/i/Kız Meselesi

    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +1 -1
    ***MiNiCiK MATMAZEL***

    Bugün 19/03/2015, tanışmamızın birinci yıldönümü kutlu olsun bebeğim...

    Bu kadar sağlam ve temkinli başlayıp da, hızlıca ve öfkeyle biteceğini tahmin edemeyeceğim tanışmamızın birinci yılı, ayrılığımızın ve yokluğuna alışma sürecimin ise ikinci ayı minnoşum...

    "Kıyamam" derdim, "kıyamas kii!" derdin; direksiyonu bırakıp sana baktığımı farkettiğin halde ilgisizce elinde telefonunla oynamaya devam edip radyodan şarkı seçmeye ve kıpır kıpır etrafı seyretmeye devam ederek. Bunun seni tatlı ve sevimli yaptığını bilirdik ikimizde oyunumuz hakkında hiç konuşmasak da...

    Tavşanın her yerinde ayakkabı izlerin vardı bitanem; torpido gözünde, koltuklarda... Alışması zaman almıştı; kızardım bazen "g.tün yok mu, doğru düzgün otursana" diyesim gelirdi. Sonradan o kadar benimsedim ki, artık yıkattığımda gözüme tuhaf gelmeye başlamıştı...

    Hatırlıyor musun bebeğim tatilimizin son günü ben eşyaları toplarken sen de yatağa uzanmıştın. Yanına gelip birşeyin mi var diye sorduğumda elimden tutup beni de yatağa çekivermiştin. Elimi beline dolamıştın ve sarılıp yatmıştık öylece. "Aşkım ne olursun gitmeyelim ya" der gibi bir halin vardı en çocuksu yanınla...

    Kıymalı-patatesli gözlemeni, lahmacunumuzu, sinema keyfimizi, beni hep yendiğin şu malum oyunu, tay gibi badi badi koşup üzerime zıpladığını, öperek uyandırmadığım için laf soktuğunu, hiç olmadı sadece hava kararmışken ve akşam senle beraber giderken hissettiğin duygularını hatırladın mı bebeğim? Bir gece seni bırakırken "aşkım yurda gitmek istemiyorum, evimize gidelim artık" diye dudağını büzüştürüp kafanı omzuma koyduğunu?

    istanbula zütürecektim seni hatırladın mı bebeğim? Belki de yıldönümümüze denk getirip dönem arası ufak bir devamsızlık ve kaçamak yapıp bir haftayı kendimize ayıracaktık çaktırmadan. Galata kulesine çıkıp sarılacaktım arkandan, istiklalde sallana sallana yürüyecektik kafan istediğin kadar çakırkeyf, tophanede yine yenecektin sen beni, moda sahilinde yürüyüp doyasıya öpecektim seni, boğaz köprüsünden geçerken "ulan istanbul" söyleyecektin çavo gibi bağıra bağıra...

    Olumlu düşün demiştim hatırladın mı bitanem? O en son telefon görüşmemizde eski sevgilinden bahsedip, "Ne yaptı sana ha, durduk yere gıcık kaptın!" deyişinle şok ettin beni bebeğim. Bilmem ki nereden esti bunları düşünmek, kafama balyozla indin resmen. Onunla görüştükten sonra sana dediği şeyi bana anlatıp kafanı omzuma koyduğunu ve ağlamaklı olduğunu hatırlıyorum mesela... Yine Armadada akşam vakti üzgün olduğunu görüp sorduğumda bana, eski arkadaşlarının sana selam bile vermeyip yanından geçip gittiklerini, onun egosu yüzünden bunları yaptığını, nefret ettiğini söyleyip gözlerinden yaşlar süzüldüğünü hatırlıyorum mesela... Birkaç hafta ağlayıp zırlayıp sonra "çivi çiviyi söker" mantığıyla yeni sevgili yapınca seni sildiğini hatırlıyorum mesela... Bunlar şahit olduklarımdı, önceki yaşdıbına dair anlattıkların zaten beni hiç mi hiç ilgilendirmez; eski sevgilin hakkında birtakım yargılara varmak haddime de düşmez tatlı parçam! Cancağızımın üzüntüsünü üzüntüm kabullenmiştim sadece. Seni üzen insan hakkında da olumlu bir düşünce oluşmasını beklememiştin herhalde. Bu ayrılık ve düşünme sürecinde eski muhteşem! sevgilini ilişkimizin düşünce boyutuna katıp da beni yaralamak mıydı amacın yoksa benden kopmayı vicdanına kabul ettirebilmek için derme-çatma sebep ve mazeret arayışının anlamsız ve çaresiz bir boyutu muydu söylediklerin? Canımı yaktın bebeğim, başımdan aşağı kaynar sular döktün ama kişilik ve karakterin hakkında olumsuz bir düşünceye kapılmadım bu söylediklerinle, korkma! Sebepli-sebepsiz beni her üzdüğünde bulduğum envai çeşit mazeretlerden birini de bu yaptığına rahatlıkla uydururum, olur biter...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    Çaresizlik bana aitti, ilk defa akşam yatarken küs yatmayacağız kuralımı çiğneyip sana zaman tanımak zorunda kaldım. Keşke arabadan inerken iki defa sarılıp gülümseyerek, yalan mı gerçek mi olduğunu anlayamadığım ve olumlu düşünüp kurtarma çabasına o an için inanmaktan başka çaremin olmadığı samimiyetinle yollamış olsaydım seni. iddia ettiğin ve hiç atmadığım sms'lerle düşüncelerini paranoyaklaştırdığın gibi değil. Hiç bir şeyden haberim yokken, sen kafanda aldığın kararı benden habersiz uygulamaya başladığında verdiğim tepkilere odaklandığın gibi değil. Suratıma beton gibi duygusuzca bakıp seni son kez yurduna bırakma isteğime bile tecavüzcü şüphesiyle yaklaştığın gibi değil...

    Ağırdı bitanem, ilk iki hafta zaman geçmedi. Hani sen ilişkimiz hakkında sıradaki hamleden bahsetmiştin ya bir keresinde; ben çok uzun zaman önce söylediğin "değer vermeyi biliyorsun üstad" deyişine güvenmiştim. Her fırsatta hayatında giderdiğim ekgib duygularını, tatmin ettiğim hislerini bana söyleyip onure edişine güvendim. Stratejik hamleleri en son bundan üç yıl önceki hayatımda uygulamıştım minnoşum. Arada konuşurduk, hiç anlatmadım ama "Kıyamam" demezdim ona sana dediğim gibi, avcunun içini de öpmezdim, basar giderdim en ufak atarında tıpış tıpış gelirdi sonra, kapı açma gibi kılıbıklıklara da girmezdim, her istediğinde yanında da olmazdım ipleri eline vermemek için, her sabah 'günaydın' mesajı da atmazdım. Anladığınız evrensel dili biliyordum bebeğim, benden önce sen de yaşamıştın zaten. Ama sen farklıydın minik aşkım. Verdiğim değeri anlayıp da bana açık açık söylemiştin ya onun için korkularım yok olmuştu, referans noktam o olmuştu; rahattım. Gözükara sevdim, plan yapmadım, ölçüp-biçmedim korkmadım. Sen benle satranç oynamaya başlasan bile ben o sözlerini unutamadım. En büyük ekgibliğini giderdikten sonra gerisini teferruat olarak gördüm tatlı parçam...

    En azından artık bir zamanlar; "ne yaparsam yapayım, onsuz olmuyor" dediğin gibi kendini bir başkasına muhtaç hissetmeden yaşayamayacağın bir acziyet duygusu içinde değilsin. Kendi ayakların üzerinde durabiliyorsun. Kanatların falan çıkmamıştır herhalde bebeğim. Benimle ve benden sonraki yaşamın arasında çok da büyük fark olmadığını görmüşsündür özgürlük alanı açısından. Rahat rahat sigara içmeni kar say istersen kendine. P.çin birisini hayatına al mesela, her gördüğün boy aynasında daha sen kendine bakıp söylemeden o söyler, "aşkım ne kadar şekilsiz, düz popon var" diye. Fondötensiz karşına çıkmaman gerektiğini de söyler, elbise kombininin kötü olduğunu da. Ne kadar objektif bir sevgilin olduğu için sevinirsin artık; benim seni gözümle değil de kalbimle gördüğümü aklına getirme çabasına girmeden. ilişkimizin en son günlerinde bile hala sana gelirken deli gibi heyecanla sürdüğümü, geç kaldığında bile seni beklemenin büyük bir keyif olduğunu içtenlikle söylediğimi aklına getirmeden.

    Seni bu kadar özel yapan durumun ne olduğunu tam olarak tanımlayamam minik aşkım; belki yaş farkı, belki sevimliliğin, belki yaramazlığın, bazen öğretmenliğin... Hiç olmayan abin veya baban olduğumu bile hissederdim birçok defa. Oğlan çocuğu gibi saçlarını okşayasım gelirdi, serçe parmağımı tutturasım gelirdi bazen. Sonuç olarak yıllar önce askeri lise hazırlık sınıfında eğitim, disiplin, komutanların baskısı ve anne özlemi derken döktüğüm gözyaşlarım vardı; bir de yıllar sonra sen vardın. Yıllar önce üniformayı giyip, apoletleri omzuma taktığımda hissettiğim çocuksu gurur vardı; yıllar sonra koluma taktığım sen vardın. Daha önce hiçkimseye diyemediğim "hayatımın geri kalanı" ifadesini inanarak söylemiştim senin için.

    Unutmak veya özlememek değil de alışmak dersek eğer; evet bitanem, o süreci de tamamladım. Sen benden çok daha öndeydin zaten. Umarım okursan kahkahalarla gülersin inşallah. Senin adına sevinirim...
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    0
    Hasgibtir ordan pic
    ···
  4. 4.
    0
    Seninle üzerinde çok net anlaştığımız bir konu hakkında bile bile hata yapıp bir de üzerine "beni kısıtlayamazsın aşkım!" diye ertesi günün akşdıbına kadar ısrarlı bir şekilde didişmeyi sürdürdüğünü hatırlıyor musun inatçı keçi? Sonra "Tamam aşkım, özür dilerim, haklısın" deyip sevimli minnoş resimlerini gönderdiğini ve her zaman olduğu gibi dakika geçmeden gönlümü almayı başardığını... Aradan yarım saat geçmeden ikinci bombayı patlatıp ertesi gün seni almaya geldiğimde "aşkım kızma ama dün gece birşey daha oldu" diye üç-dört tane ardarda cümleler kurup beni ufak bir sabır testinden geçirdiğini? Endişemi ve gerginliğimi mazur görmüşsündür herhalde, olsun o kadar. Merak etme bebeğim daha yirmi yaşında olduğunun farkında olduğum için dediğim tek şey, "Bitanem yeter, dudağım uçukladı, bir daha bu grup toplanmasın, gittin gördün, verdiğin parana da yazık" olmuştu.

    Daha seninle sevgili olmadığımız zamanlarda iftara zütürdüğüm arkadaşla ikinci sahur buluşmamızı baltaladığını hatırlıyor musun bebeğim? Ders çalışacağız dediğimde, yalnız mısınız yoksa başkaları da olacak mı diye sorduğunu? Peki şu malum arkadaşımla yazın gece çıktığımızda nasıl dellendiğini? Kız olup olmadığını sorduğunu? Artık sen hayatımda olduğun için görüşmeye bir süre ara verdiğimi? Gocunmuyorum tatlı parçam, tarafından sahiplenilmek benim için onurdu. Dengesiz ruh haline kurban olurum, aynı duyguya sen de sahiptin zaten. Karadeniz kızı gibi erkeğimi kıskanır, sahiplenirim ama kafama göre yaşarım diye bir dünyanın olmadığının gayet farkındaydın; mezhebimiz bu kadar geniş değildi ikimizin de. Bazen yaptığın açıklamalara bir gülme tutardı, zor zaptederdim kendimi. Arada ufak yaramazlıkların olacaktı, ben de göz yumup olgun davranacaktım sadece...

    Hani bir insan olgun davranayım, rahat bırakayım, sıkmayayım, üzmeyeyim diye nasıl kendini tutar da bunun tam aksi istikamette bir tavırla, hiç beklemediği bir uyarı telefonuyla hayatındaki en büyük hayal kırıklığını yaşar hiç düşündün mü? Güllük gülistanlık giden ilişkimizde, zoraki birşeylerin artık değişmesi gerektiğini düşündürdüğünü? Canın sıkılmıştı, rahat batmıştı aksiyon arayışındaydın belki de. Açık açık anlatılan durumu anlayamayacak kadar angut değildim herhalde yanlış anlaşılma yoktu bebeğim herşey çok net açıklanmıştı, olaydan haberin yoktu. Arkadaşının gözünde rezil oluşumu da geç, "i.ne miyim, g.doş muyum, ne demek bu!" diye bana kendimi sorgulatma hakkını nereden aldın! Bu yaşattığın iğrenç duygunun sizde karşılığı yok bitanem, geçti gitti zaten... Erkeklik gururu diye küçümsediğin ve zaten zayıf olan empati kurma yeteneğinle hiç anlayamayacağın bir duyguyu düşünüp senden, bende yarattığı etkiyi hissetmeni bekleyemem, devrelerin yanar.

    Hani bir insan o özel gecede beraber olamayacakları için bir hafta öncesinden hediyesini hazırlatır da sonra hayal kırıklığına uğratılıp bir de bunu kendi içinde kapatır ve sonra "siz ne işler çeviriyorsunuz" diye sorgulanıp eşekten düşmüş karpuza dönünce ne hisseder hiç düşündün mü? O hisse sen sahip olsan ağzından neler neler dökülürdü düşündün mü? Kuru bir özüre gerek yoktu bitanem, ikimiz de anladıysak birbirimizi ne mutlu; egomuzdan sıyrılıp acımızı bir nebze de olsa hissedebildiysek ne mutlu bize...

    "Aşkım bu nasıl ilişki ya, hiç trip atmıyoruz, kavga etmiyoruz" diyene kadar geçen sürede nelerin görmezden gelindiğini düşündün mü canım benim? Başıboşluk, savrukluk, saygısızlık, düşüncesizlik gibi kavramlara girmek yerine, "Neciyim lan ben, ne oluyoruz" diye sormak yerine; geçiş dönemi, minik cazgır bebeğim benim, zamanla olacak diye kendimi avuttuğum için pişmanlık duymuyorum, gocunmuyorum bitanem. Kişilik-karakter, düşüklük olarak niteleyip üzerime yaftaladığın ithamlarının olacağını bilsem de değişmezdi bu durum. Bir kısmını zamanla söylediğimde anladın hemen ve şirinleşiverdin, bazılarında da yine aynı şirinlikteki egonu devreye sokup ufak ufak çatışmayı tercih edip güldürdün canım benim. ikisi de çok keyifli ve tatlıydı.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    0
    Merak etme bitanem insanız hepimiz, her gün canımı yakmadın öyle çok sakar ve anlayışsız da değildin ama daha hiç haberinin olmadığı, kırdığın potlar ufak tefek rencide edici davranışlarının olduğunun farkına varmanı da istemiyorum bebeğim pişman değilim söylemediğim için, gülüp geçtiğim için. Hoşuma bile giderdi bazen kafanı omzuma koyup gönlümü alma çaban, veya hiç alakası olmasa bile benim bu şekilde algılama çabam. Sadece ileride çok anlayışlı! bir sevgilin olursa bu sevimliliğini suratına tokat gibi çarpar diye endişeliyim.

    Olumlu düşün demiştim, kapı açtığımı mı düşündün küçüğüm? Bilmem ki nereden esmişti durduk yere? Öncesinde bana yaşattığın güvensizlik duygusunu hatırladın mı bitanem? Evet agresiftim canım benim, ağırdı kıyası yapılamaz belki, inkar mı edeceğimi sandın... Telafisi olmasa bile belki 1000 defa daha kapını açmıştım bebeğim (helali hoş olsun, şerefti minijik matmazelim), onları da hatırlayıverseydin keşke.

    Neler saçmalıyorum bitanem yine kelimelerim mi konuştu, suç bastırma çabası mı, ısıtıp ısıtıp önüne mi koydum? "Suçlu ben değilim, sok bunu kafana" dediğini hatırlıyorum. Suçumun farkında olmadığımı mı iddia edeceğimi sandın? Avucunu yala o zaman canım benim. "Daha yirmi yaşındayım, çok şey bekleme benden" gibi bir mazeretim de olamaz senin gibi. O sözlerin hangi şartlar altında söylendiğinin de izahı olamaz sana göre. Hatamın farkında olduğum için sanki bu kadar çabayı, anlayışı ve sabrı farkında olmadan ve hiç gocunmadan biriktirmişim gibi hissediyorum bebeğim, ister istemez girdiğim bir beklenti gibi. ilerde sevginin sınırını, ucunu bucağını göremediğin bir durumla karşılaşırsan ve bütün tabularını yıkarsan anlarsın belki. Savaş öncesi yiyecek stoklamışım gibi, ya da geleceğimi garantiye almak için hayat sigortası yapmışım gibi sanki. işte bunlardan dolayı, hafızana da güvenmediğim için, anlık hislerini ve hırçın yapını bildiğim için senden olumlu düşünmeni, güzel günlerimizi hatırlamanı istemiştim küçüğüm. Sinirli anlarında pervasızca ağzından çıkanları, gözünün dönmesini de "daha sütten, küçük o, sayılmaz" deyip geçiştirdiğimi, hatta daha sonra sana hatırlatıp beraber de gülebildiğimizi hatırlamanı istemiştim minnoşum. Her defasında sakin sakin konuşma çabama rağmen bir türlü ikna olmayıp samimiyetsizlikle suçlamanı ve bağıra çağıra gövde gösterisi yapmaya başlayınca hoşuna gidip havamızı yakaladığımızı hatırlamanı istemiştim, her ne kadar çok yanlış olsada... "Aşkım seni üzüyor muyum?" diye birkaç defa sorduğunda sana; "Her türlü nazını tribini çekmesi keyifli cadaloz, üzebilirsin arada bir, canımı da yak, seni böyle seviyorum, çok tatlı oluyorsun, Stokholm sendromum" deyişimi hatırlamanı istemiştim. ilişkimizin yaramaz çocuğu olduğunu, ikimizin de severek kabullendiğimiz rollerimizi hatırlamanı, hakkımızı sonuna kadar helal ederek hatırlamanı istemiştim.

    Ne hale düştüğümü gördün canım benim. Hani her ne kadar sevmesende şarkıda dediği gibi "adımla seslendi nasıl ağrıma gitti, nasıl üzgünüm" duygusunu ve seni kaybetme korkusunu görmezden gelip tamamen kendine odaklandın bebeğim. Anlıyorum minnoşum, sen de üzgündün, hayal kırıklığın had safhadaydı. Malum arkadaşla final sonrası eğlencesine gidip "aman umrumda mı sanki, canı cehenneme" diyemezdim. Daha cool gözüküp hazır sen yokken acımı da hafifletme çabasına girmediğim için de pişman değilim. Vicdan azabını da çekmem lazımdı, artık uykusuzluktan seğirmeye başlayan gözlerimi dinlendirmem de lazımdı. Düşüklük mü demiştin? Tekrar düşünmeni isterdim...
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    0
    reserved
    ···
  7. 7.
    0
    reserved
    ···
  8. 8.
    0
    Toplayıp biriktirdiğim saç tellerin, iki küpe, anahtarlık, mumluk, doğum gününde taktığın çiçekli taç, her saat başı çektiğim fotoğrafların, hiç silmediğim mesajların, kola kutusu, kitap ayracı, dolabının asma kilidinin yedek anahtarı, telefonunun garanti belgesi, bere, saklıkentte giydiğin pembe lastik ayakkabıların, aldığın mini parfüm ve belki şu an aklıma gelmeyen birkaç parça eşya daha... Şimdilik uzak duruyorum ama, bir süre sonra hayatımda muhafaza ettiğim en değerli varlıklarım olacak.

    Ha bu arada Ilgaz, Bolunun değil Çankırının ilçesi bebeğim. Kafa dağıtmak için kayak yapmaya gittim sadece. Bolu nereden çıktı bilmiyorum, günahını da almak istemiyorum. Ama eğer cadaloz kafanda tahmin ettiğim düşünceler oluştuysa, kişilik ve karakterim hakkında olumsuz kanaatlerini pekiştirmek için sana malzeme veremediğimden dolayı kusuruma bakmazsın artık. Çivi muhabbetine girmeye gerek yok.

    Bir de son bir özrüm var bitanem. Seni en son bıraktığımda arabayı Kızılaya çok yakın bir ara sokağa park etmiştim, hatırlarsın. Yalnızken işim düşünce hep o civarlara giderdim bebeğim. Ama seninle beraberken el ele tutuşup, beline sarılıp yürümesi çok hoşuma gittiği için bilerek uzak yerlere park ederdim. S.çmaya bile arabayla gittiğimiz için, sen her ne kadar hissetmesen de o duygu benim için çok eşsizdi. Biraz yürütüyordum seni ama hakkını helal et artık :-)

    Bir de son bir tavsiye küçüğüm; ilişkimizi şeffaflaştırmak konusunda kendi payımı ihmal etmesem de en azından bundan sonra ilişkinde olanlardan en yakınlarına bile bahsederken hakaret etmezsen hem kendine hem de karşındakine olan saygını yitirmemiş olursun. Telefonunda hakkımda yazdığın kelimeyi görünce o an söylemedim, uygun bir vakitte sakinleşince söylerim diyordum; sakinleşmeye fırsat olmadı. Gergin anlarında kaymana zaten lafım yoktu ama üçüncü şahıslara aktarırken biraz daha özenli olmaya çalışırsın artık.

    Yadırgama bebeğim, biraz ayarsız sevdim. Bazen kafan karman çorman, bazen burcunun getirmiş olduğunu iddia ettiğin negatiflikler, kendine yakıştıramadığının çok iyi farkında olup da itiraf edemediğin, ablana bile sorup "e haklı çocuk" cevabını aldığın, erkeğinin gururunu bazen hiçe sayıp çöpe attığın davranışlarının; daha önceleri ağzından çıkan, en son attığın çirkef mahalle karısı gibi hakaret içeren mesajların da sana ait olmadığının farkındayım. Gayet güzel giderken, hiç bozmaya niyetim yokken beni durduk yere agresifleştiren hiç yapmak istemediğim hareketlerimin; hayatımda bir kere kullandığım ve bir daha ağzımdan çıkması mümkün olmayan aynı olaya ve hayal kırıklığıma ait hakaretlerimin, bazen nasıl ergene bağladığım ve kontrolümü kaybettiğimi gördüğün davranışlarımın da bana ait olmadığının gayet iyi farkındasın. Alternatif bir senaryo bulamadım. Yaşanıp ders çıkarılabilme ihtimali varmış; o ihtimal gerçekleşmeden bitmiş.

    Hak-helallik kavramlarına girmeye gerek yok bitanem, tabiki sonuna kadar helal olsun. Hatta bana yaşattığın hislerin ve duyguların hayatımdaki en güzel ve yegane olduklarını hesaba katarsam sana borçlu bile çıkabilirim. Ne yaparsan yap, sevgimin şiddeti birçok şeyi görmezden gelip sümen altı etmeye fazlasıyla yetecek kadar çok olduğu için, birçok durumu sana aksettirmeden kendi içimde aşma çabasına girdiğim için sende gereksiz ve yersiz bir özgüven-gurur oluşturduysa yine de sağlık olsun. Senin için yolculuğunun kısa ve keyifli bir kısmı olabilirim, hatta hiç hatırlamaya bile zahmet etmeyeceğin bir kısmı...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    0
    Bana gelecek olursak; jübileyi yapmış gibi hissediyorum bebeğim, tutunamamış ama zirvede bırakmış gibi. Hafif bir kendini beğenmişlik ve kimseleri beğenmeme duygusu hakim senden sonra. Karşıma biri çıkar ve senin gibi çocuk taklidi yaparak konuşursa sendeki kadar tatlı olmadığı için ağzına iki tane patlatırım diye korkuyorum. Nazı, tribi senin kadar sevimli olmazsa hiç umursamadan tekmeyi basar arkama bakmadan giderim diye korkuyorum. Senle karşılaştığımda herhangi bir arayış içinde olmadığım hayatıma dönmeyi daha makul sayıyorum artık. Sen arayışına devam et küçüğüm. Umarım sinemada gözlerin pörtlek pörtlek film izleyip, etrafa döke saça patlamış mısırı bir kendi ağzına bir yanındakine minicik ellerinle avuç dolusu tıkıştırırken esas filmin ekranda değil de tam yanında, hem de kapalı gişe olduğunu keşfedip seni izlemeye başlayan bir sevgilin olur ilerde.

    Bu şarkı da sana gelmesin, bana da gelmesin, kimseye de gelmesin. Koskoca bir kumsalda tek bir kum tanesi kadar da olsa içimde kalan umudum ve bir zamanlar değer verildiğini anlayıp, üstadını onure eden ufaklığa gelsin;

    https://www.youtube.com/watch?v=YGdmPI8Vu24

    Sakın bir söz söyleme yüzüme bakma sakın
    Sesini duyan olur sana göz koyan olur
    Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın
    Anan bile okşasa benim bağrım kan olur

    Dilerim tanrıdan ki sana açık kucaklar
    Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun
    Kan tükürsün adını candan anan dudaklar
    Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun

    (Rahmetli çok içten söylemiş be. Nur içinde yatsın, büyük üstad)
    ···