-
76.
0o sıralarda alper de vera'nın sınıfından ece diye bi kızla konuşuyor. ben de ece'yle aramı ısıtıp vera hakkında ne biliyorsa öğreniyorum. hello kitty'yi çok seviyor diyor ece. 15 temmuz vera'nın doğum günü. günler yaklaştıkça bi şekilde ona bi hediye alabilir miyim diye düşünüyorum. o yaz alper'le birlikte üçüncü sınıf bi spor salonuna yazılmıştık. işe beraber gidiyoduk, tatil günlerinde spora beraber gidiyoduk ve evlerimiz de yakın olduğu için sürekli görüşüyoduk. neredeyse her gün. vera'ya olan duygularımın en iyi şahidi de alper. 11 temmuz 2010 pazar akşamı alper'le konuşuyorum. salı günü ece'yle buluşacağını söylüyor. sen de gel bizimle diyor. tamam diyorum geleyim. öğleden sonra buluşmak için sözleşmişler. 13 temmuz sabahı alperle spora gidiyoruz. saat 14:00da bursa kent meydanı avm'de olacak buluşma. spor salonundan 13.00 gibi çıkıyoruz. spor salonu maksem'de. kent meydanı avm maksem'den yürüyerek 25-30 dakika. bilenler bilir. alper diyor ki benim eve gitmem lazım buluşmadan önce. sen git ece'yle buluşmaya bekletme kızı, ben eve gidip yanınıza geleyim. alper'in evi temenyeri'nde. en fazla 1 saat gecikebilir diye düşünüyorum. yavaş yavaş yürümeye başlıyorum avm'ye doğru. giderken yolda bi kitapçıda hello kitty baskılı güzel bi defter görüyorum. şunu alayım da ece'ye veririm. o da vera'ya verir buluşunca, nasılsa ben okul açılana kadar göremem onu diyorum. saat 14:00. buluşma noktasındayım. ece'yle buluşuyoruz. alper biraz gecikecekmiş diyor bana. biliyorum diyorum az önce beraberdik. biraz uzun sürecekmiş işi, az önce konuştuk biz diyor. anlam da veremiyorum, alper bana neden söylemedi de ece'ye söyledi işinin uzun süreceğini diye düşünüyorum. ece ve alper sinemaya gitmek için sözleşmişler. ece 'alper nasılsa geç gelecek bari ikimiz gidelim sinemaya' diyor. kent meydanı avm'de sinema en üst katta. yürüyen merdivenlerle çıkıyoruz sinema katına. merdivenin sonunda biri bekliyor bizi. vera.
-
77.
0onu karşımda görünce tek kelime edemiyorum. donup kalıyorum adeta. merhaba bile demeden sinema gişesine gidiyorum 3 öğrenci sinema bileti alıcam diyorum. yanlış hatırlamıyosam toy story 3'e. ellerim titriyor parayı uzatırken. aklımdan milisaniyede yüzlerce şey geçiyor. ne yapacağımı düşünüyorum. hiç bişey bulamadan dönüyorum ece'yle vera'nın yanına. merhaba diyebiliyorum. nasılsın iyiyim sen nasılsın muhabbetinden sonra yine tıkanıyorum. mısır ister misiniz diyorum. filme girerken alırız diyorlar. ulan filme daha 20 dakika var, ne konuşacağım ne muhabbet edeceğim konusunda aklımda hiç bir şey yok. ben hiç öyle hayal etmemiştim ilk buluşmayı. 20 dakika boyunca vera'yla maksimum 3 cümle konuşuyoruz. ben sürekli ece'yle konuşuyorum. ece'yle konuştuğum şeylerin onda birini vera'yla konuşsam yeter de artar bile diyorum içimden. kız haliyle yanlış anlıyor beni. buluşmadan önce mesajlaşırken susmayan ben kızın yanında sus pus kesiliyorum. film başlamak üzere. mısırlarımızı alıp salona giriyoruz. ilk önce ece geçip oturuyor. ardından ben yanına oturuyorum. vera yanıma gelir, film esnasında bi iki bişey konuşurum diye düşünürken gidip ece'nin diğer yanına oturuyor. sap gibi kalıyorum ece'nin sağında. filme bakıyorum ama hiç bişey anlamıyorum. kafamda, kendini pikachu zannedip balkondan atlayan çocuktan tutun da afrika'daki dünya kupasına kadar herşey allak bullak. hepsini aynı anda düşünebiliyorum. bi konu arıyorum. film arası yaklaştıkça tedirginliğim daha da artıyor. film arası oluyor, ışıklar açılıyor. ece bi muhabbet başlatmak için eğlenceli filmmiş gibi bişeyler söylüyor. ben hala vera'nın yüzüne bakamıyorum. ama o lafa karışıp evet evet ben de beğendim diyip bana dönüp sen nasıl buldun diyor. güzel filmmiş ben de beğendim diyorum ama filmden hiç bi şey anlamamışım. benim yerime de o konuşuyor sanki. benim verebileceğim cevapları önceden tahmin edercesine sorular soruyor. ece çok az giriyor muhabbete. ece film arası bitmek üzereyken, alper de filmin sonunda burda olacakmış, filmden sonra ne yapalım diye soruyor. o sırada film başlıyor.
-
78.
0bursa'da kültürpark diye her şehirde rahatlıkla bulabileceğiniz büyük yeşil alanlar, mesire-piknik alanları, sıralı banklar, ikinci sınıf kafeler ve fıskiyeli bi göletten oluşan bir park var. filmden sonra alper'in de aramıza katılmasıyla topluca kültürpark'a gitme kararı alıyoruz. avm-kültürpark arası yürüyerek 15-20 dakika. ağır ağır yürüyerek ilerliyoruz. yol boyunca yavaş yavaş vera'yla biraz daha koyulaştırıyorum sohbeti. kültürpark'a vardığımızda biraz gezinip lunapark'a girme kararı alıyoruz. ulan fazla para da almamışım yanıma doğal olarak. para suyunu çekiyor ben de. alper'den biraz para alıyorum lunapark biletleri için. fakat ece ve vera ödetmiyorlar. neye binsek diye düşünüp gondol'a binme kararı alıyoruz. çok kişi yok sırada. alper ece'yi alıp önden gidiyor. en arka sıraya oturuyorlar. dolayısıyla ben de vera'yla yan yana oturmak zorunda kalıyorum. farkediyorum ki ikimiz de bu durumdan fazlasıyla memnunuz. bindiğimizde klagib korkuyor musun korkmuyor musun muhabbetleri yapılıyor. vera ben korkmam dediği halde gondol çalışmaya başladığında sanki korkacakmış gibi hissediyorum. vera'yla ilk kez bu kadar yakınız. gondolun her hareketinde saçları yüzümün önüne geliyor. o kadar güzel kokuyordu ki, o gondol hiç durmasın istedim. ve o günden sonra da saçlarının kokusunu hiç unutamadım.
-
79.
0lunaparktan çıkıyoruz. kültürparkın yukarısına doğru ilerlerken heyecandan kuruyan dilimi damağımı ıslatmak için bi içecek almaya karar veriyorum. vera fanta istiyor. içeceklerimizi alıp yukarı doğru yürümeye devam ediyoruz. sohbet ede ede tekrar kent meydanı avm'nin önüne geliyoruz. vera evine avm'den yürüyerek gidebiliyor. alper ve ece önden hızlı adımlarla ilerliyorlar ve bi süre sonra gözden kayboluyorlar. elimde hediyemle vera'yla başbaşa kalıyorum. artık biraz daha rahat konuşmaya ve yavaştan yüzüne bakabilmeye başlıyorum. hediyesini verip bunu doğum günün için aldım. şimdiden doğum günün kutlu olsun diyorum. sevinci gözlerinden okunuyor. bi sonraki görüşmemizin okul başlangıcında olacağını ikimiz de biliyoruz. kendine iyi bak diyorum. görüşürüz diyor. giderken arkasından bakıyorum. arkasından koşmak geliyor içimden. dönüp oturuyorum avm bahçesine. alper'leri arıyorum.
-
80.
020 eylül 2010. okullar açılıyor. kıyafetlerimi giyip okula gidiyorum. açılış töreninde gözlerim vera'yı arıyor. göremiyorum sırada. sınıflara giriyoruz. 1. telefüs vera yok. 2. tenefüs vera yok. 3. tenefüs vera yine yok. öğle arasında çıkmıyorum bahçeye. alper geliyor 15 dakika sonra. seninki bahçede oturuyor arkadaşlarıyla neden gitmiyorsun yanına diyor. hemen çıkıyorum bahçeye. bahçeye çıktığımda sağdaki potanın altında görüyorum onu. cesaretimi toplayıp giriyorum 6-7 kişilik kız grubunun arasına. vera'yı alıp kantine doğru yürüyorum. çay istiyor. kendime de bi tane meyveli soda alıp. bahçede yürümeye başlıyoruz. 5-6 dakika yürüdükten sonra geçen sene her tenefüs yanında gezen hafif toplu kumral kırması arkadaşı geliyor yanımıza. öğle arasının sonuna kadar yanımızda kalıyor. bu durum haliyle beni rahatsız ediyor fazlasıyla. ama bişey söyleyemiyorum. diğer tenefüslerde de aynı şekilde geziyoruz bahçede. çıkışta bekliyorum onların binasının kapısında. yine ikisi birlikte çıkıyor. vera'nın otobüse bineceği durağa kadar beraber gidiyoruz. diyorum ki herhalde artık gider. gitmiyor aq. vera otobüse binene kadar bekliyor. sonrasında gidiyor. deliriyorum. ama yine bişey diyemiyorum.
-
81.
0http://tinyurl.com/jvtyhy4 buyrun bi şarkı daha paylaşayım sizinle pampalarım.
-
82.
0işbu sayko durum bir süre daha aynı şekliyle devam ediyor. okulda tenefüslerde, öğle aralarında ve okul çıkışlarında 3 kişi geziyoruz. gün geçtikçe daha da rahatsız edici bi hal alıyor bu durum. vera'yla olan yakınlığımız stabil kalıyor haliyle. artık tayfa da bi hareketlenme olması gerektiğini düşünüyor olacak ki, beni sürekli artık teklif etmem gerektiği konusunda uyarıyorlar. vera'nın da bu teklifi beklediği aşikar. ona karşı yaptığım her güzel hareketin karşılığını yüzünde farkedebiliyorum. bu kadirşinas kızı ve şahsımı artık daha fazla bekletmenin anlamsızlığı üzerine kafa patlatıyorum günlerdir. ve planımı günler öncesinden yapmış olmanın rahatlığıyla, söyleyeceğim şeyleri tekrar ediyorum içimden sürekli.
-
83.
0ben hiç başka olmadım pampa. herkes gibiyim. hoşlandığı kızın saçını çekme muhabbetini hiç duymadın mı? o yaşlarda kızın fotoğrafına bakıp şiirler yazarken oluşmadı dizlerimdeki kabuk bağlayan yaralar. rahat.
-
84.
08 ekim 2010. günlerden cuma. o gün okuldan çıkıp her zamanki durağa doğru yürürken vera diyorum. bugün bi kaç durak ileriden bindireyim mi seni? tamam diyor. vera'nın ekürisiyle de yollarımız ayrılıyor böylelikle. bindireceğim durağa yaklaşık 750-800 metre var. başlıyorum konuşmaya. vera'nın yüzüne her bakışımda konuşmayı planladığım her şeyi birer birer unutuyorum. 100-200 metre ilerleyip ulucami'nin yanına geliyoruz. dur diyorum, duruyor. sana söyleyeceğim çok şey vardı hepsini unuttum diyorum. anlayabiliyorum saçmalamandan diyor. yürümeye devam ediyoruz. ulan durağa 50-60 metre kaldı. ben muhabbeti teklif kısmına getirdim iyice ama bitirici vuruşu yapamıyorum. durağa geliyoruz. durağın hemen arkasında bi bakkal var. bişey ister misin diyip hayır cevabını aldığımda soluğu bakkalda alıyorum. bi çikolata bi su alıp çıkıyorum. vera diyorum tutuyorum ellerinden. evet der misin? kalbim ağzımdan çıkacak sanki. evet diyor. o kadar derin bi oh çekiyorum ki saçları havalanıyor. otobüs geliyor. ellerini bırakmak istemiyorum. biniyor otobüse. el sallıyor. arkamı dönüp cahit'e mesaj atıyorum : cahit dondurmalarımı hazırla.
-
85.
0devam ediyorum beyler.
-
86.
0ilişki gayet güzel gidiyor. her tenefüs vera'nın yanındayım. tayfayla zaman geçirmeyeli günler oldu. çıkışta cod, cs, pes, fifa, blur ne kadar oyun varsa oynamaya gidiyor tayfa. ya gitmiyorum ya da geç gidiyorum yanlarına. haliyle onlar da artık planlarını yaparken beni dışarda tutarak hareket ediyorlar. aradan 20-25 gün geçiyor. vera'yla okuldan sonraları yaptığımız tek şey otobüs durağına kadar beraber yürümek ve onun otobüsünün gelmesini beklemek. bu bile benim için her şeye değer bi aktivite oluyor o zamanlar. 4. haftasonu cumartesi günü buluşmaya karar veriyoruz. ilk kez haftasonu buluşacağız. cuma akşamından konuşup sinemaya gitmeye karar veriyoruz. okul tam gün olduğu için hocalarla aynı anda çıkıyoduk okuldan. okuldan düz inen yol merkeze çıkıyor. hocalar görmesin diye hiç elini tutup rahat rahat gezemedim. cumartesi buluştuğumuzda ilk kez bu kadar rahat şekilde ellerimi uzatabiliyorum vera'nın ellerine. hala ilk günkü heyecan var içimde. elini tutup bi kaç adım attığımda dünyanın en özgür insanıymışım gibi hissediyorum. biraz gezip sinemaya gidiyoruz. pak panter filmine iki bilet alıyorum. oturup izlemeye başlıyoruz. ben filmi değil vera'yı izliyorum sadece. komikli sahnelerde bi güzel gülüyor ki pampalar, bi de utanıp eliyle ağzını kapıyor. her bakışımda tekrar tekrar aşık oluyorum. sinemadan sonra zafer plaza avm'de yemek yiyoruz. akşam olmadan evde olmam gerek diyor. biraz daha turladıktan sonra otobüse bindiriyorum onu. çok mutluyum.
-
87.
0onu öyle çok seviyorum ki, bi yandan tüm dünya duysun bi yandan da hiç kimse bilmesin istiyorum. tüm dünyanın duyması isteğimin ağır bastığı bi an facebook'a girip arkadaş listemde en üstte sürekli gözükecek şekilde sabitliyorum vera'yı bunun büyük bi hata olacağını sonraları farkedeceğimi bilmeden. günlerimiz mutlu mesut şekilde ilerlemeye devam ederken, vera, sadece 3 hafta dayanabildiğim, sonrasında kaydımı sildirdiğim eski dershanemden samimiyetimin az olduğu laçka bi arkadaşımın bana yazın sonlarına doğru sorduğu bi soruyu, ve benim ona verdiğim cevabı öğreniyor o laçka huur çocuğundan. ben çoktan unuttum. o kadar önemsemediğim bi soruydu ki, aklımda dahi kalmamış. bana 'kanka profilindeki şu vera denen kız kim' tarzı bişey sormuş, ben de 'manita adayı hacı' tabirini kullanmışım. nedeni çocuğu gerçekten umursamamış olmam olduğuna adım gibi eminim. ama bunu bi türlü vera'ya anlatamıyorum. çenemi gibeyim diyorum. yazan ellerim kırılsaydı da yazmasaydım. ger gör ki bu günden sonra vera'yla yıldızımız hiçbir zaman barışmıyor. sürekli sorunlu giden şeyler var. düzelmeyen sıkıntılar var. günlerden birinde o huur çocuğu vera'ya yine mesaj atıyor. vera da cevap yazıyor hala o olayın esrar perdesi aralanmadığı için. ben de doğal olarak buna tepki gösteriyorum ve zaten soğuk olan aramız iyice buz kesiyor. sorunlar katlanarak artıyor ve kaçınılmaz son. 3. ayda ayrılıyoruz.
-
88.
0ne ara başlayıp ne ara bittiğini anlayamadan bitti her şey. saatler gün, günler hafta gibi geçti o yokken. okulda her tenefüsümü onu arayarak geçirdim. bazen gördüm, bazen göremedim; ama hep aradım. çok konuşmak istedim, gidip konuşamadım. her gün yatınca, sabah onu görecek olmanın heyecanıyla daldım uykuya. bazen çok mutsuz görürdüm onu. o anlarda zehra'yı yollardım yanına, konuş da bi gel bakalım diye. zehra hep onun iyi bi arkadaşıymış gibiydi, ama aslında daha çok benim için konuşuyordu vera'yla. aylarca hep vera'yı düşündüm. kaç gece ağlayarak uyudum bilemiyorum. sürekli melankoli, sürekli pesimizm. hayatımı vera'ya obsesif yaşadım uzunca bi süre. kendimi eğlenmeye verdim sonra. giberim lan dedim; unutmam lazım. devamsızlığı arttırdım. bazen bi iki gün okula gitmiyodum ya da rapor alıyodum sırf onu görmemek için. işten çıkmıştım, yeniden başladım. okul dışında nerede vakit geçirilebiliyorsa geçirdim. onu düşünmeyeceğim ne kadar eylem varsa hepsini gerçekleştirdim. alkole başladım, sigarayı arttırdım. itin kopuğun biri oldum anlayacağınız pampalar. maaşımı aldığım gün işteki çocuklarla eğlenmeye giderdik. ya meyhaneye ya club'a. maaşın yarısını hiç ederdim ilk geceden. yolumuzu bulamaz sızıp kalırdık birinin evinde. evdekilerle aramı da iyice bozdum bu süreçte. ergenliktendir dedi herkes. giblemedim.
-
89.
0aynı taktan hayatım yaz aylarına kadar aynı şekilde devam etti. okulların kapanacağı gün karneyi elime aldığımda yedi tane kırık vardı. dördünü vermem gerekiyormuş sorumluluk sınavlarında. benim kafa hala dank etmedi. restoranla konuştum. yaz aylarında full-time çalışmak istiyorum diye. tamam dediler, başladım yine yardırmaya. ulan sınavlar ne zamana denk geliyor acaba dedim bi gün. okula gittim, baktım bizim tüm keş tayfa, tüm tembel tenekeler, yan gelip yatanlar orda aq. o zaman ampul yandı benim kafada. aha dedim yannanların gazabına hoşgeldim. çalışmam gerektiğini, çalışmazsam sınıf tekrarının kaçınılmaz olduğunu anlamam geç olmadı. züt de tutuştu bi yandan. ama benim ders çalışmaya ne halimi ne vaktim var. hepsine iki üç gün önceden bakabildim. toplasanız yarım saat bile değil. neyse sınav günü geldi. ilk sınav ingilizce. hem yazılı hem sözlü sınav yapılacakmış. girdim önce yazılı sınava. yazılı sınav dediğim de dört tane resim var onlarla ilgili sorular sormuşlar. sınıfta dört kişiyiz. hoca da bilerek camdan dışarıyı izliyor. biz dört kişi kafa kafaya verip karaladık bişeyler. sonra sözlü sınava geldi sıra. iki tane ingilizce hocası karşımda. benden o dört resimde nelerin döndüğünü anlatmamı istediler. bi tak anlatamadım. az önce yazılı sınavda yazdığımız cevaplardan aklımda kalanları saydırdım. tamam çıkabilirsin dedi hocalar, çıktım sınıftan. aha dedim; kaldık sınıfta.
-
90.
0diğer gün fizik sınavı var. gittim buldum sınıfı girdim içeriye. bu sefer ingilizce gibi değil bayaa kalabalık içerisi. sınav kağıtları dağıtıldı. kağıdı önüme koydum kalemi elime aldım. ulan ben kağıda bakıyorum, kağıt bana bakıyor. hiçbir şey bilmiyorum. hakkında fikir yürütebileceğim şeyler bile yok. sorulardaki sayılara dört işlem uygulayıp uygun sonuçlar bulmaya çalışıyorum. bi mantık kurayım diyorum ama yok olmuyor. o sırada annem gelmiş okula. sorumluluk sınavları her dersten olduğu için neredeyse tüm hocalar okulda o sıralar. kadın bahçede fizikçiyi bulmuş. resmen yalvarmış geçirin yoksa sınıfta kalır. emeklerimize yazık olur falan filan. neyse hocanın da insaflı tarafına denk gelmiş olacak ki, sınavın sonlarına doğru geldi bu yanıma. baktı kağıtta fizik bilimine dair hiçbir tak yok. başladı o yanlış onu öyle yapma böyle yap falan demeye. bi iki ufak taktik verdi geçti. 2-3 dakika sonra tekrar geldi, baktı ki kağıtta değişiklik yok. bu sefer tane tane söylemeye başladı. işte şu formülü yazıyoruz, ordan bu geliyor, burdan şu sonuca ulaşıyoruz, onu burda kullanıyoruz falan. ulan yine bi değişiklik yok. adam alfa diyor, gama diyor, beta diyor; ben işaretlerin nasıl çizileceğini dahi unutmuşum. en sonunda senin cevaplayacağın sorunun amk demiş olacak ki aldı eline kalemi çıkardı beni sınıftan. zaten en son ben kalmıştım. bu sınav da böyle geçti. diğer iki sınav da aynı şekilde geçti. onları da anlatıp konudan sapmayayım. sonuç olarak geçebileceğim minimum puanla beni geçirmişler. aslında bence dört sınavdan da geçememiştim ama. üç sınavın sonucu 45 birinin 20ydi. anlayacağınız hocaların insiyatifiyle geçtim o sene sınıfı.
-
91.
015 temmuz yaklaşıyor. vera'nın doğum günü. ben haftanın altı günü, günde 8-9 saat, bazı günler 11 saate kadar çalışıyorum. aylardır mesaj atsam mı atmasam mı diye düşünüp kendimi engellerken doğum gününde kendimi tutamayıp, cevap vermeyeceğini düşünerek 'iyi ki varsın bu dünyada, doğum günün kutlu olsun güzellik' diye mesaj atıyorum vera'ya gece vardiyasından geldiğimde. sabahın ilk saatlerinde mesajı attıktan sonra uykuya dalıyorum. diğer gün nasılsa tatil günü diye rahat bi uyku çekiyorum. uyandığımda saat gecenin körü. 15 saate yakın uyumuşum. telefona bi bakıyorum 'teşekkür ederim, nasılsın?' diye bi mesaj var vera'dan. çılgına dönüyorum sevinçten. gecenin köründe şimdi uyuyodur diye düşünüp 'iyiyim, çalışıyorum işte, günlerim çok sıradan geçiyor' tarzı bi mesaj atıyorum. uyumuyormuş. cevap veriyor. benim de günlerim çok sıradan ve sıkıcı yazıyor. yeniden konuşmaya başlayacağımızı hiç düşünmemiştim. seviniyorum, sabaha kadar mesajlaşıyoruz.
-
92.
0keyfim bi anda yerine geliyor. içimde ufak ufak umut filizleri yeşermeye başlıyor yavaştan. kendimi affettirmenin derdindeyim. eşşeklik ettim, kızı üzdüm, yok yere kalbini kırdım diyorum. artık bu lanet hayat düzenimi ancak vera adam edebilir diye düşünüyorum. o artık benim çıkış umudum. elleri bataklığıma uzansın diye bekliyorum. yaklaşık 25 gün sonra buluşmaya karar veriyoruz. bursa ikea'da kahvaltıya zütüreyim diyorum. 13 ağustos 2011. sabah saat 10'da buluşmak için sözleşiyoruz. ikea, bursa terminalinin hemen önünde, yanında anatolium isminde yeni yapılmış güzel bi alışveriş merkezi yer alıyor. kent meydanından demirtaş minibüsleri kalkıyor terminale. bindiğimde mesaj atıyorum vera'ya nerdesin diye. yolda olduğunu söylüyor. benden önce varacak. durakta minibüsten indiğimde içimde onunla ilk buluştuğum günkü his oluşuyor. hafif bi sıkışıklık, hafif bi tedirginlik, sonsuz bi mutluluk. ben daha minibüsten inmeden yazdığı mesajda gelip ikea'nın önünde beklediğini söylemişti. hızlı adımlarla üstgeçide çıkıp karşıya geçiyorum onu bekletmemek için. üstgeçitten indiğimde biri arkadan gelip gözlerimi kapatıyor. ellerinin sıcaklığı hiç değişmemiş. aylar sonra sesini ilk kez duyduğumda bana sarfettiği ilk cümle 'bil bakalım ben kimim' oluyor. kim olduğunu o kadar iyi biliyorum ki.
-
93.
0ikea'ya geçiyoruz. her gördüğüm kahvaltılığa atlıyorum vera bunu ister misin, bak bundan da alalım, aaa bak bunlar çok güzel oluyo diye. tepsilerimizi hazırlayıp bi masaya oturuyoruz. ben çay almaya gittiğim sırada onun aynaya baktığını farkediyorum, hoşuma gidiyor bu durum. çayları alıp dönüyorum masaya. havadan sudan muhabbetler ediyoruz. sanki daha dün görüşmüşüz gibi devam ediyoruz kaldığımız yerden muhabbete. çenem düşüyor benim de konuştukça konuşuyorum. ne kadar boş muhabbet varsa ediyorum, ne kadar saçmalanırsa saçmalıyorum. kahvaltıdan sonra ikea'da şöyle üstünkörü bi gezinti yapıp anatolium avm'ne geçiyoruz. vera kahvaltıda sinemaya gidelim mi diye sormuştu. gidelim demiştim. anatolium'a girer girmez sinema biletimizi almak istiyoruz. avm'de sinema yokmuş o sıralar. çıkıp minibüse biniyoruz kent meydanı avm'ye gitmek için. vardığımızda ilk önce sinema katına çıkıyoruz. onu ilk kez gördüğüm yerde duruyoruz film seçmek için. şirinler'e gitmek istiyor. seans başlayalı 20 dakika olmuş. bi sonraki seansa alıyorum biletleri. o arada biraz dolaşıyoruz avm'nin içinde. filme girdiğimizde yine pür dikkat filmi izliyor. ben yine onu izliyorum. neredeyse filmde sadece tek fiil geçiyor; şirinlemek. 'aşçı şirin pasta şirinleyelim mi?' , 'sakar şirin dikkat et, yere şirinleyeceksin' , 'gözlüklü şirin olarak şirinler köyünün en çok kitap şirinleyen şirini benim' tarzında cümleler geçiyor sürekli filmde. film arasından hemen sonra, filmin ikinci yarısında fazlaca dikkatimi çekiyor bu durum. vera'nın kulağına eğilip 'seni şirinliyorum' diyorum. hiç tepki vermiyor. hoşuna gitmedi herhalde diye üzülmektense, acaba duymadı mı endişesine kapılmayı tercih ediyorum. lan diyorum kulağına girip söyledim kızın, nasıl duymasın? ilk ihtimal daha ağır basıyor. ben bu şekilde için için yerken kendimi vera birden elimi tutuyor. kulağıma yaklaşıp 'ben de seni şirinliyorum' diyor. elimin terlediğini hissediyorum. suratımda engelleyemediğim salak bi ifade oluşuyor. pollyanna gibi sürekli gülümsüyorum.
-
94.
0http://tinyurl.com/p7voz5o siz dinleyedurun, ben de bi sabah kahvesi kapatayım kendime beyler.
-
95.
0beyler şimdilik bu kadar. yine devam ederiz.
başlık yok! burası bom boş!