/i/Sözlük İçi

sözlük içi.
  1. 501.
    +3
    evet, yani, zaten bu kızla uzun vadeli bir ilişki düşünülemezdi, görünüşünden anladığım kadarıyla,
    her türlü sosyo-ekonomik kriterde benden çok daha yukarda olma ihtimali son derece yüksekti,
    bunun yanında , bugün en zütü taklu, kolu kıllı hatunların bile peşinde en az 2-3 adam
    dolanırken, bu hatunun ki emekli maaşı kuyruğundan farksız olmalıydı aq...
    o nedenle, kıza, zorla yakalanabilmiş ve her an kafesinden kaçabilecek nadir bir hayvan
    muamelesi yapıp, sonunda gene kendimi üzmektense, zaten hiç benim olmamış ve tamamen
    zaman geçiriyormuş gibi düşünmek çok ama çok daha mantıklıydı,
    diyorum ya, zira o da bana aşık filan olmuş değildi herhalde, bir süre birlikte gönül eğlendireceği,
    peşindeki kalabalıktan şansı olan bir adaydım sadece onun için bence..
    işte bu yüzden çok rahattım beyler..hem de çok..
    ve sanıyorum onu bu kadar etkileyen de bu rahatlığım oldu..çünkü o, karşısındaki erkeklerin
    ellerinin ayaklarının birbirine dolaşmasına ve ona prenses muamelesi yapmalarına zaten alışık
    olmalıydı -ki hak ediyor yani-... ben biraz farklı gelmiştim ona..biraz asi... biraz gizemli... hoş
    sohbet... biraz da karanlık-keşfedilesi-...
    kadınlar keşfetmeyi sever, adım adım ilerlemeyi, bir bilinmezin peşinden koşmayı sever... gerçi
    tüm insanlık sever ya bunu... ama kadınlar daha fazla sever,
    o yüzden diyeceğim odur ki, eğer bir kadına karşı ciddi düşünüyorsanız, delikanlılık yapıcam,
    sözümün eri olucam diye pat diye daha ilk buluşmalarda neyiniz var, neyiniz yok dökmeyin aq...
    bırakın sizi merak etsinler..ve bırakın onlar konuşsun...
    kadınlar konuşmayı da sever..kendilerinden ve çevrelerinden bahsetmeyi...
    onları dinleyin..ya da en azından dinliyormuş gibi yapın...
    tahmin edeceğiniz gibi, kadınlar önemsenmeyi ve ilgilenilmeyi, her şeyden daha çok sever..
    ilgiye aç, muhtaç, zavallı yaratıklar..
    http://fizy.com/tr#s/16qqjk
    sınıf, her zamanki sınıf..burada bırakın playboyu, ferre setinin temizlik işçisi kadar bile
    giblenmiyorum..
    ···
  2. 502.
    +2
    sınıfın genel durumundan ve benimle olan elektriğinden az çok bahsettim, ama biraz daha
    açayım istiyorum, biraz dedikodu yapalım, hazır enerjimiz yerinde, gözlerimiz zinde iken *
    ne demiştik? hah,
    evet, sınıf, 60-70 kişi kadar, işte 20 si erkek 45-50 si kız.. okey, bunu zaten biliyoruz, yeni bir bilgi
    vermem gerekirse, sınıfın 5 te 1 lik bir kısmı, yani 10-15 kişisi, aynı şehirden, bunlar çoğunluklar
    yani..ama genelde kızı olsun, erkeği olsun pasif ve bölünük takılıyorlar..ne bileyim böyle bi
    havalarda aq..
    beni görünce, daha doğrusu artık göz göze gelip de yapacak başka bir şeyleri kalmayınca selam
    veren bir 5-6 kişi filan var, biri necati işte biliyorsunuz, bir ikisi, eski tayfa kızlarından daha az şıllık
    olanlar ve yine az çok merabamın olduğu 2-3 kız daha..
    dıbına koduğumun erkekleri! alayı ya pokemon, ya da kendini king sanan narsist pekekentlerden
    ibaret... lan beni hiç sevmiyorlar beyler * vallahi bak... ben de onları sevmiyorum... zaten genelde
    erkeklerler beni ya çok sever, ve kanka-dost oluruz, ya da bana gıcık olurlar ve içten içe kendi
    çaplarında düşman olurlar... kızlarla her zaman daha iyi anlaşmışımdır, bana daha cana yakın
    gelirler, fakat bazıları ben "arkadaşız" ayarını verdikten sonra kaçıp gidiyorlardı, yazık..* * *
    her neyse.. sanırım bu hemcinslerimin genelde, ya benimle çok iyi geçinmeleri ya da hiç
    hazetmemelerinin sebebi, bu kızlarla olan rahat ve samimi halimdir, kıskanıyorlar mı ne tak
    yiyorlar bilmiyorum... ki hikayenin ilerleyen bölümlerinde bu tezimi destekleyen bazı anektodları
    da sizle paylaşacağım.. neyse..
    ve,
    bir de ebru var tabi..
    oraya gelmeye çalışıyordum iki saattir.. evet..ebru, ben ve aramızdaki saçma sapan ilişki..
    ben iyice yalnızlaşıp, artık her "merhaba" ya muhtaç hale gelince (ama bakın bunu hiç
    çaktırmamaya çalışıyorum yani, hani canı çok yanmasına rağmen "acımadı ki acımadı ki" diyen
    çocuklar gibiyim..) ebruyla da ister istemez daha sık göz göze gelmeye başladık... bu ifadesiz ve
    eblek şekilde,
    ···
  3. 503.
    +3
    ben ise, neye benzediğini bilmediğim bir suratla, arada 3 er 5 er saniyelik uzun
    bakışmalar da dahil olmak üzere, benim bu kaos dönemim boyunca 10-15 kere filan
    bakışmışızdır..
    ta ki o güne kadar
    bütün, duvarları yıkan bir top, bütün barajları-setleri- dağıtan bir sel, bütün zırhları delen bir
    mızrak vardır beyler...
    işte bizim ebruyla aramızdaki set de o gün yıkıldı, ve biz ister umursayalım, ister umursamayalım,
    bir şeyler akmaya başladı birbirimize doğru ve i.ten içe..
    o güne gidelim,
    ayşenden buluşma sözünü kaptıktan bir gün sonra,
    perşembe olabilir..cuma da olabilir..
    neyse biz gidelim işte...
    arkadaşlar bu part biraz uzun olabilir, yazarken görücem bende, ondan sonra da bir yarım saat
    mola veririz, o ara yorumlarınızı bekliyorum
    http://fizy.com/tr#s/17ks2k
    öğlen arası..
    zıkkımlanıp sınıfa döndüm, bomboş..daha iyi..en azından umursanmama yok..
    sırama yıkılıp kulaklığımı takacağım ve artık yarım saat mi, yirmi dakika mı, ne kadar varsa, dersi
    bekleyeceğim... zamanın hızlı geçmesi için yalvararak..
    içeri girdim, sırama yöneldim, o ara arkamdan birinin daha girdiğini hissettim, umursamadım...
    sırama yanlamasına dönüp, ayakta pozisyonda çantamdan defter kalemimi, kulaklığımı
    çıkarıyorum..ders öncesi hazır dursun kenarda.. o ara görüş açım gereği az önce arkamda kalan
    sınıfın girişini de görebilmiştim ki, arkamdan girenin de ebru olduğunu gördüm,
    ···
  4. 504.
    0
    gayri ihtiyari bakmıştım, ama o da bakınca, gözlerimi kaçırma gereği duymadım..ben ne
    kaçırıcam aq..o kaçırsın..
    bir kaç saniye, bana doğru ilerlerken bakışa durduk, en sonunda tam yanımdan geçerken,
    "naber?" dedi, renksiz bir tonla..
    sınıf içinde son 2-3 haftada bir elin parmaklarınca duyabildiğim ve hepsine "iyilik" diyerek yalan
    cevaplar verdiğim bir soru kelimesi..
    bu kez dürüst oldum... o benim biraz arka çaprazımda kalan sırasının başına dikilirken, "iyi
    sayılmaz.." diye cevap verdim..
    sesim mahzun, ya da ağlak çıkmamıştı, ebrunun bana acıması en son isteyeceğim şeydi
    herhalde.. aslına bakarsanız, acıma ve merhamet duygum gerçekten çok gelişmiş olmasına
    rağmen *, kendime acınmasından nefret ederdim..kim olursa olsun..
    ona yeniden sırtımı dönüp, ayakta vaziyette çantamla uğraşmaya devam ederken, adet yerini
    bulsun diye sordum "senden naber?"...
    bir iki saniye sessizlik oldu.. sonra, "iyi sayılmaz.." dedi o da... oldukça incin bir sesle.. yani
    dalga mı geçiyorr, ağlamak üzere miii, gülmek üzere miii, öylesine mii, ciddi mii, hiç belli olmayan
    bir ses tonu... sanırım her birinden biraz var..
    çantamın fermuarını çekip ona doğru döndüm, hafif arka çaprazımdaki sırasının masanına
    yaslanmış, ayakta öylece beni gözlerken buldum..
    ben de kendi sırama aynı şekilde yaslanıp dik dik bakmaya başladım... aramızdaki mesafe 1
    metre filan anca...
    öylece bakıyorum.. hatta öylece değil, biraz sertçe.. sanki "ne var yea?" der gibi...
    o da bakıyor.. hiç konuşmadan..
    sadece bakışıyoruz...
    dudağı seyirdi.. gülümser gibi.. buruk..
    ben derin bir nefes çektiğimi farkettim, burun deliklerini bir anlığına genişleten cinsten *..
    hala göz gözeyiz..
    benimkiler yoruldu bakmaktan... aslında yorulmadı da..rahatsız oldum.. sağa sola kaçırdım
    bakışlarımı, az önce aldığım derin nefesi, off çekercesine geri verdim..
    ···
  5. 505.
    +1
    tekrar yüzüne baktım.. gözleri hala yüzümde.. yüzünde buruk bir ifade..
    ben de pek iyi hissetmemeye başlamıştım..
    çıkıp gidebilirdim sınıftan, ya da ne bileyim, sırama döner oturur, kulaklığımı takar, kafamı
    kollarımın arasına gömebilirdim.. kaçabilirdim bu sahneden..
    ama kafam sanki görünmeyen bir mengeneyle sabitlenmiş gibiydi, hatta tüm vücudum..
    biraz da inadına.. öyle kalmak istedim..
    öylece... senden önce pes edecek değilim..
    öyle 1 dakika filan bakıştık sanırım... beyler.. tarifsiz bir atmosfer... çok tuhaf yani.. böylesini herkes
    yaşar mı bilemiyorum.. zira bu derece saplantılı iki deli, dünya üzerinde çok zor bir araya, karşı
    karşıya gelirler bence...
    ben beklediğinden dirençli çıkınca, ebru, savaşı başlatan taraf olmasına rağmen telaşlanmaya
    başlamıştı... bu kez gözlerini o kaçırdı.. yutkundu..dayandığı sırada kaykıldı..o ara fırsattan istifade
    ben de sınıfın girişine bir göz attım, gelen giden var mı gibisinde.. gerçi olsa sanki bir gibim
    görebilcem o açıdan..ama refleks işte...
    tekrar gözlerimi çevirdiğinde, bu kez onu iyice ekşimiş bir suratla buldum karşımda.. ağlamakla
    gülmek arasında kalmış, ama ilkine daha yakın, mücadele eden bir yüz... onun genelde poker
    face olan yüzünde pek sık görebileceğiniz türden bir ifade değil...
    o an içime korkunç bir yoğunlukla, acıma-konuşma ihtiyacı hisleri doldu..bir kez daha derin nefes
    alıp, daha ne söyleceğimi beynimde bile tasarlamamışken, resmen karavana bir şekilde
    konuşuverdim,
    "neden iyi değil?"
    niye böyle bir şey dediğimi inanın ben de bilmiyorum.. diyeceğim varmış..
    artık iyice dağılmak üzere olan ifadesini, cevap vermek için ağzını açmadan evvel toparlamaya
    çalıştı... mağrur bir eda katmaya çalıştığı sesiyle,
    "bilmem.. sence?"
    diyebildi..
    ···
  6. 506.
    +3
    kalbimin hızlandığını hissettim.. havadaki o duygusal yoğunluk, inanılmaz bir hal almıştı.. beni
    sıkıştırıyor, boğuyor, nefes almamı engelliyordu..
    ebru daha fazla dayanamadı... tam ben "toparladı galiba" diye düşünüp rahatlamışken küçük bir
    hıçkırık koyverdi.. ardında, deminden beri bozmamaya çalıştığı yüz ifadesi iyice ekşidi, gözlerinin
    kenarından, benim orada olduklarını bile hissedemeyeceğim şekilde inatla gizlediği damlaları
    dökülüverdi..
    ağlayan bir kadının karşısında durmak çok zordur beyler..
    elim ayağım dolaştı onun o duygusal boşalımı karşısında... yaslandığım yerde dikleştim.. elimle
    salak bir hareket yaptım, hani böyle hareket ettirmekle ettirmemek arası..
    bir şey söylemek istedim.. ağzımı açıp kapadım sadece... refleks olarak gene sınıfın girişine
    bakıp, ebruya doğru bir adım yaklaştım.. aramızdaki mesafe yarım metreden daha az olmalıydı..
    o ise artık bana bakmıyordu.. hafif bir açıyla öne eğilen başı, ona özgü, sessiz hıçkırıklarını (çok
    naif bir kızdı lan harbiden..) ve az önce kendini iplerinden koparmış, hızla akmakta olan
    gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu..
    daha fazla dayanamadım... tamamen iyi niyetle ve neredeyse reflekssel olarak, gayri ihtiyari, elimi
    uzatıp yanağına dokundum... başını kaldırmadı... göz yaşıyla ıslanmış yanağında elimi hafifçe
    gezdirip, siler gibi yaptım... sonra biraz daha ileri giderek, tamamen avcumun içine aldım bir
    yanağını... baş parmağım göz pınarının civarında, hafif bir okşayışla dolanırken, o, bu sefer
    kaldırdı gözlerini..
    bakıştık..
    ···
  7. 507.
    0
    sadece bir kaç saniye daha..
    az önce benim attığım ve aramızda sadece santimler bırakan adıma karşılık, o da bir adım attı ve
    tüm mesafeyi kapadı, elleri boynumun etrafına dolanırken, görüş açım gittikçe daraldı... önce
    sadece yüzü, sonra sadece gözleri kaldı, kendini bana, dudaklarını dudaklarıma bastırırken,
    benim boştaki elim, durumdan vazife çıkarırcasına onun belini kavradı nazikçe...
    bir kaç saniye içinde, tamamen birbirimize dolanmış, o boş sınıfın orta yerinde "dünyaya isyan
    edercesine" bir tutku ve hararetle öpüşmeye başlamıştık...
    takip eden panpalar,
    02.20 gibi yeniden yazmaya başlayacağım, bir şeyler atıştırayım acıktım lan..
    devam edelim, son 2-3 uzun partla bitiririz
    http://fizy.com/tr#s/1dljys
    ..nefes alamıyordum..ama hayır, bunun nedeni dudaklarımın hunharca sömürülmesi ya da birinin
    burnumu sıkması filan değil..nefes alamıyorum çünkü öyle bir duygu seli var ki karşımda,
    boğuluyorum..ebru, aylardır, onu her terslediğimde, her umursamazlıktan geldiğimde, mineyle
    beni her gördüğünde söyleyemediklerini, şimdi resmen haykırıyor, çığlık çığlığa, ama sessiz ve
    söz bir şekilde, kulaklarıma da değil, dudaklarıma,
    oradan da direkt kalbime doğru..
    nefes alamıyorum..çünkü boğuluyorum..bu yoğun hislerin baskısı ve kuşatması altında..
    boynum ellerinin, dudaklarım dudaklarının arasında... kıpırdayamıyorum..doğru düzgün karşılık
    bile veremiyorum, dudaklarımın üzerinde zarifçe bale yapan dudaklarına..elleri boynumu,
    kulaklarımın arkasını, ensemi dolanıyor, orada, benim bile varlığından haberdar olmadığım, ama
    ···
  8. 508.
    +1
    onun bildiği gizli mabetlerime konuk oluyor, tutkusu, her bir hücremi ele geçiriyor, yakıp yıkıyor,
    yağmalıyor..
    ve kalbim, sevdiğini düşündüğü kadının öpüşlerinde bile sıradan, hatta hissiz takılan kalbim,
    deliler gibi, kaburgalarıma ince bir sancı sokacak kadar çılgın ve delibaş bir şekilde
    çırpınıyor.. gümbürdemesini bir nabız gibi, ta beynimin içinde duyuyorum..
    beyler, şunu söylemeliyim ki, o güne kadar bir kaç kızla, onlarca, belki yüz kez öpüşmüşlüğüm
    oldu (ki bunların büyük kısmı mineyle zaten), ama inanın hiç biri, buradaki yoğunluğun ve
    hissayatın yanında bile geçemez.. mine ile olan ilk deneyimiz dahi...
    bugün bile geçmişe dönüp baktığımda, beni ebru gibi öpen çok az insan olduğunu
    görüyorum..yok.. tarifsiz..eğer bu tutkuya, tuna kiremitçi, elif şafak gibi duayenler maruz kalmış
    olsaydı, inanın sonunda, tarifini beceremeyip kalemlerini kırmaktan korkacaklarını
    düşüneceklerinden dolayı, tek bir kelime bile etmezlerdi o sahne ile ilgili..
    ben de edemiyorum... tarif, ya da tasvire kapalı, bütün edebi icraatların, bütün süslü
    betimlemelerin, şaşalı mecazların kifayesiz kaldığı.. kısacası sözün bittiği bir nokta.
    ..o ilk şokun etkisi altında olduğum bir halde, ebru bu kez üzerime yüklenmeye başladı.. zaten
    aralarında çok fazla açıklık olmayan, benim tarafımdaki sıralara doğru beni iteledi ve tam
    karşıdaki sıranın masasına,
    ···
  9. 509.
    0
    , az önce bakışıp durduğumuz şekilde beni yasladı..ben, artık diğer
    elimi de yanağında çekmiş, tamamen sırtını ve belini sarmıştım.. onunkiler hala benim
    boynumda...
    o şekilde ne kadar öpüşedurduk, inanın hiç bilmiyorum..o ara sınıfa giren-görüp-çıkan oldu mu?
    inanın onu da bilmiyorum...
    sonunda dudaklarımız ayrıldı..
    ben, sanki dakikalarca suyun altında kalmış bir dalışçının, yüzeye çıkma anında aldığı nefes
    misali bir nefes aldım.. sonra bir daha..
    vücudumun ısısı artmış, kalbim kendini parçalar ve ciğerlerim akordeon gibi sönüp şişerken,
    topyekün afallamış bir şekilde karşımda duran, beni abondone etmiş bu duyguların sahibi olan
    kıza baktım..
    gözlerinden hala süzülen yaşlar eşliğinde, o artık çok aşina olan, ifadesiz haliyle bakıyordu bana..
    gülmüyordu,
    mutlu görünmüyordu..
    hiç bir şey düşünmüyor gibiydi...
    bir kaç saniye soluklanıp kendimi topladım, kapıya doğru bir bakış daha attım..
    ve bu kez ben, ellerimle yüzünü kavrayıp onu kendime çektim,
    karşılık vermek istercesine, ama onun gibi doğal ve içten olmaktan uzak bir şekilde öpmeye
    başladım dudaklarını, çok fazla da sürdüremedim zaten.. yanaklarına kaydım biraz, oradan
    boyuna ve nihayet omzunun üzerinde son buldum.. başım, köprücük kemiğinin üzerinde, öyle
    kaldım..
    sarıldı, sırtımı omzumu sıvazladı..
    ···
  10. 510.
    +1
    kafamı kaldırdım..kolunu yakaladım..az önce masa kısmına sıkıştırılmış olduğum sıraya
    çökerken, onu da yanıma oturttum..
    bir süre de, öyle durakta otobüs bekleyen yabancılar gibi, yan yana, başlarımız hafif öne eğik ve
    konuşmadan kalakaldık... yabancılardan tek farkımız, benim hala onun kolunu tutmakta olan
    elimdi..
    sonunda yüzümü ona doğru çevirdim..ısrarla baktım, o da döndürdü kafasını..tekrar göz göze
    geldik..
    bu kez ifadesi çok tanıdık ve tam beklediğim şekildeydi,
    "ee?" diyordu... "şimdi ne olacak peki?"...
    hafifçe gülümseyip, kolunu tutan elimi sıktım.."tamam, buradayım bak" dercesine...
    sonunda bakışmalar yerini söze bırakacaktı nihayet..
    "ikimiz..?" diyebildi... üzerinde patlayacak bir şamardan korkan küçük çocuklar gibi tedirgin bir
    şekilde,
    "oluruz.." dedim bende, yine hafifce ve epey utanmış şekilde gülümseyerek..
    utanmıştım, çünkü o güne kadar itip kaktığım, bir şekilde görmezden geldiğim, saçma sapan
    düşüncelerle kendimden uzaklaştırmaya çalıştığım bu kızın sevgisi beni mahcup etmişti..
    "iyi ne güzel * " dedi, ve tanıştığımız günden beri daha ilk kez görmeye vakıf olduğum,bir şekilde
    sevindirilmiş yaramaz çocuklarınkine benzeyen tuhaf bir gülümseme eşliğinde, başını lap diye
    omzuma attı,
    ben de kolundaki elimi, eline doğru indirdim..avuçlarımız birleşti..mutlu şekilde iç çektiğini
    duydum..
    tuhaf bir şekilde, ben de mutlu olmuştum..başım hala hafif öne eğik, kendi kendime huzurla
    gülümsediğimi hissettim..şefkatle..
    az önce, trafik ışıklarının olmadığı bir caddede, yaşlı bir adamcağızı karşıdan karşıya geçirip
    insanlık görevimi yapmış gibi bir hisle..
    öyle gülümsedim..
    bu şarkıyı çok seviyorum lan, bana sesleniyor gibi geliyor * bir daha vereceğim o yüzden,
    http://fizy.com/tr#s/1agyo2
    yeniden yan yana oturmaya başlamıştık,
    ikimizde,kendilerince kimsenin bilmediği gizli bir sırrı bilen çocuklar gibi arada göz göze gelip,
    şapşal şapşal sırıtıyorduk..aninden bastıran, kaçamak gülümsemeler oluşuyordu
    dudaklarımızda
    ···
  11. 511.
    +2
    hani, sanki böyle komik bir durum var, ne bileyim, aramızda bir espri var ve biz, kimseye
    çaktırmadan, sadece kendimiz anlayarak ve anlaşarak onu mutlulukla yaşıyoruz..
    çok huzurluydum beyler.. gerçekten... mesele, benim mutluluğumu, ya da mutsuzluğumu aşmıştı
    artık..ben, o sade insan halimle, bir başka insana, en çok istediği hediyeyi vermiştim..ne büyük
    gurur..
    ama diyorum ya, mahcubiyet de var, resmen eziliyorum o sevgi selinin altında..
    ders bitimi, haftalardır beni yok etmeye uğraşan sınıfa, aylardır içimi oyan ayşen ve ozana, beni
    kendince bir anda silen nilaya ve diğer kızlara inat, kapıdan çıkarken yakaladım ebrunun
    elini.. bütün koridor öyle yürüdük, önümüzde insanlar, arkamızda insanlar... hepsi görsündü.. hepsi
    bilsindi... yıkamamışlardı beni... ve dahası, o kendine bile hayrı olmaz denilen ben, bir başkasına
    da hayat vermiştim şimdi... ve onunla hayat bulmuştum...
    o eli minibüslere gidene değin bırakmadım..onu servise bindirecektim ki,
    "şey ben... direkt eve gitmesem de olur.. senin vaktin var mı?" diye sordu ebru.. hala tedirgin...
    sanki bir rüyada ve her an uyandırılacağından korkar bir halde..
    bu şekilde olmamalıydı... eğer bir şeyi yapıyorsanız tam yapmalısınız... ben de bu akşamımı ve
    gecemi ona adayarak, ona rüyada olmadığını ve dolayısıyla da uyanma tehlikesinden
    korkmasının yersiz olduğunu kanıtlamalıydım.
    "var ya" dedim.."kordon a gidelim mi?" sevecen bir gülümseme eklemiştim cümlemin sonuna,
    ···
  12. 512.
    +1
    "gidelim" dedi, yine çılgın gibi gülümseyerek..vay anasını ya..ebru muydu bu? inanılır gibi
    değil.. kızı, değil bu halde, bu halin yakınından geçer halde bile görmemiştim..
    demek ki o da mutlu olunca böyle oluyordu...
    yine şefkatle sardım belini.. başka bir minibüse atlayıp kordonun yolunu tuttuk...
    güzel bir geceydi beyler..
    ve bu kez ne kendimi kandırdığım, ne de içimdeki şeytanla savaştığım filan vardı.. olmayacaktı da,
    biliyorum... çünkü artık kendim için, kendimi kurtarmak için değil, bir başkasını mutlu etmek için
    yaşıyordum.. ikisinin arasındaki bu ince fark, şeytanın yeniden harekete geçmesini
    engelleyecekti..
    lise başı sevgilileri gibi, el ele, kol kola yürüdük kordonda, artık ılıyan bahar havası eşlik etti
    adımlarımıza, yürürken pek konuşmadık, sadece sarıldık birbirimize, ben öptüm yanağından, o bir
    yudum aldı boynumdan... yorulana kadar gezindik...
    sonunda içkili bir kafeye oturduk,
    "bence bu gece çok şey konuşuruz biz" deyip gülerek karşısına oturdum, yan yana olsak kesin
    öpüşür koklaşırdık, öyle sessizce ve huzurlu bir şekilde saatlerimizi geçirebilirdik..ama ben
    yüzünü görmek, yüzündeki değişimi görmek, gözlerimizin şahitliğinde konuşup dertleşmek ve eski
    yaralarımızı tamamen yok etmek istiyordum..
    normal düzeyde içtik... epeyce de konuştuk... o, ilk zamanlardaki umursamaz ve tutarsız
    hallerimden bahsetti..
    ben ona ayşen mevzusunu tamamen anlattım... neredeyse sizin bildiğiniz kadar hatta...
    o, ufukla sırf bana öfkelendiği için çıktığını söyledi..
    ben, mineyle sırf kendi deliklerimi yamamak için...
    o, daha serhatın bizi tanıştırdığı ilk gün, benimle arkadaştan öte olmak zorunda olduğunu bildiğini
    söyledi..
    ···
  13. 513.
    +3
    ben, aşkına aşık olduğumu, sevgisinin karşısında daha fazla direnemediğimi söyledim.."zor
    adamım bak, kıymetimi bil" diye espri yaptım..hüzünlendi öyle deyince... bakın trip attı
    demiyorum... surat yaptı hiç demiyorum... "hüzünlendi"... "üzüldü" işte... teselli ettim..
    "buradayım ben artık, biz konuşalım..aklımızda kalmasın hiç bir şey, bizi korkutan bilinmezlikler"
    dedim..
    nilaydan bahsettik..serhatın lafı geçti...
    okan meselesini konuştuk epey... o anki duygularının tamamen samimi olduğunu, ona rağmen
    onu yine de samimi bulmadığımı hatırlattı bana..bir kez daha mahcup oldum...
    döküldük yani..neyimiz varsa döküldük... kıyıda köşede kalmadı hiç bir gizimiz...
    o zaten dünden razı her türlü şeffalığa... ben de koyverdim gitti anasını satayım..kasa kasa
    çatladık da ne oldu?
    uzun lafı kısası..
    uzun zaman sonra,
    keyfim yerindeydi be dostlar... özlemişim farklı bir insanla muhabbeti, özlemişim yeni bir hayatın
    renklerini keşfetmeyi..
    uzun zaman sonra,
    huzurla doldu içim..
    yeter be tsigalko..mutluluk dedin, aşk dedin..bir kez olsun elindekilere şükretmedin..
    şükret tsigalko..
    en karanlık anında bile, en yalnız olduğun zamanında bile,
    seni seven birileri var,
    sen de sev tsigalko,
    düşünme daha fazla..hesap etme..
    mutlu et, dileğin mutlu olmaksa...
    gene saatin 4 ünü ediyoruz..son partımız olsun panpalar
    http://fizy.com/tr#s/1agyo4
    hayat dediğimiz şeyin akışkan bir madde olduğuna inanıyorum..
    evet pek stabil, sağlam pabuç sayılmaz..ama onu da fazla suçlayamayız... sonuçta biz neyin içine
    koyarsak onun şeklini alıyor sadece..
    cuma gecesi, ebruyla mesajlaştığım sırada, bana hayatımın ne kadar akışkan olduğunu ve benim
    ne kadar da unutkan olduğumu bir kez daha kanıtlayan bir başka mesaj daha aldım,
    "tsigalkocum, nerden alırsın beni tam olarak?"
    ayşen...
    ···
  14. 514.
    +1
    pazar günü buluşacağız, öyle anlaşmıştık, takıldığımız günün gecesi. bunun ilçede, elbette
    merkezdeki kadar çok seçecek olmadığından ötürü, o merkeze gelecek, orada takılacağız.
    ama durumlar biraz değişmişti...
    bir süre ebrunun son attığı mesaja ve ayşenin mesajına bakıp durdum... bir şey
    düşünemiyordum.
    tamamen içgüdüsel olarak hareket ederek, ebruya,
    "canım, arkadaşlar çağırıyor 10 dakka filan cevap veremeyebilirim tamam? * " yazdım.
    ardından ayşen için kafamdan tasarladığım mesajı yazmaya koyulmuştum ki, ebrunun cevabı
    olması muhtemel bir mesajla titredi telefon, herhalde "tamam" diyor olmalıydı, ayşen in mesajına
    devam ettim,
    "ayşencim, ya biz merkez de buluşuruz diye konuşmuştuk ama, ben düşündüm de, seni buraya
    kadar neden yoralım? * oralarda da takılabileceğimiz yerler yok mu? ben gelebilirim istersen?"
    yazdım,
    cevabı geldi,
    "aşkolsun ne yorulması ya * ). fark etmez benim için, burada da var mekanlar, ama sen merkez
    daha iyi deyince ona da uydum yani"
    "tamam madem, ben geleyim olur mu? sen gezdirmiş olursun beni ;)"
    "peki o zaman * . xxxx durağında inicem dersin, zaten orada da epey inen oluyor, ben seni ordan
    alırım ;)"
    "tamam cnm, 5 gibi oradayım o zaman?"
    "tamamdır * "
    "iyi geceler * "
    "tatlı rüyalarr, yarın görüşürüz * "
    ayşenle, yarın saat 5 te, onun bildiği yerlerde, ve benim bilemediğim bir şekilde, bir randevumuz
    vardı artık.
    ···
  15. 515.
    +1
    ebruyla mesajlaşmaya devam ettim,birbirimize huzur ve sevgi dolu bir şekilde iyi geceler
    dileyinceye değin...
    takip eden panpalarıma iyi geceler, görüşmek üzere *
    iyi geceler arkadaşlar,
    bu akşam biraz erken başlıyorum, gece iş var malum.
    http://fizy.com/tr#s/1ah040
    pazar günümü yurtta, arkadaşlarımla geçirecektim (ebruya yazdığım bu). ama işin aslı öyle
    olmadı tabi,
    buluşmam akşam, ve ben fazla kasıyor sayılmam..yani öyle saatler öncesinden kalkma,
    hazırlanma, saç düzeltme filan yok (ki o saçı nereye düzeltiyon zaten aq, iyice çarşambaya döndü
    uzadıkça)..
    öğleden sonra uyandım, bir şeyler atıştırıp bir posta attırdım, sıcak bir duş aldım..temiz iç
    çamaşırları, güzel bir gömlek, onun içine gidecek uyumlu bir tişört, altıma klagib kotlarımdan
    biri..sırtıma zengin işi bir ceket *, altıma taba rengi, spor-klagib arası bir görünüm arasındaki
    ayakkabılarımı çektim. hafif kirli sakalımın da etkisiyle, küçük-casual bir beyefendiye
    dönüşmemem için hiç bir sebep yoktu, ama kabaran uzunca saçlarım öğrenci olduğumu
    fazlasıyla kanıtlar nitelikteydi,
    tipik yavşak üniversiteli,
    kusura bakmayın bunu ben değil, esnaf filan söylüyor böyle, sağolsunlar mezun olup "adam"
    olduktan sonra onların da öğrenciye ne gözle baktığını öğrendik(dedikoduya ortak olan sekonder
    müşteri rolünde)..alışverişte yüzüne gül, arkasından salla..ne muallakliği kalsın ne yavşaklığı ne
    binliği...
    neyse..
    ···
  16. 516.
    +3
    evet dediğim gibi, öncesiyle kıyaslanınca pek kastığım söylenemez, ama tabi hepten de salmak
    olmaz, güzel bir hatunla, şaşalı olması pek muhtemel mekanlarda uzun bir gece beni bekliyor, en
    azından yanında sırıtmayalım da "kim lan bu lavuk" demesinler..
    saat beşi biraz geçe minibüs beni kavşakta bıraktı, inip kızı göremeyince mesaj attım,
    2-3 dakika içinde geldi, yanında 2 fıstıkla daha.. o zaten 3-4 den beri oralardaymış, yakınlardaki
    bir kafede kız arkadaşlarıyla oturmuşlar, e yani e5 huurları gibi saatlerce yol kenarında
    bekleyecek değildi ya *
    ayşen yine harika görünüyordu,
    beyaz, dar bir pantolon üzerine, hafif dökümlü, lacivert bir bluz giymiş, bunu da şık, yine beyaz bir
    kısa ceketle tamamlamıştı. beyaz topuklu ayakkabılarına, yine beyaz tonların ağırlıkta olduğu,
    üzeri bolca yazılı, amblemli, küçük, tiki bir çanta eşlik ediyordu..
    bir bahar akşdıbına göre iddialı bir seçim diyebilirim.. yazı biraz erken getirmiş.
    diğer kızlarla da tanıştım, onları sadece benimle tanıştırmak için getirmiş oraya zaten, kızlar daha
    sonra bizden ayrıldılar.. onlar da ortalamanın üzeri güzellikteydiler, ya da o anki atmosfer, giyim
    kuşam, makyaj filan öyle gösterdi gözüme bilemiyorum.
    e zaten güzel kızlar, genelde yine kendi klasmanına yakışan başka güzel hatunlarla
    takılırlar.. böyle gruplar, hele hele bar-kafe-okul gibi ortamlarda tam "spice girls" lük bir hava
    yaratıp, etrafındaki, kız olsun erkek olsun hemen her insanın ilgisini üzerlerinde toplarlar.
    biz, yan yana kalınca, zaten aramız sıcak ve ben de yeterince yavşak olduğumdan ötürü, baştan
    ortamı yumuşaklaştırmak adına bir kaç espri yaptım buna,
    "yunan bayrağı gibi olmuşsun"
    "kızlar kalsaydı fena olmazdı aslında"
    gibi laflarla ince ince alaya aldım, gülüp şakadan trip atarak karşılık verdi,
    "ee ayşen hanım? ne ısmarlıyorsunuz bana bu akşam?"
    "yemek yedin mi sahi ya? yemediysen yiyebiliriz * "
    "yedim de, sen bilirsin, rehberim sensin ;)"
    ···
  17. 517.
    +2
    "hımm, tamam o zaman, ilk önce gidip bir şeyler yiyelim, gece uzun, acıkırız ;)"
    bu böyle gece uzun filan deyince, ben "hadi yauuw?" dercesine yavşak bir bakış attım,
    "yani, senin işin yoksa tabi" diye gülerek ekledi.
    lan benim işim sensin bu gece be *..karşılığında ben gülümseyerek,
    "varsa bile erteledim ;)"
    koluma girdi, normalde nitro basılmış ferrari gibi yürümeye alışkın olan ben, onun topuklularına
    ayak uydurmak zorunda kaldım, bu arada aramızda şöyle 3-4 santim filan fark bariz oluşmuş
    durumda.. dıbına koyayım ne diye giyiyorsun ki o topukluyu? görende şakil oniyılla buluşucan
    sanar... aslında içten içe beni geren bu durumu da espri konusu yaptım,
    "topuklu giymen iyi olmuş ya, öbür türlü çok kısa kalıyordun yanımda ;)"
    utanmış numarası yapıp "ya canım onu ben de düşündüm de, çok güzel oldu böyle ne yapiyim,
    kıyamadım çıkarmaya * "
    hee güzel oldu tabi, abla kardeş gibi geziyoruz işte..
    gülüp geçiştirdik gene,
    bu böyle kalabalık, sağı solu dükkanlı, kıpır kıpır bir sokağa soktu beni, etraf daha çok kafelerle
    dolu, yani yemek yenecek doğru düzgün bir yer yok gibi geldi, ama varmış. oturduk otantik
    görünümlü bir kafe-restoran arası çizgide dans etmekte olan bir mekana
    ···
  18. 518.
    +2
    körili tavuk diye bir şey tavsiye etti bana, tavsiyesini dinledim, o da aynından söyledi,
    lan bir tabak geldi, resmen bütün tavuğu kesip koymuşlar, yanında da dünyaa abur cubur,
    oha..kim yiyecek onu?
    neyse,
    epey doymuş halde ordan kalktık, "biraz yürüyelim?" dedi.."rehber hanım nasıl isterse * "
    yarım saat filan yürüdük, o ara laflıyoruz, ben her cümle içinde bir geyik kovalama merakına
    düşmüş haldeyim, yani illa dakika başına 2 espri ortalamasını tutturmak zorundayım..evet bazen
    böyle salaklaştığım oluyor fazla rahat olduğum insanların yanında,
    bu da benim kadar salak olduğu için bana ayak uydurdu, güle konuşa midemizdekileri erittik
    biraz, turumuzun ardından gene o kalabalık sokağa geldik,
    ilçenin "öğrenci sokağı" ya da "barlar sokağı" tabirini yakıştırabileceğimiz bir yer, fena değilmiş
    bence, merkez gibi olamaz ama burası da gayet renkli,
    hayat akıyor,
    barın birine soktu beni, epey loş bir mekan.
    http://fizy.com/tr#s/1ajewf
    "bugün güzel bir grup çıkıyor burda" dedi.
    fark etmez dercesine omuz oynattım, iç tarafa geçtik,
    şimdi mekan şöyle,
    bar kısmı ortada, onun ön tarafı boşluk, pist gibi, onun biraz daha önü sahne,
    bu orta kısmın iki yanı boyunca da yol var, o yolun kenarlarında yükselti var, yani 2-3 basamaklık
    bir kat gibi düşünün, oralarda da masalar var sık aralıklarla,
    ···
  19. 519.
    +1
    girişten sol tarafa doğru olan kısmın basamaklarını çıktık, sahneyi yakın tam açıyla çaprazdan
    gören, barmenlerin olduğu kısımla da hizadayız, atmosfer neredeyse karanlık, sadece bar
    bölgesinin ışıkları ve onun haricinde sahneyi aydınlatan neon lambalar var, efes in neon lambası
    filan var duvarlarda, duvarlar o barlara özgü tuhaf yalıtımla kaplı, ahşap, yuvarlak küçük
    sayılabilecek masalar, etraflarında yine ahşap, arkalıklı yüksekçe sandalyeler.
    neyse oraya oturduk,
    yerimiz çok güzel allah için, tam duvar kenarı, böyle sakince, ama hengameyi de tam anlamıyla
    gören bir nokta, etrafa göz gezdirmeye, mekanı ve insanları incelemeye başladım, gözlem
    yapmayı her zaman çok sevmişimdir, sanırım bu detaylı tasvirleri de bu alışkanlığıma borçluyum.
    "nerelere bakıyorsun acabaa?" diye gülerek dürttü beni,
    "güzel mekanmış ya, öyle bakındım * "
    elemanlardan biri gelip ne içeceğimizi sordu, iki ellilik istedik,
    saatler ilerledi, müzik grubu çıktı, yerli-yabancı karışık bir repertuardan, soft ve pop şarkıları da
    rocklaştırarak performanslarını veriyorlar, ama rock dediysem, sert bir müzik yok ortada, gayet
    elektro-bass-davul, ama insanı yormayacak bir tını ile, misal ne gibi, işte şimdiki yüksek sadakat
    gibi, redd gibi, multitap gibi filan..
    ellilikler yenilenir, bizim muhabbetimiz ise daldan dala atlayıp zaman zaman tehlikeli konulara
    kayarken, bir anlığına da olsa mine yi ve onun ne kadar da kaliteli, iyi eğitimli bir kız olduğunu
    düşündüm.. ulan hatunla aylarca takıldı,
    ···
  20. 520.
    +1
    değil bara-diskoya gitmek, bir kere içmedi bile yanımda...
    hayır içinler, gidenler kötü eğitimli demiyorum da, anladınız siz benim ne demek istediğimi,
    kısacası ve aşağılarcası "ev kızı" olan bir gruptan işte..ama beyler, ne kadar yerersek yerelim,
    nihayetinde mesele ciddi konulara, evliliğe gelince de bu kızların peşinden koşmaya
    başlıyoruz.. eğlenilecek kız- evlenilecek kız kavramı burada keskinleşiyor işte..
    ha gerçi ben mine yi de epey yolda çıkarmıştım, orası ayrı, ama temel olarak, kız, bu güne kadar
    tanışıp takıldıklarım arasında en oturaklı, bir takım değerlerine en bağlı olan kızdı..o bir gerçek..
    bir de karşımda oturan, şuh, güzellik timsaline baktım.. onun eliyle bardağı kavrayışını, dudaklarını
    ve dudaklarındaki açık pembe renkli, simli rujunu, dudaklarına dayadığı yerden, nasıl kana kana
    ve arsızca içkisini yudumladığını, bunları yaparken hafifçe kırdığı boynunu, o boyuna dökülen
    saçlarını, genişçe omuzlarını,o omuzların üzerine dökülen, üstten iki düğmesi açılmış bluzunun
    gözler önüne serdiği buğday rengi göğsünü, ellerini, o vücuda göre oldukça narin yapılı görünen
    bileklerini, tırnaklarının üzerindeki mavi tonu ojesini kısacası karşımdaki muhteşem varlığını
    inceledim..
    tamamen eğlenmek ve eğlendirmek üzere yaratılmış, şahane bir sanat eseri..
    epey konuştuk, daha doğrusu genelde o konuştu, bir kez daha ne kadar gevezi bir hatun olduğu
    konusunda düşünce birliğine vardım kendim kendimle.. gece boyu, müziğin gürültüsüne rağmen
    duyurmak için uğraştığı sesiyle beraber, sıcak nefesi ve parfümünün kokusu da ulaştı
    duyularıma..
    bir süre sonra, oturduğumuz masadan kalkıp, zaten onlarca insanın züt züte kaynaşmakta olduğu
    sahne önüne indik, ellerimiz birbirinin belinde, sağa sola salladık.. ritme ayak uydurduk, belinin
    kavisini, kalçalarının konveksini, saçlarının yumuşaklığını çokça hissettim.
    grup sahneden indikten sonra 1 saat daha takılmış olmalıyız.. saat gece yarısını çoktan geçti..
    ···