-
51.
+3taks salonuna geçtik.
tut şu kum torbasını da bir kaç hareket göstereyim dedim. ulan erkekliğin sırası mı, kum torbasına bir sağ direk yapıştırdım, torbanın arkasında yere düşüyordu az daha bu. oha ya banickime oha dedi. ben de pardon ya alışkanlık işte diyerek maskülenlik gösterimi, o mağara addıbının dişisi için olan çılgın hareketini tamamlayarak eliz arkasında değilken 2-3 vuruş yaptım.
sonra eliz'e gösterdim nasıl vuracağını falan(dayamadan, istemsizler sayılmaz.). 10 santimetre mesafeden yüzüme bakıyor, nefesi yüzüme vurdukça koşu bandında terlediğimden daha çok terlediğimi hissediyorum.
basketbol kısmında da ayağımla 5-6 tane basket atınca yeter hadi gidelim dedim. spor salonunda duş alırken yedek don zütürmediğimi farkettim. o sırada fışkiyeyle şortumu ıslatmış bulundum. ıslak donumun üzerine kot pantolonumu giyip hayatıma devam ettim. hava sıcaktı zaten. kurudu yarım saate.
onların evinde sohbet ederken bana eş seçerken bilinçaltımızda çocuklarımızın benzemesini istediğimiz kişiyi seçiyormuşuz gibi garip cümlelerden bahsetti. ben de benim çocuklarım çok tatlı olurlar ya falan diyerek ortamı şenlendirdim. bahçelerindeki salıncakta sohbet ettik. en son otobüsün camından eliz'e doğru el salladım. -
52.
+1okullar artık açılacak, son 1 hafta. bu sene dershaneye de gideceğim.Tümünü Göster
fiziken hazırım. her türlü hazırım. eliz'den umudu kesmiş gibiyim. çünkü sevgilisiyle amerika'yken ayrılmadıklarına göre bir daha ayrılmazlar herhalde amk.
1 milyarıncı defa kendime yeni birilerini bulmamın vakti geldiğini farketsem de artık harekete geçmenin vakti gelmişti. gençtim, güzeldim, herkesi üzerdim xd.
okulların açıldığı gün filizle takıldık. yaz boyu aklıma bir kere bile gelmeyen aysu'yu (okulun son zamanlarına doğru gördüğüm kıvırcık saçlı kız) sordum. o da sevgilisi yok istersen bi konuşayım dedi. ben de konuş tabi lan manyak mısın dedim. okul 16 eylülde açılmıştı. ben ise 17 eylül'ü bekliyordum. yazdan ön siparişle aldığım gta 5 çıkacak, aynı gün real madrid'le şampiyonlar ligi açılışımızı yapacaktık. o yüzden o güne özel plan yaptım. sezgin bizde kalacak, beraber maç izleyeceğiz(kendisi futboldan pek haz etmez) sonra gta 5 ile sabaha kadar akacağız. neyse...
17 eylül günü media markt'a gittim ve aral games'in oyunu iki gün sonra vereceğini söyledi görevli. sinirden mekandakileri(mekan ne amk) gibmeden dışarı çıkıp kendimi gibtim. sonra bize gittik sezgin'le, halı saha yaparken filiz bana aysu'nun telefon numarasını attı. senden mesaj bekliyor dedi. ben de iyi lan atayım noolacak diyerekten selam yazdım. kız en sevdiğim tip insanlardan biri çıktı. bir defa sohbet tıkanmıyor oğlum. en kralı. böyle mal gibi ne yazsam lan şimdi buna diye düşünmüyorsunuz. sohbeti yönlendirmek zorunda değilsiniz yani. 2 sene sonra öğrendim ki aysu'nun ona yazacağımdan haberi yokmuş. filiz bahsetmiş işte aysu da olabilir ya falan demiş. mesaj bekleme gibi bir durum yok. böylelikle cesur bir girişin kızlar için önemli olduğunu öğrenmiş oldum.
--spoiler--
senin bunları öğretecek kimsen yok muydu lan her şeyi kendin mi öğreniyorsun diyenler varsa dedemin en büyük torunuyum amk. her şeyi yaşayarak öğrendim.
--spoiler--
akşam malum maç 1-6 bitti. sezgin'in yanında sesim çıkmadı çok da saat 5 gibi birden hüngür hüngür ağlamaya başladım. haketmemiştik be bu mağlubiyeti. ilk 30 dakika taş gibi top oynamıştık hem...
aysu'yla ertesi günden sonra düzenli olarak yazışıyoruz. bazı günler 10 saate yakın yazışıyoruz hani, o kadar iyi anlaşıyoruz. yazışması da zevkli bir kız. tek çocuk olduğu için babası bunu biraz oğlan çocuğu gibi yetiştirmiş. oyun zevki falan da var kızın yani. hatta gta 5'i aldığım gün bana bugün sana mesaj atmayacağım, gta 5 oynarken rahatsız etmeyim yazdı. ben de olur mu öyle şey ya falan yazsam da hadi hadi git oyna, ben anlarım halinden falan yazıyor. sen ne şapşik, ne tatlı bir insansın yeaaa öyle...
valla çok tatlı kız ha. -
53.
+3aysu'yla yazıştıkça mutlu oluyorum o dönem.
gibik at kafasıyla eliz ayrıldı bu arada :/.
zamanlamanıza sövdürtmeden rahat etmeyeceksiniz galiba. lan tam da işler hayatımda iyi gidiyordu.
beni biliyorsunuz zaten, tam bir amsalak oluyorum eliz'e karşı.
ama bu sefer eliz bir şey yapmadıkça olmamaya kararlıyım. cidden, aysu ile seviyeli bir ilişkimiz var. (mı?)
aysu'yla buluşmamız gerekiyor artık, bir türlü zaman ayarlayamıyoruz ama. aysu sanki ilişkiden korkar gibi oldu. e 1 aydır yazış yazış nereye kadar?
artık her gün yazışmamaya başladık. buluşma önerdiğimde de baknickime bana zaman versen biraz daha tanısak birbirimizi dedi. bu zaman meselesi başıma hep bela açtı zaten, daha da açacak.
kişilik olarak çok sabırsızımdır. dıbınakoduğumun zamanını benden istemeyin gözünüzü seveyim. muallakta olan işleri cidden sevmiyorum, dünyada en sevmediğim şey.
bir gün evde oturuyorum, okula gitmedim. aysu mesaj attı ve durduk yere tartışma çıkardım. sonra bana halini hatrını soruyorum ağzıma sıçıyorsun dedi. ben de o sinirle zütünden gibmediğime dua et yazacaktım ki geri sildim. harbi, sinirlenince çok değişik bir adam oluyorum lan. yoksa gayet naif bir adamım. yine de az bile yapmışım, yaptıysam dedim. kızın suçu da zaman istemek benden. ama yeter artık di mi lan? 1,5 ay olmuş artık daha ne zaman istiyorsun?
eliz yeni sevgili yaptı dershaneden. bana koymadı bu sefer. bence yakışıyorlar karşimle ;)
karşim, evet. game of thrones tadında bir ilişki yürütüyorum artık. -
54.
+3aysu'yla konuşurken aysular tatile gitmişti kurban bayramı tatilinde, ben de deniz fotoğrafı istemiştim. bana %70'i bacak %30'u deniz olan bir fotoğraf atmıştı sağolsun. telefonumda durur.
bu sırada eliz'in yeni sevgilisiyle takıldığını görmek koyuyor bana. merve'yle konuşmanın vakti geldi.
m: nooldu?
b: eliz'le konuş, de ki baknickime senden hoşlanıyor yanındayken hareketlerine dikkat et. ama bundan benim haberim yokmuş gibi söyle.
m: tamam, bir hal çaresine bakarız.
merve'cim konuştu eliz'le. ilginçtir ki eliz bu olaydan sonra yanımda sevgilisinden daha çok bahsetmeye karar verdi.
eliz'le aramızda soğuk rüzgarlar esiyor. ama gayet arkadaşça yaklaşıyorum. derken hayatımın en garip günlerinden biri oldu.
eliz'le sınıfta yan yana oturuyoruz. teleofnumdaki fotoğraflarımı kurcalıyor. aysu'nun attığı bacaklı fotoğrafı gördü.
o gün boyunca trip yedim eliz'den sürekli bana gönderme yaptı sevgilimmiş gibi. ben de arkadaşça olduğunu düşündüğüm için o ayarda algılıyorum. sütun gibi bacakları var beh kızın falan...
o günün akşamı, hiç unutmam ballon d'or ödül töreni vardı. bu ronaldo'nun ağladığı var ya, o işte. ben de ronaldo ağlayınca duygulandım, gözlerim doldu falan. o sırada telefonuma snap geldi. eliz'den, senin o gözlerin var ya şarkısının resmini çekmiş kro, üzerine de bu şarkıyı da o kıza atarsın yazıyor. nasıl bir arabesk ruhlu insansın lan?
benim de hoşuma gitti galiba biraz puştluk yapayım diye hangisine ;) yazdım. cevap beklemediğim kadar sert oldu. kıvırcık haspa yazmış. sonra dedim ki lan neyse güzel arkadaşça takıldık eğlendik falan, hala ciddiye almıyorum. en son bana bir snap daha attı
senin yüzünden melankolik oldum -
55.
+3olabilir, ben alıştım artık sıkıntı olmuyor çok
eliz'le sonunda belirli bir raddeye gelebildiğimize inanamıyorum. ben öyle hissediyorum en azından. çünkü bu kısımlara gelebileceğimizi hayal bile edemezdim.
o akşam yarım saat daha aynı konu üzerinden konuştuk. sonra snapleşmemiz bitti. o değil de ertesi gün aramızda nasıl bir sohbet olacak çok merak ediyorum.
ertesi gün sabahtan giyimime falan özen göstermem gerektiğini düşünmeme rağmen gram değişiklik yapmadan, her gün ne giyiyorsam giyip gittim. aramızda bir absürtlük olmasını bekliyordum ama eliz kapıda karşıladı beni.
o gün boyunca her yere beraber gitmemize mi şaşırsam, sınıftaki tekli sıraların sandalye kısımları karşılıklı olacak şekilde koyup yan yana yatmamızı mı yadırgasam bilemedim. o gün anladığım kadarıyla bir kadının elinde olduğunuzda değerinizle, sizi kaybederkenki değeriniz arasında büyük bir uçurum olduğudur. işte telefonumdaki bir fotoğraf nelere sebep oluyor...
kaderin cilvesi midir nedir bilemeyeceğim, aynı gün aysu'yla yazıştık 1-2 ay aradan sonra. insan gibi yazdım kıza, bir hayvanlık etmedim bu sefer yani...
ve yine o günün akşamı merve ile eliz facetime üzerinden bir konuşma yapmışlar. ertesi gün de okul nöbetçisi olacak ikisi, konuşmayı aklımda kaldığı kadarıyla aktarıyorum.
e: ya sence biz baknickime'yle fazla mı yakınız?
m: yani yakınsınız bayağı, dışarıdan öyle görünüyor. eğer niyetin yoksa söyle bence çocuğa da boştan yere ümitlenmesin tekrar.
e: ben arkadaş olarak görüyorum onu. hiç öyle düşünmemiştim zaten.
m: öyleyse konuş onunla, durumu söyle. çünkü yani bayağı yakınsınız, dışarıdan öyle görünüyor.
e: peki nasıl güveneyim ben ona?
m: hiç öyle düşünmeseydin bunu düşünmezdin eliz...
e: aaa neyse iyi geceler.
merve eliz'i mavi ekranıyla başbaşa bırkamış. eliz'in kafasının çok karışık olduğunu düşünüyorum şu sıralar. bakalım neler gelecek daha başımıza... -
56.
+2ertesi gün merve eliz'e gerçek baknickime'yi anlatmış.
onun bildiği baknickime'nin şimdiye kadar hiçbir kızla bir münasebeti olmamıştı. bu tip şeylere çok uzaktı. başımdan geçenleri öğrendikten sonra hiç bilmiyordum ya şeklinde uzaklara dalmış.
o gün son dersten önceki teneffüs bir konuşmamız oldu eliz'le. eliz'in yüzüne karşı açık açık ben seninle sevgili olmak istiyorum dedim. eliz'le konuşurken aklından o kadar çok düşünce geçiyordu ki adeta projeksiyonla bana yasıyordu. eliz'in bana fazlasıyla değer verdiğini biliyorum. hatta bu değerin arkadaşlıktan fazlası olduğuna da eminim. ama onun bunu kabul etmesi ne kadar süre alacak bilmiyorum. çünkü daha kendine itiraf edemiyor.
o gün konuşmamız yarım kaldı. ama 2 gün içerisinde bir başka olay daha oldu.
okulumuzda bir kış balosu düzenlenecek. işin başında ayça var. bizim sınıftan bir kızdan rica ettim ve baloya sedef'le geleceğimizi ayça'ya söylettim. hıı iyi bari baknickime spiderman maskesiyle gelir artık tarzı bana karşı iğneleyici laflar kullanmış.
ayça sen haksızsın muallak, seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım.
bu olayın olduğu gün eliz bir de ayça olayının azıcık çarpıtılmış versiyonunu öğrendi. olayın benim hiç gibimde olmaması gibi. ama hakikaten gibimde değildi zaten. sadece reddedilmiş gibi olmak biraz koymuştu. ama ayça'nın yarası olduğunu öğrendiğimde o konu bende kapandı. belki bir-iki hafta içinde kapı tersten açılır kim bilir... -
57.
+3kış balosuna arabayla gitmeye karar verdim.Tümünü Göster
ehliyetim yoktu. 8 ay sonra alacaktım. o yüzden babam akşam işe giderken arabayı aldım. zaten babamın işyeriyle okul arası 1 km falan. babamı işe bıraktım arabayla okula gittim sonra arabayı babama bırakıp otobüsle döndüm asdasdasda. rezalet amk.
neyse o günden önce arabayı yıkattım. şeqil yapacak dıbınakoduğumun liseli baknickimesi.
bir de maskeli balo düzenlemiş gibko ayça. senin ben çakma elitistliğinin verdiği havanı gibeyim. ben şimdi bir de maske bulacam dıbınakoyim. kızlara maske çok zaten her yerde satılıyor da erkeğe maske yok amk. her yerde kız maskesi var. tam umudumu kesmiş maskesiz gidecekken mcdonalds'da çocuk menüsünün yanında verilen batman maskesini gördüm. iyi lan çocuk mocuk en azından erkek maskesi diyerekten gittim bi çocuk menüsü aldım. kasiyer ablaya maske de alabilir miyim? derken biraz utansam da maskeyi aldım.
maske de bu: https://i.ytimg.com/vi/eTA4dnpyyOY/maxresdefault.jpg
akşama doğru babamı bıraktım. sonra okula girdim. tabii ben büyük bir kalabalık kapının önünde olur diye bekliyorum.
3 kişi var okulun önünde ikisi erkek amk. biri de eliz'in baloya beraber geleceği oğlan. iyi çocuktur severim. sıkıntı yok o konuda.
içeri girdim sedef'i buldum direk. işte başlangıç dansı falan da pek keyfim yoktu. sonra eliz'le dans ettik biraz. ama çok bozuktum maalesef eliz mevzusuna. zaten en sevmediğim huyum da içim ağlasa da etrafa sırıtabiliyorum amk. o yüzden ben istemeden kimse üzüldüğümü anlayamaz. eliz'le dansımız bitti. balo okulun spor salonunda olduğu için tribüne çıktım mal mal oturuyorum. bu sırada balo partnerime yavşayan bir adet alayavşak bir çocuk var. bu bebe harbi yavşak ama. ben bunun yanında gayet makul birisi olarak görünürüm o derece. hani öyle bir yavşak ki okulun ilk haftası 10 tane kıza çıkma teklifi etmiş. hepsi de gibtiri çekmiş ahahahahah.
daha sonra dışarı çıktım. ne yapsam lan diye düşünürken ilerideki markete gidip bi kola aldım ve daha sonra arabada oturmaya karar verdim. açtım müzik kısık sesle uyuyakalıcam o kadar dalmışım ki eliz'den mesaj geldi.
e: nerdesin?
b: dışarıdayım.
e: hani göremiyorum.
b: arabadayım ya en baştaki gri araba.
e: tamam geliyorum.
arabaya bindi. onun çizmeli kedi bakışı vardır. hafif çekik gözlü bir kız ama çizmeli kedi bakışı atabiliyor. ya da ben öyle algılıyorum amk. -
58.
+2b: hayırdır nooldu?
e: seni merak ettim.
b: buradayım iyiyim, teşekkür ederim merak ettiğin için.
e: önemli değil, napıyorsun burada.
b: benim hobim bu, çocukluktan beri arabanın içinde otururum 3-4 saat. müzik de açarım böyle.
gerçekten de öyle. kapı kapanınca oluşan sessizlik anı, kendi kendine kaldığını farkettiğin anı hiçbir şeye değişmem. genel olarak da arabalara ilgim var zaten.
e: güzelmiş, niye çıktın dışarı.
b: sıkıldım ya içeride, sen de git içeri istersen ama oturmak istersen istediğin kadar oturabilirsin.
e: hadi kalk beraber gidelim ya?
b: valla sıkıldım içeride, ortam mal gibi zaten. bi de o yavşak çocuk balo partnerimi zütürecek ya ahahah
e: ya ahaha ben de gördüm onu. hadi gel içeri gidelim biraz daha dans ederiz.
b: ben de başkasının balo partnerini zütürüyorum o zaman ahahaha
e: ya saçmalama ahaha hadi gidelim artık.
o sırada arabadan indik beraber güle güle. sonra eliz koluma girdi. hala gülüyoruz sebepsiz bir şekilde. arabadan da gülerek inince dışarıdan nasıl görünüyordur acaba diye düşünürken merdiven başında bir çift bakışla karşılaştım. pgibolojimin gibildiği o günlerin hafızamdan net bir şekilde silinmesine sebep olan o gözlerle.
ayça, ağzı açılmış, eliyle ağzını kapatmakla kapatmamak arası bir şekilde kilitlenmiş bir şekilde bana bakıyordu. kriz falan geçiriyor olabilirdi hatta o derece kilitlenmişti. belki de geçirmiştir. bilmiyorum.
e: seninki fena bakıyor.
b: ya baksın amaan banane.
elimi beline doladım. o da aynı şekilde elini belime doladı. daha da yakın yürüyoruz yani. yanından geçerken ben güldükçe eliz de gülüyor, sebepsiz bir şekilde durduramıyorduk gülmemizi. -
59.
+3balodan sonraki hafta okullar kapandı.
eliz'le hala aynı yerdeyiz. hatta bana arkadaşı gibi davrandığını söylüyor sürekli. neyse, 1 hafta boyunca yazışmadık hiç.
yarıyıl tatilinin ilk haftasında tuğrul'un annesiyle babası düğüne gideceklermiş. ben, burhan, mehmet ve serkan hep beraber tuğrul'larda kaldık 2 günlüğüne. o iki gün boyunca dertlerimden uzaklaştım. eskişehirspor - fenerbahçe maçı vardı hiç unutmam. eskişehir galibiyetiyle daha da mutlu olmuştum. ama grubumuzda burhan ve mehmet fenerbahçeli olduğu için bu durum onlara çok koymuştu. ben de kalk la mehmet biraz yürüyelim dedim. dışarı gittik ve bir 10 kilometre yürümüşüzdür herhalde. konuyu biraz mehmet'e anlattım. bahsettim sadece ama. zaten üzerine konuşmayı sevmiyorum o dönemlerde.
yarıyıl tatilininin 2. haftasında kuzenin nişanı var. orada takılıyorum olacaklardan habersiz.
eliz'den mesaj gelince şaşırdım.
e: küs müyüz?
b: ben sana arkadaşça davrandım dediğin sürece evet.
e: sen kendi hayal dünyada yaşamaya devam et.
ulan o son cümle beni bir sarstı anlatamam. sanki ben zütümden uydurdum olanları. nasıl sinirlendim lan yine bak.
b: ne diyosun lan? (ilk defa lan dedim kıza)
e: sen ne diyorsun be?
b: kendi hayal dünyamda yaşatmış olsam bile hayal dünyamdan an itibariyle defolup gittin.
e: çok ağır konuşuyorsun.
b: yeterince sabrettiğimi düşünüyorum bu böyle olmaz. sen kabullenene kadar böyle.
e: daha fazla konuşmayalım.
b: bence de.
damadın kuzeni olarak millete çay tutuyorum elim ayağım titriyor tepsiyle birlikte. tabi millete sırıtıyorum bir şey yokmuş gibi. hayatımda o kadar sinirlendiğim an sayısı çok azdır.
eliz'in arkadaşı güzin yavşak güzin mesaj attı bana o sırada. nooluyor falan diye. ben de sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyor insanın bir süre sonra kalk gibtir git diyesi geliyor falan yazdım. ben ne bileyim güzin'in o gün eliz'lerde kaldığını ve eliz'in o sırada mesajı yazan olduğunu... -
60.
+2eliz blog yazardı. kendisi sonra bloğunda bir yazı yazmış aynı gece.
yazıyı okuyunca sanki hiç eliz'in suçu yokmuş gibi anlaşılıyor. tüm muallaklik bendeymiş galiba. yazıyı okudum ve bu sonuca vardım.
ulan aynı gecede o yazıyı okuyunca ne kadar sinirlendiğimi bir ben bir de allah bilir. böyle bir sinir olamaz yani.
işte tam o gece tıpkı burada yaptığım gibi lisenin başından beri başımdan geçenleri yazdım bir yere. sabaha kadar sürdü bu yazdıklarım. toplam 25-26 kitap sayfası kadar falan.
sonra bir tane e posta adresi aldım. eliz'e mail olarak attım bunu üzerine de aşağıdakini yazdım.
sevgili eliz hanım
xx.xx.xxxx tarihli yazınızı çok beğendim. siz de benim yazımı okuyup değerlendirirseniz sevinirim
sabahın 7'sinde bunu gönderip uyudum. artık neler olacak hiçbir fikrim yok. -
61.
+22 gün sonra teyzemlerde kalmaya karar verdim. playstation'ı da zütürdüm ki eniştemle sabaha kadar oyun oynayalım. the last of us'ın hikayesi çok güzel olduğu için onu bitirmeye karar verdik. eliz'in de istanbul'a gezmeye gittiğini biliyorum.
ertesi gün the last of us'ı bitirdiğim an telefonuma bir adet sms gelmiş. eliz'den: neden yaptın bunu
yani burada eşşşeğin zikinden dolayı yazmamak için kendimi zor tutuyordum. ama yazınca suçlu oluyorum bir de amk. neyse. 5 saat kadar sonra cevap attım.
senin yazdıklarına tekzip olsun diye, bir de benim açımdan gör istedim.
onun cevabının çabuk olmasını beklemiyordum zaten. ertesi gün akşama doğru filiz, sedef ve aşkın'la oturuyorduk. ben galatasaray'ın eskişehirspor maçını izlemek için(3-0, burak, chedjou, umut * eve doğru yola çıktığım an eliz'den mesaj geldi.
bu arada bu kısma mesajı hatırlayamadığım için tam olarak hatırlayamadığım bir mesaj yazmıştım ki o sırada bilgisayarım takıldı ve kapandı. tekrar yazacağım şu anda ise hatırladım. zehir gibi hafızama bir alkış please xd ;)
e: neden tekrar kafamı karıştırıyorsun? herşey bitmişti işte...
b: ben kafanı falan karıştırmaya çalışmıyorum. olan neyse onu yazdım senin yazdıkların hoş olmamıştı.
e: hayallerimden defolup gittin demiştin.
b: yazdıklarımı okuduysan gerçekten ne hissettiğimi biliyorsundur.
e: hatta gibtir git diyesin falan gelmişti.
b: (vay huur güzin) eliz sinir anında söylediğim şeyler yüzünden hesaba mı çekeceksin beni?(yine celallendim)
e: bir daha söylemeyeceğini nereden bileyim?
b: bir daha? söylediğimde ciddiye alman gereken bir şey değildi. ayrıca o yazdıklarımı sana yazmadım diye hatırlıyorum ben ama neyse.
e: konuşalım o zaman. pazar günü.
b: tamam saat 12 gibi buluşuruz.
üstün edebi kişiliğim sayesinde olayları lehime çevirdim tekrardan. şaka lan, sadece edebi kişilik yoktu. gerçekten hissetiklerim vardı. -
62.
+2eliz'le aramızda geçenler bana bir rahatlama vermiş olsa gerek.Tümünü Göster
normalde böyle bir durum olsa benim zütüm üç buçuk atar, heyecandan uyuyamazdım. güzel bir şekilde uyudum. kaderin cilvesi midir bilmiyorum çünkü bir süre uyuyamayacağım.
nihayet, yarıyıl tatilinin son günü, saat öğlen 12 gibi buluştuk. ilk başlarda böyle birbirine absürt bir şekilde iyi davranan, bir o kadar da resmi insanlar gibi sohbet ediyoruz. sanki aramızda hiçbir şey olmamış gibi hal hatır sormalar falan.
bana telefonundan yeni bir uygulama buldum çok güzel falan diye bir uygulama gösterdi. uygulama da instagram için fotoğrafların kenarına beyaz çerçeve ekliyor. sebebi neydi ki şimdi... merak eden varsa adı whitagram.
daha sonra konu açıldı. hayatımda hiç bu kadar net durumu anlattığımı hatırlamıyorum. çok net anlattım her şeyi, hayatımda o kadar net konuştuğum an sayısı çok azdır.
bu arada eliz hikayeyi nasıl okuduğunu anlattı.
''işte istanbul'a gidiyoruz yolda, o sırada mail'in geldi. ben de sevindim anneme 'aaa birisi yazımı beğenmiş, kendi yazısını atmış değerlendirmemi istiyor' dedim. o da 'sesli oku da beraber dinleyelim'' dedi. tam sesli bir şekilde okurken ikinci paragrafa geldiğimde durumu anladım. 'neyse ya sonra okurum' dedim. arka koltukta kulaklığı taktım ve hepsini okudum. o sırada ağlamaya başlamışım istemsiz. senin sevdiğin müzikler çalıyor tabi ipod'umda. tabi bu sırada kardeşim durumu anladı. o da bana bakıyor tip tip. zaten istanbul'dayken de sürekli senin sevdiğin şarkıları dinledim.
benim de gözlerim dolu amk niye dolduysa bilmiyorum. hikaye başından beri ne kadar çok ağladım lan... gerçi son 5 senede tüm ağladığım anılar bunlar. bazen de bunları yazarken gözlerim doluyor. harbi sulugöz müyüm neyim çözemedim.
vallahi mail planımın bu kadar amacına hizmet edeceğini tahmin edemiyordum.
b: ben bunları yazıktan sonra fikrini ne değiştirdi peki?
e: ben... benim, bazı şeyleri farketmemi sağladı.
b: amacına ulaşmış o zaman.
her zaman sen vardın benim içindedim ve elinden tuttum. bir ara, bir anlığına bana gülümsüyor gibi oldu ve birden elini çekti. elektrik çarptı sandım amk. öyle hızlı çekti.ya ayrılırsak? ya arkadaşlığımız da biterse? ya bir daha birbirimizin yüzüne bakamayacak duruma gelirsekdedi birden. ben desonunu düşünerek böyle bir işe başlanmaz.'' dedim. gayet tedirgin görünüyor eliz gözüme.
biz o konu üzerinde konuşmaya devam ediyoruz ama anlaştığımız söylenemez. sürekli konu en sonunda eliz'in tedirginliklerine geliyor. ya diğer kızlara yaptıklarını bana yaparsan?
lan ne yaptım ben diğer kızlara sanki gibip gibip bıraktım ya. elim kız eli görmemiş, abazalıktan kırıldığım o dönemde hormonlarım harici bir fikir oluşmuş ilk defa kafamda. onu uygulamaya çalışıyorum. bana arkadaşlığımız, diğer kızlar tarzı bahaneler sunuyor. durduk yere sinirlendim yine.
b: diğer kızlara bir şey yapmadım ki, söyle ne yaptım allah aşkına?
e: nuran konusu var, kıza durduk yere umut vermişsin.
b: o zamanlar çok küçüktüm ama. hala tam yetişkin sayılmam ama en azından bazı şeyleri algılayabiliyorum.
e: ben... bilmiyorum. bence biz olmayız.
b: bana geçerli bir sebep söyle, hiçbir şekilde itiraz etmeyeceğim.
e: ya ayrılırsak, ya arkadaş-
b: geçerli bir sebep dedim. aynı şeyleri tekrar ediyorsun sadece.
normalde böyle konuşurken sinirlenirim ama bu sefer aşırı derecede sakinim. bir o kadar da ciddiyim ama.
daha sonra aynı konuşmalar sürekli kendini tekrar etti. sonunda hiçbir yere varamadık. kalkalım artık dedim. farkında olmadan 5 saat beraber bu konu üzerine konuşmuşuz.
otobüs durağına bıraktım. gözlerim dolu gibi ama çaktırmadığımı düşünüyorum o anlık. 2 dakika sonra yansımamı görünce gayet net çaktırdığımı farkettim.
otobüs durağında bana geçerli sebepler söylemeyince bu sefer sinirlendim. biraz sinirli fazlasıyla bozuk bir şekilde kendi durağıma doğru yürüdüm. bu sırada telefonuma mesaj geldi uzun. hala aynı konular. en sonunda daha fazla yazışamayacağımızı, sonunda birbirimizi daha çok üzeceğimizi söyledim.
o an çok çaresiz hissediyordum. çünkü elimden gelenin en iyisini sahaya sürmüş, başarısız olmuştum. en çok istediğim şey bana çok yaklaşıyor, ama benim olmuyor gibiydi sanki. -
63.
+1o gece uyumadım hiç.
kendimde bir ekgiblik olduğunu düşündüğüm bir özelliğim ise dizi izlemememdi. sabaha kadar izlerim bir şeyler bir diziye başlayım artık diye düşündüm ve internetten dizi önerilerine bakıyordum. amk ergenleri how i met your mother'ı önermiş. gerçi amk ergenleri de demeyim de, dizi fena değil çünkü. friends'i izleyene kadar diyelim. insan friends'i önerir amk.
neyse how i met your mother'a başladım. konu da içine çekti beni, biraz da kendime yakın hissettim. 17 yaşımdayken evlenme planlarım yoktu ama karakterler arası etkileşimleri benzetmiştim. sabaha kadar 1. sezonu bitimine 2 bölüm kalana kadar izledim. sonra okula gittim mal mal. gözler kırmızı.
sınıfa girince ilk dikkatimi çeken normal yerinden farklı olacak şekilde en ön sırada oturan eliz oldu. ben de her zamanki yerime geçtim. arka taraflarda. öğlene doğru ön sıradan eliz mesaj attı.
e: nasılsın?
b: iyiyim sen nasılsın?
e: ben de iyiyim.
çok derin olan sohbetimizden sonra öğle arasında ben sıranın üzerinde uyuyakalmışım. o sırada eliz dışarı çıkmış, ve bana iki mesaj atmış: nerdesin ve dışarı çıkalım mı? ben bunları öğle arasının sonunda gördüm tabi. uyuyordum yazdım sadece.
günümün gibkoluk seviyesi bayağı yüksekti. bitsin de dıbınakoduğumun okulu eve gideyim kafasındaydım.
okuldan çıktım, bahçesinden dışarı doğru yürüyordum ki eliz'den bir mesaj daha geldi:
beni bekle -
64.
+2beklemiyordum bu mesajı.Tümünü Göster
ama eliz'i bekliyordum. aşağıda bekliyorum yazdım. 2 dakika sonra aşağı indi, okulun tam önüne. onu görünce o gün ilk defa gülümsedim. o da o gün ilk defa gülümsedi. sonra konuşmadan yan yana yürüyoruz.
biraz daha yürüdükten sonra boynumda şiddetli bir ağrı hissettim. darbenin etkisiyle sersemledim. tam eliz bana suikast planı hazırlamış galiba diye düşünürken eliz'in bana şiddetle sarıldığını farkettim. ben de birden kezbana bağladım galiba bir gören olacak falan diyorum. ama kezbana bağlamakla falan alakası yok. kafama yediğim şiddetli kol darbesi + olayın şoku gelince galatasaray - chelsea üst biter mi yeeaaa demediğime dua etmeli bence. neyse ben de buna tek kolumu doladım, yolun ortasında saçma bir şekilde duruyoruz. sonra sınıfta bir şeyini unutmuş eliz, sınıfa çıktık.
bacağımda sürekli ağrı hissediyorum. bu sefer cidden darbe yiyorum. eliz'in harley çizmelerinin darbeleri. gözleri de dolmuş, sen benim canımı yaktın, intikam alıyorum diyor. ben de mal mal ehe ehe şeklinde gülüyorum. lan ne ayarsız adamım ya. halbuki gerizekalı kız ağlıyor şu an. neyse
tepkilerimi ayarlayabilecek ne pgibolojik ne de fiziksel sağlığa sahip olduğum bir an değil. o yüzden normal karşılıyorum.
sınıfa çıktık. bu bir kitap aldı. ben öğretmen masasının arkasındaki duvara yaslandım. eliz de öğretmen masasının üzerine oturdu.
e: sabaha kadar uyumadım ben.
b: ben de, keşke mesaj atsaymışsın sıkılmazdın.(ağzımın yayını gibeyim)
diyalog yazacaktım da bir ara not yazayım. böyle absürt cevaplar vermemin sebebi bence tamamen olayları 'sanki normal karşılıyormuş' gibi görünmeye çalışmam. olaylar normal değil ki lan...
b: ne yaptın sabaha kadar?
e: oturdum öyle, düşündüm. bizi düşündüm.
b: e dün kavga etmiştik en son, sen düşünmezsin sanıyordum?(ay atardamarıma it sıçsın)
e: düşündüm. (gözleri iyice doluyor) şey.. (bir damla düştü)
bu sefer sarılmaya hazırlıklıydım. ben de sarıldım. hıçkıra hıçkıra bi şeyler çıkıyor ağzından, be-ni, hiç, bı-rak-ma, o-lur, mu? dedi. içimden ya benimsin ya toprağın demek geldiyse de bırakmam dedim sadece. sabaha kadar ağlamaktan gözümde yaş kalmamış olacak ki ben ağlamadım. eliz'le öyle 5 dakika kadar sarılmış halde durduk. en son bu hala ağlıyor, ben dayanamadım ellerini çözdüm sırtımdan. biraz zorlandım bırakmak istemiyor gibiydi. göz yaşlarını sildim.
benim yanımda seni ben dahil kimse ağlatamaz.
gülümsedi. -
65.
+1bu sefer sarılma sırası bendeydi.
aradan geçen 2 dakikadan sonra hadi artık gidelim dedim.
okul bahçesinde beraber yürüyoruz, tabii kimse yok. koluma girmişti. yalnız hikayede daha önce bahsettiğim gibi, ben muallakta olan işleri sevmem.
eliz'le bir kafeye oturduk ve ben noolacak bundan sonra dedim. eliz beklediğim üzere gergindi.
bir süre böyle olsa? alışmam gerekiyor bazı şeylere, belki tuzsuz bibersiz gibi olacak ama en azından bir süre böyle olsa?
kabul ettim. buna alışabileceğimi düşünüyorum.
eliz'i dershanesine bıraktıktan sonra mutlu olmadığımı farkettim. hala bir şey olmuş değildi bana göre.
bu konu tekrar gündeme gelecekti sanki, ben hiç hoşnut değilim. -
66.
0uyudum, ama güzel uyuyamadım.
ertesi gün o şekilde geçse de aynı konular gündeme geliyordu. sürekli tartışmalar çıkıyor aramızda, eliz de ben üzerine gittikçe salağa yatıyordu.
salağa yatılmasından da hiç haz etmem. zaten bisssürü şeyden haz etmediğimi farkettiniz. galiba biraz cins bir adamım.
o günün akşamı kavga ettik. gece saat 1 gibi. sonra küs bir şekilde uyuduk.
ertesi gün sabahtan eliz yine en ön sırasına geçmiş, aşırı derecede üzgündü. her ne kadar yanına gitmek istesem de gitmedim. ben yine sabaha kadar uyumamıştım. çıkışta da dershanem vardı. ama 2 saat boşluk olduğu için uyuyarak değerlendirmek istedim o boşluğu.
uyudum da, uyandığımda sınıfta kimse kalmamıştı. dershaneye gittim, sonra da eve döndüm.
aşırı derecede sıkıcı bir 12 şubat 2014 galatasaray antalyaspor maçı izlerken, daha fazla dayanamayıp eliz'e barışalım mı? diye mesaj attım. o da galiba mesaj atmamı bekliyormuş arka arkaya bir sürü uzun mesajlar geldi. aklımda kalan bir tanesinde sarılma şiddetine göre affedebilirim yazıyordu. daha sonra ciddi bir mesaj attı:
dün gece senle kavga etmeden önce tam senin hakkında farklı düşünmeye başlamıştım ki, beni öylece ortada bıraktın. gece uyumadım, biraz bir şeyler yazdım. müzik dinledim. sabah olmuş
canım sen bana çok ters davranıyorsun bazen hiç sevmediğim hareketleri yaparak. ben de sana daha ters davranıyorum öyle olunca. sonumuz iyi değil gibi sanki... -
67.
0gibko hissetmek standartım oldu o günlerde.Tümünü Göster
bu hikayenin başından beri çok defa söylediğim üzere belirsizliği sevmem. buna son vermemin vakti geliyor yavaştan.
eliz, kararını ver. ne olacaksa olsun. aramızda hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya devam edemezsin. dediğim her anda konuyu değiştirdi.
en sonunda sinirlendim ve sinirden gözüm dönmüş bir şekilde artık beklemiyorum. bitti, bu saatten sonra arkadaşın olarak görürsün görmezsin o senin problemin diyerek buna bir son verdim.
evet, bitmişti. aramızdaki her şeyi bitirmiştim. aranızda ne varmış ki zaten gibko diyorsanız, haklısınız beyler. olan bu kadardı, yazdım.
hikayemizin sonuna gelmiyoruz daha. zaten 2014 yılının martındayız. mantıken şurada 2 yıl 4 aylık daha mevzuyu yazabilirim di mi ama zaaaaaa xd.
velhasıl kelam mart ayının ortalarına doğru okulla birlikte bir sempozyuma katılmaya gittik. şehrimdeki bir üniversitede olacaktı bu sempozyum ve otobüsle gidiyorduk. ben normalde hiç yapmayacağım bir şekilde koridor tarafında oturuyordum. yanımda tuğrul, arkamda (daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum) arzu (veya merve tam hatırlamıyorum) ve sezgin var.
bu arada araya küçük bir hikaye sıkıştırmak isterim.
--minik hikaye--
kuzey eliz'den hep nefret ederdi. sebebini bir türlü öğrenemedim. sezgin de bir dönem kuzey'i ciddi ciddi seviyordu. kuzey'in eliz'den nefret etme sebebi kuzey'in beni sevmesiymiş.
sezgin'le kuzey'in arası oluyor gibi olduğu anlarda kuzey amerika'ya gitti. zaten sınıfta kuzey arzu ve sezgin beraber takılırlardı hep. kuzey amerika'ya gidince sezgin'le arzu sevgili olmuşlar amk asdasdasd. o dönemde de sevgililermiş yalnız ben hala yakın arkadaşlar sanıyorum. masum düşüncelerim henüz kirlenmedi. ama az kaldı. arkadaş ayağı züt ayağı lafının reel olduğunu kabul etmeye başlıyorum.
--minik hikaye--
otobüsle gidiyoruz. tuğrul eliz'le olan mevzumu bilmiyor. sezgin de arzu da merve de zaten biliyorlar.
20 yaşımda adamım. hayatımda geçirdiğim en büyük şoklardan biri, en üzüldüğüm anlardan biri olabilir.
''baknickime, oğlum şunlar serhat'la eliz değil mi lan el ele?
onlardı. onlar. arka sırada dönen sohbet sesszileşti. bir sessizlik oldu.onlar galiba kankadedim.ama tam bakmadın kanka bir baksanadiyor.baktım kankadiyorum. ama bak lan oğlum yaafalan diyor. saçma absürt bir ortamda duruyorum yani. en sonoğlum onlar işte uzatma lan ne büyüttün'' dedim de sustu. tarihini unutamayacağım bir gün yine. aynı gün chelsea - galatasaray maçı var.
eliz gibkosu yüzüme bakamıyor sempozyumda. bakmasın zaten, gözümle giberim onu. o an herhangi bir sebebim olsa ağzını burnunu eline verirdim. sadece onun değil, serhat'ın, ve mümkünse ayırmaya çalışan herkesin. bu sinirle çok yaşamam ben zaten. o sinirle nasıl oturdum orada bilmiyorum. kalktık tuğrul'la 1 saat sonra. yakınlardaki avm'ye gidip akşamki maçı konuştuk.
malumunuz, chelsea bize 2-0 koydu. işte o akşam, o gece, babamın kısa marlboro'sından 2 tane alıp iç çeke çeke içtiğim gece. sigaraya başladığım gün. -
68.
0okula gitmiyorum.Tümünü Göster
böyle bir 3 gün evde takıldım. o kadar üzgünüm ki ferre izleyesem bir otsbir çekesim bile gelmiyor. yıllardır böyle bir sürtüklük görmedim.
artık tüm kızları kendime potansiyel düşman ve gibilmekten başka bir taka yaramayacak varlıklar olarak görüyordum. 3 gün sonra evden çıktığımda yüzümde nefret dolu bir ifadeyle etraftaki kızları inceliyordum. okula ilk teneffüste geldim ve merdivenleri çıkarken eliz'le serhat'ı gördüm. çifte doğru gülümsedim, gülümseyen ben değilim sanki, o gün, o an içimde bir şeytan beslediğimi farkettim. mutlu bir gülümseme değil, siz bittiniz oğlum gülümsemesiydi.
eliz'e yapabileceğim bir şey yok gibi görünüyordu. eliz'in bana karşı boş olmadığını her zaman biliyordum. o günden sonra onu kullanmanın vakti geldiğine kanaat ettim. sadece biraz hazırlık dönemi geçirecektim.
eliz'le serhat tahmin ettiğim gibi 3 hafta içinde ayrıldılar. serhat'ın kendisini yeterince sevmediğini düşünüyormuş. gib sanıyor ki herkes onu benim sevdiğim gibi sevecek.
11. sınıfta mart'tan haziran'a kadar hiçbir şey yapmadım. gibik pgibolojimi anlatarak kimseyi karamsar bir havaya sokma niyetim yok daha fazla. aynı gibik pgibolojiyle geçti.
zaten okula nadiren uğrayıp 44,5 gün devamsızlıkla bitirdim. o dönemlerde sürekli kulağımda red alert 2'den hell march 2 çalıyordu.
--spoiler--
https://www.youtube.com/watch?v=WBOD8qeCBuc
--spoiler--
malum sınav senesi başlayacak, kafamda sınava dair hiçbir şey yok. 4 senelik lise hayatımda okula odaklı olduğum herhangi bir dönem yok. sınav da gibimde değil açıkcası.
kardeşimin sınıf arkadaşının ablası dershane arıyormuş, benim dershaneme gitmişler konuşmuşlar anlaşmışlar. kızı hiç görmedim.
temmuz ayında dershanenin ilk günü ilk derse geç kalmışlığın verdiği salaklık ve yeni uyanmışlığın verdiği mahmurlukla dershanenin önüne geldiğimde 2 kız gördüm dershaneye giren. zaten butik dershane olduğu için sınıf 5 kişiydi.
kızın birisi şişman, ötekinde de zütüne kadar bir şort ve mükemmel ötesi bir züt vardı. bu ne biçim züt lan böyle diye uyku mahmurluğumu üzerimden atmış, hedefe doğru kilitlenmiş stinger füzesi gibi kontrolsüz bir şekilde dershaneye doğru gidiyordum. sınıfa çıktığımda o kızın kardeşimin arkadaşının ablası olduğunu öğrendim. sınıfa girdiğimde direkt olarak coolluğumdan ödün vermeden arka sıraya geçtim. zaten sayılar anlatıldığı için kitap falan çıkartmıyor, hoca soruyu yazarken cevabını söyleyerek zeki ve ciksi olduğumu belli etmeye çalışıyordum. öyle de oldu zaten. şu anda hatırlayamadığım bir espri yaptığımda arkasını dönüp güldü. hatırlamadığıma göre güzel espridir, gib sok bi espri olsa kesin hatırlarım zaten.
teneffüste hep beraber sohbet ettik. hoca bir kitap önerdi, dershane çıkışı 3 kişi kitapçıya gittik. sonra öteki şişman kız ayrıldı, ikimiz kaldık. kızın adı da su bu arada.
su'yla bayağı sohbet ettik, bayağı uzun da yürüdük. zaten aynı yerde oturduğumuzdan, duraklarımız aynıydı. ama bu bir arkadaşıyla buluşacakmış, o yüzden orada vedalaştık.
bu sefer olacak gibiydi. zaten üzerinde bazı pgibolojik deneyler uygulayacağım bir kızdan fazlası değildi. -
69.
0dershanede takılıyorum yine.Tümünü Göster
çıkışta bu sefer buğra'yla buluşacağım. su da bir arkadaşıyla buluşacakmış ama 2 saat sonra. dedim beraber oturalım, sen kalkarsın arkadaşın gelince.
neyse biz gittik bir yerde oturuyoruz. buğra da geç kalacağım diye haber verdi. o sırada su'yla bayağı sohbet ettik. telefon numaralarımızı aldıktan sonra buğra geldi. o sırada dedim ki arkadaşın da buraya gelsin beraber oturalım.
öyle de oldu zaten. arkadaşını tanıştırırken adını sorduğumda eliz demesi dışında olumsuz bir durum oluşmadı.
ertesi gün yazışmaya başladık. güzel yazışıyoruz. her şey yolunda. bir yürümeme bakar yani. ama bu sefer nokta atışlı yürüyeceğim. istediğim neyse onu elde etmek için biraz sabırlı davranmam gerekir, keskin nişancı modu.
bir gece buna eliz'i anlattım. bayağı ayrıntılı, kızı hala seviyormuş izlenimi bırakmak için. benden umudunu kaybetmeye başlasın, onu arkadaşı olarak görüyorum sansın diye. bayağı bayağı yazdım kıza. deney başlamıştı. ertesi gün saçma bir şey oldu.
dıbına koduğum telefonuma keylogger mı yükledi ne yaptı bilmiyorum ama eliz mesaj attı. tam bir kızla konuşmaya başlasam bu mesaj atıyor. iyice paranoyak oldum o dönemde aq.
ertesi gün sınıfımızdan bir grup insanla beraber buluştuk. gittim eliz'in yanına oturdum. kolumu da omzuna attım naber ya falan diye gayet yavşak takılıyorum. hiçbir şey olmamış gibi o kadar güzel davrandım ki anlatamam. birlikte fotoğraf falan çekiniyoruz. selfie'ler havada uçuşuyor. akşam da mesaj attı fotoğraflarımız çok güzeldi bana atar mısın * diye. atayım güzelim atayım.
o gün sezgin bizde kalıyor, ertesi gün de direksiyon sınavına gireceğim. gibik ehliyet yok diye arabada camları açamıyorum polis görecek diye aq.
akşam sezgin buğra ben oturduğumuzdan su'yla yazışma fırsatım olmadı. altın vuruş için ertesi gün akşamı bekliyorum.
direksiyon sınavını geçtim. akşama doğru bu konuyu su'yla paylaştım ve yazışmaya başladık. saat 11 gibi falan facetime yapalım mı ya dedim. kamera açıldı. asıl sohbet orada başladı ve minik minik müstehcen konulara girerek kızın bilinçaltına çalıştım. sabah saat 5'te sevgili olmuş, ilk bulduğumuz fırsatta öpüşeceğimize kadar gelmiştik.
bir sabah dershane merdivenlerinde ders saatinden 1,5 saat önce buluşma kararı aldık. -
70.
0birazcık heyecanlıyım.Tümünü Göster
ilk defa öpüşeceğim için tabii ki. sabah saat 7:00'de evden çıktım. saat 7:45'te merdivenlerdeydim. saat 8:00'de de o geldi.
kendisini biraz gergin gördüm. ilk defa böyle bir şey yapacağı için de gerilmiş olabilir. daha önce hiç öpüşmemiş bir kız vardı karşımda.
geldi, yanıma oturdu. kolumu attım omzuna, saçlarındaki şampuan kokusunu içime çektim. önce yanağından sonra dudağının yanından sonra işe dudağından öptüm. karşılık verdi.
bulutların üzerindeyim o an, gözlerim kapalı. inanılmaz bir mutluluk var içimd-
yok lan. bu ne dıbına koyim diyerek kızı izliyorum. kız gözlerini kapatmış, biraz önce yazdıklarımı hissediyor. ben ise ne işim var lan burada, insan insanı giber mi sorularıyla kalakaldım. duygusal bir insan olsam da alışmam lazımdı böyle materyalist zevklere. bakış açım materyalist olsa da hislerim duygusalda kalmıştı. ama bundan sonra olmak istediğim kişi materyalist durumlardan zevk almalıydı. ben bu olmalıydım.
orada 45 dakika kadar öpüştük. öpüşmeyi ben abartmışım aq diyorum kendi kendime. daha önce öpüşmüş arkadaşlarım çok farklı anlatmışlardı olayı.
bak şimdi böyle dünyanın en zevkli şeyi, bildiğin uçuyosun baba o an, aklına hiçbir şey gelmi-
gibtir lan. bildiğin yumuşak ıslak bir şeyi öpmek işte. kim kimi koparıyor kendi payının dıbına koyim yani.
neyse ilk defa meme ve züt elleyişim de o ana tekabül ediyor. zütü güzel diyordum harbi on numara züt var kızda. hala yazarım ara sıra senin züt güzel diye.
hatta bir kere kızılayda burhan'la yürürken oğlum öndeki kızın züt de çok hoş lan bak dedim ve onun ilk ellediğim züt olan su'ya ait olduğunu farkettiğimde bayağı şaşırmış, bir o kadar da gururlanmıştım.
aynı günün akşamı da kıza mesaj attım zütünden tanıdım seni diye. sonra şimdi allah için zütün güzel yazdım kıza. niye allah için yazdım hiçbir fikrim yok. çarpılacağım amk.
kuzenimin düğünü var. kız istemeye başka bir şehire gidilecek. babam da istersen sen kal, ders çalışırsın dedi. ben de gibiş düşünüyorum tabi ama kuzenimin düğününe gitmezsem ayıp olur diye gittim.
okulun açılmasına az kaldı. ehliyet aldım. her yere arabayla gidiyorum artık. okula da ara sıra arabayla gideceğimi düşünüyorum.
eliz yine mesaj atıyor. bu dönemde berk, ben, eliz ve eliz'in dershaneden arkadaşı buluşuyoruz. kız stoya beyazı, vampir gibi bir şey. biz sohbet ederken eliz saçma uçuk hayallerinden bahsediyor, kız da bence çok saçma biraz gerçekçi ol falan diye eliz'e gömüyor. sonra biraz kızla sohbet etmeye başladık. eliz araya girmeye çalışıyor. onunla sohbetimizi bir cümlelik tutup tekrar kızla sohbet etmeye devam ediyorum. eliz'le o kızı bir daha bir arada görmedim.
okulun açıldığı hafta meme fotoğrafı'nı bir kez daha atmadığı için su'dan ayrıldım. istediğim kıvama geliyorum yavaş yavaş.
bir gün kantinden bizim kata çıkarken alt dönemlerden sınıf kapısının önünde bir kız gördüm.
aşırı güzel bir kız. böyle minnacık, tam hayallerimi süsleyen bir fizik ve yüze sahip. yanımda berk vardı bu kim la dedim. berk'cim de piyasaya hakimiyetinden olsa gerek kızın instagram nickini söyledi direkt. bu çocuk piyasaya hakimdi de biraz büyümesi lazımdı işte. yoksa yakışıklı çocuk.
arsenal - galatasaray 4-1 biten maçtan önce instagram'dan kızı takip ettim. salak beni takip ettikten sonra çoook eski bir fotoğrafımı beğendi yanlışlıkla.
instagram'ında snapchat'i yazıyor, bir ekleyim bakalım.
başlık yok! burası bom boş!