into the wild

hayatımın filmine laf edenin anasını giberim.

filmi az önce izledim. soudtrackleri ipod a atıp yola çıkıcam birazdan. gibtiğimin alaskası sen mi büyüksün ben mi amk

hüngür hüngür agladım sonunda muallakler. sonra sevgilim çok duygusal oldugumu düşünüp verdi bana. bende yeri ayrıdır oyüzden.

tamam doğa, sınırsız özgürlük iyi güzelde bu kadar da aciksüel olunmaz arkadaş. karavandaki o kızı gibmedin ne oldu. öldün aq.şu ölümlü dünyada fırsat buldun mu değerlendireceksin. şimdi senin gibmediğin o kızı dıbına kodumun vampiri edward kütürdetiyo.

kızı gibemiy. toparlak

bi gazla çantaya 5 litrelik suyla somun ekmek attım kağıt paraları yakmaya zütüm yemedi bozuklukları da evde bıraktım kimliği de evde bıraktım ama ehliyeti aldım ne olur ne olmaz sabah çıktım akşama bitap düştüm ambulans çağırdılar ana yolda . doktora anlattım o da bu filmi izlemiş "yarram şarj cihazı ne peki zütüne mi sokacaktın?" dedi . topluma küstüm .

"Ya yüzümde bir gülümsemeyle kollarınıza koşuyor olsaydım , O zaman sizde benim şu anda gördüklerimi görür müydünüz ?"
Chris Mccandless yahut Alex Supertramp..
izlenilmesi gereken bir film.
Film müzikleriyle de Eddie Vedder'a bir çok ödül getirmiştir ki hakkıdır, haklıdır.

beyler adam muallakliğinden değil hatunun liseli olmasından dolayı gibmedi

yaprağı yedi adam sonunda.

kızı gibmediği yerde ağladım bi tek

taş gibi de hatundu dıbını yiim

adam yanına harita almıyo ama dürbünlü tüfek alıyo.bu ne yaman çelişki anne

eleman kalksın gelsin gibsin beni okadar diyorum

dıbına kodumun hep hayalini kurduğum ama aile vs gibi değerler yüzünden yapmaya cesaret edemediğim olayı yapan süperberduşun hayatını anlatan film..
ne güzel tanım oldu dıbına koyim

lan koca geyiği mındar etti huur çocuğu onun anasını gibeyim. bu filmden çok etkilenenler de muallakdir ayrıca.

şimdi dostlar ben bu filmi şu yönden ele almak istiyorum.
cristopher karakteri başını alıp dağlara çıktı, hayatla yüzleşti tamam. ama toplumdan tamamen izoleyken fazla dayanamadı. sanırım alaska'da 100 günden fazla yaşadı ve öldü. sokaktaki bir insanın 5 yılda yaşadığını bu adam 2 günde yaşamış. her dakikası dolu, her dakikası mücadeleyle geçmiş. o 5 yıl yaşayan ise pek nadir kendi istediği gibi hareket etmiş, aslında hep takvime bağlıymış. yani olay şudur. insan sosyal bir varlıktır, yani başka insanlara muhtaçtır. ama bu demek deildir ki 20 milyonluk şehirde her gün züt züte işe gidip gelmek lazım.
bence sistem değişmeli ve insanlar kırsal yaşama dönmelidir dostlar. ben şu yaşadığımız hayatın hayat olduğuna inanmıyorum.

öss dönemimde izleyip ders çalışmayı bana bir ay bıraktıracak kadar sorgulatan filllmm...

güzel film de alex bebeğimin ilahlaştırılması biraz canımı sıktı. filmde resmen bi sahnede adamın biri alex'e, "are you jesus?" diyor.

o kadar da değil yani, yuh.

keşke biraz daha soğuk bir tonu olsaydı filmin.

alex bizden daha zeki ya da özel değil, öyle olsaydı ölmezdi. sadece daha cesur.

müziklere de değinmemek olmaz. filmi tamamladığı, tekrar izleme isteği uyandırdığı kesin, 10 numara.

yerden yere vurulacak, sahne sahne incelenip eleştirilecek bir film değil bence.

filmin bir diğer etkileyici unsuru olarak gördüğüm hippi çifte ise tek kelimeyle bayıldım. ama öğrendim ki ayrılmışlar. =(

bu filmi izleyip de etkilenmedim diyen pek yoktur.

genel olarak filme puanım: 10/8.5

zoofili sevdası yüzünden tak yoluna giden bi niyaziyi anlatıyodu aslında

bende ağladım çok sülalesini gibeyim on numara film.