-
51.
+2bir kahve hazırlayıp tekrar bilgisayarın başına geçtim. deep web'i biraz daha keşfetmeye çalışacaktım. bu yoldaki tek yoldaşım tor'la birlikte seyahatime başladım. bu defa ferrelara da göz atmak istiyordum. anlatılanlar gerçekten ürkütücüydü, acaba ne kadarı gerçek olabilirdi ki?
izlediğim yolları anlatıp da deneyimsiz kardeşlerime kötü örnek olmak istemediğim için ayrıntıya girmeyeceğim. her neyse, az buçuk bilgisayar bilen herkesin ulaşabileceği türde ferrelara rastladım. daha fazlası olmalıydı, bunlar sıradandı dedim kendi kendime ali ağaoğlu misali. içimde altı delik bir kova vardı sanki, dolmak için aradığı sıvının deep web'de olduğunu fısıldıyordu bana.
daha da hırslanıp yeni videolar aramaya koyuldum. -
52.
+2sağ taraftaki kapıdan içeri girer girmez birçok meraklı gözle karşılaştık. bu gözlerin sahipleri, üstü başı yırtık ve pis kimselerdi. bir kısmı sallana sallana ayakta yürüyordu, bir şeyler mırıldanarak. kimisi korku içinde etrafı süzüyordu. içlerinden birisi ufak adama yaklaştı ve:
- paramızı ne zaman alacağız?, diye bağırdı.
girdiğimiz kapının iki yanında duran görevliler bir anda adamın üstüne atlayarak etkisiz hale getirdiler onu. bu diğerlerine de bir gözdağı olmuş gibiydi, korku dolu gözlerle olan biteni izleyerek oturdukları yerde daha çok sindiler.
bu odayı ardımızda bırakarak başka bir mekana girdik. içerdeki kimseler diğer oda sakinlerinin tam tersi nitelikteydi, hepsi de pahalı giysiler içinde lüks koltuklar üzerinde oturuyorlardı. pahalı parfümlerinin kokusu odayı baştan başa doldurmuştu. -
53.
+2- aykut, doruk. doruk, aykut. siz takılın ben çay hazırlayıp geliyorum.
çay? çay nedense ortama pek uygun değildi. çay içilen bir evde bu tip cinayetler işlenmesi nereden baksan saçmaydı aslında... bu absürd düşünceleri kafamdan atarak doruk'a odaklandım. kimdi bu herif?
- arkadaşı mısınız deniz'in?
- evet, bir süredir tanışıyoruz.
- nereden?
- internetten.
bu gece bu evde bir şeyler olacağı belliydi. -
54.
+2deniz'le göz göze gelmemek için pencereden etrafı süzüyordum. siyah bulutlar arasında birden gök gürüldedi ve aniden yağmur bastırdı. yağmur damlaları pıtır pıtır cama çarparken düşüncelere daldım yine... zaten son günlerde yaptığım iki şey vardı, düşünmek ve hayatın akışına kapılmak.
olanları kafamda düzenlemeye başladım. bir şirket vardı. ölmek isteyen insanlara hizmet sağlıyordu. güzel, peki kanunlardan nasıl kaçabiliyordu bu şirket? kurumsallaştıkça açık vermek kolaylaşırdı oysa bu adamlar bir şirketten bahsediyordu...
ikinci husus yaşam konusunda hizmet vermek. sağlık desteği değildi muhtemelen bu. mistik şeylere inanmazdım, birilerinin ömrüne ömür katılacağına ihtimal vermiyordum, öyleyse neydi bu yaşam sağlamak?
arabanın yavaşlamasıyla düşüncelerimden uyandım. büyük bir fabrikanın önünde durmuştuk şimdi. etraftaki yazılardan anladığım kadarıyla hazır etlerin işlendiği bir yerdi burası..
merakla arabadan indim. -
55.
+2okudum la pişman değilim sevindim binin ölmediğine
-
56.
+2Yapıştır bakalım.
-
57.
+2Devam binli
-
58.
+2- şirketin iki yönlü işlediğini fark etmişsindir, daha önce söylediğim gibi yaşam ve ölüm. seçeneklerin bunlar, ya bizim emrimiz altında, insanlara diledikleri ömre bahşetme görevini üstlenirsin - tıpkı deniz gibi - veya senin vücudundan sadece tek sefer faydalanmamıza izin verirsin. anlarsın ya.
suratına yerleşen gülümsemede en az hakim olan duygu mutluluktu.
- öldürebilirsiniz beni.
müfettişin bu cevabı beklemediği belliydi, hoş aklı başında hangi insan bu cevabı seçerdi ki? fakat artık normal bir insan olmadığımın farkındaydım. evet, eski silik aykut gitmişti, tıpkı olmasını istediğim gibi fakat bunun bedeli şu an ölümü isteyen tuhaf bir aykut olmuştu.
- son kararın mı?
- evet kenan bey.
gülümseyerek deniz'e baktım. o da gülümsüyordu, fakat bu sefer içten gibiydi. bu pislikten ancak ölümle kurtulacağımı biliyordu ve kurtulduğuma seviniyor gibiydi.
- seni bekliyor olacağım deniz. her nerede olacaksam.
klişelere saplanmaktan kurtulamamıştım ölüme giderken bile. eh, o kadar da olurdu ha?
- pekala aykut, acını daha fazla uzatmayacağım. sıradaki zengine hizmeti sen vereceksin -
59.
+2az önce camın diğer tarafından izlediğim odadaydım şimdi. içeri girecek olan katilimi bekliyordum. kolay kolay teslim olmamak vardı kafamda, şansım varsa yanımda birkaç pgibopatı da zütürebilirdim. o sırada kapı açıldı ve az önce müfettişle konuşan zengin adam girdi içeri.
- merhaba küçükbey, bakalım bu defa gülebilecek misin?
diyerek yavaş yavaş üzerime gelmeye başladı elindeki hançerle. muhtemelen ona karşı koymayacağımı düşünüyordu zira bunun için oldukça fazla para dökmüştü ortaya, hizmetin en iyisini almalıydı. tıpkı deniz'in babasının kapıldığı rehavetle bıçağı ssol koluma saplamak üzere elini gerdi, gerilen el hızla üzerime doğru gelirken geriye çekildim ve boşa sallanan eli kaptım. şaşkınlıktan büyüyen gözleri olanları algılamaya çalışırcasına yüzüme baktı.
- görüşürüz beybaba.
diyerek kendi elindeki bıçağı zorlayarak boynuna zütürmeye başladım. hantal vücuduyla etkili şekilde karşı koyamıyordu kısa sürede aradaki mesafeyi kat eden bıçak kanla buluştu.
bu sırada odanın dışında bir arbede yaşandığının farkındaydım. istekli bir ses içeriye girmek istediğini ifade ediyordu, muhtemelen pgibopatlığın sınırlarında dolaşan bir başka katildi bu. çok geçmeden sesin sahibi elinde bir silahla içeri girdi. belli ki riske girmek istemeyecek kadar değer veriyordu kendisine. kendimce veda ettim hayata, her şeye... son gelmişti artık.
silahın ateş aldığını fark ettim, fakat silah patlamadı. odanın içini dolduran bir zırıltı çıkmıştı patlama yerine. yo yo, odanın içinde değil kafamın içindeydi bu zırıltı. ölmüş müydüm? böyle bir şey miydi ölüm? -
60.
+2saatin cırtlak alarm sesiyle uyandım. kendimi kilometrelerce koşmuş gibi yorgun hissediyordum, buna rağmen aç değildim. şiddet beni doyurmuştu adeta. bir çay içtim, akabinde hızlıca giyinip işe doğru yola koyuldum.
ünlü bir bilgisayar pazarlama şirketinin küçük bir şubesinde satış görevlisiydim. ruh gibi içeri girdim, arkadaşların verdiği selamlara robotik şekilde karşılık verip deniz'e doğru yanaştım.
- günaydın.
- günaydın naber?
- iyi. naptınız dün?
gözlerim istemsizce saçlarına takılmıştı. deniz bir şeyler anlatıyordu fakat anlamıyordum.
gözlerimin karardığını hissettim. bayılmışım o anda. -
61.
+1REZZZZZ
-
62.
+1- dinliyor musun aykut?
- ne?
dalıp gitmiştim o sırada, günahlar içinde boğulmuş iç dünyamdaki bataklıklarda yüzüyordum.
- bak, benim hikayemi anlamadan sorularına cevap bulamazsın. şimdi dikkat kesil ve dinle. bu taka girdiysen boğazına kadar batacaksın, başka yolu yok.
aslına bakarsanız hikaye dinlemeyi oldum olası sevmişimdir. herkesten öğrenecek bir şeylerim olduğunu düşündüğüm için de iyi bir dinleyiciyimdir genel olarak. fakat şu an içinde bulunduğumuz durum normal değildi. uzun zamandır yoksunluk çeken bir madde bağımlısı gibi cevaplara açtım. bütün bunlara rağmen önümde tek bir yol gözüküyordu..
- pekala anlat.
bardağın sonunda kalan birasını bitirdi, yeni bir sigara yaktı ve anlatmaya başladı.
bundan sonrasını deniz'in ağzından anlatacağım.
p -
63.
+1elimdeki silahla deniz'i ve adamı vurmak istedim o an fakat onlar da bunu yapamayacağımdan o kadar eminlerdi ki hiçbir önlem almaksızın karşıma dikilmişlerdi.
- artık dolambaçlı cevap istemiyorum. nesiniz siz?
- pekala, dedi gülümseyerek adam. biz insanlara hizmet veren bir şirketiz.
- ne hizmeti?
- ölüm ve yaşam.
ölüm kısmını anlayabiliyordum, hatta bizzat yaşamıştım da peki ya yaşam?
- anlayamaman normal. üstünü temizle, geri kalanı şirkette konuşuruz. -
64.
+1çok sağlam takarcaya helal olsun. yeniden gündeme getiren sana da helal olsun kardeş.
-
65.
+1vay be enisteye bak sen
-
66.
+1Hayal gücünde sınır aşmış adam amk
-
67.
+1Olm çok uzunmuş aq
-
68.
+1kısa zaman önce bir insanı öldürüp öldürülmeyeceğim sorulsa cevabım kesinlikle hayır olurdu. fakat şartlar öylesine oluşturulmuştu ki, benim gibi sıradan bir insan bile katil olabilmişti.
kadının elleri yavaşça çözüldü göğsümden ve yere yığıldı. neden yaptığımı bilmeksizin kadına dokunmaya başladım el yordamıyla, öldüğünden emin olmak istiyordum muhtemelen. evet o ölmüştü ve ben de artık bir katildim. ellerim başına dokundu o sırada, o cıvık ve sıcak kan elime akıyordu ağır ağır.
kapı açıldı ve içeriye dolan ışıkla birlikte gözlerim kamaştı. ufak adam, arkasında deniz'le birlikte kapıda dikiliyordu.
- aramıza hoşgeldin.
p -
69.
+2 -1zırr... zırrrr.
uzun süre suyun altında kalıp da ciğerlerim patlamaya ramak kalmışçasına ileri atıldım. hala suyun altında gibiydim, bir türlü yüzeye çıkamıyordum. kulaç atıyordum fakat bir türlü azalmıyordu üstümdeki su. bir anda hz. musa misali tüm denizi kenara attım sanki. daha önce hiç nefes almamışcasına içime çekiyodum havayı. nerede olduğumu anlamaya çalıştım, yo burası bir deniz değildi. odamdaydım. deniz sandığım şey ise yorganımdı.
- zırrrr.
silahlı adamı aradı gözlerim, o da burada değildi. patlayan silah değil, kapıydı. evimdeydim ve kapı çalıyordu, evet. gerçek bu kadar basit olmasına rağmen algılamam uzun sürmüştü. nasıl gelmiştim buraya?
binbir güçlükle ayağa kalkarak kapıyı açtım. deniz'di bu.
- ne arıyorsun burada?
- seni almaya geldim, hadi çıkıyoruz.
- nereye, şirkete mi yine?
- ha?
zonklayan kafamı oğuşturdum.
- neler oldu, nasıl ölmedim?
- ne saçmalıyorsun aykut sen?
- müfettiş nerde?
- kötü bir rüyadan uyandırdım galiba seni?
bütün bunlar bir oyun olmalıydı muhtemelen. hafızamı silip beni tekrar buraya yerleştirmişlerdi. hırsla deniz'in gözlerine baktım, şimdi anlayacaktım gerçeği.
- dövmeni göster bana.
- ne dövmesi?
böyle olmayacaktı, deniz'i duvara dayayarak üstündeki bluzu yukarı sıyırdım. dövme yoktu?
- ne yapıyorsun aykut bırak beni!
rüyaydı her şey... son 1 ay rüyaydı. veya o yaşananlar gerçekti, şu an rüyadaydım bir filozofun dediği gibi.
- iyi misin aykut?
- iyiyim, hiç bu kadar iyi olmamıştım hem de, diyerek deniz'in dudaklarına yapıştım. yaşamımın bu kadar değerli olduğunun farkında olmam için bir kez olsun ölmem gerekiyormuş demek ki... deniz bana karşı koymuyordu, evet bu bir rüya olmalıydı. onu kucağıma alarak içeri zütürdüm, madem bu bir rüyaydı, tadını çıkarmalıydım (:
p -
70.
+1odadaki cesedi yalnız başına bırakarak dışarı çıktım. istemsizce fatiha okuduğumu fark ettim. belki de insanlığımı tam olarak yitirmemiştim. deniz'e baktım göz ucuyla, yüzünde pişmanlık vardı sanki biraz. evet tüm bunlara karışmak için istekliydim fakat isteseydi beni engelleyebilirdi.
- deniz sen aykut'a temizlenmesinde yardımcı ol. araba sizi kapıda bekliyor olacak. şirkette görüşürüz.
diyerek bir başımıza bıraktı bizi. deniz yine önüme düşerek banyo olduğunu düşündüğüm bir odanın önünde durdu. kapıyı açtı, banyoydu banyo olmasına ama sıradan bir banyo değildi. tavanda sadece şu otellerdeki yangın söndürücülerin aparatlarından vardı. bir gaz odasının soğukluğu ve kasveti vardı burada.
- suları şuradan açarsın. ben sana havlu getireceğim, diyerek çıktı deniz.
hayatımın en saçma banyosunu yaparak kapıya tıklattım, deniz kapı aralığından havluları uzattı bana. yüzüne bakmamaya çalışsam da, bana acıdığını fark edebiliyordum. arabaya binene kadar hiç konuşmadık.
başlık yok! burası bom boş!