+1
1. MEKTUPLAŞMA
TiMUR
Kara Yusuf ile Bağdat Sultanı olan Ahmed Celâyir’in, Osmanlı idaresine sığınma
taleplerini kabul etmemesini, bu iki kişiyi yakalayıp aileleri ile birlikte ya
kendisine teslim edilmesini, veya öldürülmelerini, ya da ülke sınırları dışına
çıkarılmaları... ”gibi alternatif tekliflerini iletmiştir.
BAYEZiD
Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. Mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin.
Osmanlı sultanlarını, Acem padişahlarına benzetme. Osmanlı askerleri de, ne
Kıpçak ülkesi Tatarı gibi sıradan insanlar, ne de Hint toplulukları gibi başı boş,
sere serpe avare kalabalıklar değildirler. Osmanlı askerleri, Irak ve Horasan
askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. Yine
sen, Osmanlı askerlerini Şam ve Haleb(Memlûk) askerlerine de
benzetmeyesin... bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki galip gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç
talakla kendisinden boş olsun...
2. mektuplaşma
Timur; “... Sen kendini Allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan
döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla
yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. Bu cihatlar sonunda kaleler ve
ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. Kaldı ki bu halim, dünden
daha açık ve kesindir. Bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat
etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir. Siz niçin bize hizmet etmekten
kaçıyor, sevgi göster miyorsunuz? Hem yaşça da senden büyük durumdayım.
Bu güne kadar hangi tarafa gittiysem, kısa sürede orayı ele geçirdim. Sivas’ı da
kısa zamanda elde ettim. Sen Malatya’yı muhasara ettin, dört ay elde edemedin
ve geri dönmek zorunda kaldın. Sinop Kale’sini ne zamandan beridir elde
edemedin. Mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma, akıl yolundan uzak
sözlere cesaret etme. Kaldı ki Sivas’ta ele geçirdiğim adamlarınızdan
durumunu anlamış haldeyim. Dolayısıyla pek çok Müslümanı rencide etmek,
han ve mallarını harab etmek uygun görülmemiştir. Bu sebeptendir ki, güzel
cevap vermeyi yüksek bir iş olarak bil, ülkeni harap etmekten kurtarmış
olursun. Bizimle anlaşma yoluna döner, özür dileyen bir ifade ile cevap
verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. Böylece Frenk kâfirine fırsat vermemiş
olur, biz de, Sivas’tan çekilerek geri döneriz. Bizim niyetimiz ve meylimiz sizi
zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir.
Bizi ve askerimizi kâfir, dinsiz, sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin
âdetleri bulunmakla itham etme. Bizim askerimiz babadan ataya Müslüman ve
Müslüman çocuklarıdır. Niçin hidâyete layık olmasınlar? Kaldı ki, Osmanlı’nın
askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır.
Davamız cihangirlik olup, saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır,
gibkeler basılıdır. Müslümanların ûlü’l-emri olduğumuzda şüphe yoktur. Bizim
soyumuz, ilhân-ı Âlişân’a ulaşmaktadır. Eğer samimi selâmınızla beraber iyi
ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. Aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm... ”
Yıldırım Bayezid; “... Zamanın cihan sultanı olan Timur-i Köregen
Sivas’a gelip yerleşmeyi, bizim Tebrîz’e yöneldiğimize benzeterek tuhaf
kıyaslamada bulunmuşsun. Kaldı ki biz, Kefe’den Şirvan’a varıp, o ülkeye
asker çıkarsak, kim mani olabilir? Kıpçak halkı sizden bıkıp usandığı için
bizimle beraber olmayı tercih etmektedir.
Malatya ve Sinop hususundaki iddianız da doğru değildir. Bazı
sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir. Yoksa bizim askerimizin azlığı
veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır. Kastamonu ve Karaman
hakimlerinin inatları ve o sırada fırsat bulup, bazı vilâyetlerimize saldırmaları,
bizim Malatya ve Sinop’taki muhasarayı kaldırmamızı zaruri kılmıştır... ”
dedikten sonra mektubuna devamla; “... iyi bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz
kadar gazisiyle beraber, Hülâgû Tatar’ından onbin Tatar’a vurup, Alâeddin
Keykubât’a galip gelenleri mağlup etmiştir. Bundan sonra devlet idâre etme
şerefine nâil olmuş, hil‘at kendisine verilerek, Allâh’ın lutfu ile Âl-i Selçûk’un
yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır. Osman Bey’in
ilk culûsundan itibaren, dört tarafında bulunan kâfirlerle gece-gündüz iki
yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir. Bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü
tabakaya erişmiş ve şimdiye kadar fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı
geçmiş sultanların hayalinden geçmesi dahi mümkün olmamıştır... ” sözleriyle
Osmanlı saltanatının tarihî seyrini açıkladıktan sonra, Osmanlının iktidar
amacını şu ifadelerle duyurmaya çalışmıştır;“... Bizim nazarımızda; dünya ve
içindekilerin kıymeti, Allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar
değeri yoktur. Osmanlı askerine Abdullâh oğlu demekten fazlasıyla zevk
duyarız. Çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri müslüman
oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok
üstündürler... ” şeklinde dinî kanaatini ifade etmiştir. Timur’un istila ettiği islam
ülkelerinde yaptıklarını tasvip etmeyerek; “... Siz Sivas’ı harap idüp, ehl-i
islâm’ın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denile bilir ki! Siz, ilk suçlamayı
kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. Arapça ve Farsça gelen
mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i
Osman, hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı
devlet erkânımızla yapılan istişâreler sonrası yazılmıştır... ”
3. mektuplaşma
Timur; “... Sungur Çavuş ve Hacı Bayezid ile gönderdiğimiz haberler
doğrudur. Sizin küffârla savaştığınızı biliyoruz. Bu tarafta Gürcü kâfirlerle biz
savaşıyoruz. Hem siz hem de bizler bu konuda mutluyuz. Bu durumun sayısız
faydaları her iki tarafa olmaktadır. Yazdıklarımızda zerre kadar şaibe ve şüphe
olamaz. Antlaşma kararı olursa, Mısır’la aramızda olanlardan ıslâh edici
olunması isteğiniz uygun görülmemiştir. Çünkü ölen eski Mısır Vâlisi,
elçilerimizden Irak ve Acem’in büyük saygı duyduğu Bahaddin Savcı’yı haksız
yere öldürdü. Yine uzun süredir hapsettiği Gönültaş’ı serbest bırakması için elçi
gönderdiğim halde isteğimi yerine getirmedi ve o günahsızı hiç endişe
duymadan katletti. Biz Şam ve Haleb’e geldiğimizde, Mısır’da Hacı adındaki
elçileri gelip haps olunan Otlamış’ı Haleb’e gönderelim dediler. Fakat bu sözün
de aksini yaptılar. Timur, Osmanlı sultanının Memlüklerle irtibat kurmasına,
bağları kuvvetlendirmesine vesile olacak faaliyetlerden rahatsız olduğunu ve
Yıldırım Bayezid’in muhtemelen elçileri vasıtasıyla sözlü olarak Mısır Valisi
olan kişi hakkında akrabalık ve kutsal mekanlara idarecilik yapmış olması,
Timur ile Yıldırım Bayezid arasında arabuluculukta bulunmasına itiraz edip,
rıza göstermeyerek; “... Senin, şimdi Mısır Vâlisi olan kimseye oğlumuzdur
demeni uygun görmedik. Onu Sultânu’l-Harameyn elkâbıyla anmanız doğru olmaz. Belki Mücâvirü’l-Harameyn demeye lâyık değillerdir. Bize dost olmayanı, kendinize yakın ve
sevdiklerinize dahil etmeyiniz. Saltanat işleri nezâkete bağlıdır. Dikkat edilecek
yönleri çoktur... ”
24 şeklinde tavsiye ve isteklerini dile getirmiş, “... Ahmed
Celâyir şimdi Bağdat yakınlarına gelmiş, biz de oraya asker göndermişiz.
Tekrar size taraf kaçar gelirse sahip çıkmayıp, bilâkis yakalayıp bize teslim
etmeniz sizden isteğimizdir. Erzincan’a varıp, yerleri tahrip için şimdilik
serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz
BAYEZiD
..Mısır hakimi ile aranızda geçen
olaylardan dolayı bizim niyyetimizi doğru anlamamışsınız. Biz arzu etsek
Mısır’ı feth etmeye her zaman kadiriz. Ahmet Celâyir tekrar geri Osmanlı
topraklarına gelirse, Kara Yusuf ile birlikte ikisini size teslim etmemi
istemişsiniz. Biliyorsunuz ki Hûlâgu Dârü’s-Selâm’ı alıp iran’ın çoğunu eline
geçirdiği sırada, halifenin amcası çocuklarından bir iki kişi Mısır’a Kâhire
Vâlisi Baybars’a sığındılar ve onun himayesine girdiler. Hülâgu’nun Bağdat
Vâlisi olan Karaboğa Noyan, Baybars’la cenk ettiler. Halifenin amcasını Mısır
askeri sanıp, orada şehit ettiler. Kaçanlar şimdiye kadar Kâhire’de kaldı ve
Hülâgû Han onları geri istemedi ve takip de etmedi. Şimdi bu dostunuz feleğin
tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz.
Zira Hülâgû böylesine cüz’i şeylerden vaz geçmiştir. Muradımız Sivas ve
çevresinden elinizi çekmenizdir. Bunu yerine getirmeniz güzel bir işaretinizin
gereği olduğu anlaşılacaktır. Ancak her hâlde Allah’ın takdirinden kaçılmaz ve
bizim kimseden korkumuz yoktur... ”
SONUÇ: ANKARA SAVAŞI, TiMUR GALiBiYETi, YILDIRIM BAYEZiD'iN ESiR DÜŞMESi VE OSMANLIDA FETRET DEVRiNiN BAŞLAMASIDIR.