-
28.
+1Sen çok kuvvetli bir kalemsin
-
-
1.
0Saol panpa.
-
1.
-
27.
+1Bu neymiş boyle rez
-
26.
+4Anne-“Nasıl olur da aşağı atlamasına izin verirsiniz? Ben size demedim mi dikkatli olun diye?”
Alfa-“Benim suçum. Ben ona hiçbir şey düşünmeden gözleri kapalı koşmasını söyledim. Ama hiçbir şey düşünmemesi gerektiğini düşüneceği aklıma gelmedi.”
Anne-“Yani aklına gelmedi diye hayattaki amacını gerçekleştiremeden ölecekti. Bunu mu söylüyorsun bana? Tek sen değil. Siz de onun kadar suçlusunuz. Siz sanıyor musunuz ki o da sizin gibi temel şeyleri bilerek gelmiş dünyaya? Eğer öyle olsaydı aşağıdaki yaşayan ejderhaları saymazsak hepsi doğuştan akıllı olurdu.”
b-“Tamam kızmayın. Yaptılar bir hata…”
Anne-“Sen mağdur durumdasın diye haklı durumda değilsin. Neden dediklerini dinlemedin? Sana gözlerin kapalı hiçbir şey düşünmeden koş demiş. Ama sen hiçbir şey düşünmemeyi düşünüyormuşsun. Eğer ben gelmeseydim ne olacaktı peki? Ölecek miydin? Peki bu acıyla biz ne yapacaktık?” Haklı. Bir şey söyleyemedim. Zaten diğerleri ile yan yana diziliydik. “Şimdi hepiniz şu kenara geçin ve yaptığınız hataları düşünün. Bir Bine. Sen de şu meyveleri al orada ye. Hem ye hem düşün.” dedi ve yatıp gözlerini kapattı. Bayağı da meyve getirmiş. Ordu doyar bunlarla. Yavru ejderhalar annelerinin gösterdiği yere yürümeye başladılar. Ben de yürüsen iyi olur diye düşündüm ve peşlerinden gittim. Birden garip bir his hissettim. Ellerimde meyveleri taşımama rağmen birden elimin içinden geçip yere düştüler. Ellerime baktım ve arada görünüp kayboluyor.
b-“Imm. Anne ejderha.”
Anne-“Sana söylemiştim git de düşün diye.” Gözlerini açtı ve kaybolmaya başladığımı gördü. “Korkmana gerek yok. Muhtemelen dünyana geri dönüyorsun. O zaman sen de dünyanda yaptığın hatayı düşün. Bunu da yakın zamanda kontrol etmesini öğrenmelisin. Hikayeni geldikten sonra anlatırım.” dedi ve gözden kayboldu. -
25.
+4b-“Ben bir de sen yaparken görmek istiyorum. Merak ettim. Belki sen yaparken izlersem anlayabilirim.”
Gama-“Bunun anlamak ile alakası yok ki. Sen bu sefer inanmak için izliyor olacaksın. Mantığına oturacak evet ama yine mantıkta sınırlı kalacak. içgüdünü kullanmanın izleme ile alakası yok.”
b-“Olsun. Yine de görürsem anlarım bence.”
Gama-“Dediğimin tek kelimesini anlamadın değil mi? Tamam. Göstereceğim.” dedi ve gözlerini kapattı. Ben ise bayağı uzağına gittim. Alfa’ya işaret verdim ve başla dedi. Bir anda üzerime koşmaya başladı. Hatta ben bilerek sağa koşmaya başladım fakat o da beni takip etmeye başladı. Arkama baktım ve gözleri hala kapalıydı. Sonunda durdum ve üzerime atladı. Gözlerini açtı ve yerdeki bana doğru baktı.
Gama-“Şimdi anlayabildin mi ne demek istediğimi? Hem anlaman sorun değil. Sorun olan içgüdülerini kullanamaman. Şimdi. Tekrar başlıyoruz.” Üstümden çekildi. Ayağa kalktım, üstümü çırptım ve tekrar gözlerimi kapattım. Şimdi onu bulmak zorundaydım. içgüdü ile ilgili izlediğin filmleri hatırla. Ne yapıyorlardı? Havayı kokluyorlardı. Burnumu kaldırdım ve havayı koklamaya başladım. Temiz bir koku vardı. Meyvelerin kokusu ile karışmış birkaç tanıdık olmayan koku aldım. Tanıdık olmayan ejderhalara ait olabilir. Ama onları nasıl ayırt edebilirim ki? ikinci olarak sesi kontrol ettim. Rüzgarın dallara değerek çıkardığı hışırtı, yerdeki çimen ve yabani otların sallanışlarının sesi…
Alfa-“Sadece koşmayı denesene. Hiçbir şey düşünmeden koş.” Dediği gibi yapıp koşmaya başladım. Kendi kendime “Hiçbir şey düşünme” diye tekrar edip duruyordum. Bir anda
Beta-“Bir Bine durr.” diye sesi geldi ama geç kalmıştı. Çoktan sınıra gelmiş ve aşağıya doğru düşmeye başlamıştım. Çığlık çığlığa aşağı doğru düşüyordum. Galiba bu sefer öldüm. Tam bunları düşünürken bir anda biri beni havada yakaladı. Kafamı kaldırdığımda anneydi yakalayan. Pençesinin arasında yukarıya doğru uçmaya başladık. Yukarıya vardığımızda anne bayağı kızmıştı. Yani anlayabiliyordum. Telepati ile falan alakalı galiba. Yavrular bile korkmaya başlamıştı. -
24.
+3Anne-“Ben de o zamana kadar sana yemek bulayım.”Tümünü Göster
b-“Siz ne yiyorsunuz peki? Uyandığınızdan beri hiçbir şey yerken görmedim.”
Anne-“Biz ejderhalar yemek yemeyiz. Hava ve toprak bizi besler. Her kanat çırpmamız, burada durduğum hatta oturduğum her saniye, nefes alıp verdiğimiz her saniye zaten besleniyoruz. Bu yerin aşağısında senin yemen için yiyecek bulabileceğimi düşünüyorum. O zamana kadar siz de oyununuzu oynayın.” Tam uçmaya hazırlanıyordu ki son bir soru sordum:
b-“ Peki neden sadece bu ada havada?”
Anne-“O da bu akşamın hikayesi olsun.” dedi ve göz kırptıptan sonra uçmaya başladı. Ve o gidince bir şeyi anladım. Ada bayağı büyükmüş. Yani çoğu yeri anne kaplıyor.
Gama-“Hadi o zaman başlayalım. Gözlerini kapa ama sakın açma. Açarsan yalarım ona göre.” Yalarım mı? Bu neyin kafası yahu.
b-“Tamam açmam. Başlayalım.” Körebe gibi. Mantık şu. Sesi duyduğun yere git. O oradadır. Gözlerimi kapattım zaten. Ellerimle kontrol ede ede ilerliyordum.
Gama-“Neden böyle garip bir şekilde yürüyorsun?” Ve tabiki hatırladım. Zihnime konuşuyorlar. Nerede olduğunu anlmıyorum ki? Sonunda bir şeye dokundum. Evet. Canlı biri. Sonunda buldum diye açtım.
Beta-“Imm. Ben Gama değilim.Ya yanlış kişiye dokundun.” Bu kız çocuğu sesinde konuşan sadece seste kalmıyor kişiliği de utangaç. Birden yüzümden bir dil geçti. Gözlerimin gıdıklandığını hissettim ve yere kapanıp gözlerimi sildim.
Gama-“Demiştim. Gözlerini açarsan yalarım diye.” Tamam. Acımadı. Ama pek de hoş değildi. Gözbebeğim kaşındı lan. Hayatımda ilk kez başıma gelen bir olay. Orayı nasıl kaşırsın ki? Neyse yine gözlerimi kapattım ve ayağa kalktım. Tekrar aramaya başladım. Ama anlamıyorum. Nerede olabilir ki? Bir taşa takılıp yere düştüm. Gözlerimi açtığımda tekrar yaladı.
b-“Aaaahh. Yeter amaaa” Ama onlar gülüyorlardı. Tekrar gözlerimi kapattım. iyicene oyuna bağladılar. Tamam ben de eğleniyorum fakat gerçekten de çok zor. Lan zihnime zihnime konuşuyorlar. Sesle bulmak çok zor. Rüzgarın sesi geliyor yaprak hışırtıları çimenin dalgalanma sesi derken yerini bulmam daha da zor oluyor. Hareket etmiyor da sanki. Ama bir detay farkettim. Ne zaman gözlerimi açsam anında yalıyor. Demek ki yakınımda. Ani anda arkama döndüm ve birinin kafasını yakaladım. Gözlerimi açtığımda yakaladığım kişi Alfa’ydı. Ve bu sefer de yalamaya yeltendi ama son anda gözlerimi kapadım ve korunmuş oldum.
Gama-“Hala mantığınla hareket ediyorsun. Mantığını bir kenara bırakmaya çalış.” Demesi kolay senin için. Benim için çok zor.
b-“Yalama bir gözlerimi açacağım. Tamam mı?”
Gama-“Tamam aç.” Açtım. Tam yalıyormuş gibi sonra da “Şaka şaka” diye geçiştirdi. “Ne oldu? Neden gözlerini açmak istedin?” -
23.
+1okuyalım bari sardı aga bayağıdır incide hikaye okumuyordum kuzen gibenler yüzünden.
-
-
1.
0Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır panpa. Benim de pek hoşuma gitmiyor kuzen gibmeli hikayeler ama okuyanları çok diye durmadan yazılıyor. Umarım hoşuna gider.
-
1.
-
22.
+4Bir ağacın altına oturdum ve düşünmeye başladım. Ben neden buraya geldim ki ben? Burada ne işim var? Ne güzel 40 yılda bir kaypağın yatağına yatmıştım. Şimdi bunları düşünmenin sırası değil. Onlar bana zarar verme niyetinde değillerdi. Ama ben neden onlardan korktum ki? Bilmiyorum. insan olduğumdan herhalde. Bilemediğin şeyler seni korkutur. Ama tek bildiğim şey geri dönmem gerektiği. Her ne kadar bu dünyada daha rahat, sorumluluklarımdan uzak hissetsem de yine de geri dönme isteği duyuyordum. Öncelikle burada başıma ne gelir bilmiyorum. Bilinmemezlik beni korkutan şey zaten. Birden açlığımı hissettim. Burada da mı açlık var? Aslında normal yani. Nerede açlık yok ki? Birden kafamın üstünde sallanan meyveyi gördüm. Kahvaltım bu olacak herhalde. Tam uzanıp meyveyi koparacaktım ki bir anda
Anne-“Sakın yeme onu. Yanıma gel.” Sesi sinirli çıkmıştı. Bir baktım beni izliyormuş ormanın başından. ilk o gözü gördüğüm zaman aklıma geldi. Korkmuştum bayağı. Daha sonra dediği gibi çıktım ve her ne kadar tereddütlü olsam da artık zihnimde onları zararsız olarak kayıt etmiştim. Karşısına geçtiğimden birden bana kızmaya başladı
Anne-“Neden bilmediğin şeyi yemeye çalışıyorsun? içgüdün yok mu senin? Onların zehirli olduğunu anlamadın mı?” Anneliğin hakkını verdi. Gerçekten azarlıyordu beni.
b-“insanlar pek içgüdülerine göre yaşamazlar. Yaşayamazlar da. Benim dünyam içgüdülerin ile yaşanılabilecek bir yer değil.”
Anne-“Ama burası senin dünyan değil. Burada bazı durumlarda içgüdünü kullanman gerekir. Hem içgüdünü kullanınca zekanı kullanamazsın diye bir şey yok. Ek olarak bir bilgi öğrenmiş olursun.”
b-“Nasıl kullanılır bilmiyorum ki?” Gülümsediği hissettim. Arkadan yavrular da yanıma koştular.
Gama-“Anne. Ben öğretebilir miyim?”
Anne-“Öğret bakalım anlayacak mı? Ama dikkat edin.”
Gama-“Tamam anne. Bak şimdi. Gözlerini kapat. Yürüyerek beni bul. Ben biraz ileride duracağım.” Neden bunu yapmam gerekiyor ki? içgüdüm gelişse ne olur gelişmese ne olur? Yine dünyaya döndüğümde kullanmama gerek olmayacak. Ama maden oyun oynayalım diyorlardı oyun olarak oynayalım bakalım. Bir nevi körebe. Hem de yeni bir şey öğrenmiş olurum. -
21.
+2“Bir Bine – Bir Bine” şarkı söyler gibi adımı söylüyorlardı. Anneye doğru baktım. O da gözlerini kapatımış uyuyordu. Daha yeni uyanmadık mı yav biz?Tümünü Göster
“Bize de isim versene.”
“Evet evet sonra da bizimle oyna.” isim mi vereyim? Aaahhh. En sevmediğim bölüm. Ben de hiç isim bilmem ki? Yani bilirim de ejderhanın ismine Rıfat, Süleyman, Kadir veya Nur koyacak halim yok. Ne koyacam ki isim şimdi ben bunlara?
“Hadi amaaa… isim ver bize.”
b-“Dur biraz düşünüyorum. isim hemen verilmez. Belki de hayatınız boyunca bu isimle çağırılacaksınız.”
“Tek sen bizi çağıracaksın. Diğer ejderhalar bize senin vereceğin isimle seslenmezler.”
b-“Tamam tamam bekleyin.” Lan ne vereyim ki? 1,2,3? Küçük, orta, büyük? Kız, erkek1, erkek2? Bunlar isim bile değil. Tamam lan buldum.
b-“Buldum sizin isminizi. Sen. Boyu büyük, kızıl renkli ve sesi kalın olan ejderha. Senin ismin bundan sonra Alfa. Sen. Sesi kız çocuğu gibi çıkan, mavi renkli ejderha. Senin ismin Beta. Ve uyuyo taklidi yapan, sarı pullu ejderha. Senin ismin de Gama olsun.” Neden böyle bir isim verdim lan ben? Hah. Tabi. inci sözlük. Alfa erkek nasıl olunur başlıklarını o kadar okursam (Süleyman saolsun pasifsin lan sen dediği için ben de biraz özgüven amaçlı böyle başlıklar okumuşluğum var. “Buraya gel çok şey kazanacaksın” adlı başlığın hepsini okudum ve uyguladım ama bir tak olmadı.) olacağı bu. Ama yavrular mutlu gözüküyordu. Durmadan birbirlerine seslenmeye başladılar.
Beta-“Alfa.”
Gama-“Beta”
Alfa-“Gama” Ve bu neredeyse bütün gün sürdü. Ama hala uyanamadım. Lan cimcikledim, Hatta ejderhalardan birine oyun amaçlı kolumu ısırttım. (Ama saldırı yanlısı değiller ki ısırdığı acımadı bile ben ısırsam daha çok acırdı ve yaptım da) ama yine de uyanamadım. Anne gözlerini açtı ve
Anne-“Rüyada değilsin. Sana bir şey anlatacağım. Seni ilk gördüğümde gümüş bir kordon ile vücuduna bağlıydın ve tam olarak buraya uyum sağlayamıyordun. Şimdi ise bedenin ile beraber buraya geldin. ilk geldiğin zamanlarda biliçsiz astral seyahat yapıyordun. Ruhun buraya hazırlanıyordu muhtemelen.” Bu gerçeği yüzüme şak diye vurmuştu. Tamam. içimde bir anda bir korku yükseldi. Zararsız olduklarını biliyorum ama gerçek olmaları? Yanımda oynayan yavrulardan uzaklaştım. Ne kadar uzaklaşırsam bana daha çok yaklaşıyorlardı.
b-“Al Alfa. Beta. Gama. Beni biraz yalnız bırakabilir misiniz?”
Alfa-“Hadi gel oyun oynayalım.”
Anne-“Dediğini yapın. Yalnız bırakın biraz onu.” Annelerinin sözünden çıkmadıkları belli bir şekilde üzgün üzgün geri çekildiler. Ben ise ormana girdim. -
20.
+1Ejderya varsa söylesin
-
19.
+2b-“Imm. Neden yapmamam gerekiyor?”Tümünü Göster
Anne-“Belli değil mi? Kanatların yok. Sen uçabilen bir canlı değilsin muhtemelen. Senin türünde bir canlıyı ilk defa görüyorum. Bu diyarda tek zeki canlı ejderhalar sanıyordum. Kimsin?”
b-“Ben Bir Bine. Bir insanım. insan ırkındanım.” Tamam. Olaylar anlaşıldı. iyice alışmaya başladım olaya. Artık korkmuyorum. Gerçek değil yani. Olamaz böyle bir şey. Dünyada uçan bir yer olacak ve insanlar oraya bir şey yapmayacak? Yemin ediyorum Ali Ağaoğlu oraya ilk konut diken isimlerden olur. Ama ne kadar güvenip alacaklarsa. Zemin sağlam durmuyor bir kere. Parçalanıp düşebilir. Ben ne düşünüyorum yav bu detayları.
Anne-“Yalan söylemiyorsun. Zihninde biraz dolaştım. Kusuruma bakma. Çocuklarımı korumam lazımdı. Ama merak etme. Sadece gerekli olan kısımlara baktım. Yani sadece adını, ırkını ve yaşını biliyorum.“
b-“O zaman karşılık olarak siz de adınızı söyleyin. Irkınızı da. Yaşınıza gerek yok.” Sanki kendimi Skyrim’in içinde gibi hissediyorum. Skill ağacım nerede?
Anne-“Bana evlatlarımın seslendiği gibi anne diye seslen. Hem bizim ismimiz olmaz. isim siz insanlara özgü bir şey olmalı. “
b-“Peki 3 çocuğunuzdan birini çağırdığınızda onlar nasıl anlıyorlar?”
Anne-“Sana göstereyim.” Bir anda içimden gözlerine dikkatli bakma isteği geldi. Haa. Seslenme gibi ama bir tür telepatik yolla. “Bu arada ırkım sizin dilinizde Evren ve Ejderha olarak geçiyor. Ama daha sık olarak ejderhayı kullanıyorsunuz galiba.” Daha sonra yanındaki ejderha yavrularından biri gözünü açtı. Pulları siyaha yakın bir renkte maviydi. Bana doğru baktı ve korktuğu her halinden belli bir şekilde annesinin kanadı altında daha çok girdi.
Anne-“Korkmana gerek yok. Zarar vermeyecek sana. Onun ismi Bir Bine.”
“isim nedir?” Sesi kız çocuğu gibi çıkıyordu. Diğer ikisinden farklı olarak.
Anne-“isim onlara özel bir şey. Yani ona Bir Bine dersen sana bakar.”
“Bir çeşit büyü gibi yani?”
b-“Yani. Öyle de sayılır.”
“Tamam o zaman. Merhaba Bir Bine.”
b-“Merhaba.” dedim ve elimi salladım. O da kanadını biraz kaldırdı, sonra mantıksız bir hareket yapıyormuş gibi düşünüp geri indirdi. Annesinin kanadının altından çıktı ve üzerime doğru yürümeye başladı. ilk baş biraz korktum. Ama belli etmedim. Geldi beni kokladı. Sonra kafasını kafama yaklaştırırken:
Anne-“Zihnini okuyamazsın. Kendine özel bilgileri var.”
“Ama her şeyi öğrenmemiz gerek diyen sendin.”
Anne-“insanlarda özel hayat diye bir kural var. Onun için zihinlerini okumamalısın.”
“Tamam. Özür dilerim.” Az önce sadece kafası kafama değseydi zihnimi mi okuyacaktı yani? Bu ejderhalar bir garip. Ama bu rüya ne zaman bitecek acaba?
b-“Sorun değil. Özür dilemene gerek yok. Bilmiyordun.” dedim ve elimle kafasını sevdim. Tamam. ilk başta korkmuştum ama şimdi pek korkmaya gerek yokmuş diyorum. Dün boşu boşuna kendimi rezil ettim. Daha sonra diğeri de uyandı. Pullarının rengi annesine benzer şekilde kızıl renkteydi. Ama bu düşündüğüm gibi korkmadı. Beni gördü ve direk üzerime koşmaya başladı.
Anne-“Dur. Zararlı biri değil.” demese üzerime atlayıp beni paramparça edecek. Gözlerini kedi gibi tehditkar bakıştan normal ve şaşkın bakışlara çevirdi.
“Anne. Bu anlattığın hikayedeki hiçbir kişiye benzemiyor. Bu kim?”
Anne-“ismi Bir Bine. isim ise onların türünde her insanın şifresi gibi bir şey Eğer Bir Bine dersen sana bakar ve seni dinlemeye başlar.”
“Vayy be. Çok garip.”
Anne-“Sen de duydun değil mi?” Kanadının altındaki son yavru ejderhaya baktı fakat gözleri kapalıydı. Onun da pulların rengi sarıydı. Birden gözlerini açtı.
“Hemen yakaladın mı uyku taklidimi. Ama çok iyiydi değil mi?”
Anne-“Yaklaştın. Az daha inanıyordum uyuduğuna.” Evet. Mutlu bir aile tablosu. Aklıma annemle babamın arasında uyuduğum zamanlar geldi. Çok küçüktüm o zamanlar. Nasıl aklıma geldiyse. Oysa ki her şeyi zihnimden sildim sanıyordum. Ben de uyuyormuş gibi yapardım. Ama hemen anlar annem gıdıklardı beni. “Nasıl anladın?” diye sorduğumda “Anneler anlar.” derdi. Yüzlerini hatırlamıyordum. Seslerini bile. Ne çok zaman geçmişti üzerinden. Birden kendimi onları izlerken buldum. Benim annem babam durmadan işe giderdi. Evde pek göremezdim diye hatırlıyorum. Bu düşünceler arasında dolaşırken birden üç yavru ejderhanın üzerime doğru geldiğini fark ettim. Etrafımda daire şeklinde dönüyorlardı. -
18.
+1Pandanın panı ananın amı
-
17.
+2Çığlık atacaktım ki son anda kendimi tuttum. Uyuyordu. Bu benim avantajım. Kalkmalıydım. Üzerindeki şey pençesiydi demek ki. Dikkatli bakınca evet öyle. Ama kanat gibi duruyor. Bir dakika. Kanadı var, tipi kertenkele gibi, pulları var. Bu evren mi? Yani ejderha mı? Yok canım sende. Saçmalama. Ejderhalar yani türk tarihinde geçen Evren gerçek değil. Hem bu kadar büyüğü yaşasa bile çoktan bulup öldürmüşlerdi. Pullarından kaç tane çanta yapılır haberleri var mı? Hem bu hayal yav. Şimdi düşündüm de hayaldir bu hayal. O kocaman göz falan. Ama kalkmam gerekiyor. Kaypak beni bekler. Kendimi bir çırpıda çıkarttım. Ama üzerim hep toprak olmuştu. Bu ne kadar toprak? Mezardan falan mı çıkarttın beni? Neyse ki uyanmadı. UyanmadıLAR. Yanında uyuyan benim boylarımda 3 tane daha ejderha görünce sonuna LAR eklemek daha mantıklı olur. Nasıl geldim ki ben buraya? Rüya lan işte. Sorgulayıp durma. Yapmam gereken şey belli. Ya kendini cimcikle. Ki işe yaramadı. O zaman kendi çıkışını yarat. Yani intihar et. O zaman geri dönebilirim. Tam karşımda bir uçurum vardı. Çok güzel Tam atlamalık. Geçen sefer atlamak istememiştim ama bu sefer atlayacağım. Kendimi bırakma zamanı geldi. Tam kendimi bırakmayı düşünürken zihnimde bir ses yankılandı.
Anne-“Yerinde olsam bunu yapmazdım.” içimi bir korku kapladı. Arkama yavaş yavaş döndüm. Gözlerini açmış beni izliyordu. Bir anda iliklerime kadar korku hissettim. Rüya bu. Gerçek değil. Gerçek değil. -
16.
+4Neden ben sahip çıkacakmışım ki ona? Ne hali varsa görsün. Zerre kadar umurumda değil. Bir taksi çevirdi ve eve taksiyle gittik. Eve kadar hiçbir şey konuşmadı. Eve vardığımızda o taksiden inmedi.
Süleyman-“Ben mekana gidiyorum. Sen de eve git. Bu gece benim odamda uyu. Yarın iyi günümde olursam artık salonda bile yatabilirsin.” dedi ve gitti. Canıma minnet. Yatarım şimdi o kocaman yatağa. Umarım fazla sarhoş olmaz. Yine onu meyhanelerden toplamak istemiyorum çünkü. Eve girerken bir anda korktum. Aklıma o göz geldi. O da neydi öyle? Evin karanlık olması daha da korkutucu. Işığı açtım. Lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Eğer gece geldiğinde ışıkları açık görürse beni keserdi. Işıkları kapattım ve hiçbir şey düşünmeyerek uyuya kaldım.
Uyandığımda gökyüzüne doğru bakıyordum. Lan yoksa kaypak beni dışarı mı attı. Doğrulmak istedim ama hala uykum vardı. Betona göre rahat bir zemindi. Hem de hiç üşümüyordum nedense. Üzerimde yorgan mı var? Evet. Ama biraz sert. Neyle örtmüş lan üzerimi taş mı? Şöyle bir uzandım pul pul bir şeyle örtmüş üzerimi. Bu ne be? Daha çok timsah derisi gibi. Lan bizim kaypaktan bahsediyoruz. Timsah derisini üzerime örtmeye mi kullanır? Saçma sapan düşünceler. Muhtemelen tam uyanamadım. Durmadan da sağımdan hava akımı geliyor zaten. Ama güzel yani. Şimdi gözlerimi ovalayacağım ve bakacağım ki kaypağın yatağındayım. Hatta belki de yanımda uyuya kalmıştır. Hem timsah derisi olsa ağır olurdu. Tamam bu da ağır ama rahat yani. Neyse en sonunda dayanamayıp sağıma döndüm ve gördüğüm manzara karşısında korkudan dilim tutuldu. Bu ne lan böyle? Önümde kocaman kertenkele tipli bir şey var. -
15.
+1Kan ter içinde kalmıştım. Nefes nefese idim. O göz de neydi öyle? Çok gerçekçiydi. Hayal değil gibi. Ama hem buradayken hem orada nasıl olurum? Yok yok. Aklım almıyor. Ama göz aklıma geldikçe nefesimi kontrol edemiyorum. Uzun süredir bu kadar korkmamıştım. Masadayım. Şimdi olmaz. Hemen gözlerimle masadakilere baktım. Kaypak hariç kimse bana bakmıyor. Ne oluyor işareti yaptı. Ben ise elimi bir şey yok der gibi salladım. Nefesimi kontrol altına alamasam da normal gözükmem lazımdı. Sonunda Nur Hanım bana doğru baktı.
Nur-“Bir Bine. iyi misin? Solgun görünüyorsun.” Nefesimi toparladım. Kötü olduğumu belli etmemeye çalışarak:
b-“iyiyim efendim. Kusuruma bakmayın. Sadece bir an hızlı yedim boğazımda kaldı.”
Nur-“Aman kendine dikkat et. Su getirin çocuğa.” dedi ve gülümseyip tekrar misafirlere döndü. O değil de kaypağı bana bu kadar meraklı bakarken ilk kez görüyorum. Ama önemli değil. Sadece hayaldi. Sadece hayaldi. Su geldi ve kana kana içtim. Resmen kanım çekilmişti. Ama sonunda biraz da olsa toparlandım. En azından nefes alışverişim düzeldi. içimdeki o hissi bir türlü atamıyorum. Sonunda yemek bitti. Herkes kalkıp Kadir Bey’in elini öpüp salonu terk ediyordu. Herkes gitmişti Tam kaypak öpecekken tokadı yapıştırdı ona. Kaypak bile neye uğradığını şaşırdı.
Kadir-“itin oğlu. Ben seni neden kömürlüğe kapatıyordum? Hatırla. Ben sana her seferinde ceza vermek için kömürlüğe kapattım. Sen belki de çocuğu oradan çıkarmıyorsun. Benim yaptığımın hıncını çocuktan alma.”
Süleyman-“Evet baba. O cezalarım nedense hiç bitmiyordu. Yanlış yazıyordum kömürlükte ceza, soruyu yanlış çözüyordum kömürlükte ceza, yemeği üzerime döküyordum kömürlükte ceza, altından kalkamayacağım iş veriyorsun yapamayınca ceza. Maşallah. Pek güzel adaletin varmış. Ben o kömürlükten çıkamadım ki bir türlü. Ben diğer çocuklar gibi sokaklarda büyümedim baba. Sen izin vermedin. Ama artık büyüdüm. Kendi işimi kurdum. Şimdi müsadenle. Benim de kendi kurduğum işimle ilgilenmem lazım. Her ne kadar senin yolunla kesişse de. Yürü Bir Bine. Gidiyoruz.” Benim de tek yapabileceğim şey dediğini yapıp “Yemek için teşekkürler.” diyerek dışarı çıkmak oldu. Arkama baktığımda Nur Hanım üzgün Kadir Bey ise “Ona sahip çık.” şeklinde ağzını oynatması oldu. -
14.
+4Nur-“Çekinme çocuğum ye. Sen gençsin daha. Çok yemen lazım.” Aklıma nedense anneannem geldi. “Gençsin sen oğlum al ye ye.” diye yemek dayattığı günler geldi. Ben de dediği gibi yemeğe gömdüm kafamı.
Bir an bir gözlerim karardı yine. Biraz gözlerimi ovalayım dedim ve gözlerimi açtığımda ayakta yine ormanın sonunda kaldığım yerdeydim. Lan neresi burası çıldıracağım ya. Ne güzel yemek yiyordum. Şimdi ise yine ormanda ne olduğu belirsiz bir yerdeyim. Açlıktan herhalde. Birkaç kez kendimi tokatladım ama yok. Çıkamıyorum. En iyisi ormanın sonu uçurum olmayan bir çıkışını bulmak. Atlamak da aklımdan geçti ama yapmayı istemedim nedense. Ne olur ne olmaz. Hayal aleminde kapana kısıldım ya. Yok yani hayalimi kontrol de edemiyorum ki. Tam tersi yönde ilerlemeye başladım. Dakikalar geçti hala çıkış yok. Garip garip bitkiler yetişiyor burada da. Hayatımda hiç görmediğim bitkiler hayalimde her yerdeler. Sonunda ormanın çıkışını gördüm. Üstelik çimenli yol devam ediyordu. Ormanlık araziden çıkacağım diye sevinirken tam çıkışta kocaman bir şey belirdi. Kedi veya yılan gözü gibiydi. Donakaldım. Hayatımda bu kadar büyük bir göz görmemiştim. Gözü bu kadarsa boyutu ne kadardır. Korkuyordum. Ne olacak bana? Ölüm korkusu bir anda bütün vücudumu sardı. Sanki hayalde değilim gibi. Gözleri iyice kısıldı ve bana doğru bakmaya başladı. Ve sonra o zihnimde bir ses yankılandı. Bu anne dedikleri kişinin sesiydi. “Kimsin sen?” Daha sonra korkudan gözlerimi kapamam ile sofraya geri dönmüştüm. -
13.
+3Süleyman-“Dikkat et de koltuk ters iken oturma Kazım. Para avcısı olsa 7 yıldır yanımda. Beni çoktan şişler parasını alırdı.”Tümünü Göster
Kadir-“7 yıldır yanında ve bizim yeni mi haberimiz oluyor? Üstelik daha ona hiçbir şey öğretmemişsin. 7 yıldır ne yapıyordun çocukla el kızartmaca mı oynuyordun?”
Süleyman-“Daha hazır değil baba…”
Kadir-“Ne demek daha hazır değil lan? Biz de hazır değildik senin doğmana ama dünyaya geldin. Demek ki hazır olmasını beklememen lazımmış işi öğretmek için.”
Süleyman-“iş için hazır zaten baba. Hayat için hazır değil.”
Kadir-“Fesupanallah” dedi ve döndü diğerlerine doğru. Kadir beyin bu zamana kadar yumuşak bakan gözleri birden buz tutmuştu.
Kadir-“Sen de kimsin?” masada oturan biri vardı. Yemeği iyi gömüyordu. Benim dikkatimden kaçmadığı gibi Kadir Beyin de dikkatinden kaçmamıştı.
YAdam-“Beni Eşref Bey gönderdi. Vekaleten yerindeyim.” Hala yemeğini yemeye devam ediyordu.
Kadir-“Yani elçisin.”
YAdam-“ Evet. Öyle de denebilir.” Ve salak hala yemeği yemeye devam ediyordu. Gözlerine baksana adamın mk. Öldürecek gibi bakıyor.
Kadir-“ilk olarak Eşref iti padişah mı ki bana elçi gönderiyor, ikinci olarak madem elçisin neden soframda oturuyorsun ve üçüncü olarak madem mesaj getirdin neden önümde diz çökmüyorsun?” korumalar adamın kolundan tuttu ve yanına sürükleyip diz çöktürdüler. Hiç beklemeyeceğim bir kişiden bir tepki geldi. Onun da gözleri Kadir Bey’inki gibi bakıyordu.
Nur-“Soframıza edilen saygısızlığa müsamaha gösteremem. zütürün bunu. Bütün yemekleri kusana kadar dövün. Ama uzakta yapın. Yemek yiyoruz. Misafirleri rahatsız etmek istemeyiz.” Daha sonra buz gibi gözleri yumuşadı ve “Çocuk. Sen onun yerine geç. Hizmetçiler çatalları kaşıkları değiştirin. Yeni tabağa koyun yemeğini eskiyi dökün köpekler yesin. Aslında köpeklerime bile böyle kirlenmiş yemeği vermezdim ama israf etmeyi sevmiyorum.” Tamam. Şanslı günümdeyim. Ama korkmadım değil. Aslında ilk baş geçmekte tereddüt ettim. Kadir Bey de geç işareti yapınca boş olan yere geçtim ve oturdum. Hizmetçiler ben oturmadan önce sadalyeyi bile değiştirdiler. Fazla abartmışlardı bence. Ama Nur Hanım memnun duruyordu.
YAdam-“Durun. Beni zütürmeyin. Bırakın beni. Geri döneyim Eşref abinin yanına en azından. Durun.” derken kapı kapandı. Off be. Ne manyaklar var dünyada. -
-
1.
+1Süleyman isminin olduğu yerde en fazla hobbit olur amk ejderha ne oruspunun evladı edvard filan olaydı
-
-
1.
0Napaydım ismini Richard mı yapaydım? Türk ismi düşündüm aklıma geleni yazıyom işte.
-
2.
0Bari berk falan yapaydın amk
-
3.
0Bir dahaki hikayeye artık berk yaparım.
diğerleri 1 -
1.
-
1.
-
12.
+1Rezervasyon
-
11.
+5-“Öncelikle bilmeyenler için kendimi tanıtayım. Benim ismim Kadir. Bu da karım Nur. Normalde yemeğe gelmesini istememiştim ama çok ısrar etti. Ben de yıllardır evli olan karımı kıramadım. Problem yoktur umarım.” Kimseden ses çıkmadı. Normal tabiki. Herkesin ondan korktuğunu gözlerinden okuyabiliyordum. Ama korkulacak bir tipi yok aslında. Belki makdıbına olan saygılarındandır.Tümünü Göster
Nur-“Öyleyse yemeğe geçelim. Afiyet olsun.” Sandalyelerini arkadaki hizmetçiler çekti ve oturdular. Diğer yandan hizmetçiler de misafirlere çorbalarını koyuyordu. Kimse yemeğe dokunmuyordu. Neden acaba? Sonradan anladım. Önce ev sahibi yemeğe başlaması lazımmış. Kesin ben otursam yerdim mk. Aç da geldim. Gerizekalı kaypak. Kahvaltı da yapmamıştım zaten. Senin yapacağın işi gibeyim. Karnım guruldamaz inşallah.
Nur-“Hmm. Ne şirin bir çocuk. Kimin nesi bu çocuk?”
Kadir-“Süleyman’ın çırağıymış. Biz ondan torun bekliyoruz o bize çırak getiriyor.” Hadi lan. Babası mısın sen? Bizim kaypağın babası da kumarhane zincirinin başıymış. Demek babadan geliyor bu kaypağın zenginliği.
Nur-“Yani o da kumarhane işletecek.”
Kadir-“Bu onun kendi seçimi hayatım. isterse kumarhane işletir isterse aç kalır.” Başka seçeneğim yokmuş gibi konuşması da ayrı ürkütmüştü. “Süleyman, çocuğun ismi nedir?” Bana sorsanıza mk. Ağzım yok mu? Süleyman o arada sessizce “neydi lan bu gavatın ismi” diye söyleniyordu. pekekent. ismimi unuttun değil mi?
Süleyman-“Bahattindi herhalde.” Kadir Bey sinirlenmişti.
Kadir-“Ulan deyyus. Çırağının ismini nasıl bilmezsin. Ne diye seslenirsin çocuğa?” Gavat, pekekent, it… söylesene lan kaypak. Ben sana ağzıma gelebilecek bütün küfürlerle sesleniyorum desene.
Süleyman-“Çırak diyorum geliyor babacığım. Ben…”
Kadir-“Ulan eşek oğlu eşek. Ben senin ne tak olduğunu bilmez miyim? Allah bilir çocuğu kömürlükte de yatırıyorsundur sen.” Vur Kadir baba vur. Benim yerime de vur.
Süleyman-“Zamanında sen de beni yatırıyordun.” Bir anda bir sessizlik oldu. Baba oğul kavgası yaşanıyordu şu an. Hiçbir şey olmamış gibi bana doğru döndü ve
Kadir-“Sen bu salağı boşver. ismin nedir senin?”
b-“Bir Bine, efendim.”
Kadir-“Efendi bir çocuğa benziyorsun Bir Bine. Bu Süleyman ile nereden tanıştın da seni çırağın yaptı?”
b-“Yardımcı aradığına dair bir iş ilanı ile yanına gittim. Daha sonra da çırağı olacağımı söyledi. Ben de kabul ettim.”
Nur-“Kumarhane olduğunu biliyor muydun peki?”
b-“En başta bilmiyordum. Ama onunla kaldıktan aylar sonra açıkladı. Ben ise sorun etmedim.” Masadan başka bir adam
Adam-“Senin para avcısı olmadığını nereden bileceğiz? Her sokak çocuğunun hayalidir bu koltuklarda oturmak.” Şerefsizin dediği lafa bak. Baba parasıyla büyümüş oç. -
10.
+8Sonunda araba yavaşlamaya başladı. Demek vardık. Vardığımız yeri arabadan inince fark ettim. Kocaman bir kumarhanede inmiştik. Yemek kumarhanede verilecek demek ki. Ben bizim kaypağın kumarhanesi büyük diyordum ya. Vazgeçtim. Alakası bile yok. Burası normal bir yer değil. Buraya şehir kurulur. Buradakilerin hepsine silah ver şu ülkeyi fethet desen başarılı olurlar. Ben hayatımda böyle bir yer görmedim. Kaypağın cimciklemesiyle kendime geldim. Bana eğildi veTümünü Göster
Süleyman-“Daha binaya bu kadar hallendiysen içerdeki kızlara çükün düşer. Hadi acele et. işimiz gücümüz var.” Ne işin var lan. Yemek yiyecen. Ve şu gibko gibko esprileri yok mu? Çıldırtıyor beni resmen. içeri girdiğim an yere düşme sesi geldi. Gerçekten de dediği gibi. Muhtemelen çüküm düştü. “Lan şu ana kadar ben nasıl yaşıyorum?” diye aklımdan geçirdim. Yaşlı yaşlı adamların yanında güzellik seviyesi güzel çirkin olsa bunlar kutsal olur. Lan zarı kaldıramayan adamın bacaklarını kutsallar sıvazlıyor. Vay mk. Parada bitiyor olay. Paran olacak ki karıdan kızdan geçemeyecen. Boşa kaypak bu kadar karı kaldırmıyor. Bizim kaypak tipsizin önde gideni. Ama parası var eve atıyor karıyı.
Hizmetli-“Hoşgeldiniz Süleyman Bey. Ve siz de hoş geldiniz. Yemek salonuna kadar size eşlik etmeme izin verin.”
Süleyman-“Uzatma anladık. Bir şey çalmayacaz ya.”
Hizmetli-“Zaten böyle bir şey yapmanızı beklemiyoruz. Sadece prosedür gereği.” Adam resmen bu yemek için her bir şeyi düşünmüş. Kaypak söylene söylene yürümeye başladı. Yemek ne ile alakalı acaba? Salonun kapısı açıldı ve alabildiğince ışıklarla donatılmış, gösterişli avizelerle salonun ne kadar lüks bir yerde olduğunu gözüne sokar gibi ışık saçıyordu. Şamdanlarda altın işlemeli bazı eski türkçede kullanılan yazılar, daha havadar gösterilmesi için beyaz bir örtü ile masayı örtmüşler. Gerçekten de işe yaramış. Kaypağın sandalyesini çektiler ve kaypak oturdu. Tam ben de oturmak üzereyken ensemden tuttu ve kendine çekti
Süleyman-“Sakın o koltuğa oturayım deme.” Ne oldu ki birden? “Kendini hemen nimetten sanma. Sana izin vermeleri lazım oturman için.” Hadi lan oradan. Sokuk ya. Niye en baştan söylemiyon. Boşu boşuna rezil olduk. Masadakilere bakınca ama olayı anladım. Herkesin başında korumaları falan duruyor. Beni de korumam diye mi tanıttı acaba bu kaypak? Kesin. Şimdi bostan korkuluğu gibi ayakta dikecek beni yav. Eğer terslik falan çıkarsa onu etten duvar yaparım sıkarlar ona banane. Oturanların hepsi böyle kabadayı tipli adamlar. Aralarında bir tane yaşlı adamla göz göze geldim. Bana gülümsedi ve diğer tarafa döndü. Demek böyle iyi adamlar da zengin olabiliyor. Süleyman beni ensemden çekti
Süleyman-“Bak. O yaşlı adama dikkat et. Pasif ve genç erkekleri sever. Sonra namusundan falan olma.” Hasgibtir lan. Adam bana o anlamda mı güldü? Lan nereye düştüm ben. Mafia desen değiller. Böyle mafia mı olur? Pasif giben mafia üyesinin amk.
Sonunda kapılar son kez açıldı. içeriye yaşlı ama sert görünüşlü bir adam ve yanında kendi yaşlarında ama bakımına önem vermiş ve genç gözüken bir kadın girdi. -
-
1.
+2sesli güldüm aq
pasif seven mafia ney lan fkd0sldhpfjdd
-
1.
-
9.
+7Süleyman-“Nerede kaldın lan muallak. Kimlerle sürtüyordun?”Tümünü Göster
b-“Kimseyle abi. Hiç kimseyle.”
Süleyman-“Tamam lan hadi hazırlan. Adam akıllı da duş al. Araba gelecek bizi alacaklar.”
b-“Tamam abi.” Dediği gibi duş aldıktan sonra odama girdim ve takımı giyindim. Takımı giyinirken kolyeme baktım. Ortasında beyaz bir taş ve etrafında nazar boncukları vardı. Kim verdi hatırlamıyorum ama ne zaman çıkarsam kendimi kötü hissediyorum ve geri takıyorum. Yolda daldığım zaman aklıma geldi. O da neydi öyle? Hem de gün içerisinde 2 kere oldu. Anne olanın sesi aklıma gelince istemsiz bir şekilde gülümserken buldum kendimi. Aynaya doğru döndüm. Lan ben bu kadar yakışıklı mıymışım? Takım beni böyle gösteriyor. Yani ye kürküm ye. Hadi bakalım. Tamamiyle hazırım.
Odadan çıktığımda kaypak bana kızgın kızgın bakıyordu. Beni tuttu sarılır gibi yanına çekti ve saçımı kokladı. Lan. Zaten etki altındaydım bir de kaypak bunu yapınca içim bir hoş oldu. Ben de tam sarılmak için elimi atıyordum ki kafama vurdu.
Süleyman-“Lan dua et yemeğe gidiyoruz. Ağzını yüzünü morartmasını bilirdim senin. Niye parfüm sıkmıyon salak? Millet senin fakir kokunu mu koklayacak. Şu naneli sakızı da al. Nefesin kokmaz. Hadi çabuk araba geldi.” Hızlı hızlı ama tarzından ödün vermeyen adımlarla dışarıya çıktı. zütüm. Havasından da geçilmiyor. Ne güzel ısınmıştım lan işte sana. Ne kaypak adamsın. Boşuna sana kaypak lakabı vermedim.
Araba ultra lükstü. Demek zenginlik böyle bir şey. Size şöyle söyleyeyim Uber i duymuşsunuzdur. Zaten bizim kaypağın da arabası aynı. ihbar etsem uberden çaldı diye hapse girer pekekent. Ama bu bambaşka bir şey. Limuzin desem limuzin değil, ama geniş yani. içine kabile sığar. Dolmuş desem o da değil. Neyse işte kısaca bayağı lüks. Susamıştım. Orada su ve içki vardı. Acaba içsem kaypak kızar mı, içmesem de bayağı susadım yani. Kaypak anlamış olacak ki:
Süleyman-“Lan al içeceksen iç. Gözlerinle bitirdin suyu.” Tamam kabul ediyorum. Utandım mk. Tam bir gıcık yav. Düzgünce söylesene. Arabadakiler de çok ciddi tipli adamlar. Onlar da misafir herhalde. Kendimi sormaktan alıkoyamadım:
b-“Abi. Bunlar da mı misafir.”
Süleyman-“He dıbına koyayım he. Misafir bunlar. Şimdi Sivas'a gidip diğer misafiri de alacaklar dolmuş ya bu dıbına koyayım. Saçma salak konuşma. Koruma onlar. Tabi kafan fakir olmayacak bir kere. Adam her misafirini ayrı araba ile alıyor. Beynin varsa işin ciddiyetini anlamışsındır.” Oha lan. Adamların korumaları bile benden pahalı giyiniyor. Gerçekten ciddi bir yemek. Off. Neden şimdi beni bu hale soktun ki? iyice içten içe panik yaptım.
başlık yok! burası bom boş!