-
1.
0ünlü şairlerin, yazarların,fikir adamlarının aforizmalarını, şiirlerini,yazılarından kesitleri ve daha birçok şeyi burada okuyacaksınız beyler
-
2.
0ali munzurTümünü Göster
Açıldı ömrümün haritası
Bir omzu düşük ağır delikanlı
Ey Ali Munzur ey dağların kartalı
Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran
Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası
Ey Ali Munzur ey dağların kartalı
Benim ömrümde bir kırlangıç ağıdı vardır bildiğim
Benim ömrümde tel örgüler kuşluk ayazında
Kör karanlık yağlı kurşun
Birde yanık türküsü anamın
Her biri bir başka seherinde güz dönümümün
Vurup gitmiştir sessizce oğulları
Şu gurbet denen şu belalı buğ yılanı şu bilinmez sefere
Benim ömrümde bir ırmak vardır
Durup önünde taş yüzdürdüğümüz ak köpüklerinde
Sesine sesimizi kattığımız
Ve anamızın patiskadan biçtiği uzun donlarımızla
Bir turna balığına gençliğimizi sattığımız
Aylandığımız
adamdan sayılıp delikanlı halaylarına karıştığımız
Yıldızların altında dam bacalarında aşık attığımız
Benim ömrümde yarı çıplak popil delikanlısı ortalığın
yağmurların sevdalısı ve parlayan yusuftutan kuşları
Benim ömrümde mor menekşe
Yediveren gülleri ve böğürtlen
Birde sen!
içime işleyen ah sen!
Ondokuz yaşımın
Ve ırmağımın
Ve toprağımın hakkına birde sen! ..
Bulutlarıma kına yaktığım sebebin
Namerd olayım sevmedim hiç kimseyi böyle bu kadar! ..
Ya da sevemedim
Ey Ali Munzur ey dağların kartalı
Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran
Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası
Bu da bir gurbettir yıkar adamı içine
Bu da bir rivayettir on iki yıl bilmem kaç bin gece
Bir türkü sesinde..
Dumanlı dağları duman kaplamış
Yine mi gurbetten kara haber var?
Seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış?
Çimenler üstünde gözyaşları var..
Benim ömrümde..
Şimdi vur vur içine onca talanı
Onca sevdayı vur vur Ali Munzur
Bu sol yandaki hicran yarası öyle çok ki..
Benim ömrümde çiçeğin bozamadığı
Karanlığın düşemediği yüzüm
Bana mahsus kor ayazda üşüdüğüm
Hercanın yeşili Cemilin üzüm gözlü güzeli
Ve hüzün yaprağını dökende dut ağacın
Kalbime bir gül dikeni fikrime sevda batanda.
Kemahın istasyonuna doğu expresi demir atanda
Murat suyu Fırata karışır üç gün üç gece kan akanda
Ben belki bin gece sayanda gurbet akşamlarında yıldızları
Emanetime iyi bakasın köylü kızı
O elinde tuttuğun kanayan şey Ali Munzurun kalbinin yarası
Benim ömrümde yarı çıplak popil delikanlısı ortalığın
Yağmurların sevdalısı
Ve parlayan yusuftutan kuşları
Benim ömrümde mor menekşe
Yediveren gülleri ve böğürtlen
Birde sen!
içime işleyen ah sen!
Ondokuz yaşımın ve ırmağımın ve toprağımın hakkına
Birde sen!
Bulutlarıma kına yaktığım sebebin
Namerd olayım sevmedim hiç kimseyi böyle bu kadar
Ya da sevemedim.
Ey Ali Munzur ey dağların kartalı
Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran
Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası
Açıldı ömrümün haritası...
ibrahim sadri -
3.
0yapraklar
Para insanı adam etmez
insan parayı adam kılar
Üç kuru yeşerir bozkırda
Yemyeşil ovayı çam kılar
Çok da önem verme biriktirme çok
Küçücük kese yüreği yamyam kılar
Ver düşküne ver gerekene
insan insanı tam kılar
Gök örtüsü korur hayvanları insanları
Aydınlıktır erdemi çatılarımıza dam kılar
fazıl hüsnü dağlarca -
4.
0hephaistos
“Ne mutlu. Aşkını tamama erdirenlere…”
Dedim ya, gökten düştüm. Uyurken Aphrodite’nin köpüklü
yatağında. Ateştim, sakatlandım. indim ta demirciler
çarşısına. Genç bir Kadın arayacaktı beni. Güzel ama
kekeme, zalim ama ölümlü biri. Gelirse bu seyirlik postu
ona verin, soğuyunca da, şu hırlayan döküm şiiri:
o teni dalayan kutup soluğu değildi
kalktığınız uykulardan
o cana kurt uykusu düşüren değildi
yattığınız tanrılardan
size mutluluk diledik ve bol şans
ona bağışladık utançsız bir yaz
parçalarken içinde birbirimizi
kutladık dans eden kızı ve anneyi
biz ölü kurtlarız onun içindeki
aç kurtlarız biz içinizdeki
suat kemal angı -
5.
0spleen
Gök çökünce sıkıntılarla sızlanan
Ruha bir kapak gibi, ağır ve basık,
Dökünce çemberi kuşatan ufuktan,
Gecelerden de acı siyah bir ışık;
Dünya olunca bir rutubetli zindan,
Ümit kanatları ürkek bir yarasa,
Gider duvardan duvara vuraraktan,
Ve başı çarpar çürümüş tavanlara.
Andırınca yağmur tel tel süzülerek
Loş bir cezaevinin çubuklarını,
Ve gerince iğrenç bir sürü örümcek
Beyinlerimizde tozlu ağlarını,
Çalar tehevvürle birden havalanır,
Fırlatırlar göğe korkunç bir uluma;
Bunlar, sanki yurtsuz, başıboş ruhlardır,
Koyulup dururlar inatla feryâda.
Ve ruhumdan geçer upuzun tabutlar,
Sessiz, ağır ağır, ümit ağlamada;
Merhametsiz korku mütehakkim, çakar
Siyah bayrağını eğilen kafama.
charles baudelaire -
6.
0kabirde azab
Zifiri kara gözlüm, uyuduğun zaman
Birgün, mermerleri kara mezarın dibinde,
Ve bir gün, bu yatak yerine, bu ev yerine,
Yağmurlu, oyuk bir çukura girdiğin zaman;
O tembel, kayıtsız göğsüne abanıp, taş
Çırpınan kalbini, bütün özlemlerini,
Serüvenlere düşkün ayağını, elini,
Bütün tutkularını ezerken yavaş yavaş,
Benim sonsuz rüyamın sırdaşı olan mezar
(Zira, mezar, şairi hep anladı ve anlar)
Uykunun sürüldüğü bütün geceler boyu
Sorup sana diyecek: "- Ey acemi fahişe!
Ölüler ağlıyorken, senin aklın neredeydi?”
-Ve kemirecek kurtlar derini azab gibi.-
charles baudelaire -
7.
0bir cesedin yanında
O gece bir cesedin yanında yatar gibi,
Gudubet bir Yahudinin yanına uzandım,
Hiçbir haz uyandırmayan hazin güzelliği,
Satılık bedenini seyredip, düşünceye daldım.
Canlandırdım gözümde körpe kızlık hâlini,
Bakışı belki haşin, belki yumuşacıktı
Ve başında kokulu bir şapkaydı saçları,
Bunları hayâl etmek bile mestetti beni.
O âsil bedenini nasıl öper, severdim,
Serin ayaklarından saçlarına dek
Seni okşar, herşeyim yoluna feda, derdim.
Yeter ki, gözlerinden dökülen bir damla yaş
Gudubetler ecesi, karartsın yavaş yavaş
O soğuk gözlerini son ışık sönene dek!
charles baudelaire -
8.
0uykusuzluk xix
Günler ve geceler, akropolis,
Bin ve Bir Gece zamanı,
mümkün olmayan her şey mümkün:
Kalın mahya kirişi, somaki,
Kore ile Kuros arasında
bin bir gün, bin bir gece
defne kokulu yatak, revak,
ağustos kovanının yanında
burası yeter bana.
Yatağımda bir kilit taşı
menekşe rengi, gün doğarken
Pomak ecesi, su terazisi.
Ametist kadehte içiyorum
gülçenin sunduğu şarabı
dönüyorum pervane
kuşlar aleminde bunlara
mutluluk da diyorlar:
yerçekimi artık yetmiyor bana .
Özdemir ince -
9.
0cenaze
Ağır ve karanlık bir gecede
Dini bütün biri, medhe değer
Saygın gövdenisi bir mezbeleye
iyilik yapıp da gömerse eğer,
Sofu yıldızlar, göz kapaklarını
Kapayıp uykuya daldığı zaman,
Örümcek orada örücek ağını
Ve orada yavrulayacak yılan;
Lânetlenmiş başınızın üstünde
işiteceksiniz bütün bir gece
Felâket uluyuşunu kurtların
Ve sıska büyücülerin sesini,
Yaşlıların şehvet iniltisini,
Tuzağını kara düzenbazların.
charles baudelaire -
10.
0güzelliğe ilâhi
Derin gökten mi geldin, uçurumdan mı çıktın
Ey güzellik! O kutsî, cehennemlik gözlerin
Hem iyilik hem de suç dolduruyor kadehe,
Belki bu yüzden çarpıcı bir şarab gibisin.
Kokular taşıyan fırtınalı bir havasın;
Gözlerinde, güneşin batışı, doğuşu var,
Öpücüklerin iksirdir ve testidir ağzın
Yiğidi alçaklaştırır, çocuğu yiğit kılar.
Kara burgaçtan mı çıktın, yıldızlardan mı indin?
Sapıtıp köpek olmuş Kader eteklerinde,
Hem yıkım hem kıvanç saçıyorsun bütün gün,
Yöneten sensin; ve sensin kem söz etmeyen de.
Alay ettiğin ölüler üstünde yürüyorsun;
Daha az mı çekici takılarından Korku,
Ve Cinâyet sevdiğin süslerin arasında
Mağrur göbeğinde sevdalı dans etmiyor mu?
Su sineği, gözü kamaşmış, uçuyor sana,
Cızırdayan mum diyor: Takdis edin alevimi!
Eğilmiş sevgiliye âşık, soluk soluğa
Mezarını okşayan canlı cenaze gibi.
Ha cennetten gelmişsin, ha cehennemden, boş ver,
Ey güzellik! Korkunç ama, kalbi temiz dev, sen
Gözünle, gülüşünle, ayağınla bana n’olur
Sonsuzun kapılarını şöyle açabilsen?
Şeytanmış, Tanrıymış, Melekmiş veya Su Perisi
Ey kadife gözlü peri, sen bunlara boşver,
Ey uyum, koku, ışık, - ey tek ecem, kuluna
Şu kainatı çekilir, hafif kıl, yeter!
charles baudelaire -
11.
0bir gün anlarsın
Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu
Şerefin faziletin iyiliğin güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın
Duyarsın
Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz
Ama yorgun
Ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın
Ümit yaşar oğuzcan