1. 212.
    0
    Bazen bir şeyleri oluruna bırakmak, onlara sarılmaya, uğraşmaya göre, kat kat daha güçlü bir eylemdir...

    Echart Tolle
    ···
  2. 211.
    0
    Cüce, dağa da çıksa cüce, dev, kuyuya da girse devdir.

    Seneca - Ahlaki Mektuplar.
    ···
  3. 210.
    0
    “Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda. Borsa spekülatörleri, tüccarlar ve işadamları halkın kanını hergün emmekteler. Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor.”

    Voltaire - Düşünceler.
    ···
  4. 209.
    0
    Eğer basitçe izah edemiyorsan,
    yeterince anlamamışsın demektir..


    Albert Einstein
    ···
  5. 208.
    0
    Alışkanlıklar, köleliğin farklı bir biçimidir.

    Montaigne / Denemeler
    ···
  6. 207.
    0
    "Uzak olan her şey, yakınından geçer."

    Zata
    ···
  7. 206.
    0
    Tepki düşüncelerden gelir ve yanıtsa anlayıştan. Tepki geçmişten gelir; yanıtsa her zaman şimdidedir. Fakat normalde biz tepki veririz; biz içerde her şeyi zaten hazır tutarız. Birisi bir şey yapıyor ve biz sanki bir düğmeye basılmış gibi tepki veriyoruz. Birisi seni aşağılar ve sen kızarsın. Bu daha önce olmuştu ve bu hep bu şekilde olmuştu. O neredeyse bir düğme halini almıştır: birisi basar ona, sen öfkelenirsin. Bir anlık bekleme yoktur, onun değişik bir durum mu olabileceğine bakacağın bir an dahi yok. Seni aşağılayan kişi haklı olabilir. Belki o sana bir hakikati göstermiştir ve sen bu yüzden hakarete uğramış hissediyorsun. Ya da o kesinlikle haksızdır, yahut o sadece iğrenç bir insandır ama o kişinin içine bakmak zorundasın; eğer o haklı ise ona teşekkür etmelisin çünkü o sana bir şey göstermiştir. O sana şefkat göstermiştir, senin kalbine bir hakikat getirerek dostça davranmıştır. Belki bu canını yakar ama bu onun hatası değildir.

    Ya da o basitçe aptal, cahildir. Senin hakkında hiçbir şey bilmeden bir şeyler yumurtlamıştır. O zaman kızmaya gerek yok; o basitçe haksızdır. Tamamıyla yanlış bir şeyi hiç kimse umursamaz. içinde bir miktar hakikat olmadığı sürece o seni asla rahatsız etmez. Ona gülebilirsin, onun tüm saçmalığına. O komiktir.


    OSHO
    ···
  8. 205.
    0
    Kaybetmeyi göze alamayacak kadar az dostum var.

    Friedrich Nietzsche
    ···
  9. 204.
    0
    “Kimilerini ölene dek unutamazsınız, geriye dönüp baktığınızda anımsayacağınız tek şey size neler hissettirdikleri olacaktır.”

    Maksim Gorki
    ···
  10. 203.
    0
    Epiktetos’la öğrencisi arasında şöyle bir konuşma geçiyor:

    Öğrenci: Nasıl oluyor da tartışmalarda ve kavgalarda kültürsüzler bizden daha güçlü oluyor ve susmaya zorluyorlar?

    Epiktetos: Çünkü onlar yanlış prensiplerine kuvvetle inanmışlardır. Siz ise kendi prensiplerinizin gerçekliğine güçle bağlı değilsiniz. Sizin gerçekleriniz yürekten gelmiyor, dudaklarda doğuyor. işte bunun için cılız ve ölüdürler. Bu prensipleriniz, anlattığınız o aşağılık seçkinliği, halkın kahkahasına uğratıyor ve kendileri de güneşte bal mumu gibi eriyor. Bunun için balmumundan inançlarınız oldukça güneşten uzaklaşınız.!
    ···
  11. 202.
    0
    “Ben, kendim için, ne kalabildiğim, ne de çıkabildiğim berbat bir yer olmuştum. Yüreğim, yüreğimden başka nereye kaçabilir ki? Kendimden uzak nereye kaçabilirim? Kendimi izlemekten nasıl kurtulabilirim?”

    Saint Augustinus- itiraflar
    ···
  12. 201.
    0
    “Anladığıma göre ben yalnız kalmayı öğrendiğim zaman olgunlaştım, başkaları ise insanlarla birlikte olma gereğini duydukları zaman.”

    Cesare Pavese, Yaşama Uğraşı
    ···
  13. 200.
    0
    ''Kentlerin kasabaların, köylerin meydanlıklarında birtakım çöplerin, pisliklerin ve gübrelerin yığıldığını görenler, "bunlar sağlık kurallarına aykırıdır; ne rezalettir bu böyle?" diye ' feveran ederler. Şimdi siz, evlat sahibi anne-babalar!.. Bir kere düşününüz. Kendi vicdanınıza danışarak bir karar ' veriniz. içinde bulunduğu aile çevresi ve havası çocukların kişiliklerinin sağlıklı bir şekilde oluşmasında ne derece olumludur?

    Çocuklara, "yalan söyleme, yaramazlık yapma, bu hareket kötüdür, nefret uyandırır, günahtır," gibi nasihatlerde bulunurlar, ama bu nasihatleri veren kişiler birbirlerini aldatırlar. Çocukları aldatırlar ve yine çocuklara "kimseyi incitmeyiniz, nezaketli veterbiyeli olunuz," derler. Ancak kendileri bu kurallara uymayı düşünmezler. Çocuklar aldatılmayı çabuk farkederler. Önce hayret ederler. Anne babalarının kendilerine kötü ve günah diye gösterdikleri şeyleri nasıl olup da bizzat kendilerinin işlediklerini anlayamazlar.

    Sonuçta kendilerinde şu kanaat oluşur: "Anne-babalar böyle söyler, başka türlü davranırlar!" Bu nedenle anne-babanın sözlerine karşı çocukların güveni kalmaz. "Şunu yapın, bunu yapmayın" türünden nasihatlere artık aldırış etmemeye başlarlar. Öte yandan anne-baba da çocuklarının daha küçük olmalarına rağmen kendilerine itaat etmediklerinden ve asi olmalarından şikayet ederler. Oysa ki, çocukların bu hale gelişine kendileri neden olmuşlardır, ama farkında bile değillerdir.

    Çocukların azarlama, kınama ve cezayla itaatkar ve sevgi dolu olabileceklerini sanmayın. Onların yanında öyle davranınız ki, sizin meziyetlerinizi bizzat görerek sizi sevmeye başlasınlar.''

    Beyaz Zambaklar Ülkesinde - Gregory Petrov
    ···
  14. 199.
    0
    “Zaptedemiyoruz kendimizi, insanı sırf hainlik olsun diye yutmayan bir denizde oradan oraya sürükleniyor gibiyiz.”

    Franz Kafka
    ···
  15. 198.
    0
    "Adaleti olmayan serveti aptallar yönetir, doyumsuzlar da eritir."

    Zata
    ···
  16. 197.
    0
    Tarihin zaman tünelinde geriye doğru yolculuğumuz hepimiz için aşağı yukarı aynı. Lafı uzatmaya gerek yok. Dünyanın neresinde, ne zaman doğmuşsak doğalım, annelerimiz, babalarımız, dinlerimiz, devletlerimiz bize bir geçmiş giydiriyor. Onlar giydirdikçe biz ha babam giyiniyoruz. Çoğumuz, geçmişin elbiselerini günümüz terzilerinin dikmesini yadırgamadan kabullenmekle kalmayıp, elbiselerimizi bedenimizden ayırt bile edemiyoruz.

    Tarih, giydiklerimizin, bize giydirilenlerin, üstümüzdekileri yenileyip değişmemiş sandığımız eskilerimizi sandıklardan çıkarıp tekrar giyinmemizin öyküsü.
    Örtünme tutkunluğumuzun telaşında kendimizi görmez, görmek istemez olduk. "Biz" diye birbirinden farklı, birbirlerine zır görüntülerimizi benimsedik. Görüntülerimizle çarpıştık, görüntülerimizi savaştırdık. Soyunalım. Soyunalım ki bizi giydirenlerle yüzleşelim, kendimizi görebilelim. Tekrar giyineceksek, istediğimiz gibi giyinebilmemiz için soyunmamız lâzım.


    Gündüz Vassaf - Tarihi Yargılıyorum
    ···
  17. 196.
    0
    “Yalnızlık özgürlüktür. insan yalnız olabildiği sürece bütünüyle kendisi olur. Yalnızlığı sevmeyen, özgürlüğü de sevmez: Çünkü insan ancak yalnız olduğunda özgürdür.”

    Arthur Schopenhauer
    ···
  18. 195.
    0
    “Yani topluma söyleyecek birazcık yeni bir şeyleri bulunanlar, doğaları gereği, tabi kimi az kimi çok, birer suçlu olmak zorundadırlar.”

    Fyodor Dostoyevski
    ···
  19. 194.
    0
    Mutlu, yiyen ve eken; mutsuzsa ölüp ardında bırakan kişidir.

    Sadi Şirazi
    ···
  20. 193.
    0
    @189 o kafanın içindeki ile ilgili sana bir billgilendirme

    Beyin nedir?
    Kafa içi boşluğunu dolduran, üç kat beyin zarı ile örtülü, beyaza yakın gri renkli, yumuşak sinir sisteminin en önemli kısmı ve merkezi olan organ. Beyin, kendisini koruyan kafatası boşluğu içerisinde yer alır. Biçimi, büyüklüğü ve ağırlığı; kafatasının biçimine, ayrıca canlının vücut büyüklüğüne ve gelişmiş olmasına bağlıdır. insan beyninin ağırlığı 1300-1800 gr arasında değişir. Bir filin beyni ise 5000 gr civarındadır. Görüldüğü gibi beynin ağırlığı, kabiliyetini göstermemektedir. Beynin kabiliyeti bazı kitaplarda evvelce belirtildiği gibi kıvrımlarının sayısına da bağlı değildir. Zira bazı balıkların beyin kıvrımlarının sayısı insan beynindekinden daha fazladır. ilim adamları bunu daha ilmi metodlarla araştırmalarına rağmen ortak bir sonuca henüz ulaşılamamıştırbeyin
    Beynin veya sinir hücrelerinin bir özelliği, uyarılabilir olmalarıdır. Bir sinir hücresi uyarıldığı zaman ortaya çıkan uyarı dalgası hücreden hücreye yayılır. Bu, ateşlenen barutta her taneciğin bir sonraki barut tanesini ateşlemesine benzetilebilir. Sinir hücrelerini uyaran tesirler ısı, ışık, ses, temas olabilmektedir. Uyarı bir hareket veya aktif bir cevap uyandıracaksa, sonuçta ortaya çıkan cevap yine sinir uzantılarıyla kaslara ulaştırılır. Burada karar organı beyindir. Ancak reflekslerde durum daha değişik olup istek dışı olarak hareket ortaya çıkmaktadır.
    Kimyasal olarak, beynin başlıca yapı maddesi proteindir. Fakat vücudun diğer organlarında fazla bulunmayan bazı yağlı maddeler (lesitin gibi) beyinde bol miktarda bulunmaktadırlar. Sinir faaliyetinin enerjisi glükozun (bir basit şeker) oksijenle yanmasından sağlanır. Beynin kimyasal veya fiziksel özellikleri vücudun diğer organlarındakinden fazla bir fark göstermez.
    Omurgalı hayvanların da bir beyni olduğu bilinmektedir. Daha basit yapılı canlıların bir sinir sistemi bulunmasına rağmen bir beyinleri yoktur. Omurgalı hayvanlar ve insan ana karnında cenin halinde iken beyinleri boru biçiminde bir boş organdan gelişmektedir. Organın ortasındaki boş kısım daha sonra omurilikte daralarak omurilik "merkezi kanalı"nı meydana getirir. Merkezi kanalın yukarı doğru uzantısı beyin içindeki ventrikülleri, yani "beyin sarnıçları"nı meydana getirmektedir. Ön beyinden gelişme esnasındaki belli bir zamanda göz çıkıntısı ortaya çıkmaktadır. Göz sinirleri beynin ileri doğru uzantısı olarak kabul edilirler.
    insan beyni doğuşta gelişmesini tamamlamamıştır. Çocuğun ana karnında büyümesiyle insan beyni de gelişmesini tamamlamaktadır. Bazı beyin sinirlerinin kılıfları doğumdan sonra teşekkül eder. Beyin doğuşta insan yavrusunun en büyük organıdır ve vücut ağırlığının 12’de birine eşittir. Ancak 20 yaşına gelindiğinde ağırlığı vücut ağırlığının 50’de birine eşit hale gelir. Hem beynin hem de omurga kanalı içerisindeki omuriliğin etrafında katlı koruyucu bir zar bulunmaktadır. Dıştaki zara sert beyin zarı, içtekine de yumuşak beyin zarı denilmektedir. Yumuşak beyin zarı da Araknoid ve Pia mater diye iki kattan yapılıdır. Bunlarda Araknoid dışa yakın olup, Pia mater omurilik veya beyne yapışık vaziyettedir. Araknoid ile Pia mater arasında "beyin omurilik sıvısı" bulunur. Bu sıvı, beynin ve omuriliğin bütün yüzeylerini çevreler. Beyin; beyin yarıküreleri (hemisferler), orta beyin, beyincik ve beyin sapından meydana gelir. Beyin sapı da, pons ve omurilik soğanından meydana gelir.
    Beyin önden arkaya doğru derin bir yarık ile iki ayrı yarıküreye (hemisfere), bunlar da derin yarıklarla başlıca dört bölüme ayrılır. Her parçaya lob denilmektedir. Önde alın lobu, arka üst kısımda yan tepe lobu, şakak lobu ve art kafa lobu, beyin yarıkürelerinin kısımlarıdır. Beyin yarı küreleri ortadan birbirlerine "beyin büyük birleşiği" (Corpus Callosum) ile bağlanırlar. Ayrıca ara beyin yapıları da her iki hemisferi birbirine bağlarlar.
    Beyin; işitme, görme, kavrama, öğrenme, düşünme, akılda tutma gibi hassaların komuta merkezidir. Bir beyin kesitine bakıldığında gri ve beyaz olarak iki ayrı renkte kısımdan meydana geldiği görülür. Gri bölümlere "gri cevher"; beyaz bölümlere de "ak cevher" denir. Gri cevher, sinir hücrelerinden; ak cevher ise, sinir hücrelerinin uzantılarından meydana gelmiştir. Beynin kabuk kısımları gri, iç kısımları ak maddeden ibarettir. Ayrıca beynin iç kısımlarında da gri maddeden yapılı çekirdekler (beynin nukleusları) bulunur. Gri maddeyi meydana getiren milyonlarca hücre dıştan etkilenerek kazandıkları özellik ve bilgileri bir ağ gibi birbirini saran sinir telleriyle birbirlerine iletirler.
    Beyin yüzeyinde belirli bir fonksiyonu gerçekleştirmekle mesul bölgeye, o fonksiyonun merkezi denilir. Mesela, alın lobu ile yan tepe lobunu birbirinden ayıran yarığın ön kısmında hareket merkezleri, arka kısmında duyu merkezleri bulunmaktadır. Ard kafa lobunda görme duyusu ile ilgili işlemler gerçekleştirilir. Alın lobunun büyük bir kısmı henüz yeterince anlaşılamamış görevler yapar. Duyu ve davranışları düzenleyen merkezlerin alın lobunda bulunduğu zannedilmektedir. Bu alanda hafıza ve karışık zihni faaliyetler gerçekleşir. Alkoliklerde en önce hasara uğrayan alın lobundaki sinir hücreleridir. Alınan alkol miktarının çok düşük olduğu hallerde bile bu hücrelerin zarara uğrayacağı tespit edilmiştir.
    Beynin, ilaçla ve cerrahi yollar ile tedavi edilebilen pekçok hastalığı vardır. Beynin tıbbi hastalıkları ile nöroloji (asabiye) bilim dalı ilgilenir. Sara, beyin damarlarının hastalıkları (tıkanma veya kanamalar, felçler), enfeksiyon hastalıkları (menenjit, beyin iltihabı, beyin absesi) ve parkinson hastalığının tedavisi, nörolojinin sahasına girer.
    Beyin urları, darbe ve çarpmalar ile meydana gelen kırık ve kanamaların yaptığı basınçlar, anevrizma gibi damar hastalıklarının cerrahi usullerle tedavisiyle de "Beyin Cerrahi" dalı uğraşır.
    Tümünü Göster
    ···