1. 1.
    +5 -1
    yok olsam... hiç... sevişmesem, karanlık dahi olmasa. yok da yok olsa... sonra bi' "sonra" olmasa. hiç kadar hiç olup herşey olamamaktan muzdarip olan ben hiçliğime kavuşsam...
    ···
  2. 2.
    +1
    hep güçlüler kazanır, demişti bi bilge bin. ben de güçlüydüm oysa ki
    ···
  3. 3.
    +1
    Buralar artık benim.
    ···
  4. 4.
    +1
    korkuyorum. herkes korkar, efendim. korkunu söylemek kolay değildir, nasıl bilebilirsin ki herkesin bir korkusu oldugunu. insanlar efendim, birseylerden korktuklarini soylerler. ama onlardan korkmazlar ki. haklisiniz, gercek korkularini gizlemek icin baska biseyden korktuklarini soyluyorlar. peki köle, soyle bana benim asıl ve asil korkum neymiş? kendinizsiniz, efendim; anlasilmak sizin korkunuz. sus köle. efendi nasil buyurursa. konuş köle. konusayim efendim, fakat neyi? sen ben degil misin, ne konusacagini iyi bilirsin. susma lisaninda konusayim efendim...
    ···
  5. 5.
    -1
    iyi olurdu
    ···
  6. 6.
    0
    ben ölürsem köle. sana ne olacak, köle. köleler, efendilerinin tabutuna zincirlidir efendim.
    ···
  7. 7.
    0
    çok fazla zaman geçti, köle. kum tanelerini toplamak kolay değildir, efendim.
    ···
  8. 8.
    0
    nefret, öfke, sevgi ve umuttan sıyrılmak istiyorum köle. duygulardan kaçmak kolay değildir, efendim. köleliğe razı olmak kolay mıdır peki, köle? hayır, efendim, zincirlenmekten ziyade zincirlemek kolaydır. unutuyorsun, köle. neyi efendim? kuşlar kendilerini zincirleyemez.
    ···
  9. 9.
    0
    köle. okumak istiyorum, yazılmış olan, okunmaya değer tüm kitapları okumak istiyorm. ama bu mümkün değil efendim, bunlar binlerce, on binlerce hatta yüz binlerce kitap demek. biliyorum köle, ve bilmenin acısını yaşıyorum. acılarla yaşamanız gerektiğini düşündüğünüzü sanıyordum, efendim. haklısın köle, ve bir gün haklılıkların sonunu getirecek. neden ki, efendim? çünkü insan ne kadar haklı olduğuna kani olursa o süratle çarpar göklerden yere
    ···
  10. 10.
    0
    bana bi' şeyler anlatılmasını, ayrıca, bunların doğruluktan ve eğrilikten uzakta, heplik ve hiçliğe sürekli sirayet eden şeyler olmasını; acının insanlara değdiği her an, kavrulmuş yüreklerin soğuk okyanus dalgaları ile hizlica soğumasini ve tuzla buz olmasını isterdim.

    olmuş şeylerden sıyrılıp, olacağını umduğum şeylerin prangalarından kurtulup, tüm dünyayı ve ötesindeki kosmosu çarmihtaki isa gozleriyle görmeyi arzuluyorum.
    ···
  11. 11.
    0
    ruhumuz nefretle dolduğunda, paklanarak yeniden dogmali ve nefretimizi ofkeye evirmeliyiz. iste! budur ruhun devrimci devinimi.
    acilmis algilarimiz ve yikici ofkeyle yikmaliyiz kendimizi. cekecegimiz sanci, yeni kendimize olan gebeligimizin dogum sancisidir. varolusumuzun varoslugunu sadece kendi dusunce dunyamizda gecen banknotlarla zenginlestirmeliyiz.
    duy ölülerin sesini. bu, zihninin derinliklerinden gelen eski senlerin cigliklari.
    duy yeni bebelerin cirtlak aglamalarini. bu, zihninde yeni dogmus olan benliginin sesi.
    ve duy yeni acilarini, bu senin gebe kalan benliklerinin sancilari.
    unutma! sen, sensin; onlardan hem cok otede, hem de cok beridesin.
    yik onlarin ahlakini, sen, kutsadigin dogum sancilarinin sonucu oluşan kendi ahlakinla var ol.
    güneş söndü, kendi güneşini yak yureginin en ucra kosesinde.
    ···
  12. 12.
    0
    Boş sayfalara mürekkep sıçratmak, yaşanmamış hayatları yaşayabilmek gerekir. Bundan farklı bir zaman diliminde köleler ve gizli efendilerinden oluşan bir dünyada günün olağan akışının dışında bazı durumlar ve bunun neticesinde yeni olaylar gelişmeye başladı.
    Bir bilge dağında bir mağaranın girişinde yarını dününden ayırt edilemeyenleri seyrederken yüreğine sordu:
    -Birbirleri arasında bu kadar farkı nasıl bulabiliyorlar, oysa yaptıkları aynı değil mi?
    Bilge demini tamamıyla çekmeden hemen önce bu insanların geleceğini sormuş oldu böylece.
    Yaşantıları basitti; doğarlar, ana ve atalarını, adlarının devam etmesiyle sonsuzluğa yaklaştırma suretiyle mutlu ederlerdi. Belirli bir yaşa gelince eğitimleri başlar ve gelecekteki üretici olabilmek için tüketebildikleri kadar tüketirlerdi. Bazıları, yaşadıkları sistemde otorite olur, kendilerinin bağlı olduğu otoriteye boyun eğerlerdi. Yaşamak, basit eğlencelerinde söz edilmese dahi üretmek ve tüketmek üzerineydi. Köle biraz daha tüketebilmek için yaşdıbını satarken, efendi daha çok tüketebilmek için kırbacını daha çok sallardı. Kırbacın şakıması köleler için adaletti. Emeğinin karşılığından fazla istenmesi hırsızlıktı, köleye göre. Oysa emekten ziyade satılan ömürler söz konusuydu.
    Kırbacın yarasını meşrulaştırmak için savaşmayı kutsarlardı. Ölümleri, yaşanmamış hayatlara rağmen olağan kılabilmek için ölüm yollarına erdemler atfederlerdı. Efendisi için ölen erdemliydi ama kendisi için ölen hiçbir zaman erdemli olmuyordu. ve ahlakları bu şekilde yozlaşmaya başlamıştı. Farklı olmaya özenirken farklılıklarından utanıyorlar ve eylemlerine aynı yerden bakmaya çalışıyorlardı. Oysa milyarlarca insan tek noktadan nasıl dünyaya bakabilirdi? Sığabilir miydik hiç?
    Bilge mağarasından çıktı, dağından indi. Sokaklarda dolaşmak istemişti. Omzu insanların omzuna değsin istiyordu, insanların sözleri kayaya çarpan sert dalgalar gibi yüreğine çarpsın istiyordu. Bir bilge, başka türlü nasıl öğrenebilirdi ki kişilerin arasında bulunma hissini.
    Bu ihtiyar, bilgeliğe yüreğini dinlediği için mi erişmişti, yoksa bilme eylemini becerebildiği için mi? Öğrenmeyi arzu etmeyen hangi insan dolabilir?
    ihtiyar, bir dilencinin dilenişini seyredaldı. Diğer insanların gözünde dilencinin gücü ekgibti, bu yüzden sadakayı hakediyordu. Homurdandı:
    -Başkasından yaşam uman nasıl hayatının değerini bilebilir!
    Dilenci, meczup görünümlü ihtiyarı rakip sandığı için eliyle gitmesini işaret etti. ihtiyar, kovulmuşluğuna rağmen bastığı yere daha sert basmaya başladı. Dilencinin yüz ifadesinden öfkesi okunmaya başladığında kısa bir nefesle:
    -"işte, bir yaşam emaresi." dedi.
    Dilenci daha da öfkelenmeye başlayınca orayı terk etti. Bilge, öfkenin hayatı yadsıma biçimi olduğunu düşünmüştü.
    Bilge o gün aradığını bulamadı. Artık bulmasına da imkan yoktu. Ölüm, hayatın en keskin gerçeğiydi. Bilgenin ardından kimse yas tutmadı. Zaten, bilge ölüsünün arkasından ne acı dolu ağıtlar ya da şen ezgiler duymak isterdi. O insanın yapısına öyle terş düşmüştü ki öldüğü andan ititbaren toprak olarak diğerlerine yaşam saçacağını düşünüyordu. Bilge mağarasında çürüyüp toprağa karıştı. Kimse cesedini bulmadı. Bulsaydı da tanıyanı yoktu. Bilge, koskoca bir ömür yaşadıktan sonra hiç olmuştu, dünyada diğer akılların anlayabileceği bir iz bırakmamıştı.


    Bilgenin öldüğü geceyi kimse unutamadı. O akşam batan güneş bir daha doğmadı. Akrep ve yelkovan hala ekseni etrafında olması gerektiği hızda dönmeye devam ediyordu. ilk gün insanlar doğmayan güneşi umursamadı. Yapılması gereken işleri, didilmesi gereken yerleri, dinlenmesi gereken oyukları vardı. Bir köle haricinde herkes günlük telaşına teslim olmuş, sorumluluk diye baskılanmış işlerini yapmaya koyulmuştu. Oysa olmayan özgürlüğün sorumluluğu neden biner ki insanın sırtına?
    Köle, göğün artık başka yıldızlarla dolu olduğunu, dünyasının yıldızının kaybolduğunu görünce diğer kölelere anlattı, anlaşılmadı. Göğü işaret etti, artık güneşimiz yok, dedi. Diğerleri bazı kara bulutlarkapadı güneşimizi, deyip umursamadılar. Efendiler korkmuştu, bir merak inmişti yüreklerine. Birbirlerine güneşin hırsızı kim olduğunu sordular. Köleler böylece dehşete kapılmaya başladı. Güneş yoksa hayat yoktu, bunu biliyorlardı. Usulca efendilerine bakmaya başladılar, işte böyle yok olmuştu güneş.
    Köle büyük bir meydanda ortaya çıkıp haykırdı:
    -Efendilerden neyi umuyoruz? Bizler almak için ne verdiysek onlardan aldığımız çok daha azıydı. Buna rağmen hangi cüretle bize bizim yapmamız gerekeni anlatmalarını bekliyoruz. Görün artık, güneş kaybolmadı, terketti sizi. o size hayat verdi, siz onu sattınız. O size ışık saçtı, siz kapalı kutular içinde işlendiniz. Sorarım size; terkedilmişliğimiz trajediden öte değil de ne? Bizi bekleyen artık ölümdür, bizler lanetlendik, bizim olanı, hepimizin olanı kendimizle beraber sattık. Biz zaten ölmüştük, artık çürümeye başlıyoruz.
    Bir efendi yardakçısı bağırdı:
    -Onun yüzünden oldu her şey. Güneşi o kaçırdı.
    Kölelerin her biri toplandı, prangasını kıran adam haricinde. Büyük bir ateş yaktılar ve özgr adamı yaktılar. Köle acılar içinde haykırarak ölürken zafer naraları atıldı. Günlerce o ateş canlı tutuldu
    Özgürlüğü bilmeyen, nasıl anlayabilirdi ki özgürlüğü... Köle ahlakı, zincirleri kırmayı kaos olarak görür. Kaostan korkar, her ne kadar özgürlüğü bilmeselerde özgürlüğün getireceği sorumluluktan korkarlar.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    0
    doğuşumun yıl dönümündeyiz. evet, evet. ölmeye mahkum olduğumuzu biliyorum ama ölümden kaçma uğrasının yoruculuğunu küçümseyemeyiz değil mi? aksi zaten intihar demektir.
    anlayamıyorum, kendimi boş hissediyorum. bir mağaradayım, ve çıplak kayalara karşı konuşup laflarımın gizlediği anlamları yetersiz buluyorum. kahrolsun alman militarilizmi. yooo schopenhauer le zıtlaşmak istemiyorum. bana neden sürekli sataşıyorsun, anlayamıyorum
    ···
  14. 14.
    0
    kaç çabuk o felaketlerden. sığın kendine. acıya tutunmak, tokada dik durmak demek değildir, seni aşağılık. acılara tutunmak, yanağında hissettiğin tokadı kutsamak değildir. acılara sığınmak yanağımızda hissettiğimiz tokadın yüreğimizde oluşturduğu sızıntıyı kabullenmektir
    ···
  15. 15.
    0
    bazı şeyler bazı şeylerdir. hani bazı insanlar vardır, ama sadece vardır. hani bazı sayılar vardır, sıradan sayılar. matematikçi değilim ki ben
    ···
  16. 16.
    0
    varlığımı saran koyu bir korku ve kaygı tabakası ile boğuşuyorum. amacım aydınlığa kavuşmak değil, aydınlıktan da korkuyorum. biliyorum ki kusurlarımla insanların arasına karışmaktan krkuyorum.
    toplumdan korkuyorum ben toplumdan korkuyorum.
    gorkinin mujikleri anlatışı gibi anlatasım var size toplumu
    ···
  17. 17.
    0
    geldin mi, hoşgeldin. ben de seni beklemeye koyulmuştum. yoo çok olmadı beklemeye başlayalı. seninle konuşma ihtiyacı duydum, bilirsin ki bu günlerde konuşacak insan bulmak sıkıntı. haklısın, özür dilerim.
    ...
    hayır bayım ben sevmeleri küçümsemiyorum sadece kutsamıyorum. tanrıcılık oynamak üzere yaşamımı devam ettirmiyorum. edindiğim amaçlar arasında yok bu.
    ...
    aslında bazen bende bunu düşünüyorum. olayları açıklama sürecinin fazla kalıplarla indirgenmiş olduğunu düşünüyorum. hayır, hayır... aslında böyle de düşünmüyorum. demek istediğim şey şu; olayları incelediğimizde karakter ve kişilere göre analizler yapmaya çalışıyoruz. düşünsenize 2 beden var önünüzde, biri ölü diğeri canlı, ayrıca bu bedenlerin farklı zamanlara ait aynı beden olduğunu varsayalım. iki nesneye bakarak, rahatlıkla, aralarındaki farkın bedenlerin arasında durum farkı olduğunu anlayabiliriz. bunu iyice basitleştirdiğimizde fark edeceğiz ki bu iki durumun arasında bir olay var, ve bu olaya biz insanlar ölüm diyoruz.
    ölmek bir olay. anlatmak istediğim şey şu: analizler için olaylara değil karakter ve en önemlisi durumları irdelemeliyiz.
    ...
    anlatmak istediğim bunlar değil tabii ki.
    ...
    kabalık ediyorsun.
    ...
    korkaklık mı? fark edemediğinizi sanıyorum ki: beni korkaklıkla suçladığınız cümleler tek varlığım. söylediğim şeylere gereksiz sertlikte eleştiriler yapıyorsunuz.
    ...
    samimiliğe lüzum yok. eleştirilerinizden bunu çıkarmak hiç hoş olmadı.
    ...
    evet can sıkıntısından kendimle konuştuğum oldu. bunun konumuzla alakası nedir?
    ...
    hangi hakla beni delilikle itham edebiliyorsunuz?
    ...
    kölenin bir halüsinasyon olduğunu nasıl düşünebilirsiniz.
    ...
    gitmenizi rica edeceğim.
    ···
  18. 18.
    0
    bundan 6 yıl once beni intiharla tanistiran, sevgili kaplumbagama tesekkur ediyorum.
    acili gunlerin efkarini yansitarak azaltmayi uygun goren efkarli kisilerin yansittiklarinin acinasi meyvelerini geri toplamayi gorev edinen yani siz zavalliciklarin kibrine, ego ile rest cekiyorum.
    3 sene once giristigim buyuk bir kavganin ortasinda aklima bi' sey takildi. "bunun sonu iyi bitmeyecek, boylesine bir durumdan nasil cikacagim"
    durumun taktanligini anlatmayacagim, ama o durumda boyle dusunmenin tabii bi' sey oldugunu soylemem gerek.
    o an dusundum ki, bu olanlar elbet gececek, cok uzak olmayan bir gelecekte umrumda olmayacak ve o an ki yasananlar icin bir benzerini dusunecegim.
    bu sizlerce basit gelebilir, ama eminim ki bazilariniz; basit kabullenislerin veya olgulari gun yuzune cikartmanin, kafatasi icerisinde kozmik bir patlama ve yeniden sekillenen bir evrenin varligini kesfe cikmanin zorlu ve yasamanin oldukca trajedik bir seruvenin kacinilmaz oldugunu.
    olay bazli analizden durum bazli analizlere gecisin ise yeni bir goz anlamina gelmesini de boyle algiladim.
    efendiler soyleyin bana; acilari yadsimadigimiz sure boyunca ardini gorebilmemiz mumkun mu?
    bu arada isa, huur cocugudur.
    sahih, kac kisinin kaplumbagasi intihar eder ki?
    ···
  19. 19.
    0
    elveda... diyebilmek için mi her şey
    ···
  20. 20.
    0
    ölüm anını düslemek istiyorum kole
    ···