yıkıntıların arasındaydım. kadınsa onun için vazgeçtiğim hayatları gördükçe yaşadığı tüm korkuların yersiz olduğunu görüyordu.
    ···
  15. 190.
    0
    yılın sonuna gelmiştik. ve hayatımız tümüyle normale dönmüştü. ben her şeyden vazgeçmiştim. kadınla yatıp kadınla kalkıyordum. geride bıraktığımız günlerde. beraber uyuyup beraber uyanıyorduk yine eski günlerdeki gibi. ekgibsiz yaşayıp. aldığımız her nefesin hakkını veriyorduk. sokaklar bizimdi yeniden. ben daha önce hissettiğim duygulardan belki de çok daha güçlü seviyordum onu.

    sınanmıştık. artık kadını bir çocuk olarak değil onun için kayıplar vermiş yaralar almış bir adam olarak seviyordum. bu bana gururların en büyüğünü yaşatıyordu.

    tesadüfler sonucu birbirini bulmuş ve tesadüfler sonucu birlikte kalabilmiş bir çift değildik biz. olduğumuz yere dişimizle tırnaklarımızla, bedeller ödeyerek ve hatta zaman zaman birbirimize bedeller ödeterek gelmiştik olduğumuz noktaya. en azından ben her zaman böyle düşünüyordum.

    arada gökyüzüne başımı kaldırıp, hiç inanmadığım tanrıya şükürler ediyordum.
    ···
  16. 191.
    +9
    FiNAL YAZISI

    okul bitmişti. biz hemen dönmek istemiyorduk memlekete. kuzenin evden gidişini bekleyip devamında bir süre birlikte kafayı dinlemeyi planlıyorduk. öyle de yaptık.

    bir akşam kuzenin gidişiyle birlikte ben yurttaki bütün eşyalarımı toplayıp kadının evine yerleştim. hava kararmıştı ve yorgundum. ilk gecemizi gelirken aldığım biraları karşılıklı oturup içerek geçirdik. sonraki günlerde omuzlarımızda sorumluluklar, akıllarımızda sorunlar olmadığı için sokaklara atmıştık kendimizi. hava sıcaktı. bizse sıcak olan her şeyi özlemiştik... ilk iş olarak kendimize birer müze kartı alıp bildiğimiz bütün müzeleri dolaştık birlikte. sonraki günlerde de sokaklardan ayrılmamıştık. geceleri omuz omuza vermiş iki savaş gazisi gibi sürüne sürüne dönüyorduk eve. sarhoştuk çoğu zaman. adımlarımız ağır, bedenlerimiz yorgundu. böyle gecelerin ertesinde dışarı çıkmazdık. oturup evde şiirler okurduk yine eskisi gibi. o yemekler hazırladı ve biz konuşmaktan yiyemedik yine. acıklı filmler de izledik. ağladık. ve geceler boyu seviştik. böyle yaşadık.

    memlekete döndüğümüzde, daha çok özlediğimiz ailelerimize ayırdık zamanlarımızı. sonra eskiden kasabada geçirdiğimiz zamanlar kadar sık olmasa da görüştük ara ara. kadında anlayamadığım bir tuhaflık seziyordum. bir din gibi doğmuştu aşkımız yeniden yürüdüğümüz yollarda. ama onun kafası hep başka bir yerdeydi. dalgındı. ben, eski kötü günleriyle dolu olan kasabaya yeniden dönüşümüze bağladım bunu ve çaresinin istanbula dönmemiz olduğunu düşündüm. neyi olduğunu sorup yarasını deşmek istemesem de kadını öyle görmeye dayanamıyordum. birkaç defa tutamayıp kendimi sordum. her soruşumda bir şeyinin olmadığını söyledi. inandım. bir erkek kadınına nasıl inanırsa öyle...

    bir gece evde otururken telefon çaldı. arayan amcamdı. babam telefonla konuşurken sesinin titrediğini farkettim. başımı çevirip babama baktığımda gözlerinden süzülen yaşları gördüm. konuşmakta zorlanıyordu. içim cız etti birden. babamı daha fazla öyle görmemek için odadan çıktım. geri döndüğümde babam elinde sigarasıyla oturuyordu. ona ne olduğunu sordum. babannemin çok ağır hastalandığını ve apar topar il dışına, babannemin yanına gideceğimizi söyledi. çok kötü görünüyordu. onu yalnız bırakmak istemediğim için burada, kadınla birlikte kalmayı düşünmedim bile. telefonla arayıp kadını durumu anlattım ve uzun bir süre uzakta olacağımı söyledim. o da üzgün olduğunu...

    memleketten ayrılalı bir buçuk ay olmuştu. her gün kadının aramasını bekliyordum. aramıyordu. geceleri uyumadan 15 dakika önce bana mesaj atıp bir iki laf edip uyuyacağını söylüyordu. içinde hiç duygu barındırmayan günlük raporlardan ibaretti konuşmalarımız. yapılması gereken birer iş gibiydiler kadın için. ben ise üstelemiyordum. mutlaka ailevi problemleri vardır diyip geçiştiriyordum içimdeki huzursuzluğu.

    bir akşam beni arayıp şuan huur çocuğu ve arkadaşlarıyla birlikte olduğunu ve bu insanların kendisi için çok önemli olduğunu ve hatta içinden birer parça olduklarını söyledi. namludan fırlamış bir kurşun kadar soğuk ve keskindi. öfkeden kudurdum ama bağırıp çağırmadım. güldüm sadece. sebebinin anannesi olduğunu ben dönünce her şeyin düzeleceğini düşündüm. daha çok kendime kızıyordum. zor zamanlarında kadının yanında olamadığım için.

    babannem iyileşince hastalığının tekrar etmesi ihtimaline karşı bir süre daha kaldık yanında. tamamen iyileştiğinden emin olunca memlekete dönmüştük. döndüğümüzü biliyordu kadın ama beni aramıyordu. gururum kırılmıştı. bu yüzden ben de onu aramıyordum. tatlı bir yarış gibiydi benim için. "biraz daha aramıyım da görsün, sürtülsün burnu" diyordum kendi kendime.

    her gün telefon bekliyordum ondan. ama dönüşümüzün üzerinden günler geçmiş olmasına rağmen aramadı beni. bir gün odamda otururken telefon çaldı. büyük bir heyecanla telefonun olduğu yere doğru gittim. arayan kadın değildi. kadının en eski ve en iyi arkadaşlarından biriydi arayan. çok severdim kızı. o da beni severdi. bilirdim bunu. ilerde çocuğu olursa adının benim adım olacağını, hatta öldüğünde benim yanıma gömülmek istediğini söylerdi. baba gibi görürdü beni.

    telefonu açtım. bir süre havadan sudan konuştuktan sonra beni görmesi gerektiğini, anlatacağı çok önemli şeyler olduğunu söyledi. bunu duyduğumda suya damlayan kan gibi yayılmaya başladı korku içime. nedenini bilmiyordum ama son kez gırtlaktan başlayıp kasıklarda noktalanan sızılardan birini hissettim. kıza buluşacağımız yeri söyleyip telefonu kapattım. bir kaç dakika sonra yoldaydım. adımlarım geri geri gidiyordu. bir şeyler ters gidiyordu. hissediyordum. mekana geldiğimde bahçedeki büyük ağacın gölgesindeki masada oturmuş beni beklerken buldum kızı. önce kısa süreliğine sarıldık ardından sandalyelerimizi çekip oturduk yerlerimize.

    kız halimi hatrımı sormak isteyince sözünü kesip bunun bekleyebileceğini söyledim. merak durmdan kemiriyordu içimi. vakit kaybetmeden bana anlatması gereken şeyin ne olduğunu sordum ona. bir kaç saniye duraksayıp, yapmak istediği şeyin bu olduğuna emin olduktan sonra söze girdi: " sen bilmiyorsun ama sen yokken kadın huur çocuğunun evine girip çıkmaya başladı. her gün birlikteler. defalarca ona konuşmaması gerektiğini söyledim ama o bana sen karışma diyip bildiğini okudu. bunun ne anlama geldiğini bilmediğini, adamın duyarsa neler olabileceğini bilmediğini söyledim ama umursamadı." dedi kız. beynimden vurulmuşa dönmüştüm. bırak huur çocuğunun evine girip çıkmayı, ikisinin konuştuklarından bile haberim yoktu. darmadağın oluyordum kız konuştukça. düşen bir kavanozun içindeki bilyeler gibi saçılıyordu can parçalarım.

    "bir de şey" dedi kız. "şey". gözlerimi dikip gözlerine söylemesini istediğimi gösterecek bir işaret yaptım başımla. kız derin bir nefes alıp devam etti: "delirmişsin sen dedim ona. sen adamı kaybetmekten hiç mi korkmuyorsun?"

    kadının verdiği cevap: " o kadar da korkmuyorum artık"

    kız konuştukça damağımdaki tükürüklerin kuruduğunu, avuçlarımın terlediğini hissedebiliyordum. aylarca istanbulda yaşadığımız tüm berbat şeylerin, gereksiz soğuklukların, gelip giden yakınlaşmaların sebebinin bunlar olabileceğini düşündüm bir an. artık kadınla birlikte olmayacağımı biliyordum. ama en azından güzel hatırlayabilmek adına kıza ne zamandır konuşmaya başladıklarını sordum. ben kasabada değilken olmuş bir şey olabileceğini, yalnızlıktan ve aile problemlerinden ötürü kendine bir yoldaş aramış olabileceğini söylüyordum kendime.

    soruyu sorduğumda kızın yüzü kaskatı kesilmişti. ağzında bir şeyler geveleyip duruyordu. pot kırmaktan çekindiğini anladığımda sertçe vurup masaya, var gücümler bağırdım. her şeyi anlatmasını söyledim. ne diyeceğini bilmiyordu. daha fazla dayanamayı konuşmaya devam etti: "onların konuşmadığını mı sanıyordun? kadın konuştuklarını bildiğini ve buna kızmadığını söylemişti bana" dedi. bunları duyar duymaz oradan ayrıldım. arkamdan sesledi bir kaç defa ama oralı olmadım. delirmek üzereydim. ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmiyordum. tek bildiğim oradan uzaklaşmak istediğimdi.

    saatlerce yürüdüm sokaklarda. sorulması gereken, söylenmesi gereken milyonlarca şey vardı aklımda. tanıştığımız ilk günden geldiğimiz noktaya kadar olan her şeyi düşünüyordum. kafatasım parçalanacak gibiydi. kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki o sırada eğer deneseydim koluma veya boynuma dokunmadan ölçebilirdim nabzımı. daha fazla dayanamayıp karşıma çıkan herkese sormaya başladım kadını. her yerde onu aradım. ve sonunda bulmayı başardım. bir an durup izledim onu. öylesine güzeldi ki. hiç inanmadığım bir tanrıya duyduğum her şeyin yalan olması için yalvardım...

    bugün bile kadının karşısına geçip her şeyi ona nasıl söyleyebildiğimi, bu dermanı nasıl kendimde bulabildiğimi anlayamıyorum. ama yapmıştım işte. durup gözlerinin içine bakıyordum. niyetim hesap sormak değildi oysa. ben sadece bana söyleyeceği "yalan" kelimesi için oradaydım. o ise hiç bir şeyi reddetmedi ya da bunlara nasıl inanabildiğimi söyleyip bana hakaretler savurmadı. sustu. utanç içinde... gözlerini yere dikerek "ben" diyebildi sadece. cevap vermesini beklemeden ayrıldım oradan.

    birileri gelip bir gün bunları yaşayacağımı söylese kadını vuracağımı adamıysa ellerimle boğacağımı falan söylerdim heralde. ama ben hiç bir şey yapmadım. sadece gittim. uğruna vazgeçtiğim hayatla, yaşadığım hayal kırıklıklarıyla, göz yaşlarına boğulduğum gecelerle, yok saydığım anılarla, mahvolmuş hayatımla birlikte...

    olayı size anlatırken kaç defa "siz de yaşadınız", "siz de bilirsiniz" dedim bilmiyorum. ama siz hakikaten yaşadığınız ve güzel olan her şeyin birer yalandan ibaret oluşunun nasıl bir şey olduğunu bilir misiniz?

    bu yazıyı okurken içinden "peki kadına ne oldu?" diye soranlar olduğunu biliyorum.

    şimdilerde huur çocuğu ve kadını, bir zamanlar birlikte anılar serptiğimiz kadıköy sokaklarında birbirlerinin ellerini tutarak geziyorlar. arada karşılaşıyoruz. gördüklerinde yollarını değiştiriyorlar. en azından geçiş üstünlüğüne sahibim...

    peki ben ne mi yapıyorum?

    hiç.

    son.

    https://www.youtube.com/watch?v=2BYA0Lz-VsI
    Tümünü Göster
    ···
  17. 192.
    +3
    hepinize teşekkür ederim arkadaşlar
    ···
  18. 193.
    0
    @547 aynı kasabadan ama farklı liseden biri işte. küçük yer olunca herkes birbirini tanıyor zaten aynı liseden olmaya gerek yok ki dostum.

    erkek olan arkadaşım şuan hayatımda eskiden kalan tek şey. olayda adını geçirmeden yapamadım. vefa borcu olarak
    ···
  19. 194.
    0
    @553 ihanet ettim dostum ben o sanata. sanatçı kadınına ihanet edebilir ama sanatına edemez. ben kadını seçtim yani ben sanatçı olmadığımı kabul ettim. her tekrar dönmek isteyişimde düşünüp durdum bunu. bir daha da dönmeyi aklıma getirmemeye çalıştım. arada hala içimde hissediyorum ekgibliğini. ama ihanet ettim bir kere. dönmemeliyim
    ···
  20. 195.
    0
    sözlükte böyle bir şey yazdığım için kendimi çok iyi hissediyorum. üzerinden onca zaman geçmiş olmasına rağmen arada birilerinin tekrar okuduğunu söylemesi veya okuyan birinin benzer şeyler yaşadığında pm'den gelip benimle dertleşmek istemesi çok güzel. kendimi sözlüğe ya da küçük de olsa insanlara bir şeyler verebilmiş gibi hissediyorum. bugün tekrar böyle şeyler yaşadım. teşekkür ederim anlattıklarımı okuyup unutmayan herkese.
    ···