-
51.
+12 -1taktım kulaklığımı çıktım teresa müziklerim eşliğinde, gece olabilecek şeyler hakkında tahmin yürütmeye başladım. 1-2 saati de öyle yedikten sonra, gece vakit bulamam diye, arabayla xxx in dışına çıkıp yol kenarında çok güzel bi restaurantı olan benzinliğe gittim. sahile yakın olmak istemiyordum yalnız başıma.
akşam yemeğimi orada yiyerek hallettim. amaçsız bi araba gezisinden sonra, nilanın kapıyı kendi açıp girdiği ana kadar salonda pinekledim elimde karalama defterimle birlikte.
hadi hazırlan, hemen gidiyoruz dedi, hiç de sakin olmayan ses tonuyla. defterimi çaktırmadan koltuğun altına itip, ceketimi giymem yetti hazır olmak için.
çok hızlı bir şekilde ilk gün bigibletle gittiğimiz eve gittik. dıbına koduğumun kızı öyle bir sürmüştü ki, deist adama ilkokulda öğrendiği bütün duaları hatırlatmıştı.
evin önüne geldiğimizde ilk defa kalabalık bi grup görmüştüm. 4 tane motora 2 şer kişi halinde yerleşmişler, önceden bindiğim jipe 2 siyah jip daha eklenmiş, bizle birlikte tam 8 araç vardı. içerden çıkan miko ve serananın jipe binmesiyle harekete geçti herkes. en önde 2 tane motor, arkalarından içinde kim var bilmediğim jiplerden biri, arkasından diğer 2 motorlu grup, onları takip eden seranalar, seranaların arabasının hemen arkasında biz ve en arkadan gelen diğer jip kimsenin sırayı ihlal etmediği bir şekilde yola çıkmıştık. -
52.
+11bu ne dıbına koyayım? nereye gidiyoruz böyle? şaşkınlığıyla birlikte, yüzümde anlamsız bir gülümseme vardı. belki gurur verecek bi şey değildi, ama o an yanımda bu 2-3 günlük tanıdığım manyaklar varken hiçbir şeyden korkum yoktu.
kimsenin bu adamlar yanımdayken bana zarar veremiceğini düşünüyordum. aptaldım...
nilaya sarılmış halde ve 30 kişiye tek başıma girebilcek anlamsız özgüvenle bekliyordum olacakları. hiçbir şey söylememişlerdi bana.
seranayla takıldığımız kulubenin o son yoluna sapmadan, daha geniş yoldan ilerledik tepeye doğru. tepenin son yokuşuna gelmeden önceki araya saptı kalabalık.
indiğimiz yolda geniş bi arazi ve bizi bekleyen yaklaşık 20 tane motorluya eşlik etmiş 5-6 tane lüks araba vardı. yaklaşık 50-60 kişi vardı o an ki tahminlerime göre. ama enteresan bir şekilde en ufak bir korku duymuyordum. efsane bir filmin can alıcı bi sahnesindeki, herkesin güvendiği başrol oyuncusu gibi hissediyordum kendimi. oysa sadece hiçbir gibten
haberi olmayan bir piyondum. herkes yerini aldıktan sonra, miko araçtan indi ve karşı gruba doğru ilerledi. jipten sadece seranayla miko inmişti. serana yanımıza geldi, miko diğer adamlara doğru ilerlerken. bugün mikonun başına ne gelirse aynısı senin de başına gelicek diyip döndü kendi jipinin durduğu yere. o ne demekti şimdi dıbına koyayım.
bizim arabalardan başka kimse inmedi. motor tayfası da motorlardan inmemiş şekilde dikiliyorlardı. mikonun ilerlediğini gören kalabalıktan 2 kişi ona doğru ilerlediler. ağzım açık halde izliyordum olacakları. hararetli bir tartışma başlıcak gibiydi 3 ü arasında. miko niye tek gitmişti ki ?
hiç konuşacaklar gibi bakmıyorlar birbirlerine diye düşünürken 2 sini bi anda kafa kafaya tokuşturup bayılttı dıbına koduğumun hastası. ne bizden ne karşı gruptan ses çıktı bu hamleye. donup kalmıştım dıbına koyayım. -
53.
+9serananın söylediği laf aklıma gelince, nilanın yanından ayrılıp, mikonun yanına doğru ilerledim hızlı adımlarla. düşmüş adamların yanında dimdik durmuş,
hiç konuşmadan, tehditkar bakışlarla motordaki korkutucu tiplere bakıyordu. yanına geçip beklemeye başladım hiçbir şey söylemeden. neden böyle bir şey yaptığımı ben bile bilmiyordum. anlamsız bir sessizlik vardı. büyük bir olay öncesi yaşanan korkutucu bir sessizlik olduğunu dünyadaki en aptal insan bile anlardı.
ne anlamsız bir sahne lan gibicem artık, ne oluyorsa olsun artık diye düşünmeye başlamışken lüks arabalardan birinden 60-65 yaş aralığında bir adam inip, yanında
2 izbandutla birlikte bize doğru geldi. o yaştaki bir adamda nasıl oluyor da dünyanın kurucusu gibi bir görünüm oluyordu, anlam verememiştim. o ana kadar korkmamıştım ama o şık giyinimli cins adam, 2 azmanla birlikte yanımıza gelince zütüm biraz titremişti. adam hiç konuşmadan tam dibimizde durup mikoya sağlam bir tokat patlattı.
ilk hasgibtiri o zaman çekmiştim. bu adam harbiden taşşaklı çıktı dıbına koyayım, acaba 3 adım geride mi dursam lan diye düşünürken 1 tokat ta bana asıldı. feleğim dönmüştü dıbına koyayım.
3-4 kişi dalarken öyle afallamamıştım ben önceden. vurcağı yeri biliyormuş pekekent. direk denge sistemimin dıbına koydu oturdum kaldım yerde. kendi yediği tokada sesini bile çıkarmayan miko, bunağın bana attığı tokattan sonra, yanındaki izbandutların anasını kanırttı çok kısa bir sürede. sonra elini kaldırıp kısa bir tereddütten sonra yaşlı adama da vurup yere serdi erifi. sessizliğin bozulduğu an tam olarak o son hamle olmuştu. -
54.
+122 taraf da 2 farklı zombi grubuymuş gibi birbirine koşturmaya başlamıştı. tam ortalarında kalmıştık mikoyla birlikte ve yerdeydim hala mal gibi.
tam nilalar yanımıza geldiğinde kalkıp, eşlik etmiştim onlara. bıçak dahil hiçbir silahın kullanılmadığı o anda ölümcül bir kavga başlamıştı. nila ve serana yan yana motorlu grubu
bizimkilere hiç gerek olmucakmışcasına indiriyorlardı. ama mikonun nasıl bir adam olduğunu o günkü kavgada anlamıştım. hayatımda gördüğüm en cesur adamdı o bin.
(ilk tanıştığımız gün, onu kurtardıktan sonraki yaptığı gırgırı hatırladıkça gülerim. adamlar karı gibi dalıyordu, uyuya kalmışım tarzı bi şey demişti.
o gün niye kaçıyordu hiç sormamıştım ama herhalde, o adamlara en başta karşılık verseydi hiçbir şekilde tanışmamıza gerek kalmazdı.)
tuttuğunun bi tarafını kırıyordu resmen tek hamlede. ya da bana öyle geliyordu o anki şokla. kimle karşı karşıya gelse anlamsız güreşme durumu söz konusu olmadan
bitiyordu, karşıdaki adam hareketsiz kalıyordu bi anda. ortalık hafif durulur gibi olduktan sonra tamamen onların arabalarının ve motorlarının olduğu kısma tek başına yürüyen miko, adamın indiği arabaya girip, elinde 2 çantayla birlikte döndü kendi jipine. serananın dönüyoruz lafıyla birlikte, bizim tayfa motorlara döndü ve karşı tarafın bunağa odaklandığı o sırada, dönüş yoluna geçmiştik. -
55.
+12evin önünde tekrar toplandıktan sonra, herkes yapması gerekeni biliyor diyip seranayla içeri girdi, çantaları nilaya vererek. motorlar ve jipler bi anda kayboldu.
nila yanıma gelip çantaları bana verdi direksiyona geçti ve bizim eve döndük çantalarla birlikte. bunlar niye bizde kalıyor dıbına koyayım, bunağı eve musallat edecekler, babamların başı belaya gircek falan diye korksam da sesimi çıkarmadım hiç. gibtir et olum, bi şey olmaz bu adamlar yanındayken, bak! böyle bi olayda bile zütümüzü kaşıyarak gidip geldik, bu muydu yani önemli gece dedikleri falan diye rahatlatırken kendimi, nilanın çantaları koltuğa bırakıp gel benimle hemen demesiyle kursağımda kalmıştı her şey. benim sıramın yeni geldiğini o an anlamıştım. meğer hiçbir şey yapmamışım ben.
banyoya sokup güzelim saçlarımı aldı elimden huur. kızlar haricinde tek saçları uzun olan adam bendim harbiden grupta. kısa saç takılıyordu adamlar anlamsız bir şekilde.
buz gibi soğuk suyu da açtı, bu suyun altında yıkan şimdi diyip çıktı. ahlaya vahlaya ve fazla bağırmamaya çalışarak yıkandım.
niye o çıkınca suyu ısıtmadım bilmiyorum ama zütüm tireye titreye, saçsız versiyonumla buz gibi duşu da aradan çıkarıp odaya döndüm. ben çıktığımda nila çoktan gitmişti.
çantanın birini bırakmış diğerini almış ve not bırakmıştı bir tane. adres ve saat vardı yine sadece. şifreli olan çantada muhtemelen para vardı ama hiçbir açma girişiminde bulunmadan hazırlandım. -
56.
+13 -1saat yaklaştığında arabaya atlayıp, adrese doğru yola çıktım. keşke araç isteseydim dıbına koyayım, bu arabanın başına bi şey gelirse hayatım kararır benim diye tırsarak ilerledim. denilen yere gittiğimde 2 kişinin beni beklediğini gördüm uzaktan. arabayla yanlarına kadar gitmeden inip çantayla birlikte yürüdüm.
beni bekleyen kato ve tanımadığım sığır gibi bi adamdı. tanıdık yüz görünce rahatlamıştım biraz. çantayı elimden alıp peşlerinden takip etmemi istedi.
kato kavgada da yoktu bugün. ben niye hem kavgaya zütürülüp hem taşıma kısmında yer alıyordum dıbına koyayım. nereye diye sorduğumda, sadece bakıp cevap vermeden
ilerledi. içimden o an sövmüş olsam da, takip ettim katoları. bu sefer bi tane evin önünde durduk gayet lüks. ama evin içine girdikten sonra, kanım donmuştu dıbına koyayım. hayatımda hiç o kadar korkunç bir dizayn ve tipler görmedim. bizim burdan ancak cesetimiz çıkar diye düşünürken, kato erifin biriyle o an anlayamadığım bi dilde diyaloğa girdi. içersi tıklım tıklım çirkin adam doluydu ve hepsi bize odaklanmıştı. konuşma tamamlandıktan 2 dk sonra kas yığını görünümlü ve liderleri olduğunu düşündüğüm yanık suratlı adam indi yanımıza. çantayı eline alıp, katoyla diğer sığırı kafa kafaya vurdu ve yere düşürdükten sonra adamlarına tekmeletti çırpınmaları kesilene kadar. elim titriyordu o an. ama katoyu tanıdığımdan dolayı içim o kadar parçalanmıştı ki, yan taraftan küçümser bir suratla ve sessiz bir mimikle gülümseyen adamın suratına tükürüp bi anda 3-4 tane yumruğu arka arkaya vurdum. hiç kimse nolduğunu anlamamıştı. o hareketten sonra öldürülmeyi beklerken, o yanık suratlı bin çantayı açıp elime paralardan 2 deste verip, mikoya selamlarımı ilet dedi gibik aksanıyla, diğer arkadaşlar bizim misafirimiz olacak diyip gitmeme izin verdi. -
-
1.
0yazmıcan mı kardeş
-
2.
0Lan yazsana amk
-
3.
0hadi sarko bekliyoz amq
diğerleri 1 -
1.
-
57.
+13 -1evden dışarı çıktığımda ne yapacağımı bilememiştim. yedirememiştim kendime gibtir olup gitmeyi. derin derin nefes alıyordum sakinleşebilmek için.
oturdum evin önünde 2-3 dakika hareketsiz bir şekilde. mikoların yanına dönüp,
gözümün önünde kato ve arkadaşının belasını gibtiler,
ben de haber vermeye geldim diyemezdim.
telefon numaralarını verselerdi zamanında, oraya hepsini yığabilirdim,
ama tek başımaydım. tekrar o kadar yolu dönüp, haber verme kısmını kabul ettiremedim kendime.
kapıyı çaldım 4*5 dk sonra. sıfatını gibtiklerimden biri, açtı yine, hiçbir şey demeden çekildi önümden. girdiğimde katoyla diğer çocuğun hareketsiz halde kanepede yattığını gördüm. kas yığını telefonla bi şeyler konuşuyor, diğer adamlar da gruplar halinde kendi aralarında sohbet ediyorlardı. çok geniş olan salona dağılmıştı herkes. masadan aldığım kül tablosunu kas yığınının suratına fırlattığımda, ne de olsa işim bitti diyerek yanımdaki adamı da indirip üstüne çıktım, adama sarıldım, sadece kafa atmaya başladım üstünden alamasınlar diye. gözlerimi kapatmış seri seri kafa atıyordum altımdaki adama yakın mesafeden. karnıma yediğim tekmeden sonra nefesimin kesildiğini hatırlıyorum. akabinde gelen 2 tane sağlam yumrukla birlikte gözlerim kararır gibi olurken, kaos ortamı gibi bi şey yaşanmıştı sanki içerde, karışıklık olmuştu bi anda. -
58.
+12 -4gözlerimi sıcak bir el temasıyla açtığımda, bizimkiler içeri kamp kurmuş, adamların ırzına geçmiş halde karşımdaydılar. katoyla sığır ayılmış ama çok kötü haldelerdi.Tümünü Göster
kas yığınını tamamen soyup ortada bir sandalyaye bağlamışlar. katoların tam olarak kendilerine gelmelerini bekliyorlardı. nilaya neler olduğunu sorduğumda tek tek anlatmıştı,
boşver falan demeden. bunlar, eve girdikten 20 dk sonra katodan haber alamazlarsa,
evi basacaklarmış.
meğer mikonun, evin önünde söylediği'herkes yapması gerekeni biliyor lafı',bununla alakalıymış.
ben onlar tarafından salınıp, dışarda beklerken uzaktan izlemişler beni. katoların olmamasına anlam veremeyip yine de beklemişler bir süre,
ama ben tekrar içeri girince harekete geçmişler ve şoka uğratmışlar adamları.
gözümü zor açabiliyordum, çok sağlam vurmuştu huurnun evladı. o yanık suratlı, kül tablasını isabet ettiremediğim huur çocuğundan hıncımı almak istiyordum.
hafif ağrıyla doğrulup yanına gittim pekekentin, ağzı yüzü patlamış kafasını zor kaldırcak haldeyken bana bakıp güldü ve cesur adamsın ama hayatının en büyük hatasını yaptın dedi. sonra tekrar eğdi yukarda tutmakta zorlandığı kafasını. neyine güveniyordu hala, bu huur çocuğu bu haldeyken anlamıyordum.
mikoya dönüp sorun olur mu tarzı bir bakış attıktan sonra ,gözlerinden aldığım onaylayıcı bakışla birlikte, saçlarından tutup kaldırdım bini ve tam gözünün altına doğru 2 tane vurup bıraktım. iyice hareketsiz bir şekilde kalmıştı öyle. 1 saat falan daha orda oturduktan
sonra toplu bir şekilde, mikonun liderlerini buzlu suyla ayıltıp söylediği son 2 cümleyle ayrıldık evden.
1. 'katoyla birlikte adama getirdiğimiz çantadan bahsederek' bu çantayı sana bırakıyorum hastahane masrafların için.
2. ama aynı hatayı tekrarlaman durumunda 2. çantayı çok daha farklı bi sebep için yakınlarına vermek zorunda kalırım dedi.
bu lafları başka birinin ağzından, başka bir ortamda duysam kahkaha atarak gibtir ordan huur çocuğu derdim, ama miko dediğinde ciddiye alınması gerektiğinin farkındaydım. adamın bana taşak geçer gibi verdiği 2 desteyi de erifin zütünün altına koydu aşağılayıcı bir hareketle.
eve herhangi bir zarar vermediler ve adamları o halde bırakıp döndük geri. o haftasonu, ailemin yanına gitme olayını suratımdaki yara bere yüzünden erteledim.
biliyorum muhtemelen verdiği sözü tutmayan huur çocuğunun teki olduğumu düşüneceksiniz ama, planlarım tamamen değişti.
pazartesiye kadar hikayeyi devam ettiremeyeceğim, eğer planlarda başka bi aksilik olmazsa pazartesi bütün detaylarıyla devam edeceğim.
küfürler, çüküler falan sorun değil, hakkınız, ama bitirdiğimi düşünüp bırakmayın başlığı.
o 1 senede olanların hepsini öğreneceksiniz söz veriyorum.
pazartesi gece burada olucam inşallah. iyi akşamlar tekrardan kusuruma bakmayın. -
-
1.
0okuma hızım gelişti be amk
-
2.
0iyi gidioduk da bu ara kotu oldu ama dert deil bekleriz kardes sen yarim birakma da. .d.d
-
3.
0bekleriz amk sen yaz
diğerleri 1 -
1.
-
59.
+7bu gece 12 gibi devam edeceğim
-
-
1.
0Sonunda eruhlu sonunda
-
1.
-
60.
+13o olaydan sonraki hafta, biraz durgunlaşmıştı ortalık. tekrar, extrem spor tadında manyaklıklar yapan, maceraperest arkadaşlar olmuşlardı mikolar.
benim için, en büyük eğlenceli kısım ise, o boş günlerde 3-4 saat boyunca,
bazı, kendini savunma teknikleri ve absürd anlarda sakin kalabilme gibi çalışmalar yaptırmaya başlamış olmalarıydı. hiçbir isim vermeden gösterdikleri enteresan dövüş teknikleri, çok hoşuma gitmeye başlamıştı. insan vücudunu ezbere biliyor gibiydiler. küçük dokunuşlarla bile nefessiz bırakmayı biliyorlardı insanı.
öğrenmeye başladığım bu şeyler, o kadar mutlu ediyordu ki beni, uslu öğrenci modunda hiçbir şeyi kaçırmamaya çalışarak dinliyordum. çünkü biliyordum, bi gün bu gruptan
bi şekilde koparsam bile, bu öğrendiklerim hayatım boyunca daha cesur olmamı sağlayacaktı. onların yapabildiklerine tanık olmuştum. ben de onlar gibi olabilirdim. belki onlardan ayrıldıktan 5 sene sonra, başka bi şehirde, sevgilimle yürürken, bana sataşacak
4-5 tane çapulcuyu güle oynaya dövebilcektim. her ne kadar önemsiz bi şey gibi dursa da
şu an, o sıralar çok hoşuma gidiyordu bu tür ihtimaller. en azından sonraki haftasonu babamı korumama yetmişti. -
-
1.
0Sonunda lan
-
1.
-
61.
+13sadece eğlenerek yaptığım çalışmalar ve manyaklıklar haricinde hiçbir olay olmadı.
ama sebebini bilmediğim yerlerden, küçük küçük paylar almaya devam ettim.
ailemin yanına gideceğim zaman, elimde 45 bin tl para olmuştu. yanıma 5 bin tl alıp, kalanını yazlığa sakladım. mikoları da durumdan haberdar edip, bizimkilerin yanına gitmek için ayrıldım yazlıktan. yolda giderken mikonun kafama takılan sözünü düşünüyordum. 'tamam git ama döndüğünde bununla ilgili kesin bir konuşma yapalım seninle,' falan demişti. ne demek istemişti acaba ? o genç grubun hiçbirinden aile muhabbeti duymamıştım. kimseleri yok muydu ? ya da ailelerinden bilerek mi uzaklaşmışlardı ? benden de böyle bir şey ister miydi ? tarzı sorularla yarı dalgın bir şekilde döndüm ana kucağına. o kadar kısa zamana rağmen, annemin çok özledim fasıllarını falan geçip, 2. gün rutine dönmüştük. babamı da ikna etmiştim sorunsuz bir şekilde yaptığımız konuşma sonrası. o gece, babam hiç alakası olmayacak bi yerde, kıraathanede takılıyormuş. dışardan döndüğümde annemden öğrenmiştim. annemin almam için verdiği sipariş listesini tamamladıktan sonra babamın yanına uğramaya gittiğimde, kıraathanede o an başlayan tartışmaya tanık oldum. olaylarla hiçbir alakası olmayıp, tartışmayı ayırmaya çalışan babama patlayan 2 bin kurusu, öğrendiğim şeyleri denemem için, 2 tane ideal sığır yerini almışlardı. bi anda elimdeki poşeti bırakıp 2 sini de çok basit bir şekilde etkisiz hale getirdiğimde, babamla birlikte bi çok insan anlamsız bakışlarla beni izliyorlardı. mutlu olduğumu belli etmeyen suratımla babamı ufak çocuğummuş gibi alıp,
ayrıldım kıraathaneden.
arabaya doğru giderken, uzaktan motorla izleyen nilayı görmem sinirlerimi alt üst etmişti, mutluluk falan yok olmuştu o an, ama çaktırmadan geçtim direksiyona, eve sürdüm.
kışlığı ve ailemi de öğrenmiş olmuşlardı demekki. o kadar yararları dokunmalarına rağmen, ailemle alakalarının olma ihtimalleri bile bana batıyordu nilaların.
amaçları neydi dıbına koyayım. -
62.
+141 gün sonra tamamıyla toparlanıp, vedalaştıktan sonra, otogara gitmek üzere evden çıktım. otobüsü beklerken, motoruyla nila ve sürenini tanımadığım jip önümde durdu.
topu topu 2 günlüğüne gelmiştim avradını gibeyim, nedir bu takip olayınız ?
diye düşünüyordum. çantalarımı jipe koyup, kendim de motora atladıktan sonra, o can alıcı
konuşma için miko ve önceden 1 kez gördüğüm maskeli tayfanın yanına zütürüldüm. yine noluyor dıbına koyayım? her şey güzel gidiyordu diye düşünürken, mikonun basit sorusu,her şeyi ortaya çıkarmıştı. sarko diye hitap etmişti yine. ailemle bütün bağlantımı kesmem gerekiyormuş. hem onların iyiliği için, hem, benim ileriye dönük daha verimli olabilmem için, çok önemli bir etkenmiş. bu grupla olan bir geleceği veya ailemi seçmeliymişim. ne yapacakmışım ?
böyle bir soru sorulur mu dıbına koyayım,
bu nasıl bir ikilemde kalma anıdır. bi tarafta bütün hayatımı geçirdiğim ailem, diğer tarafta kafa dinlemek için geldiğim yazlıkta, 1 ayı bile doldurmamış ortak geçmişimiz olan bir grup. böyle söylendiğinde seçim yapmak çok kolaymış gibi duruyor biliyorum. ama kendimi o kadar kaptırmıştım ki onlara, düşünmem için ekstra zaman bile istemeden, o gece kararımı verdim. onları seçmiştim. bana hayatını verebilcek derecede bağlı olan ailemi, bi anda harcamıştım. pişman mıydım ? hayır. üzgün müydüm ? bilmiyorum. duygularımın birbiriyle grup yaptığı anlardan birinde sıkışıp kalmıştım. o gece tam olarak 1-2 ritüelden daha geçmiştim.
onların ne olduğunu yazmak istemiyorum. ama 100 bin tl daha verip, 2 gün boyunca sadece çalışma saatlerinde nilayla olmamı, onun haricinde yazlıktan çıkmamam gerektiğini
söyledi miko. maskeli tayfa da yine hiç konuşmadan sadece olayları izleyip gitmişti. dediklerini tereddütsiz bir şekilde kabul edip yerine getirdim.
aklımda babamlar vardı ama. onları bi daha nasıl görmezdim ?
benden haber alamadıklarında ne yaparlardı ? zaten grubun durduğu şehir, bizim yazlığımızın olduğu yerdeydi. bi daha ailemle karşılaşmama oranım neydi ? bu sorularla boğuşurken sızmışım o gece. -
63.
+102 günümü dediği gibi geçirdikten sonra, 3. gün serananın yanağıma koyduğu buseyle açtım gözlerimi. eşyalarımı toparlamamı ve ritüel günü kırdıkları telefonumla kopardığım bağlantım gibi, bu evle olan bağlantımın da kopma zamanımın geldiğini söyledi. maskelilerin kağıtlara yazdığı 4 isimden biri olup, başka bir şehre geçme ihtimalim varmış. seçtikleri isimler gece yarısı belli olacakmış ama sonuç ne olursa olsun bu evle bağlantım kopacakmış.
aklıma maskelileri gördüğüm ilk an gelmişti. orda serananın hareketiyle gitmişti bu tayfa. madem, serananın bilmediği bir şehir değiştirme olayını, bunlar kararlaştırıyor,
neden o gün seranayı dinlemişlerdi ? kafama takılan bu soruyu kurcalamam gerektiğini biliyordum. belki basit bir nedeni vardı ama o maskeli tayfa olayı engel olamadığım bir şekilde rahatsız ediyordu beni. her taka alışmaya ve sakin olmanın günlük eğitimini almaya başlamış biri olmama rağmen, o grup tüylerimi ürpertiyordu.
seranaya düşüncelerimi yansıtmadan toparlanıp, zütürdüğü küçük ama güzel eve yerleştim. sadece bana özel ayarlanmış gibiydi. tek yapmam gereken o aptal karar anı
için geceyi beklemekti. ne tür bir hamle yapacaksam o gece yarısı yapacaktım. -
64.
+13 -1@porseidon == dostum yanlış anlama ama senin edeceğin küfür ya da atacağın çükünün
benim için ne kadar önem arz ettiği hakkındaki düşüncelerimi belirtip canını sıkmam istemem.
kimseyi burda bekleyin ve beni dinleyin diye zorlamıyorum. hayatım hakkında en ufak bi fikrin yok. sizden ne bir şuku bekledim, ne de entry girip başlığı ayakta tutmanızı. arada sırada bakıp yazıp yazmadığımı kontrol edebilirsiniz. hayatım saçma sapan bi hal aldı yine. vaktim oldukça yazıcam. günümüze kadar getireceğime ve o 1 yıllık süreçteki yaşadığım herşeyi anlatacağıma dair söz verdim. siz her saat beklemeyin arada sırada kontrol edersiniz. eninde sonunda yazıcam. -
-
1.
0sen gibtir et milleti. tek istediğim yarıda bırakmadan bitir hikayeyi.
ama yine de çok bekletmemeye çalış. -
2.
0Ne zaman yazcan panpa bugun yazacan mı birazdaha
-
3.
0kurban oldugumun evladı cok iyi gidiyorsun ondan milletin isyanı
diğerleri 1 -
1.
-
65.
+8gece 12 gibi devam edeceğim.
-
-
1.
+1Etme etme, sayende deli gibi ders çalışıyorum. "Bi not daha arayım belki yazar zütveren" diye diye bitirmek üzereyim, bi kadın doğum kaldı iki gün daha oyala lütfen
-
1.
-
66.
+8saat 24.00 ı gösterdiğinde, sakin kalmanın derslerini almaya başlamış biri olmama rağmen, heyecanlanmıştım. bu sefer çok daha lüks bir evin salonunda, yuvarlak masaya dizilmiş maskeli grup ve masanın yanında ayakta duran mikoyla serananın karşısına dizilmiştik 20 farklı kişi. nila ve kato rahat bir şekilde olacakları beklerken, ben onlar kadar huzurlu değildim, ama belli etmiyordum. adamlar hiç konuşmuyordu dıbına koyayım. anlamsız anlamsız bize bakıp, birbirlerine dönüyorlardı tekrar.
sanki maskeler aracılığıyla sadece birbirlerinin duyabildiği konuşmalar gerçekleştiriyorlardı. o huzursuz bekleyişten 10 dk sonra falan, kağıtlar masanın ortasına itildi ve miko tarafından sesli açıklaması bize sunuldu. o an adını öğrenmediğimiz başka bir şehirde, yaklaşık 1 aylık bir göreve seçilen 4 kişinin ismi...
musad, nila ,ben ve özgün. ilk saydığı 3 lü 1 er adım öne çıktık. özgün denilen çocuk başka bir kapıdan girip, önce yuvarlak masaya gidip bi şeyler söyledi, sonra yanımıza gelip bekledi. farklı bir duruşu ve rahatlığı vardı bu adamın. evin başka yerinden gelişi olsun, rahat bir tavırla masaya gidip konuşması olsun ve belki de sonradan göreceğim nice özelliği olsun, enteresan bir tipti. musad ve özgünden kısaca bahsetmem gerekirse; musad, uzun boylu, kalıplı, çok ciddi bakışlara sahip ama çok eğlenceli bir çocuktu. son 3 senesini türkiyede yaşamış, bi çok farklı ülkede bulunmuş, arap asıllı biriydi.
özgün ise sürekli rahat tavırlarıyla takılan, sürekli gülümseyen ama gülümsemesiyle bile insanı huzursuz edebilen bir insandı.
özgün hiç bir zaman direk sinirlenmezdi, onu net bir şekilde öğrenmiştim. 2 farklı gülüşü vardı bu adamın. birinde ciddi bir adamı küçümserken ya da herhangi bir konuda
komik bir muhabbet olurken attığı sıcak gülüş, diğeri ise patlama öncesi yaptığı imalı gülüş. ama sonradan bi çok kez tanık oluşumdan dolayı biliyorum ki, bu adam 2. gülüşünü atıyorsa yanında durmak aptalca bir hareket oluyordu. -
67.
+10yapmak istediğim hamle olayını ertelemiştim, kalabalık ve ciddi ortamdan dolayı. kendimi, 10 larca yaşlı aslanın arasında duran fare gibi hissediyordum.
ben kimim ki maskeli gruba herhangi bir hamlede bulunuyorum dıbına koyayım.
bi gün aralarındaki ast üst ilişkisini öğrenmeyi kafama koymuş olsam da, o gün bu gün
değildi. özgünün eline, muhtemelen içinde yapacaklarımızın yazılı olduğu bi kağıt verildikten sonra, gecenin bittiğini ima eden, odadan sessiz bir şekilde ayrılma hareketini yaptılar. özgün bizim grubu yanına çağırarak, yarın gece burdan ayrılacağımızı ve tam olarak hazır bir halde verdiği adreste bulunmamızı istedi.
nereye gittiğimizi sorduğumda alamadığım cevap hem küçük düşmüşüm gibi hissettirdi hem de huzursuz olmama neden oldu.ama ses çıkarmadım, bekleyip görmekten başka çarem yoktu.
hazırlanmak için eve döndüğümde annemleri düşünmeye başlamıştım biraz. ciddi ciddi çıkmışlardı lan hayatımdan. acaba, şimdiden merak edip ulaşmaya çalışmışlar mıdır?
diye düşünüyordum sürekli. bütün hazırlıklarımı yapıp parayı da kış olduğu için kimsenin görme ihtimalinin olmamasının verdiği rahatlıkla, bi ağacın altına gömdüm.
tek yaptığım müzik eşliğinde düşünmekti son gecemde. tavanı izleyip, içimden sorduğum cevapları, aynı şekilde içinden verdiği cevaplarla karşılayan tavanla göz teması kurdum bütün gece. sonraki gece, verilen adrese gitmem gereken zamandan 5 dakika geç gittiğimde, imalı gülüşüyle özgün karşılamıştı beni.
nilayla musadın sadece arkadan izlediği o anda, ne kaba güç kullandı ne de seri bir hareket yapmıştı özgün. nereme dokunduğunu anlayamadan bayılmıştım.
imalı gülüşüyle o gece tanışmış olmuştum.
gözlerimi açtığımda yola çıkmıştık toplu bir şekilde. aptallığı üstümden attıktan sonra xxx ten anca çıkmak üzere olduğumuzu farkettim. nilayla biz arkada, musad arabayı sürüyor ve özgün yanında oturmuş halde ilerliyorduk. dokunan bayıltıyor anasını gibtiğimin grubunda diye düşünürken hiç sesimi çıkarmadan nilaya baktım sadece.
öndekilere ses vermeden koydum kafamı tekrar, hafif gülümsedi bana. ben de uyanmamış gibi yapıp uzandığım bacaklarında, sessizce durmaya devam ettim.
acaba nereye gidiyorduk ? -
68.
+11yaklaşık 10 dakika sonra durduğumuzda şaşırmıştım. mola vermelik bi durum olamazdı, daha yeni çıkmıştık. 10 dakikada şehir de değiştirmiş olamazdık dıbına koyayım.
geç kalmamla ilgili sorulabilcek hesap korkusu olsa da biraz, kalktım yattığım yerden.
geniş bi arazide bize bakan helikopteri gördüm. özgünün yaptığı telefon görüşmesinden
sonra, araba tekrar çalıştı ve helikoptere doğru ilerledik. vay dıbına koyayım demiştim, ben arabanın arka tarafında uzanarak geçirceğim uzun ve sıkıcı bir yolculuk düşünürken, helikopter karşımda durmuş bana bakıyordu. herkes çantalarını yükleyip helikoptere geçti, herhangi bir şey sormadan. özgünün az önce pilotla konuşmuş olduğunu ve pilotu beklediğimizi düşünürken, bu sefer sıcak gülüşüyle helikopteri haz alarak kaldırdığında bi kez daha afallamıştım. kesin öldük anasını gibeyim diye düşünürken, çoktan ilerleme katetmişti bin. denizin ve dağın üstünden, 50-60 km lik mesafeleri olan ilçeleri, enlemesine giderek 10 ar dakikada geçiyorduk resmen. nedenini bilmediğim bir şekilde, nilanın elini tutup olacakları bekledim. ilk defa huzursuzluk görmüştüm onun suratında, bu beni iyice rahatsız etmişti. bindiğimiz yere göre çok daha küçük bir alana iniş yapmıştık gittiğimiz yerde. ben, helikopterden inip limuzine geçeriz diye düşünürken özgüne çok büyük saygı duyduğunu belli eden bir adamın şöförlüğünü yaptığı kamyonun arkasında bulmuştum kendimi. adam belki 10 yaş büyüktü özgünden ama her istediğinde ayağını yalayacak kadar çekingen duruyordu. -
69.
+13nilanın asık suratı, bizi bekleyen şeylerin ciddi anlamda tehlikeli şeyler olacağının göstergesiydi. bu kızın bildiği bi şeyler vardı. bu sırada kamyon durmuş ve bizi anayolun kenarında bırakıp devam etmişti. hemen durduğumuz yerin yanında, 2 tarafı da sıralı ağaçlardan oluşan dar bir yol vardı. özgünün peşinden o yolda yürümeye başladık. hafif arkalarından ilerlerken nilayla birlikte, merakıma yenik düşüp 1-2 şey sordum. ne olursa olsun bu gece yanımdan fazla ayrılmamaya çalış, sakin kal ve önündeki uzun yılları düşünüp bütün yaşama iç güdünü devreye sokup elinden gelen her şeyi yap cevabını verdi. ne alaka dıbına koyayım,ne ömrü ne yaşama iç güdüsü diye afallamıştım.
ne olacak bu gece diye tekrar sorduğumda ise muhtemelen özgünün duyabilceğini düşünüp sus işareti yaptı ve sadece dediklerimi kafana iyi kazı dedi.
daha yeni gelmiştik avradını gibeyim, eve bile yerleşmedik. ne olabilirdi ilk geceden bu kadar dikkat etmem gereken şey ?
neler gördük o kadar kısa sürede nila, hiçbir şey olmaz tarzı şeyler söyledim kısık sesle içimi rahatlatmak için.
hafif kafasını sallayarak, anlamlı-huzursuz bir gülüş atıp, sen daha hiçbir şey görmedin diyip adımlarını hızlandırdı. tek başıma kalmıştım arkadan yürüyen.
düşüncelere dalmıştım yine. o an korkmuyordum aslında ama nila gibi bi kızı bu kadar huzursuz edebilcek bi şey cidden ne olabilirdi ? o bile böyleyse, benim bu kadar rahat olmam normal miydi ? kesin abuk subuk bi şeyler olucak yine, en azından miko ve serana falan da burda olsaydı da kafam rahat olurdu tarzında şeyler geçiriyordum kafamdan. ama sadece 4 kişiydik ve sadece nilayı tanıyordum. o yüzden dediklerini dikkate almalıydım. akşam her ne olacaksa olsun hazır olmalıydım. -
70.
+16özgün 1 saatten fazla yürüttüğü yolun sonunda, ağaçların arasında kalan bi eve soktu bizi. ve o günü hiç kimse evden çıkmadan geçirdik. ertesi günün gecesi gittiğimiz yer, kanımın ciddi anlamda donmasına neden olmuştu. ormanın ıssız bir köşesinde, eski bir evin önündeki yeşillik alanda, gördüğüm 40-50 kişilik grup, siz kimsiniz lan avradını gibeyim tepkisini vermeme sebep olmuştu içimden. kaçıp gitmemek için zor tutmuştum kendimi. neden bu tür insanlar var anasını gibeyim ? insan mı hatta bunlar? gibi şeyler söylüyordum donup kalmış halimle. nilanın neden huzursuz olduğu anlaşılmıştı. yaklaşık 50 tane, uzun boylu,kel ve gözleri yuvalarından çıkcakmış gibi korkunç bakan bir grubun hangi dilde söylediğini anlayamadığım sözleri, o korkunç ayin anına tanık olmam ve onların bizi farketmesi... hayatımın en korkunç anı o an olmuştu diyebilirim.
başka bir zaman, mikoları tanımadan önce, ya da ne bileyim yalnız başıma gezindiğim bir anda görmüş olsam o adamları, bırakın kaçmayı, direkt kalbim durur ölürdüm muhtemelen.
sadece filmlerde olabilir diye düşündüğüm adamlar capcanlı bir şekilde karşımda duruyorlardı. benim, ne gibi bir özelliğim olduğunu düşünmüşlerdi de, böyle bir yere
göndermişlerdi dıbına koyayım. bizi farkettikten hemen sonra sözlerine, ses desibellerini yükselterek 10 saniye daha devam ettiler ve bir anda sustular.
o ölüm sessizliği anında tek duyduğum kalbimin atış hızıydı. aldığım bütün sakin kalma eğitimleri silinmişti. çünkü, ortalarında yatan adam ve adamın etrafında çevrili 3 hayvan ceseti tüylerimi diken diken etmişti, nasıl sakin kalabilirdim bilmiyordum. özgünün bana dönüp, biz adamlarla uğraşırken sen yerde yatan adamı kaçıracaksın demesi, korkunç düşüncelerimden kısa süreli irkilip kendime gelmemi sağlamıştı. ama o sakinlik 10 saniye falan sürmüştü sanırım.
neredeyse 50 kişinin olduğu canavar tipli bir tarikatı 3 kişi nasıl oyalayacaktınız ?
ben ölü olup olmadığını bile bilmediğim bir adamı, yakın mesafede bir aracımız yokken, nasıl taşıyacaktım ? niye bu adamı kaçırıyorduk? kimdi bu bin kurusu ?
sen niye bu kadar sakinsin anasını gibeyim? gibi şeyler düşünürken, konuşamayıp sadece onayladım dediklerini kafamı sallayarak. sadece yutkunabilmiştim o an. -
-
1.
0Bu kadar mi la hikaye
-
2.
0Hangi ergen macera kitabından arakladın bunu kro
-
3.
0Hangi ergen macera kitabından arakladın bunu kro
-
4.
0Hangi ergen macera kitabından arakladın bunu kro
-
5.
0Devam panpaaaa
diğerleri 3 -
1.