+2
Siyaseti, toplumsal olaylarda bir çözüm üretme ve uzlaşı sağlama sanatı olarak öğrendik. Ancak yaşanılanlar, siyaseti sorun üretme, sorun çıkarma, toplumu ayrıştırma, ötekileştirme, yozlaştırma, yalan söyleme, değerleri örseleme olarak karşımıza çıkardı hep. Toplumu rahatlatması, çığır açması, yol göstermesi gereken siyasetin, yolları tıkadığına, engel koyduğuna, insan hak ve özgürlüklerini ihlal
ettiğine tanık olduk. işin en garibi de; yola çıkan yolcuların nereye gideceklerini, ne için yola çıktıklarını ve ne yapacaklarını bilmemeleriydi...
Siyasetin çıkar amaçlı yapıldığı algısı günümüzde yeni yeni yaygınlık kazanmaya başladı. Siyasetçilerin güvenilirliklerinin sorgulanmasına yol açan bu durum ise toplumun siyasetten umudunu kesmesine sebebiyet verecektir. Günümüzdeki politikacı algısı değişmedikçe de halka hizmet edecek bireylere ulaşabilmek zor. Bu yüzden güç peşinde koşan güce tapıcıların, riyakarların, yalakaların ve siyaseti kendi çıkarları için kullananların halktan destek almamaları gerekir.
Hal bu iken halkı temsil edenlerin bireysel çıkarlarını düşünmeleri doğru değildir. Bireyi yücelten bir siyaset anlayışının ise, demokrasilerde yeri yoktur. Demokrasilerde halk, kendi yetki ve sorumluluklarını seçtiği vekillere bırakmaktadır. Aslında bu yetki ve sorumluluklar devredilemez, terk edilemez ve ihmal edilemez sorumluluklardır. Halktan bu yetki ve sorumlulukları alanların, kendi çıkarlarını düşünmeleri etik değildir. Toplum çıkarlarının söz konusu olduğu yerde bireysel çıkarların hesabı yapılmamalıdır.
Hiçbir beklentisi olmadan kamu yararı için çalışan bireyler, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri de var. Emeğini, yeteneğini, sanatını, bilgi birikimini halkı ile paylaşarak içinde bulunduğu toplumun gelişip güzelleşmesine katkı sağlayan insanlar da var. Toplumun bekası için canını vermekten esirgemeyen vatansever yurttaşlar da var. Yönettiği ve sorumluluğunu üstlendiği toplumu kendi ailesi olarak görebilen, aile bireyleri arasında âdil davranabilen liderler de çıkacaktır elbet. Bu coğrafya da benzer özelliklere sahip olan liderlerin yaşadığını eski ve yakın tarihten öğrenme olanağımız var. Tarihte Türklere ait ilk yazılı belge olarak kabul edilen Orhun Kitabelerinde, Bilge Kağan'ın halkına karşı sorumluluğunu adeta hesap verircesine;"yemedim yedirdim, giymedim giydirdim" şeklinde dile getirmesi oldukça ilginçtir.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde büyük devlet adamımız Mahmut Esat Bozkurt'un;" Devlet adamları fakir ölmelidirler ki, idare ettikleri milletler, mesut ve mutlu olsunlar. Devlet adamları cep doldurmaya kalkarlarsa millet fakir ve bedbaht olur. Fakirlik içinde ölmek, devlet addıbının süsüdür." diyerek verdiği mesajdan bütün siyasetçilerin ders alması gerekir. Tarihten ders almasını bilenler, geleceği aydınlatacak olanlardır.