1. 44.
    0
    ey türk gençliği!

    birinci vazifen, türk istiklâlini, türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

    mustafa kemal atatürk
    ···
  2. 43.
    0
    ey türk gençliği!

    birinci vazifen, türk istiklâlini, türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

    mustafa kemal atatürk
    ···
  3. 42.
    0
    ey türk gençliği!

    birinci vazifen, türk istiklâlini, türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

    mustafa kemal atatürk
    ···
  4. 41.
    0
    çok pis huur çocuğudur .
    ···
  5. 40.
    0
    nick ine kurban oldugumun, adamin dibidir.
    ···
  6. 39.
    0
    Verdiğim bu talimat üzerine heryerde mitingler yapılmağa başlandı.

    Yalnız mahdut yerlerde, bazı tevehhümat tesirile tereddüt edildiği anlaşılmıştır. Meselâ: On Beşinci Kolordu Kumandanının, Trabzon hakkında gönderdiği 9 Haziran 1335 tarihli şifreden (Ves. 21): “Miting esnasında Rumların münasebetsizliğine maruz kalınması ve hiç yoktan bir hâdise çıkması düşüncesine binaen mitinge karar verilmiş iken mevkii fiile konulmadığı... miting heyetinin içtimaında istrati, Polidinin de hazır bulunduğu” anlaşılıyordu.

    Trabzon, Karadeniz sahilinde, mühim bir merkez olduğundan orada, millî teşebbüsat ve faaliyet hususlarında mütereddidane hareket ve Yunanlılar aleyhinde tezahüratı millîye müzateratına, istrati, Polidi Efendileri iştirak ettirmek gibi teşebbüsün ademi ciddiyetine delâlet edecek gevşeklikler, bittabi istanbul ve düşmanlar için pek kıymetli emareler telâkki edilir.

    Verdiğim talimattaki noktai nazarı, aleyhte kullanacak kadar, meharet gösterenler de oldu. Meselâ: Sinoba yeni tayin olunan bir mutasarrıf, orada yapı lan tezahüratı bizzat tedvir ediyor ve miting mukarreratını bizzat yazıp ahaliye imza ettirdiğini söylüyor ve bize de bir suretini gönderiyor. Bu zatın, zavallı ahaliye, gürültü patırdı arasında imza ettirdiği uzun yazılar içinde, şu satırlar gizleniyordu: Türkler terakki ve tekâmül edemedi ve Avrupanın esasatı medenîyesini kabul ve temessül edemedise bu da şimdiye kadar iyi bir idareye mazhar olamamasından ileri gelmiştir. Türk milleti, ancak kendi padişahının saltanat ve hakimiyeti tahtında olmak şartile Avrupanın nezaret ve murakebesile teşekkül edecek bir idare ile yaşıyabilir.

    Efendiler, Sinop ahalisi ndıbına itilâf Devletleri mümessillerine verilen 3 Haziran 1335 tarihli bu muhtıranın zirindeki imzalara göz gezdirirken müftü vekili efendinin imzasını müteakıp gördüğüm imza, arzettiğim satırları yazan ve yazdıran ruhu bana keşfettirdi. O imza, Hürriyet ve itilâf Fırkası reisi sanisi olan zatın imzası idi.
    ···
  7. 38.
    0
    Bir hafta kadar, Samsunda ve 25 Mayıstan 12 Hazirana kadar, Havzada kaldıktan sonra Amasyaya gittim. Bu müddet zarfında bütün memlekette, millî teşkilât vücuda getirilmesi lüzumunu tamimen bilcümle kumandanlara ve rüesayı memurîni mülkîyeye tebliğ ettim.

    Şayanı dikkattir ki, izmirin ve bunu takiben Manisanın ve Aydının işgali ve icra olunan tecavüz ve mezalim hakkında henüz millet tenevvür etmemiş ve mevcudiyeti millîyeye vurulan bu feci darbeye karşı alenen bir gûna teessür ve şikâyet izhar olunmamıştı. Milletin, bu haksız darbe karşısında sakit ve hareketsiz kalması, elbette milletin lehinde tefsir olunamazdı. Onun için milleti ikaz edip harekete getirmek lâzımdı. Bu maksatla 28 Mayıs 1335 tarihinde, valilere ve müstakil mutasarrışıklara, Erzurumda On Beşinci Kolordu, Ankarada Yirminci Kolordu ve Diyarbekirde On Üçüncü Kolordu Kumandanlıklarına, Konyada Ordu Müfettişliğine tamimen şu yolda tebligatta bulundum:

    izmirin ve maalesef bunu takip eden Manisa ve Aydının işgali, müstakbel tehlikeyi daha alenî ihsas etmiştir. Tamamiyeli mülkiyemizin muhafazası için, tezahüratı millîyenin daha canlı olarak, izhar ve idamesi lâzımdır. Hayat ve istiklâli millîyi rahnedar eden işgal ve ilhak gibi hadiseler, bütün milleti dilhun etmektedir. Teessürat zaptolunamıyor. Kabili hazım ve tahammül olamıyan bu ahvalin derhal izalesini, bütün medeni milletlerle, büyük devletlerin adil ve tesirinden sabırsızlıkla intizar, zemininde önümüzdeki hafta zarfında ve muhtelif vilâyata göre pazartesi başlayıp çarşamba günü, müracaatın arkası alınmak üzere, büyük ve heyecanlı mitingler aktıle tezahüratı millîyede bulunulması ve bunun tekmil mühlakata da teşmili ve bütün düveli muazzama mümessillerile Babıaliye müessir telgraşar verilmesi ve ecnebî olan yerlerde ecnebîlere de tesir yapılmakla beraber tezahüratı millîyede âdâp ve sükûnetin fevkalâde mahfuziyeti ve hıristiyan halka karşı bir taarruz ve nümayiş ve husumet gibi etvar alınmaması elzemdir. Zâtı âlilerinin bu fikirler etrafında hassas ve müessir bulunmaları cihetile işin hüsnü idaresinden ve muvaffakıyetten âcizlerinde itminanı tam mevcuttur. Neticesinin imha buyurulmasını rica eylerim.
    ···
  8. 37.
    0
    ey türk gençliği!

    birinci vazifen, türk istiklâlini, türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

    mustafa kemal atatürk
    ···
  9. 36.
    0
    ey türk gençliği!

    birinci vazifen, türk istiklâlini, türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

    mustafa kemal atatürk
    ···
  10. 35.
    0
    Bu tarihe kadar, Yunan ordusunun Manisa ve Aydın civarlarını da işgal eylediğinden haberdar oldum. Fakat izmirde ve Aydında bulunduklarını bildiğim kuvvetlerin ne halde olduklarına dair hiçbir taraftan henüz sarih bir malûmata destres olamıyordum. Doğrudan doğruya bu kuvvetler kumandanlarına da bazı emirler yazmıştım. Nihayet 29 Haziranda, Fırka 56 Kumandanı Bekir Sami Beyin iki gün evvelki tarihli bir şifre telgrafını aldım.

    56 ncı Fırkaya izmirde Hürrem Bey namında bir zat kumanda ediyormuş. Bu zat ve izmirdeki iki alayın bakıyetüssüyufu zabitlerile beraber hemen kâffesi esir olmuşlar. Yunanlılar bunları gemilerle Mudanyaya nakletmişler. Bekir Sami Bey bu bakıyetüssüyufun kumandasını deruhde etmek üzere gönderilmiş.

    Bekir Sami Bey 27 Haziran 1335 tarihli telgrafnamesinde 22 Haziran 1335 tarihli iki emrimi ancak 27 Haziranda Bursaya muvasalatında alabildiğini söylüyor ve verdiği malûmat ve izahatta “Makasıdı millîyeyi hayyizi file isal edecek vesaiti kâfiye bulamadığımdan, fırkamı tanzim ve lengiba muvaffak olursam daha iyi hidematım icrasını kabil gördüğümden 21 Haziran sabahı Kuladan Bursa istikametinde harekete mecbur oldum. Maamafih birçok mevanie rağmen hareketi millîyenin memleketin istihlâsı için elzem olduğu fikrini her tarafa yaymaya muvaffak oldum.” diyor, kanaat ve icraatıma kavi imanı olduğunu bildiriyor ve bu hususta hemen teşebbüsata başladığını; Çinede bulunan 57 nci Fırkaya da emir vermekliğimi ve kendisine de emir vermekle devam etmemi istiyordu (Ves. 20).
    ···
  11. 34.
    0
    Şimdi, Efendiler, ilk iş olmak üzere bütün ordu ile temasa gelmek lâzımdı.

    Erzurumda On Beşinci Kolordu Kumandanına 21 Mayıs 1335 de yazdığım bir şifrede “ahvali umumîyemizin almakta olduğu şekli vahimden pek müteessir ve mütellim olduğumu; millet ve memlekete medyun olduğumuz en son vazifei vicdanîyeyi yakından, müşterek mesai ile, en iyi ifa etmek mümkün olacağı kanaatile bu son memuriyeti kabul ettiğimi; bir an evvel Erzuruma gitmek arzusunda bulunduğumu ve fakat Samsun ve havalisinin vaziyeti, asayişsizlik yüzünden fena bir akıbete duçar olmak mahiyetinde bulunduğundan buralarda birkaç gün kalmak zarureti olduğunu bildirdikten sonra, beni şimdiden tenvire medar olacak hususat varsa iş'arını” rica ettim (Ves.10).

    Filhakika Samsun ve havalisinde Rum çetelerinin islâm ahaliye tecavüzü ve zaten vasıtasız bırakılmış olan hükûmeti mahallîyenin ecnebî müdahalâtı yüzünden hiçbir tedbir alamaması, vaziyeti müşkül kılmıştı.

    Tanıdığımız ve kendisinden büyük enerji ümit ettiğimiz bir zatın Samsuna mutassarrıf tayinini temin için teşebbüs almakla beraber, Üçüncü Kolordu Kumandanını muvakkaten Canik mutasarrıfı tayin ettim. Mümkün olan tedabiri mahallîye alınmaya ve bilhassa ahalinin vaziyeti hakikiye hakkında tenvirine ve orada bulunan ecnebî müfreze ve zabitlerinden içtinap ve ihtiraza mahal olmadığı nı izaha ehemmiyet verildi ve hemen o havalide millî teşkilâta tevessül olundu.

    23 Mayıs 1335 de Ankarada bulunan Yirminci Kolordu Kumandanına, “Samsuna geldiğimi ve kendisile daha sıkı temasta bulunmak istediğimi ve izmir havalisine dair daha kolaylıkla alabileceği malûmattan haberdar olmak istediğ imi” bildirdim.

    Bu kolordunun vaziyeti ile daha istanbulda iken alâkadar olmuştum. Cenuptan Ankara havalisine şimendiferle nakli mevzuubahs idi. Bu nakliyata mümanaat edilmekte olduğunu anlamış olduğumdan istanbuldan hareketim günlerinde Erkânıharbiyei Umumîye Reisi olan Cevat Paşadan, kolordunun şimendiferle nakli teahhur ederse karadan yürüyerek Ankaraya şevkini rica etmiştim. Bundan dolayı bahsettiğim şifre telgrafnamemde “Yirminci Kolordu aksdıbının kâmilen Ankaraya gelmeye muvaffak olup olmıyacağını sordum. Canik livası hakkında malûmat verdikten sonra bir iki güne kadar Samsundan karargâhımla, bir müddet için Havzaya gideceğimi ve her halde Samsundan hareketimden evel beni tenvir edecek malûsbmata intizar eylediğimi” yazdım.

    Yirminci Kolordu Kumandanından, üç gün sonra 26 Mayıs 1335 de aldığım cevapta "izmirden muntazam malûmat alamadıklarını, Manisanın da işgal edildiğini telgraf memurlarının haber verdiğini, kolordunun Ereğlide bulunan aksdıbının, kâmilen, şimendiferle nakline muvaffak olamadıklarından karadan yürüyüşe başladıklarını, fakat, mesafenin uzaklığı sebebile Ankaraya ne vakıt muvasalat edeceğinin malûm bulunmadığını" bildiriyordu.

    Kolordu kumandanı aynı telgrafnamesinde “Afyon Karahisarında bulunan 23 üncü Fırkanın, mevcudunun pek az olduğundan ve orada ellerine geçen efradı bu fırkaya göndermekte olduklarından bahsettikten sonra, Kastamonu ve Kayseri havalisinde bazı muhilli asayiş vakayi hakkında haberler gelmeye başladığını zikrediyor ve peyderpey malûmat vereceğini” yazıyordu (Ves. 11).

    27 Mayıs 1335 tarihinde, Havzadan, Yirminci Kolordu Kumandanından ve aynı zamanda, bu kolordunun mensup olduğu Konyadaki ordu müfettişliğinden “Afyon Karahisarındaki Fırkanın takviyesi için hangi menabiden istifade edilmekte olduğunu ve tezyidi kuvvetine imkânı maddî bulunup bulunamıyacağını ve bugünkü ahval ve vaziyetimize nazaran, bu fırkaya, nasıl bir vazifenin tevcihi düşünüldüğünü” sordum (Ves. 12, 13).

    Kolordu kumandanı, 28 Mayıs 1335 de sorduğum hususata dair malûmat veriyor ve Yirmi Üçüncü Fırka "düşmanın bir işgalî vaziyeti karşısında mevkiini terketmiyecek ve duçarı tecavüz olursa, ahalii mahallîyeden alacakları takviye ile mevkiini müdafaa edecektir" diyordu (Ves. 14).

    Ordu müfettişi de 30 Mayıs 1335 de verdiği cevapta "Yirmi Üçüncü Fırkanı n Karahisardaki asayişi muhafaza ile beraber her türlü işgal hadisesine her türlü vesaitle mukavemet edecektir" diyordu. Bu vesaitin hazırlanmakta oldu- ğunu ve Konyada orduya zâhir olabilecek bir kuvvet ihzarına çalışıldığını, ancak bir isim ve unvana malik olmadığını bildiriyordu.

    Ben, Müfettişliğe yazdığım telgrafta, Konyada bir vatan ordusu teşkil edilmekte olduğuna dair bazı havadisler şayidir, bunun mahiyet ve teşkilâtı nedir, demiştim. Böyle bir sual tevcihinden maksadım biraz da medarı teşvik ve tenbih olmak idi. Müfettişliğin son malûmatı bunun üzerinedir (Ves. 15).

    Kolordu kumandanı bu istizahıma “Konyada vatan ordusunun teşkilinden haberdar değilim” demişti.

    Yirminci Kolordu ve Konyadaki Ordu Müfettişliği ile temasım neticesinde edindiğim malûmattan teyakkuz ve intibahı mucip noktaları 1 Haziran 1335 de Erzurumda On Beşinci Kolordu ve Samsunda Üçüncü Kolordu ve Diyarbekirde On Üçüncü Kolordu Kumandanlarına bildirdim (Ves. 16).

    Trakyada bulunan kuvvet ve kumanda vaziyetini bilmiyordum. O mıntı- ka ile de irtibat tesisi lâzım idi. Bu maksatla, istanbulda, Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Cevat Paşadan 16 Haziran 1335 de zatî şifre ile - Cevat Paşa ile mufarekatim günü mahrem ve şahsî bir şifre kararlaştırmış idik - Edirnede kolordu kumandanının kim olduğunu ve Cafer Tayyar Beyin nerede bulunduğunu sordum (Ves.17). Cevat Paşa 17 Haziranda cevap verdi Cafer Tayyar Beyin Birinci Kolordu Kumandanı olarak Edirnede bulunduğunu öğrendim (Ves.18).

    Amasyadan 18 Haziran 1335 tarihinde, Edirnede, Birinci Kolordu Kumandanı Cafer Tayyar Beye şifre ile verdiğim direktifte esaslı olarak şu hususatı kaydettim: “istiklâli millîmizi boğan ve inkısamı vatan tehlikelerini ihzar eden Düveli itilâfiyenin icraatı ve hükûmeti merkeziyenin esir ve âciz vaziyeti malûmunuzdur.”

    “Milletin mukadderatını bu mahiyette bir hükûmete teslim etmek, inkıraza münkat olmaktır.”

    “Trakya ve Anadolu teşkilâtı millîyesini tevhit ve sadayı millîyi gür sesle cihana duyuracak emin bir mahal olan Sıvasta müşterek ve kuvvetli bir heyet teşkili mukarrerdir.”

    “Trakya-Paşaeli Cemiyeti, haizi selâhiyet olmamak üzere istanbulda bir heyet bulundurabilir.”

    “Ben istanbulda iken Trakya Cemiyeti azasından bazılarile teatii efkâr etmiş idim. Şimdi zamanı geldi. icap edenlerle mahremane görüşerek derhal teşkilât yapınız ve benim yanıma da murahhas olarak kıymettar bir iki zat gönderiniz. Onlar gelinciye kadar Edirne vilâyetinin hukukunun müdafaii olmak üzere beni tevkil ettiklerine dair imzaları tahtında bir vegibayı imzanızla şifreli telgraşa bildiriniz.”

    “Gayei istiklâlin istihsaline kadar tamamile milletle birlikte, fedekârane çalışacağıma mukaddesatım ndıbına yemin ettim. Artık benim için Anadoludan hiçbir yere gitmemek kat'idir.”

    Trakya kuvvei maneviyesini takviye maksadile bu talimata şu malûmatı da dercettim: Anadolu ahalisi baştan aşağı yekvücut bir hale getirildi. Kararlar, bilâistisna tekmil kumanda heyetleri ve arkadaşlarımızla müşterek ittihaz ediliyor. Vali ve mutassarrışarın hemen kâffesi bizimle beraberdir. Anadoludaki teşkilâtı millîye kaza ve nahiyelere kadar tevessü etti. ingiliz himayesi altında bir müstakil Kürdistan teşkili hakkındaki propaganda ve taraftarânı bertaraf edildi, Kürtler Türklerle birleşti (Ves. 19).
    Tümünü Göster
    ···
  12. 33.
    0
    Bu son sözlerimi hulâsa etmek lâzım gelirse, diyebilirim ki, ben, milletin vicdanında ve istikbalinde ihtisas ettiğim büyük tekâmül istidadını, bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak peyderpey, bütün heyeti içtimaıyemize tatbik ettirmek mecburiyetinde idim.
    ···
  13. 32.
    0
    ey türk gençliği!

    birinci vazifen, türk istiklâlini, türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

    mustafa kemal atatürk
    ···
  14. 31.
    0
    Türk ata yurduna ve Türkün istiklâline tecavüz edenler kimler olursa olsun onlara bütün milletçe müsellâhan mukabele ve onlarla mücadele eylemek icap ediyordu. Bu mühim kararın bütün icabat ve zarurîyatını ilk gününde izhar ve ifade etmek, elbette musip olamazdı. Tatbikatı birtakım safhalara ayırmak ve vakayi ve hadisattan istifade ederek milletin hissiyat ve efkârını ihzar eylemek ve kademe kademe yürüyerek hedefe vâsıl olmaya çalışmak lâzım geliyordu. Nitekim öyle olmuştur. Ancak dokuz senelik ef'al ve icraatımız bir silsilei mantı kıye ile mütalea olunursa, ilk günden, bugüne kadar takip ettiğimiz istikameti umumîyenin ilk kararın çizdiği hattan ve teveccüh eylediği hedeften asla inhiraf eylememiş olduğu kendiliğinden tebarüz eder.

    Burada, zihinlerde mevcut olması ihtimali bulunan bazı tereddüt düğümlerinin, çözülmesini teshil için, bir hakikati beraber müşahede etmeliyiz. Tezahür eden millî mücadele, haricî istilâya karşı vatanın halâsını yegâne hedef addettiği halde bu millî mücadelenin muvaffakıyete iktiran ettikçe safha safha bugünkü devre kadar iradei millîye idaresinin bütün esasat ve eşkâlini tahakkuk ettirmesi tabiî ve gayrîkabili içtinap bir seyri tarihî idi. Bu mukadder seyri tarihîyi an'anevî itiyadatile, derhal ihtisas eden hanedanı hükümdarî ilk andan itibaren millî mücadelenin hasmı bîamanı oldu. Bu mukadder seyri tarihîyi ilk anda ben de müşahede ve ihtisas ettim. Fakat nihayete kadar şamil olan bu ihtisasatımızı ilk anda kâmilen izhar ve ifade etmedik. Müstakbel ihtimalât üzerine fazla beyanat, giriştiğimiz hakikî ve maddî mücadeleye, hayalât mahiyetini verebilirdi; haricî tehlikenin yakın tesiratı karşısında, müteessir olanlar arasında, an'anelerine ve fikriî kabiliyetlerine ve ruhî halellerine mugayir olan muhtemel tahavvülâttan ürkeceklerin ilk anda mukavemetlerini tahrik edebilirdi. Muvaffakıyet için amelî ve emin yol her safhayı vakti geldikçe, tatbik etmekti. Milletin inkişaf ve itilâsı için selâmet yolu bu idi. Ben de böyle hareket ettim. Ancak bu amelî ve emin muvaffakıyet yolu, yakın refiki mesaim olarak tanınmış zevattan bazılar ile aramızda, zaman zaman içtihadatta, muamelâtta, icraatta esaslı ve tâli birtakı m ihtilâşar, iğbirarlar ve hatta iftirakların da sebebi ve izahı olmuştur. Millî mücadeleye beraber başlıyan yolculardan bazıları millî hayatın bugünkü cümhuriyete ve cümhuriyet kanunlarına kadar gelen tekâmülâtında, kendi fikriyat ve ruhiyatının ihatası hududu bittikçe bana mukavemet ve muhalefete geçmişlerdir. Bu noktaları, tenevvür etmeniz için, efkârı umumîyenin tenevvürüne medar olmak için, sırası geldikçe, birer birer işaret etmeye çalışacağım.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 30.
    0
    Bu kararın istinat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi:

    Esas, Türk millîyetinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklâli tamme malikiyetle temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun istiklâlden mahrum bir millet, beşeriyeti mütemeddine muvacehesinde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kespi liyakat edemez.

    Ecnebî bir devletin himaye ve sahabetini kabul etmek insanlık evsafından mahrumiyeti, aczü meskeneti itiraftan başka bir şey değildir. Filhakika bu derekeye düşmemiş olanların istiyerek başlarına bir ecnebî efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

    Halbuki Türkün haysiyet ve izzeti nefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.

    Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evlâdır!

    Binaenaleyh, ya istiklâl ya ölüm!

    işte halâsı hakikî istiyenlerin parolası bu olacaktı.

    Bir an için, bu kararın tatbikatında ademi muvaffakıyete duçar olunacağını farzedelim! Ne olacaktı? Esaret!

    Peki Efendim. Diğer kararlara mutavaat halinde netice bunun aynı değil midi!

    Şu fark ile ki, istiklâli için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedekârlığı yapmakla müteselli olur ve bittabi esaret zincirini kendi elile boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir milllete nazaran yâr ve ağyar nazarındaki mevkii farklı olur.

    Sonra Osmanlı hanedan ve saltanatının idamesine çalışmak, elbette, Türk milletine karşı, en büyük fenalığı işlemekti. Çünkü millet her türlü fedekârlığı sarfederek istiklâlini temin etse de, saltanat devam ettiği takdirde, bu istiklâle müemmen nazarile bakılamazdı. Artık, vatanla, milletle hiçbir alâkai vicdanîye ve fikrîyesi kalmamış bir sürü mecaninin, devlet ve millet istiklâl ve haysiyetinin muhafızı mevkiinde bulundurulması nasıl tecviz olunabilirdi?

    Hilâfet vaziyetine gelince, ilim ve fennin nurlara müstağrak kıldığı hakikî medeniyet âleminde gülünç telâkki edilmekten başka bir mevzuu kalmış mıydı?

    Görülüyor ki, verdiğimiz kararın tatbikatını temin için henüz milletin ünsiyet etmediği meselelere temas etmek lâzımgeliyordu. Umumca mevzuubahs olmasında azîm mahzurlar tasavvur olunan hususların mevzuubahs olmasında zarureti mutlaka bulunuyordu.

    Osmanlı hükûmetine, Osmanlı padişahına ve müslimînin halifesine isyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lâzım geliyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 29.
    0
    ey türk gençliği!

    birinci vazifen, türk istiklâlini, türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

    mustafa kemal atatürk
    ···
  17. 28.
    0
    Efendiler, ben, bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü, bu kararların istinat ettiği bütün deliller ve mantıklar çürüktü, esassız idi. Hakikati halde, içinde bulunduğumuz tarihte, Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele, bunun da taksimini teminle uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklâli, padişah, halife, hükûmet, bunlar hepsi medlûlü kalmamış birtakım bimâna elfazdan ibaretti.

    Nenin ve kimin masuniyeti için kimden ve ne muavenet talep olunmak isteniyordu? O halde ciddî ve hakikî karar ne olabilirdi?

    Efendiler, bu vaziyet karşısında, bir, tek karar vardı. O da hakimiyeti millîyeye müstenit, bilâkaydüşart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek!

    işte, daha, istanbuldan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsunda Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.
    ···
  18. 27.
    0
    Şimdi, Efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım, bu vaziyet ve şerait karşısında halâs için, nasıl bir karar vâridi hatır olabilirdi?

    izah ettiğim malûmat ve müşahedata göre üç nevi karar ortaya atılmıştı:

    Birincisi, ingiltere himayesini talep etmek.

    ikincisi, Amerika mandasını talep etmek.

    Bu iki nevi karar sahipleri, Osmanlı Devletinin bir kül halinde muhafazası nı düşünenlerdir. Osmanlı memalikinin muhtelif devletler beyninde taksiminden ise kül halinde, bir devletin tahtı himayesinde bulundurmayı tercih edenlerdir.

    Üçüncü karar: Mahallî halâs çarelerine matuftur. Meselâ; bazı mıntıkalar, kendilerinin Osmanlı Devletinden fekkedileceği nazariyesine karşı ondan ayrı lmamak tedbirlerine tevessül ediyor. Bazı mıntıkalar da, Osmanlı Devletinin imha ve Osmanlı memleketlerinin taksim olunacağını emrivaki kabul ederek kendi başlarını kurtarmaya çalışıyorlar.

    Bu üç nevi kararın esbabı mucibesi vermiş olduğum izahat meyanında mevcuttur.
    ···
  19. 26.
    0
    Bu izahattan sonra manzarai umumîyeyi, daha dar bir çerçeve dahiline alarak, seri ve sehil bir surette, hep beraber müşahede edelim:

    Muhasım devletler Osmanlı devlet ve memleketine maddeten ve manen tecavüz halinde; imha ve taksime karar vermişler. Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükûmeti de ayni halde. Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan millet, zulmet ve müphemiyet içinde tecelliyata muntazır. Felâketin dehşet ve sıkletini idrake başlıyanlar, bulundukları muhit ve hissedebildikleri tesirata göre çarei halâs telâkki eyledikleri tedbirlere mütevessil.. Ordu, ismi var cismi yok bir halde. Kumandanlar ve zabitler, Harbi Umumînin bunca mihnet ve meşekkatlerile yorgun, vatanın parçalanmakta olduğunu görmekle dilhun, gözleri önünde derinleşen karanlık felâket uçurumu kenarında dimağları çare, çarei halâs aramakla meşgul..

    Burada, pek mühim olan, bir noktayı da kayît ve izah etmeliyim. Millet ve ordu, padişah ve halifenin hıyanetinden haberdar olmadığı gibi o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği dinî ve an'anevî rabıtalarla mûti ve sadık. Millet ve ordu çarei halâs düşünürken bu mevrus itiyadın sevkile kendinden evvel makamı muallâyı hilâfet ve saltanatın halâs ve masuniyetini düşünüyor. Halife ve padişahsız halâsın manasını anlamak istidadında değil.. Bu akiydeye muhalif, rey ve içtihat izhar edeceklerin vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain, merdut olur..

    Diğer mühim bir noktayı da ifade etmek lâzımdır. Çarei halâs ararken, ingiltere, Fransa, italya gibi düveli muazzamayı gücendirmemek esas gibi telâkki olunmakta idi. Bu devletlerden yalnız biriyle dahi başa çıkılamayacağı vehmi, hemen bütün dimağlarda yer etmişti. Osmanlı Devletinin yanında, koskoca Almanya, Avusturya-Macaristan varken hepsini birden mağlûp eden, yerlere seren itilâf kuvvetleri karşısında, tekrar anlarla husumete müncer olabilecek vaziyetler almaktan daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı.

    Bu zihniyette olan yalnız avam değildi; bilhassa havas denilen insanlar böyle düşünüyordu.

    O halde çarei halâs ararken iki şey mevzuubahs olmıyacaktı. Bir defa itilâf Devletlerine karşı vaz'ı husumet alınmıyacaktı ve padişah ve halifeye canla başla merbut ve sâdık kalmak şartı esasî olacaktı.
    ···
  20. 25.
    0
    Vaziyeti umumîyeyi tespit için ordu cüzütamlarının, nerelerde ve ne halde olduğunu tasrih etmek isterim. Anadoluda, başlıca, iki ordu müfettişliği tesis olunmuştu. Mütarekeye dahil olur olmaz, kıtaatın muharip efradı terhis olunmuş, silâh ve cephanesi elinden alınmış, kıymeti harbîyeden mahrum birtakım kadrolar haline getirilmişti.

    Merkezi, Konyada bulunan ikinci Ordu Müfettişliğine mensup kıtaatın vaziyeti şöyle idi:

    Bir fırkası (41 inci Fırka) Konyada ve bir fırkası (23 üncü Fırka) Afyon Karahisarında bulunan 12 nci Kolordu, karargâhile Konyada bulunuyordu. izmirde esir olan 17 nci Kolordunun, Denizlide bulunan 57 nci fırkası da, bu kolorduya ilhak edilmişti.

    Bir fırkası (24 üncü Fırka) Ankarada ve bir fırkası (11 inci Fırka) Niğdede bulunan 20 nci Kolordu, karargâhile Ankarada.

    izmitte bulunan 1 inci Fırka, istanbuldaki 25 inci Kolorduya raptedilmişti. istanbulda da 10 uncu Kafkas Fırkası vardı.

    Balıkesir ve Bursa havalisinde bulunan, 61 inci ve 56 ncı Fırkalar, karargâhı Bandırmada bulunan istanbula merbut 14 üncü Kolorduyu teşkil ediyorlardı. Bu kolordunun kumandanı Meclisin küşadına kadar, merhum Yusuf izzet Paşa idi.

    3 üncü Ordu Müfettişliği ki müfettişi ben idim, karargâhımla Samsuna çıkmı ş bulunuyorum. Doğrudan doğruya tahtı emrimde iki kolordu bulunacaktı. Biri, merkezi Sıvasta bulunan 3 üncü Kolordu, (kumandanı beraberimde getirdiğ im Miralay Refet Bey). Bu kolorduya mensup bir fırkanın (5 inci Kafkas Fırkası) merkezi Amasyada. Diğeri, merkezi Erzurumda bulunan 15 inci Kolordu idi. Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa idi. Fırkalarından birinin (9 uncu Fırka) merkezi Erzurumda, kumandanı Rüştü Bey. Diğerinin (3 üncü Fırka) merkezi Trabzonda idi. Kumandanı Kaymakam Halit Bey idi. Halit Bey, istanbula davet edilmiş olduğundan kumandadan çekilerek Bayburtta ihtifa etmiş, fırka vekâletle idare olunuyor; kolordunun diğer iki fırkasından 12 nci Fırka Hasankale şarkında hudutta, 11 inci Fırka Bayazıtta bulunuyordu.

    Diyarbekir havalisinde bulunan, iki fırkalı, 13 üncü Kolordu, müstakil idi, istanbula tâbi bulunuyordu. Bir fırkası, (2 nci Fırka) Siirtte; diğer fırkası (5 inci Fırka) Mardinde idi.
    ···