/i/Sözlük İçi

sözlük içi.
  1. 101.
    +5
    ben kızın yanına gideyim mi gitmeyeyim mi diye düşünürken, tam gitmeye yeltenmiştim ki hoca
    hazretleri teşrif etti.. kaldım sıramda.
    öyle gider gibi yapıp züt gibi kalınca, ebrunun ince ince güldüğünü gördüm göz ucuyla..dur
    dedim.. dıbına koyucam ben şimdi senin..
    o ara sınıf hala uğultulu, hoca bayram mayram mevzusunu açtı.. hafif bir kargaşa var, her yerden
    biri atlıyor filan.
    ben de hem biraz makara yapayım, keyfim yerine gelsin, hem de az önceki kıllıklarının acısını
    çıkarayım diye,
    ebruya doğru hafifce eğilip,
    "sahi ozan nerde ya bugün? yanına oturamamış?" deyip gevrek gevrek sırıttım. kız böyle 2-3
    saniye yüzüme baktıktan sonra, yine ifadesiz moduna girip,
    "bak bugün orda" diye cam kenarını işaret etti.
    anaaa, lan hiç görmemişim, ozi bugün de gitmiş ayşen in arkasına oturmuş.. biraz izledim o tarafı,
    sınıfta zaten bayram muhabbetine epey kaynaşık, bu salak da bir şey söyleyip duruyor,
    etrafındakileri filan güldürmeye çabalıyor işte, bilirsiniz tipik durumlar bunlar işte.
    bir baktık orada harbiden bir kaynaşma, muhabbet var, ayşen le filan da gülüşüyorlar, bu omzuna
    dokunup bir şey dedi bir ara, benimki koptu..
    herhalde 5 dakika izledim onları robot gibi..ama inanın etrafımda başka ne oluyor farkında
    değilim, o ara beni izleyen bir başkası varsa "oha lan çocuğa inme indi galiba" filan demiş olabilir
    -ki yanıbaşımda bir adet izleyici mevcuttu zaten
    ···
  2. 102.
    +5
    sonra hoca dedi, tamam çocuklar derse geçiyoruz, ebru da bana "hadi bak hoca tahtaya yazıyo"
    deyip dürttü hafifçe..
    ben gene sinirlendim buna, sanane amk? ama bir şey demeden önüme döndüm, bu sefer de
    deftere kaleme bakarken dalıp gitmişim... ne oluyordu lan orda öyle? benim hatunla 2 aydır
    olayım var, ben bu kadar samimiyet gösteri yapmıyorum.. ozan bini sen ne ayaksın lan?
    ders arası oldu,
    ben benim kızın yanına doğru gittim direkt, etrafta kim var, kim dinliyor diye hiç umursamadan,
    "nabersin, nasıldı bayram? şekerlerimi göremiyorum?" falan gibisinden muhabbete girdim..ne
    utanıcam aq, kim ne diyebilir?
    bu sefer bu da, "iyi ya işte, bildiğin gibi" deyip sırıttı. "yaa ben şekerleri unuttum bugün yalnız, dün
    yerleşme telaşıydı filan derken yorgunluktan uyuya kalmışım kusura bakmaa" deyip dudak
    büzdü..
    ben bu şirinlikler karşısında erirken, beynimin ücra köşelerinden bir ses "oğlum bu kız bir gün
    erken gelmemiş miydi? (cumartesiden)" diye bir soru yönetti bana, hatta soru da tam benim
    ağzıma geldi ama vazgeçtim sormaktan.
    dedim, "olsun, ya ben seninkileri getirdim, ama bugün işin yoksa bir yerlere gideriz diyecektim,
    sen de o ara yurda uğrar alırsın madem" diyip göz kırptım. güya kibarca buluşma bahanesi filan
    yaratmaya çalışıyorum hala,
    bu demesin mi, "tsigalko ben bugün gelemicem ya, biraz yatıp dinlenmem lazım, sen şimdi de
    verebilirsin istersen, ben yarın getiririm"
    ···
  3. 103.
    +5
    haydaa... ee hani bütün kurduğum planlar? yazdığım senaryolar? gelemeyeceğim diyor? kutuyu
    da istediğim gibi veremeyeceğim? hey anasını satayım yaa...
    boşuna dememişler, "insan plan yapar, tanrı gülermiş" diye..
    epey moralim bozuldu tabi, bu farketti,
    "ya ertesi gün buluşuruz söz, cidden bugün gelirsem beni yurda kucağında zütürmek zorunda
    kalabilirsin" diyip yine sevimli sevimli dudak büzdü..lan tam bir pokemon, tam bir pikaçu yemin
    ediyorum..bu kadar masumiyet, sevimlilik.. aynı zamanda da böyle bir ciksapalite.. nasıl bir
    arada olabilir aklım almıyor aq..yanaklarını mıncırasım, burnunu ısırasım geliyor böyle benle
    gözlerini büyüte büyüte, heyecanlı ses tonuyla cıvıldayarak konuşunca..
    "tamam madem ya, aslında kucağında taşıma mevzusu iyiymiş ama, seni yormayalım" diyip
    sırıttım. bu da güldü, "alemsin" gibisinden hafiften utandırdım da..*
    "sen getirdiysen şimdi verebilirsin" dedi tekrar... farkında olmadan, benim planımı iyice tak
    etmeye, güzel bir buluşma ve teklif bahanemi elimden almaya çalışıyor gibiydi.
    "şey, burda değil de, servislere binerken vereyim madem" dedim o kadar ısrarcı olunca, "yok
    sonra buluşunca vercem" diyemedim aq.
    "tamam olur", dedi gene cıvıldayarak. "biz dışarı çıkıcaz gelir misin sen de?" dedi.
    "yok" dedim "ben de yorgunum bugün biraz" deyip anlamlı anlamlı güldüm.. ısrar edecek, ya da
    imaya ortak olacak diye beklerken
    ···
  4. 104.
    +5
    neyse, öğlen oldu, bizim ders bitti, ben de atlayıp yurda gidicem ama öncesinde kıza kutusunu
    vericem işte. yalnız o kadar allak bullak olmuşum ki..yani neler düşünüp, nelere hazırlanıp
    geliyorsunuz ve neler yaşıyorsunuz aq düşünün..ama daha göreceklerim bitmemişti. kara
    pazartesi bu kadarla kalmayacaktı benim için.
    sınıftan çıktık, bu sefer direkt ayşen in yanına gittim, yapıştım.. artık babam gelse tanımam yani o
    derece güdümlenmişim.
    konuşa konuşa yürüdük servislere kadar.. dedi sen napıcan peki bugün? yurda gider yatarım ben
    de napayım dedim.
    işte tam yolcu ederken de çantadan çıkardım poşede koyulu kutuyu, verdim.
    aldı bu hemen poşetten filan çıkarttı, baktı, zaten görür görmez gözler faltaşı gibi oldu..bir kaç
    saniye baktı kutuya, ama çok güzeldi beyler harbiden aq..anne eli değmesi böyle bir şey işte, o
    yüzden size tavsiyem, ciddi düşündüğünüz kız meselelerini annenizle paylaşın, kendinizi
    kasmayın, zira eğer validenizin de içine sinerse (kızı filan da beğenirse hele) kesinlikle çok
    yardımcı oluyor ilişkiniz konusunda.
    neyse, sonra bana doğru kaldırdı gözlerini, "tsigalko, çok teşekkür ederim yaa, çok iyisin * sen"
    deyip sarıldı, ben de sarıldım.. o an kendi kendime dedim ki, "lan ha öyle vermişsin, ha böyle
    vermişsin, ne gerek var ki kasmaya? önemli olan bu duyguyu alabilmek değil mi?".
    harbiden de beyler, o sarılışla beraber gün boyunca yakamı bırakmayan tüm negatif enerji
    silkinmişti üzerimden
    ···
  5. 105.
    +5
    minibüsüne bindirdim bunu, ben okanı bekliyorum gitmek için, bekle demişti.
    bunu yolcu ettikten sonra 15 dakka filan soğukta benim hıyarı bekledim, geldi nihayet,
    "nerdesin olm sen ya?"
    -"kanka, fizik notuma itiraz ettim aq, hocanın yanındaydım..2,5 sayfa kağıt verdim 50 vermiş amın
    evladı"
    -"hadi ya, çok kırıyor demişlerdi zaten onun için, finalde kurtarırsın gibtir et"
    -"öyle yapıcaz artık, sen kaç aldın?"
    -"90"
    -"vaaay dıbına koyayıım, adama bakın ya, hem aşık hem çalışkan.. olum bunlardan sadece birinin
    olması gerekiyor mu aynı anda?"
    -"maşallah de lan, ben çalıştırırım seni sınava, ne bileyim seninde iyi diye biliyordum *"
    -"tamam tamam, kesin beraber bakıyoz bak, sonradan kıvırmak yok?"
    -"tamam kardeşim ayıpsın ya"
    konuşa konuşa bindik biz arabaya, gidiyoruz. binler o ara hakketen notlarım da çok iyiydi, 6 tane
    sınav olduk, 70 in altında not yoktu yani, aşk bana yarıyor anlayacağınız.
    neyse ben yurda gidicez diye beklerken bu,
    "aga gel geçen gittiğimiz yere gidelim mi gene? nasılsa öğlen çıktık bugün vakit bol"
    "yurda gitmicez o olm?"
    "ya ne yapcan yurtta bu saatte bea, gel işte bir şey anlatcam sana, havadisler var * "
    bunu söylediği an gerisi teferruattı beyler, bütün süreç boyunca bana destek vermiş olan
    kankamın bu teklifini gibseler reddedemezdim.
    indik çarşıda,
    ···
  6. 106.
    +5
    akşam tahmin ettiğime yakın geçti, biz mineyle önceden anlaşmıştık zaten, çaktırmadan nilay ve
    tolgayı birbirlerine karşı övdük, hafiften alt yapı çalışması yaptık, su yolu hazırladık *
    ikisinin birbirinden iyi elektrik aldığını düşünüyorum, ancak sanki aralarında "sevgililik" ayarında
    bir şey olmayacakmış gibi hissettim ben, daha ziyade, görüşmeye devam ettikleri müddetçe iyi
    birer arkadaş ve tanıdık olurlardı.
    bütün gece gülümsemeye çalışmama, minenin omzumdaki omzunun, elimdeki ellerinin huzur
    verici temasına, masadaki eğlenceli atmosfere rağmen, içimi kemiren kurtlar yüzünden asla tam
    olarak huzurlu olamadım..
    aklım yarındaydı..
    gece sonunda nilay ve tolga, birbirini tanımaktan mutlu iki insan, mineyle biz de, sanki kırk yıllık
    karı kocaymışcasına sevgi dolu ama seviyeli-doymuş bir şekilde ayrıldık. kendi yurdumuza doğru
    ilerlerken, hem biraz lak lak olsun, kafam dağılsın diye, hem de gerçekten merak ettiğimden,
    tolgaya sordum,
    "ee nasıl geceydi? nasıl iyi kızlar demi * "
    -"güzeldi ya abi, iyiler evet, allah bir yastıkta kocatsın inşallah kardeşim * "
    ":) hop dur bakalım ya, o kadar büyük konuşmak için erken. nilay da iyi kız.. demi?"
    -"öyle, * cana yakın, cool, böyle olması lazım zaten kız dediğin, aslında insan dediğin böyle
    olacak abi..ne o öyle dıbına koyayım, herkes ayrı kral havalarında bilmem ne.."
    -"aynen baba..bir ara gene böyle dörtlü takılırız, tabi istersen ;)"
    -"olur ya neden olmasın * "
    biraz daha konuştuk puştavat pek renk vermedi nilay konusunda, ben de pezevekler gibi
    dimdiretk "beğendin mi olum kızı?" diye soramadım, sonuçta kız da benim yakın arkadaşım yani..
    tamam araları olsun isterim ama pazarlayıcı gibi de davranamam..
    elemanların çoğu tatilden dönmüş, epey batak- pis yedili filan döndü o gece, zaten öyle olmasa
    zaman geçmek bilmezdi herhalde, öyle böyle derken uyumuşum kalmışım..
    http://fizy.com/tr#s/1aiv71
    pazar günü uyandım..
    saat epey ilerlemiş, aq öğleden sonra 2 ye geliyor..zorla kalktım yataktan, yan tarafta
    ···
  7. 107.
    +5
    dediğim gibi epey zaman geçirdik konuşarak, bu tolga da çok iyi çocuktur, zaten genelde okan,
    tolga, necati ve ben takılırız, batak matak atıyoruz, maçlara gidiyoruz vs.
    öbür oda arkadaşım pek odaya uğramazdı zaten, tayfanın 4. elemanı serhat da apayrı bir huur
    çocuğu, daha onunla da meselelerimiz gelecek, bu ilk sene harbiden de dram filmi konusu
    olmaya aday yani.. bazen diyorum ki ulan ne kadar çok şey yaşamışım be..acaba bunların
    hepsini ben mi yaşadım yoksa izlediğim filmler, okuduğum kitaplar filan beynimi kemirip beni
    şizofrenik bir hayal dünyasına mı mahkum ettiler?..
    gece saat epey ilerlemişti, ben bitkinlikten geberiyorum hala, vücudum kendini koyvermiş, ama
    bilirsiniz aşırı yorgunken de uyumak zordur, halı saha maçlarından sonra filan özellikle, eğer
    vücut hamsa bütün gece her yanınız sızlar, yorgun olduğunuz halde sizi uyutmaz..
    telefondan saate baktım, 1 küsür.. sonra öyle boş boş, telefonun ekranına bakarken..bir den
    aklıma bir şeytan dürtüsü yerleşti... bir şeyler yapmam gerekiyordu evet..bu günün finali böyle
    olmamalıydı.. çünkü kötü biten günler, her zaman kötü başlayacak olanların da habercisiydi..
    böyle bitmeyecekti evet..
    telefonun sönen ışığını tekrardan yakıp, mesaj bölümüne girdim.. parmaklarım konuşmaya
    başlamıştı..
    http://fizy.com/tr#s/1agmjm
    şimdi, burada normal ve aşık bir erkeğin, bu gün tartıştığı ve pek de iyi bitiremediği bir
    yazışmanın ardında, sevdiceğine yapıcı hatta özür içerikli bir mesaj atması gerekir.
    ama söz konusu olan gib kafalı bir post-ergen ise *, o mesajın içeriği de, atıldığı kişi de farklı
    olacaktı elbette..
    ···
  8. 108.
    +5
    3-4 kere okudum mesajı.. göz göre göre yalan söylüyordu bana..ama şu da var ki, sonuçta yine
    de gecenin köründe, belli ki uyuyamamış, içinde tutamamış ve benden çok daha cesaretli, çok
    daha karakterli davranarak elini uzatmıştı..
    ben de ne olursa olsun daha fazla kasmak istemeyerek, adeta artık yenilgiyi kabullenmiş bir
    şövalye gibi, kalkınımı, kılıcımı, zırhımı bir kenarıya fırlatım aynen şu satırları yazdım;
    "bilmem.. haklı olabilirsin, yanlış görmüş olabilirim.. insanlık hali.. belki de,baktığım her yerde seni
    gördüğümdendir. özür dilerim.."
    mesajı gönderdim, nihayetinde inceldiğim yerden kopmuş, ilk defa bu kadar net, bariz bir şekilde
    ona olan hislerimi paylaşmıştım onunla. tamam belki samimiydik, takılıyorduk filan ama, hiç bu
    şekilde söyleme cesaretinde bulunamamıştım düşündüklerimi, hep ince bir ima ile, ufak laf
    oyunlarıyla bir şeyler yapmaya çalışmış, ancak %90 görmezlikten gelinmiştim.
    ama bu kez öyle olmadı, diyorum ya, silahımı da, zırhımı da, gururumu da bir kenarıya fırlatmış,
    dimdirekt, hesapsızca, plansızca söylemiştim işte.. vücudumun rahatladığını hissediyordum..
    gevşeyen kollarımı yatağın iki yanına açtım, artık ben üzerime düşeni yapmıştım beyler.. keşke
    demeyecektim, ne olursa olsun..
    eğer bu iş olursa, çok da iyi olacaktı, dünyanın en mutlu adamı olacaktım,
    ama olmazsa da, çekeceğim acıya rağmen içimde ukte kalmayacaktı.. geriye dönüp baktığımda,
    içimi kemiren "ah vah" larım olmayacaktı..
    şimdi ateşten top onun ellerindeydi ve o güzel elleriyle, yazgımı belirleyecekti.. bilmiyorum başka
    ne denebilirdi? ben seni seviyorum demeyi pek beceremezdim zaten..en yakın o sözcükler çıktı
    ağzımdan..
    ···
  9. 109.
    +5
    "evet, bir şeyler konuşmamız lazım dedin sende?" diyip yeniden topu bana attı,
    "konuşuyoruz işte?" dedim, güldüm istemsizce,
    bu pek tepki vermeyince biraz düşündüm,
    "ya bana sormuşsun da hep, peki sence biz neyiz?" dedim, yüzüme de arkadaştan başka ne
    olabiliriz ki? tarzında bir ifade vererek, yani bildiğin ukalaca bir ifade.. öyle duygusal bir atmosfer
    filan yarattırmayacak bir ifade.
    yine yüzüme bakmaya başladı bu, az önceki neşesi ve heyecanı sönmüştü, şimdi o da benim
    gibi, uykulu görünüyordu. benden daha fazlasını beklemişti her halde, bense gene kaçak
    dövüşüyor, yavşaklık yapıyordum.
    biraz daha durdum..bu konuşmayınca, sarhoş gibi çıktı ağzımdan kelimeler,
    "ayşen den hoşlanıyorum ben..".."yardımcı olabilir misin bana?" dedim.
    yüzü hala tamamen ifadesiz olduğu halde,
    "ben pek anlamam o işlerden" dedi.."kelin merhemi olsa kendine sürer"
    biz gene aptal aptal birbirimizin yüzüne bakmaya devam ediyoruz böyle, yani o masadaki
    durumu, atmosferi, saçmalığı, salaklığı anlatamam size, ben tamamen mala bağlamış
    durumdayım, behzat ç. gibi böyle düşünmeden, hesaplamadan, gibip atarcasına konuşuyorum..
    ···
  10. 110.
    +5
    ebru da iyice robotlaştı..
    ben, fazlasıyla laubali, o fazlasıyla poker face...
    ders saati yaklaşınca masadan kalktık, ben yalpalaya yalpalaya yürüyorum.. bunun varlığı
    yokluğu belirsiz..
    bizim kata çıktık, bu bir şey demeden tuvalete daldı, ben de dosdoğru sınıfa gittim,
    walking dead deki zombiler misali, bunla oturduğumuz sıradaki çantayı aldım,
    önde yalnız oturan sakin görünümlü bir hatun un yanına geçtim,
    "boş mu bura" *
    tabi tabi, deyip refleks olarak gülümsedi..ben de sıraya yığdım kendimi..
    o ders gene hiç bir şeyi hatırlamıyorum.. dönem boyunca ebruyla bir daha selamlaşmadık bile..
    öğle arası, ayşen yanıma geldi, çikolatalarımı vermek için,
    bir tane buzdolabı poşedine 8-10 tane çikolata şeker koymuş, aldım.
    "çok güzeldi senin çikolatalar ya, yarısını bitirdik kızlarla, ben gittiğimiz yerlerden topladım, biraz
    mahcubum kusura bakmaa" deyip sırıttı.
    "düşünmen yeter" dedim..ama inanın ölü gibi böyle, ağzından çıkan sesin tonundan ben korktum
    aq..
    sonra bu biraz durdu, "iyi misin sen?" dedi. cevap vermedim.."ya ne oldu neden böyle
    yapıyorsun?" dedi..
    "bir şey yok ya.." dedim, gözlerim hala öne eğikti.
    ···
  11. 111.
    +5
    mesaj daha uzundu ama bilinç altım o anıları iyice kararttığı için bu kadarını güç bela
    yazabiliyorum. eğer ebrunun mesajlar kayıtlı olmasa emin olun onların da hiç birinin 2 satırını bile
    yazamazdım.
    insan beynim garip vesselam..
    artık söylenebilecek ne varsa, gururum ve edebi yeteneğim elverdiği kadar söylemiştim işte,
    "köpek gibi seviyorum, deliler gibi seviyorum, ayaklarının tabanını yalayayım" diyemezdim ya?
    evet belki durumum tam da öyleydi ama diyemezdim beyler.. hanginiz diyebilir ki? kim diyebilmiş
    ki?
    mesajı gönderip, hayatımın en kritik dakikaları için geri sayıma başlamıştım,
    pot çok büyüktü beyler,
    ya hep..
    ya hiç..
    ya aşk..
    ya ızdırap..
    beklediğim mesaj geldi,
    tuhaf, ama sanki açmadan biliyordum cevabı..ön sezi filan değil, bariz belli olanın yansıması,
    böyle olmazdı ilişkiler, böyle olmamalıydı flört, böyle mi olurdu karşılıklı sevgi?
    evet, güzel başlamıştı, ama biz hep girişte kaldık bu hikayede.. onun vaadine ve verdiği heyecana
    kapıldık,
    gelişme bölümüne varamadık, mutlu sonu göremedik..
    ···
  12. 112.
    +5
    mesajı açtım, fazla uzun değildi..
    kibarca reddetmişti beni, benim gibi edebiyat parçalama gereği bile duymamıştı.."olamayız biz"
    diyordu.." yapamam" diyordu sadece..
    arkadaştık biz, sıradan arkadaş, iyi çocuktum ben, iyi çocuk tsigalko..ve tabi ki sorun ben de
    değil, ondaydı her zaman ki gibi, ben de daha iyilerine layıktım..
    neden?
    yapmamış mıydık? yaşamamış mıydık? onca şey paylaşmamış mıydık?
    sıradan arkadaşlar, yapar mıydı böyle şeyler?
    gülümserler miydi, birbirlerinin gözlerinin içine baka baka saatlerce?
    aynı şarkılarla hüzünlenir, aynı şarkılarla çoşarlar mıydı bu kadar içten bir şekilde?
    kol kola dolaşırlar mıydı şehrin sokaklarında?
    sabahlarlar mıydı, "acaba ne yazacak, ben ne yazsam ki?" düşünceleriyle kendilerini ayık tutarak,
    gün batımında dolaşırlar mıydı aşıklar yolunun ışıltıları altında?
    üşüdüklerinde birbirlerine sokulurlar mıydı, ağaç altındaki o köhne banklarda?
    ···
  13. 113.
    +5
    ..çarşamba günü eski tayfayla takıldım..
    ..ebruyla konuşmuyoruz..
    ..cereni de görmedim..
    ..derste yanına oturduğum kız, adı nilay..bir yere yazmak lazım onuda
    ..serhat bini bana çok sitem etti "aga işte bıraktın gittin ama olsun" gibisinden, sonradan tayfanın
    kızlarından öğreniyorum ki ebruya kegibmiş başta bu, aslında benim gitmem filan bahane, kızı da
    istemeden gruptan ayırınca içten içe kıl olmuş, ama şimdi sorun yok gibi..
    ..çarşamba günü ayşen i okulda gördüm tabi, hala şirinlikler yapıyor bana, bebek teselli eder gibi
    bir hali var, böyle ben geçerken bana kapıları tutuyor, "buyrunuz efeendiim" filan diyor, yüzüme
    gülümsemeye çalışıyor.. bildiğiniz çocuk eyliyor yani..
    bense ruhsuz ruhsuz gülümsemeye çalışmakla yetiniyorum..
    çarşamba günü akşamı, bizim tayfa (8 kişiyiz) artı sınıftan başka bir büyükçe grup, onlar da yine
    8-10 kişi kadar, içlerinde nilay da var..
    güzel bir film vardı o senesi, hatta baya popüler oldu, romantik bir film, yabancı. adını vermek
    istemiyorum ama bulmak isteyen yılları kıyaslayıp bulur.. neyse.
    sözleştik hep beraber ona gidicez cümbür cemaat, hem kaynaşıcaz filan böyle, hem de o ara
    benim moralim düzelecek filan işte farklı insanlar vb...
    perşembe günü de benzer şekilde geçti,
    belediyenin bünyesinde, gayet güzel bir sinema salonu var, oraya gitmeyi planlıyoruz, kampüse
    yakın,
    ···
  14. 114.
    +5
    yarın iki misli yazarak açığımızı kapatırız, hepinize iyi geceler
    eyw ahmedim ;)
    yoldan yeni geldim panpalar,
    yerleşir yerleşmez hikayemize kaldığı yerden devam ediyorum,
    gece görüşmek üzere
    iyi geceler arkadaşlar,
    şarkıyla başlayalım
    http://fizy.com/tr#s/1tjuo0
    o ilk bir kaç saniyeyi anımsayamıyorum zira küçük çaplı bir felç geçirmiş olabilirim..
    ozan ve ayşen aynı koltukta, dip dibe, dediğim gibi diz dizeler,
    o şekilde ne kadar bakakaldım onu da bilmiyorum ama anılarımın arasında, o günle ilgili kalan en
    canlı karelerden biri, ayşen in beni gördüğü an ki yüz ifadesi..
    herhalde insan karşısında şeytanı görse öyle bakmaz.. şahsen kendi hayatımı şöyle bir
    düşünüyorum da, ona benzer, hatta yakınından geçebilecek bir bakış bile atmamışımdır herhalde
    en korktuğum-en nefret ettiğim insana bile..
    ···
  15. 115.
    +5
    güzel yüzü, o an, işte o saniye benim için artık lanetlenmiş bir kötülük timsaline dönüşmüştü..
    genelde parlak parlak, iri iri olan o gözler; kısılmış, kendini savunmaya hazır bir kedinin gözleri
    gibi yarı korku yarı şaşkınlık haline bürünmüştü,
    bebek gibi masum yüzü, bükülünce onu daha da bebeksileştiren dudakları gerilmiş, burun
    delikleri genişlemiş.. yüzünü çepeçevre bir riyakarlık ve "suç üzeri yakalanmış" insan
    pgibolojisinin izlerini taşıyan endişeli bir hal kaplamıştı..
    neden sonra okan kolumdan sarstı da kendime geldim,
    "-oğlum, tamam önüne bak artık, konuşuruz, bırak şimdi lütfen bak, kaç kişi gelmişiz, rezillik
    olacak.."
    robot gibi önüme dönmüştüm..
    rezillik çıkacak.. evet bunun olması için benim o ikisine kafa göz dalmam ve o sinemayı
    darmadağın etmem gerekiyordu..ama gel gör ki, bırakın ortalığı yıkmayı, adım bile atacak derman
    bulamıyordum bacaklarımda, ozanı o zamanlar dövebilir miydim? bilemiyorum ama emin olun o
    saniye 10 yaşındaki çocuğa bile direnemeyecek bir ruh halindeydim.. diyorum ya, nakavt
    olmuştum beyler.. bedenim değil, ama ruhum darma dağın olmuştu,
    mideme kurşun yemiş gibiydim resmen..bir ağırlık.. beni hemen, o an oraya çömelmek zorunda
    bırakabilecek kadar katı-yoğun-hissedilir bir ruhsal ağırlık..bir kaç saniye içinde, kalbi kırık genç
    bir adamdan, ruhen tamamen tuzla buz olmuş bir ihtiyara dönüşmüştüm..
    neden?
    bunu hak edecek ne yapmıştım ben?
    ilk defa reddedilmiyordum ben beyler,
    elde edemediğim ilk kız değildi ayşen,
    ···
  16. 116.
    +5
    ama peki ya bu? bu yapılan? nasıl bir plan, nasıl bir izan?
    ben, tercih edilmeyen olmuştum.. kaybeden..şimdiki deyimimizle loser..hem de en ağırından belki
    de..
    http://fizy.com/tr#s/1aj5e9
    aslında bunları, öğrendiğim sırayla yazmam gerekir ama fazla uzatmak istemiyorum artık malum
    kişilerle ilgili acı dolu sahneleri,
    sonradan öğrendiğime göre, ozan ayşenden önce sınıftan 3 kıza daha ağır şekilde yazmış,
    sınıfın en güzel hatunu olan (tabi o ara benim gözüm bile görmüyor orası ayrı) ceylin e teklif
    edecek cesareti bile bulamayıp (inanılmaz bir havası vardı, yanına yaklaşmaya korkarsın)
    vazgeçmiş, beste diye ufak tefek ama sevimli bir hatundan ağır posta yemiş, en son da bizim
    ebru tarafından resmen taşak oğlanına çevirilmişti,
    yani benim ölüp bittiğim, üzerine kusur konduramadığım, yedi kıtanın prensesi ilan ettiğim ayşen,
    beyefendinin 4. tercihiydi..tabi bundan kızın haberi var mı? orası kuşkulu. ben bile olayların iç
    yüzünü 2 sene sonra öğrendiğime göre, onun hiç bilmiyor olması normaldi..
    öte yandan ozan pekekenti, ebruya sulanırken bir yandan da ayşenle görüşüyormuş zaten,
    numarasını filan almışmış, ben de o bayram dönüşü daha ilk pazartesi, önlü arkalı otururken "ne
    ara o kadar samimi oldu lan?" bunlar diye düşünüyordum ya,
    meğer ayşen, tıpkı benle yaptığı gibi onunla da tatil boyunca mesajlaşmış olmalı,
    ve tabi şehre bir gün erken gelmesinin sebebi de ozanla buluşmaktı..(hatta ben içten içe bir
    şeylerden kuşkulanmıştım hatırlarsınız)
    ···
  17. 117.
    +5
    tabi ben bu lafları da duyunca iyice betim benzim atmış heralde, artık yüzümün şekli muşmulaya
    mı benzedi, tavuk zütüne mü benzedi, at yannanına mı döndüm bilemem, okan,
    "tamam aga sus, önüne dön" diye postayı koydu bu gibilmişe, tabi çocuk hala farkında değil, ben
    öyle yamulup, okan da tersleyince
    "ne oldu aga, tsigalko ne oldu? neyi var abi?" gibisinden bir şeyler sormaya başladı,
    okan,
    "bir arkadaşından kötü bir haber aldı demin, hadi dön abi sen önüne uzatmayalım" deyip kesti
    mevzuyu, bir yandan da sırtımı sıvazlamaya devam ediyor yetim okşar gibi aq.."
    bu bin, "haa aga geçmiş olsunn" deyip önüne döndü, ama önde hayvanlar gene aynı
    muhabbetteler, "oobaa çaakk vurrr, yürrü bee" gibisinden, güya durumla dalga geçiyorlar yani..
    okan kulağıma eğildi,
    "hay aq ya.. nerden geldik amk filmine, gibeyim şu barzoların da muhabbetini, aga sen bozuntuya
    verme daha fazla sık dişini" diyor.
    beyler,
    kendinizi benim yerime koymanızı isteyeceğim, sadece bir dakikalığına,
    o loş sinema salonunu,
    ···
  18. 118.
    +5
    biz orada duvar kenarına sığınmış bir halde, karanlığımız içinde kaybolmuş bir halde
    dururken, gruptaki büyük çoğunlukta bizi ya görmeden, ya da görmek istemeden dağılıp gitmişti
    zaten,
    sadece nilay ve bir arkadaşı yanımıza geldi,
    önce durumu biraz sordular, sonra geçmiş olsun dilediler, okan idare ediyor tabi o ara konuşmayı,
    benim için gecenin son karanlık karesi ise, nilayın omzunun üzerinden gördüğüm, ozan ve ayşen
    in birbirlerinin beline dolanmış elleri ve gecenin içinde kayboluşlarıydı..
    "sizi öldürmeyen şey, güçlendirir"
    günler geçiyordu..
    ben ise, enkaz haline gelmiş bir ruhsal halin üzerine bir de her gün onların yan yana oturdukları
    sıradaki gülüşmelerini, öpüşüp koklaşmalarını izlemek zorunda kalıyordum.
    bu zor zamanlarımda hem okan hem de nilay bana destek oldular,
    bu arada nilayla aramız epey iyi olmuştu, derslerde beraber oturuyorduk,
    bu arada tabi siz, "ulan okanla o kadar kankasınız niye beraber oturmuyorsunuz?" diyebilirsiniz
    ama ikimize de kızlardan sıra gelmiyordu beyler, okan hem oturaklı hem yakışıklı bir bin
    olduğundan herhalde her gün, yanındaki boşluk için gizli bir savaş ve yarış yaşanıyor olmalıydı..
    çocuk da bana tam bir şeylerden bahsetmeye başlayacaktı ne güzel, benim olaylar başladı,
    takumu temizlemek zorunda kaldı..
    ···
  19. 119.
    +5
    günler geçer, yılbaşı yaklaşırken, ben okan ın kankalığı, nilay ın ilgi ve şefkatle karışık temiz
    arkadaşlığı sayesinde biraz biraz toparlanmaya başlamıştım.
    tabi kız benim bu halimin sebebini bilmiyordu, ben ona anlatana kadar (biraz daha ilerde bir
    zaman) beni doğuştan acılı bir hüzün ve kasvet abidesi olarak görmüş olmalıydı.
    nilay ın benden hoşlandığını düşünmedim çünkü dediğim gibi kız son derece arkadaşça hatta
    neredeyse abla şefkatiyle yaklaşıyordu.. melankolik ve umutsuz aşık ebrudan sonra, doğrusu
    nilay ın varlığı çok ama çok iyi gelmişti..
    yıl başına iki hafta kala, artık herkes ufaktan plan yapmaya başlamışken, ceren beni hatırladı,
    yanıma gelmeyeli uzun süre olmuştu, bu konuyu açıp dalga geçmeye çalışınca da,
    "aman öyle bir dolanıyordun ki, dedim herhalde bu çocuğun anası babası öldü.. selam vermeye
    korktum resmen ayol" deyip kahkahayı koydu,
    "belki de gerçekten öldü, ne biliyorsun?" diye ayarı verdim,
    bu sefer bu, "hadi canım..yok öyle bir şeyy?" diye titrek titrek sorup surat büzünce ben de
    gülmeye başladım..
    "allah korusun, uzun ömürler versin onlara, onlar benim canım" deyip mevzuyu sıcaklaştırdım.
    kıza huur muamelesi yapmadan normal şekilde konuşmaya çalıştım, beni şaşırtacak şekilde o
    da mantıklı mantıklı konuşmaya başlamıştı.
    ···
  20. 120.
    +5
    o an ceren in aslında bir nevi nabza göre şerbet veren, girdiği kabın şeklini alan bir tip olduğunu
    anlamıştım.
    siz aklı başında, centilmen erkeği oynarsanız, bu huur da hemen hanım hanımcık, aklı başında
    bir kız oluveriyordu,
    eğer her lafında ayar vermeye çalışan, devamlı inceden bel altı espri çalışan (en tuhaf
    özelliklerimden biri olsa gerek) bir bin gibi davranırsanız, o da ağzını bozuyor ve tam bir paçoz
    travesti moduna geçiyordu.
    ben de iki modu değişmeli kullanarak bunu daha da fazla kışkırmaya başlamıştım, öyle ki kız artık
    günlük neşe kaynağım haline dönüşmüştü bunu kızdırmak,
    önce güzel güzel konuşmaya başlıyor, gayet medeni şekilde sohbetimizi ediyor, sonra aniden, en
    beklemediği anda seviyeyi düşürüp bunu önce tuzağa çekip, sonra tekrar ciddi erken modunda,
    dalgasına sanki kınıyor, ayıplıyormuş gibi yapıyordum.
    "yaa ama sen başlatttınnn!", "ben demiyorum kii sen diyosunn", "yaa çook pisliqqsiiin" tarzı
    şakadan kızma ve omzumu yumruklama seansları artık klagib haline gelmişti.
    gün boyu bütün bu pgibolojik destekler (okan-nilay- arada bir eski tayfa) ve cereni kızdırarak
    ayalta kalan bendeniz,
    gece olup yatağıma yattığımda, tüm ışıklar sönüp kendimle baş başa kaldığımda,
    her gece,
    ama her gece,
    ···