1. 76.
    +1 -1
    Orta asyadan islami anlatmaya gelen türk ilim irfan insani
    ···
  2. 77.
    0
    adam gibi adamdır.

    edit: tuhaf bir itikadı var
    ···
    1. 1.
      0
      buldummm
      ···
  3. 78.
    0
    kabak adlı hikayesi inci de bile yok.
    ···
  4. 79.
    0
    dünyanın en şehvet dolu ve baştan çıkarıcı şiirleri bir erkekten diğer bir erkeğe yazılmıştır.

    (bkz: şems i tebrizi)

    şu sözünü ise severim,

    "doğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer var seninle orda buluşacağız."
    ···
  5. 80.
    0
    man o to şiiri giber nokta net
    ···
  6. 81.
    0
    @98 neden öyle düşünüyorsun?
    ···
  7. 82.
    0
    gelmiyorum ulan..
    ···
  8. 83.
    0
    @100 osmanlı padişahlarını da sevme
    ···
  9. 84.
    0
    Vurduruyormuş
    ···
  10. 85.
    0
    https://www.youtube.com/watch?v=sQh7fr53Xy0

    https://www.youtube.com/watch?v=87l-wD1kJ2I
    ···
  11. 86.
    0
    Mevlana hsjansskakajansnsjsndnnsdbhsisns

    https://goo.gl/photos/jSSyDDpToenSJh5E8
    ···
  12. 87.
    0
    şerefsizdir açık ve net

    imza:nasreddin hocayı unutmayanlar...
    ···
  13. 88.
    +1 -1
    Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.

    Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında "Bilginlerin Sultanı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.

    Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrıldı.

    Sultânü'l-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.

    Sultânü'l-Ulemâ Nişâbur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldi. Karaman'da Subaşı Emir Musa'nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.

    1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun' u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

    Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.

    Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (iplikçi) Medresesi'ni tahsis etti.

    Sultânü'l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'na bugünkü yerine defnedildi.

    Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, iplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

    Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'te "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.

    Yaşdıbını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.

    Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

    "Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"
    Hz. Mevlâna
    Tümünü Göster
    ···
  14. 89.
    0
    (bkz: mevlana celalettin rumi)
    ···
  15. 90.
    0
    ccc yunus emre ccc böyle bir insana saygı duymamak çok zor
    ···
  16. 91.
    0
    bugün şeb-i arus binler. açın da izleyin üç beş bi ruhunuz dinlensin.
    ···
  17. 92.
    0
    anlamak lazım
    ···
  18. 93.
    0
    @32 okuyup öğrenmeden atıp tutma bin gibtir git lisene
    ···
  19. 94.
    0
    yaşamayı öğrendim.
    doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
    aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
    `
    * * *
    zamanı öğrendim.
    yarıştım onunla...
    zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

    * * *
    insanı öğrendim.
    sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
    sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

    * * *
    sevmeyi öğrendim.
    sonra güvenmeyi...
    sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
    sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.

    * * *
    insan tenini öğrendim.
    sonra tenin altnda bir ruh bulunduğunu. ..
    sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

    * * *
    evreni öğrendim.
    sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
    sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

    * * *
    ekmeği öğrendim.
    sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini. ..
    sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
    bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

    * * *
    okumayı öğrendim.
    kendime yazıyı öğrettim sonra...
    ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

    * * *
    gitmeyi öğrendim.
    sonra dayanamayıp dönmeyi...
    daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

    * * *
    dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
    sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
    sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

    * * *
    düşünmeyi öğrendim.
    sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
    sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

    * * *
    namusun önemini öğrendim evde...
    sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
    gerçek namusun, günah el inin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
    `
    • * *`
    gerçeği öğrendim bir gün...
    ve gerçeğin acı olduğunu...
    sonra dozunda acının,
    yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

    * * *
    her canlının ölümü tadacağını,
    ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. `
    ···
  20. 95.
    0
    köpeğinim üstad
    ···