1. 151.
    +33
    http://fizy.com/tr#s/18dmgr

    o gün, tüm bu olanlardan sonra, yarı uykulu düşüncelerimin arasında sadece tek bir sabit şey vardı..evet..bu akşam, ona öyle bir mesaj atacaktım ki, bu defa ne kıvıracak, ne görmezden gelecek bir yanı kalmayacaktı.

    olumlu ya da olumsuz, bir cevap alacaktım bu akşam.

    yurda gittim, uyudum..akşam 7 küsürde uyanmışım. hiç unutmam. yemek salonuna indim, yemek yedim, salon boş, biraz önde tanımadığım iki çocuk haberleri izliyor.

    telefonu çıkardım, yazmaya başladım,

    "ayşen, selam. son zamanlarda pek görüşemiyoruz, şu dünkü tartışma da olmasaydı hiç konuşamayacaktık neredeyse. ben bu 2 haftalık bayram süresince epey düşündüm, geceleri kendi kendimle muhakeme yaptım, bu tarz şeyleri böyle dobra dobra söylemek, bizim yaşımızdaki insanlar için ne kadar doğru bilemiyorum, ama içimde sana karşı artık daha fazla sınırlandıramadığım hisler taşıyorum. bunları sana yüz yüze söylemek isterdim ama sanki kader bir araya gelmemizi istemiyor gibi, daha fazla içimde tutamıyorum, artık bana zarar vermeye başladı..senden hoşlanıyorum, ilk gördüğüm günden beri."

    mesaj daha uzundu ama bilinç altım o anıları iyice kararttığı için bu kadarını güç bela yazabiliyorum. eğer ebrunun mesajlar kayıtlı olmasa emin olun onların da hiç birinin 2 satırını bile yazamazdım.

    insan beynim garip vesselam..

    artık söylenebilecek ne varsa, gururum ve edebi yeteneğim elverdiği kadar söylemiştim işte, "köpek gibi seviyorum, deliler gibi seviyorum, ayaklarının tabanını yalayayım" diyemezdim ya? evet belki durumum tam da öyleydi ama diyemezdim beyler..hanginiz diyebilir ki? kim diyebilmiş ki?

    mesajı gönderip, hayatımın en kritik dakikaları için geri sayıma başlamıştım,

    pot çok büyüktü beyler,

    ya hep..

    ya hiç..

    ya aşk..

    ya ızdırap..
    ···
  2. 152.
    +35 -2
    http://fizy.com/tr#s/1ahc3l

    saatler gece yarısına yaklaşırken, biz artık cerenle neredeyse kucak kucağayız, yalnız benim aklımda pislik yapmak yok, ha o bir şey yapacak olursa, eyvallah, iştirak ederiz, ama erekte olmuş gibime rağmen yine de fazla abartılı düşünmemeye çalışıyorum.

    o ara öbür çocuk artık gitse iyi olacağını söyledi, kızlar şaşırdılar filan, aa maa yapıyorlar..ama diyorum ya çocuk bebe aq, bir de içirdim rakıları makıları, iyice yamuldu, dedim "evini yurdunu bulabilcen mi bari, biz zütürelim istersen?" bu,

    "yok aga sağolun ya bulurum" filan diyor..lan ne saf adamlar var ya, adamla taşak geçiyorum kızlar kıkırdıyor ama mal onu bile anlamıyor..

    iyi tamam madem hadi iyi seneler filan dedik postaladık bunu, saat 1 e yaklaşıyor,

    öbür hatunu bir daha kontrol ettik "öldü mü lan yoksa?" diye, yok, ama bildiğin bayılmış aq..manda gibi yatıyor koltukta..

    bu sefer ben, ceren ve diğer kız konuşmaya başladık, ben kafamın kıyaklığının da etkisiyle biraz bu aşk meşk mevzularını anlattım bunlara, ayşen olayını filan anlattım ama allahtan isim vermemişim aq yoksa ilerde kesin aleyhime kullanırdı amklar..sanki lisede olmuşmuş gibi anlatmaya çalışıyorum..sallıyorum arada, bunlar kah "ahh canım yaa" çekiyor kah gülüyorlar..

    öyle böyle derken, diğer kız da "ben artık yatıcam sen burada mısın?" diye sordu,

    "yani, kovmazsanız burdayım, ceren? ister misin beni?" diye yavşadım.

    öbür kız hemen, "yok yani ona göre yatak filan ayarlayalım dicektim" dedi.

    gerek yok burda yatarım ben dedim..neyse bu elektrik sobalarından birini alıp gitti diğer odaya.

    salonda ceren, baygın bir kaşar ve büyükçe bir çöp yığınıyla baş başa kalıverdim..bu kalktı tv yi kapattı, zor yürüyor ama, sonra yanıma dönerken düşmüş gibi yapıp üstüme atar gibi yaptı kendini, güldük..ben "seni senii" gibisinden parmak sallıyorum filan..

    neyse boş koltuğa oturduk, ben minderin altına sakladığım rakıyı çıkardım, kalan peyniri de çektim yanımıza, koyduk birer duble daha içiyoruz,

    bu diyor, "beni iyice sarhoş etmeye niyetlisin galiba" gülüyor,

    ben de "kızım mekan senin mekanın yani, korkması gereken benim" dedim, iyice koptuk..

    o bardaktan sonra bunun kafa iyice gitti, ama ben cin gibiyim amk yerinde..istiyorum ki ben de biraz kendimi kaybedeyim, algılarım kapansın, sorgulamamaya, hesaplamamaya, düşünmemeye başlayayım..ama hala daha diğer bardaklarda yarım yarım kalıp mundar olmuş rakılara üzülüyorum * böyle bir düşünce tarzı var mı ya * ?

    neyse, iyi ki de kendimi kaybetmemişim, zira o zaman birazdan anlatacaklarımı ne ben adam gibi hatırlıyor, ne de buraya yazabiliyor olacaktım..
    Tümünü Göster
    ···
  3. 153.
    +33
    bir sonraki hafta,

    finaller..

    malum günün üzerinden 1 hafta geçmişti.

    cerenle üç beş kısa konuşmamız oldu, ama sanki aramız bozulmuş gibiydi.. gerçi benim açımdan bir sıkıntı yoktu ama kız bir acayip davranmaya başlamıştı.

    herhalde sonradan kafa aylınca bazı şeyler için pişman oldu diye düşündüm. umrumda da değildi açıkcası..ne kadar sarhoş olursa olsun, az önce seviştiği adama arkadaşını dürtükleten bir insandan ne kadar hayır gelirdi ki insana?

    günler geçerken, biz nilayla takılmaya devam ediyorduk,

    okan a da gecenin büyük kısmını anlatmıştım (tabi o yüz kızartıcı bölüm hariç).. epey şaşırmakla beraber, biraz da kızmıştı,

    "kanka, tamam bazı şeylere kızmış olabilirsin ama yaşadıklarının seni olmadığın biri haline getirmesine de izin verme.. yanlış anlama, ben gittik macera yaptık diye bir şey diyor değilim, ama bunu ne kadar isteyerek yaptın? diye düşünüyorum da, o yüzden endişeleniyorum yani.."

    haklıydı..

    biraz sınavlar çalışayayım dedim ama aklıma sokamadım..bu sefer muhtemelen gibi tutacaktım..o güzelim vizelerin üzerine sıçıp sıvayacaktım her halde..

    sınav haftasından önceki hafta perşembe günü, serhat bini yurtta odaya gelip,

    "aga, böyle sınavlar öncesi bir canlı müzik yapalım diyoruz, moral olur, gelir misin?" diye sordu.

    tamam dedim, kim var kim yok?

    "valla bizim sınıftan var 15-20 kişi, 2. öğretimlerden filan gelen olacak 10-15 kişi, başka sınıflardan gelenler olur.. yani epey kalabalık, mekanı kapatabiliriz"

    vay aq..ben sağda solda yuvarlanırken bu bin de bildiğin ortam yapmıştı anlaşılan, böyle büyük kitlede insanı bir araya getirebilecek kadar kalabalık bir gece organize edebiliyorsa, epey eli uzadı demekti..iyi.. serhatı da bırakmamak lazım, ilerde faydalanabiliriz..

    (böyle düşündüğüm an kendi kendime irkildim, içerden yabancı biri konuşmuş gibiydi.. kullanmak? faydalanmak?... ben?)

    ertesi gün, cuma,

    büyük eğlencenin olacağı gün,

    yanımda sevdiğim insanlar, bir tarafımda okan, bir tarafımda nilay.. hafif loş bir ortam, güzel müzikler, yeni güzel kızlar, yeni insanlar, yeni muhabbetler..

    harbiden de neredeyse kapattık kafeyi, 5-6 masa birleşmişti, saymadım ama 40 kişiye yakın vardık diye düşünüyorum.

    her yönüyle güzel bir gece olmaktaydı.. diyorum ya, sevdiklerim yanımda, diğer bütün şeylerse benden çok ama çok uzakta..

    yeni insanlarla tanışır, bir yandan da gırgır şamaya yaparken, masaların etrafında dolaşıp duran, uzun, ince sarışın bir kız dikkatimi çekti..

    sevimli bir tavşan gibi, oradan oraya zıplıyor, elindeki makineyle geceden güzel kareler almaya devam ediyordu, nilay baktığımı gördü,

    "hayrola, beyimiz nerelere daldı öyle?" diye güldü.

    "şu kız kim?" dedim. "fotoğraf çeken sarışın?"

    gösterdiğim tarafa baktı, "ha o mu? mine yi mi diyorsun?"

    "he evet işte adı her neyse" diyip güldüm, bu manalı manalı bakınca da, "bir şey yok ya..güzel kızmış" deyip utangaç utangaç sırıttım.

    üstüme geldi;

    "tanıştırayım istersen? iyi kızdır mine" deyip gevrek gevrek sırıttı.

    sustum, önüme döndüm.. uzun süre sonra içten bir şekilde, kendi kendime gülümsediğimi farkettim..bir kez daha kaldırdım gözlerimi,

    sevimli sarışının makinesinin merceğiyle göz göze geldim, bu ani karşılaşma yüzünden gözüne fener tutulmuş geyik gibi kalakalmıştım..

    "yaklaşın bakalım, çekiyorumm" dedi neşeyle,

    ama ben hala şaşkın ve felç vaziyetteyim, nilay tuttu kendine çekti beni, bir şekilde poz gibi bir şey vermiş oldum bende.

    kız yanımızdan uzaklaşıp başka foto yakalamaya uraşırken, nilay ın anlamlı bakışlarını bir kez daha yüzümde hissettim,

    "nasıl ama? güzel kız ya" deyip gülümsedi..ben de gülümsedim..

    güzel kız.. hoş yani..
    Tümünü Göster
    ···
  4. 154.
    +33
    http://fizy.com/tr#s/1k3cpy

    uzun bir kaç gece,

    finaller,

    mine ile mesajlaşmalar,

    nihayet kafamdaki ufak pürüzleri, kendi telkinlerimle gidermiş, artık onu sevmeye hazırdım.

    dahası, her mesajında daha da sevimli geliyordu gözüme, hatta çarşamba günü okulda da karşılaştık, aynı sınava girecektik,

    yine gayet sıcak bir selamlaşma oldu, diğer dıbına koyduğumun gibi soğuk soğuk hallere girmiyordu * *

    tüm bu güzel gelişmelere rağmen, malum ikiliyi kantinde, sınıfta, koridorda el ele, dip dibe görünce içimi tarifsiz bir nefret ve acı kaplamaya devam ediyordu.

    ben 4 sene bu huur çocuklarının sevişmesini nasıl çekecektim lan?

    belki de ayrılırlardı? beter olsunlar..

    bu arada hepimizi üzen acı bir haber aldık..oda arkadaşım tolga nın kuzeni trafik kazasında vefat etmişti. çocuk son 2 sınavına giremeden gitmek zorunda kaldı, kuzeni bundan sadece 2 yaş büyükmüş ve bildiğin kardeş gibilermiş..resmen perişan oldu...

    onun yaşadığı acıya bakınca, kendi sahte acılarımdan utandım..neler yaşıyorlardı insanlar..ne büyük acılar vardı..

    babasını kaybeden evlatlar vardı..evladını kaybeden babalar..

    şifa bekleyen hastalar vardı..asla şifa bulamayacak olan sakatlar..

    bu soğukta dışarda uyuyan insanlar vardı..bizim yağarken sevindiğimiz karın, yağmaması için dua eden evsizler...

    utandım beyler..sert gerçekler utandırmıştı beni..
    .
    .

    perşembe günü son sınavımdan çıkmış,

    önceki geceden hazırladığım valizimi yüklenmiş, bursa otobüsüne binmiştim.

    3 hafta tatil..anne yemekleri..anneanne sevgisi..bazı taşların yerine oturması, bazı acıların unutulması ve nispeten yeni bir sayfa açmak için yeterli bir süre..

    annem ayşen i sormuştu 1-2 kere telefonda..geçiştirmiştim. şimdi yol boyu onlara söyleyeceğim muhtemel yalanları ve bahaneleri düşünmem gerekecekti..

    yılın ilk yarısı biterken, "ne çok şey yaşamışım" diye düşündüm..üniversite..büyütüyordu insanı..ama daha almam gereken çok yol, tatmam gereken çok acı, yaşamam gereken çok çok fazla karmaşa ve duygu bunalımı vardı..ve ben bunların hiç birinin farkında olmadan,
    mutlu mutlu mine ile mesajlaşıyor, geleceğime umutla bakıyordum..
    ···
  5. 155.
    +33
    muhabbete nasıl girdim hatırlamıyorum,

    ama asıl olayın koptuğu kısımlar az çok aklımda,

    buna kızmıştım..bir nevi trip de denebilir.. açık olmamakla suçlamış, üzerine gitmiştim.. arada birbirimize böyle yaptığımız oluyordu, tatlı tatlı kışkırtmalar ve karşı tarafa, aslında ikimizinde bildiği gerçeği söyletme çabaları..

    ama bu gece epey ileri gitmiş, resmen kıza çemkirmiştim.. kendimi de acılı, bahtsız ve "zaten kimse beni sevmiyor aq, ölsem daha iyi" moduna getirmiştim.

    bir mesaj attım buna,

    "insan sevdiklerinin kıymetini bilmeli.. vakit varken.. hala vakit varken ona, onu ne kadar sevdiğini söylemeli bence. ama biz yapamıyoruz bunları mine, sen yapabiliyor musun? sen de yapamıyorsun.. insanlar çok tuhaflar. aşk, sevgi, sanki yasaklı bir kelime gibi, sanki ayıp gibi.. hayır, asıl ayıp olan, günah olan, yanlış olan şeyleri o kadar kolay söyleyebiliyoruz ki..mesela çok kolay bağırıp çağırabiliyoruz birbirimize, küfredebiliyoruz, iftira edebiliyoruz, beddua edebiliyoruz. hemde bağıra çağıra, göğsümüzü gere gere,

    şimdi söylesene bana mine? hangisi ayıp? ağzına geleni söyleyip insanların kalplerini ve ruhlarını yağmalarken hiç ama hiç çekinmezken, gırtlağımız yırtarcasına bağırırken, dünyanın belki de en güzel duygusu olan sevgiyi söylemeye sıra gelince neden susup kalıyoruz?"

    bu,

    "haklısın, sonra kaybedince, elimizden yitip gidince anlıyoruz yaptığımız hatayı. sanki her zaman yanımızda olacaklarmış gibi, kendimizi kasıyoruz, ufacık bir sevgi sözcüğünü bile çok görüyoruz, hayatımızın anlamı olan insanlara. onlar nasılsa farkındadır diye avutuyoruz kendimizi, ama bir kez olsun, acaba bizim ağzımızdan duymak istemezler mi? bu duygularımızın gerçekliğini diye sormuyoruz kendimize.

    bence insanlar henüz ellerinde sevgileri ve sevebilecekleri şeyler varken, onlara sıkı sıkıya tutunmalı."

    top bana atılmıştı, sonra ben, konuyu biraz daha ikimize indirgeyip neredeyse kızı suçlama noktasına geldim, ne cesaretle bu kadar üstüne gidiyorum hayret.. valla şimdi olsa yapamam. kız orda "sen ne diyon lan amın oğlu" dese, cevap veremem yani..ama demek ki o ışığı almış olmalıyım ki böyle bastırıyorum.

    hayır bir de bende ki de mallık, sen söylesene ne tak diyeceksen?

    neyden sonra artık ben bunu çok fena sıkıştırdım bir yerde..bir 10-15 dakika filan mesaj gelmedi.. dedim herhalde gibtiri çekicek.. korktuğumu hissettim beyler..

    daha az önceye kadar hislerime ortak sandığım kızı, bir an için de olsa kaybetme korkusu sarmıştı benliğimi.. anladım ki, türlü duygularla boğuşurken, farkında olmadan ve belki de onun bana bağlandığından fazla bağlanmıştım bu masum kıza..

    derken telefonumun ışığı yandı.. heyecanla mesajıma tıkladım.. artık kaçacak yeri yoktu..ve neredeyse bir cevap vermek zorunda bırakmıştım onu..

    "anladım, yeryüzünde herkesin bir parçası kayıptı, ve bazılarımız o kayıp parça uğruna bütün tamamlanmışlığına rağmen yarım, kalabalıklara rağmen yanlız, bütün ritmlere rağmen sağır olabiliyordu ve o eşsiz parça bulunamadığı sürece sürgün göçebeydik ve huzursuzduk. bulamadıkça, bulunamadıkça eksiliyorduk, eskiyorduk binalar gibi.

    "parçaları kaybolmuş puzzle" gibi artık insanlar derler.. "kiminin kalbi, kiminin ruhu, kiminin beyni yok.” oysa herşeyim vardı benim tek eksiğim "sendin", sen gelince tamamlandı içim, huzursuzluğumun rüzgarı dindi, duydum yeryüzünün gökyüzünün gerçek sesini. uzatıp elimi gördüm ışığının rengini.

    gökyüzünü, alabildiğince mavi...

    seni seviyorum.."
    Tümünü Göster
    ···
  6. 156.
    +33 -1
    http://fizy.com/tr#s/1ahbre

    bu partı da girip kaçıcam, gece 1 de sonra gene uğramayı düşünüyorum bakalım.

    benim aşırı gaza gelip sınıf ortasında yırtına yırtına ettiğim buluşma teklifi, o hafta içi bir şekilde yalan oldu..kız sonraki akşam da gelemeyeceğini söyledi, bilirsiniz bu tarz konularda her zaman için bahane, en kolay bulunan şeydir.

    bilmiyorum belki de öyle yaptığım için benden bir şekilde intikam alıyor, naza çekiyordu kendini, çünkü muhtemelen etrafındakilerin arsızca sorularına yanıt üretmek zorunda kalmıştı benim o hareketimden sonra ve bu tarz şeylerden pek hoşlanan bir yapısı olduğunu da söyleyemeyeceğim.

    o gece ve takip eden gecelerde bu kez ebrunun mesajlarını da cevaplıyordum artık, bir ara hatlar karışacak diye endişelenmedim değil..

    kızın niyetini artık iyice anlamıştım, ben genelde bu tarz mevzularda üstüme alınmayı pek sevmem, yani "abi şu kız da bana yazıyor yeeaa" cı adamlardan değilimdir, hatta tam tersine yanlış anladığımı düşünürüm ama ebru nun bana karşı standard olmayan duygu ve düşünceler beslediğini de az çok farkediyordum. işi kötüsü, o da benim için aynısını düşünüyor olabilirdi zira ayşen le aramızdakilerden haberi olduğunu sanmıyordum,

    muhtemelen o ders arası o bensiz dışarı çıkınca ben de onu kıskandırmak için diğer kızların sırasına gittim diye düşünüyordu..aq bu şekilde düşündüğünü düşünmek bile mideme kramplar sokmak için yeterliydi, gönül kırmak, o zamanlar istediğim en son şeydi zira benim gönlüm de o ara epey yükseklerde bir yerde, tekinsizce sallanıyordu ve her an düşebileceği o boşlukta onu kurtarabilecek her hangi bir önlem de yoktu.

    okulda ilk ayı devirirken, o cuma yurtta epey azıtıp sabaha kadar içmiş ve felaket muhabbet döndürmüştük..sabaha kadar batak bir yandan, karı kız muhabbeti desen gırla, bir ara smackdown benzeri birbirimize girdik, uzun eşşek filan oynamaya çalıştık..anlayacağınız epey zıvanadan çıktık, it gibi eğlendik, hayvanlık ettik, yurdun yarısına yakını da buna iştirak edince (zaten 45 kişi filandık) yapmayın diyen de olmadı aq.

    neyse o gecenin sabahı olmadı, ben bir uyandım ki o cumartesi, saat olmuş akşam 4 küsür, hemen telefona sarıldım, ayşen mesaj atmış mı diye, obaa..ben ayılmadan 5 dakika önce o da beni hatırlamış beyler, kalbim temizmiş valla..

    mesajı baktım, bu akşam nargileye gidelim mi? yazmış. yataktan bir zıplamışım ki..beni dışarı davet ediyordu la? kendisi çağırıyordu?! vay anasını ya..ve ben mallığım yüzünden az daha bu fırsatı kaçıracaktım.

    hemen yazdım, "olur tabi, ne zaman buluşalım?"

    hemen şimdi olabilir, yazmış. ulan aynada kendime bir baktım, leş gibiyim, akşamdan kalmayım. kendini bir atarsın duşun altına, kafayı filan bile kurutmadan, jöleyi boca ettim, nasıl acele ediyorum ama..

    ve bu hayatta en nefret ettiğim şeydir, asla ve asla, hiç bir işimi aceleye getirmemeye çalışırım, zamanı geniş kullanmayı severim.

    neyse tabi fırladım çıktım yurttan, dediği yere gidiyorum, içimden yalvarıyorum ama..ne olur, ne olur allahım bu sefer sadece ikimiz olalım..sadece ikimiz olalım ki bu gece bitsin bu iş..
    Tümünü Göster
    ···
  7. 157.
    +33 -1
    neyse beyler,

    günler böyle geçedursun, okuldaki 1.5 uncu ayında sonuna geliyorduk artık, o akşamdan sonra 2 kere daha buluşmuş, okulda da nispeten daha samimi olmuştuk, aq hala yanına oturma şerefine ulaşamasam da (acaba kimin yüzünden) bir iki kere çıkıp takıldık kampüs etrafında..

    o ara ebruyla da aramızdaki enteresan ilişki epey ilerlemişti, kızla epey şey paylaşmaya başlamıştık benim o son çıkışımın ardından, ama elbette aklımdan yanlış ve yasak düşünceler bir an için bile geçmedi.. ayşen in güneş olduğu bir sistemin gezegeniydim ben.. başka yıldızlar benim için nokta kadar bile önemli ve yakın olamazdı..

    derken bir gece, ayşenle mesajlaşıp kıza iyi geceler dilememin ardından tam yatmaya hazırlanırken bir mesaj geldi,

    gece 1.30 filan olmalı..

    baktım, ebru,

    "uyudun mu?" yazmış..

    acaba hiç giblemesem mi diye düşündüm, ama bu saatte mesaj atıyorsa muhakkak bir numarası vardır diye düşündüm, 5-10 dakika cevap vereyim mi vermeyeyim mi diye düşündükten sonra, uyuduğumu düşünüp telefonu bir yere kaldırdığını umaraktan,

    "yo, hayırdır?" diye yazdım.
    ···
  8. 158.
    +33 -1
    şarkıları sevdiniz mi bilmiyorum, ama hikayenin acılı ve aşk dolu kısımlarında olduğumuzdan ötürü şimdilik böylesi gider,

    http://fizy.com/tr#s/12a6ge

    ilerde baya kopucaz allahın izniyle..

    bir iki daha geçti..haftanın son gününe dayandık gene..

    son gün ayşen geldi, onla sarıldık filan sınıfın ortasında, derste okan la oturuyoruz..öbür amcık umrumda değil zaten, ozan denen bine de iki çift laf edecektim benim masama oturup kalkmış kıza o şekilde, beni hiç sayarak yavşadığı için ama, dedim, bana ne aq..ne gereği var?

    o ara ben bu mevzuyu biraz daha düşündüm,

    vay anasını ya..benim gözümün görmediği hatun, sözde benim sebebime başkalarına posta koyuyor ha? ve asıl olay, insanlar beni ayşenle değil, ebruyla flörtte filan sanıyor..öldür de cennete git aq..

    ama ne yalan söyleyeyim, bir yandan da iyi oldu diyorum çünkü epey egomu tatmin etti, zütümü kaldırdı bu olay -ki o aralar buna fazlasıyla ihtiyacım var,çok ezilmişim ayşen in aşkıyla-..

    haftanın son günü işte dediğim gibi..okanın işi varmış, öyleden sonra gitti bu, ben de derse biraz geç kaldım onla otururken, ulan bir geldim ki sınıfa, mahşer günü gibi olmuş. meğer quiz varmış blokta, alttan üstten ne kadar alan varsa gelmiş, sınıfta yer yok *. biraz ders işleyip üstüne ara vermeden quize giricez..tabi bizim dünya umrumuzda olmadığından anca haberimiz oluyor bu durumdan.

    neyse resmen yer yok sınıfta, arkalara doğru ilerliyorum, o ara cam kenarından biri el etti "hişşt gel istersen bak böyle?"
    lan bi an ayşen mi dedim, kalbim duruyordu..ama onun da yanından selamlaşıp az önce geçtiğimi hatırladım,

    bir baktım daha yüzünü doğru dürüst ilk defa gördüğüm bir hatun..bizim sınıftan, hayal meyal biliyorum da, daha adını bile bilmiyorum işte. baktım harbiden başka yer yok, gittim oturdum yanına..
    ···
  9. 159.
    +32
    okuduğum şehre varmıştım yine,

    yurda geldim, oda boştu, valizleri yerleştiriyorum. okanla haberleşmiştik, 10 dakikaya bu da geldi, zaten dediğim gibi çocuk şehrin yerlisi ama okulla evinin mesafesi epeyce olduğundan mecbur yurtta kalıyor.

    oturduk bununla, bir yandan eşyaları yerleştiriyoruz ufak ufak bir yandan muhabbet,
    anlattım işte şöyle yaptık böyle konuştuk falan diye,

    bu tabi gene moral pompalamaya devam ediyor, "abi artık bazı şeyleri aşmışsınız ya, evet bence de yarın sen bu işi bitir, harbi kız isteme gibi olacak, çiçekle çikolatayla filan * "

    o gece bilerek erken yattım,ama uyumadım, karalığın içinde tavana bakarak yarını düşündüm,

    defalarca ama defalarca neler söyleyebileceğimi aklımdan geçirdim, tekrarladım.. farklı farklı senaryolar üzerinde denedim.. kendi kendime prova ettim.. allahtan oda boştu çünkü ara ara salak salak güldüğüm de oldu fısıltılı şekilde, deli sanabilirlerdi beni.

    hoşuma giden açılış cümlelerini-işime gelen senaryolar aklında döne dursun, ben de o ara uykuya dalıverdim.

    ertesi sabah saat 6 da uyandım gene, 7-8 çeşit kıyafet kombinasyonu denedim.. nihayet kahverengi oduncu gömleğim ve polo tarzı gri hırka, altına da koyu gri kot kombinasyonunda karar kıldım. ayna karşısında hiç yoksa yarım saat saç düzeltmişimdir. atkımı tiki tarz da boynuma doladım, kiremit rengi botlarımı ayağıma çektim, en üstte de kaban var. parfüme deodoranta da abandım aq..neyse,
    resmen karı gibi süslendim o sabah,

    kutuyu aldım, güzel bir poşede sardım, kıza okuldan sonra buluşma teklif edeceğim, (zaten yarım gündü o gün) sonra da yanına giderken çiçeği de yaptırıp öyle gideceğim..

    uçarcasına bindim yurt servisine, tatilin bitişinden ve pazartesi sendromundan yakınan arkadaşlarım bendeki bu enerjiye epey şaşırmış gözüktüler, 1-2 tanesi hariç tabi ;)..
    ···
  10. 160.
    +32
    bu sefer beni de bir şaşkınlık aldı, ama bu üsteliyor,

    "bi dene istersen?" deyip iyice kahkahayı koydu, devrildi koltuğa..lan ben iyice şapşalladım bu sefer..ne biçim ilişkiler lan bunlar?

    sonra kızın züte baktım bende, hakkaten de bariz iyi.. yani cereninkinden filan bile iyi.. bununda üzerinde pempe, keten pantolon gibi bir şey var, tam paçoz tarzı.. hani şu vücudunun diğer tarafları normal, zütleri fazla kavisli apaçi hatunlar oluyor ya, böyle acayip pantolonlar giyiyorlar, dar paça, bacakları komple saran.. hatunun saçlar da aynı apaçı saçı gibi zaten böyle yanık-tülermiş-arası kızıllı mızıllı gibi... amk paçozu işte..

    sonra ben öyle dikkatle incelerken, ceren bir kez daha,

    "lan oğlum otur üstüne bi uyanmaz bee nolcak?" dedi, bu sefer daha hain, ince ince gülerekten..

    kafamda olayı biraz daha tarttım, ama uçuşlardayım o ara.. yani sağlıklı düşünebiliyor olma ihtimalim zayıf..

    "iyi lan" dedim içimden..

    bunun koltuğa çıktım, üzerine yaklaştım, şınav çeker pozisyonda, cerene dönüm baktım tekrar, gözleri yine iri iri açılmış,

    "hadi hadiii" deyip gülüyor gene, inanılmaz heyecanlı bir hali var..

    biraz daha yaklaşık bunun da çanağa sürtündüm.. küçük tsigalko, hem acılarda (sızlıyor) hem isyanlarda (taş gibi oldu gene)..

    ee beyler.. yasak ve yanlış şeyler, her zaman çok daha heyecanlı ve cazip gelmiştir insan oğluna..o nedendir ki ademle havvanın da o elmayı ısırışı..o nedenledir ki insan oğlunun yaradılışından bu yana günaha karşı olan bu denli tutkusu ve merağı...

    normalde ceren zütünü açsa o saatten sonra benimki etkilenmezdi her halde ama orada, her şeyden habersiz zütü dönük uyuyan o kıza yaptığım ufak bir temas barutu ateşlemeye yetmişti..

    yasak, beyler "yasak", işte anahtar kelimemiz..

    ben hem o kıyak kafa hem de yeniden uyanan minik devim sayesinde daha az düşünerek hareket etmeye başlamıştım.. önce yavaş yavaş, korka korka olan temaslarım, sonra gittikçe hoyratlaştı..en nihayetinde bildiğin kızın zütün üzerinde sılalom yapıyordum..

    bir noktadan sonra, ya uyanırsa korkusu filan da kalmamıştı, arkadan cerenin tıkanır gibi kıkırdamaları geliyor, ben o vaziyette gidip gelirken yine patladım..4 oldu..

    ama şimdi yiğidi öldür hakkını ver, acaba o atmosferin büyüsünden miydi bilemiyorum ama kızın kalçasının kıvamı da, konveksi de, yani düşünebileceğiniz tüm fiziksel özellikleri de harikaydı..

    boşalırken biraz fazla sarsılmış olmalıyım *..ceren bu sefer "hohohooo ohoho" diye ohalarcasına güldü..

    diğer zavallı harbiden bu dünyada değil yani.. arafta filan..

    kalktım kızın üzerinden.

    "tamam ben kaçıyorum lan artık, iyice rezil ettin beni" dedim cerene,

    geldi beni geçirdi..

    daha kapıdan çıkar çıkmaz, yaptığımdan utanmaya başlamıştım.. hayır yani sürtüşme vb. harketinden değil de, lan uyuyan kıza pantolon üzerinden sürterek boşalma da nedir arkadaş?? harbi hayvanlıkmış yani yaptığım şimdi düşününce daha iyi anlıyorum.

    sokağa çıktım.. kavuruyor soğuk, benim eller cepte, don ıslak, pantolon ıslak sayılır.. soğuk işleye işleye gidiyorum yurda, 20-25 dakika yürüdüm ama bir yandan da ulan diyorum taşakları üşütecez..

    titreye titreye yurda vardım, yurt görevlilerinden biri beni gördü, kapıyı açtı, "oo tsigalko, hadi iyi seneler bakalım" dedi.

    gece gelmeyeceğimi söylemiş, izin alıp çıkmıştım, zaten özel yurtta pek de giblemiyorlardı doğrusu.

    kadının yanından hemen selam verip uçarcasına geçtim..amk leş leş sohbet mi edicez bir de, her tanım atmık..

    doğruca odaya koştum..
    Tümünü Göster
    ···
  11. 161.
    +32
    http://fizy.com/tr#s/1ago96

    yalnız gittim..

    heykelin altına vardığımda maşallah bütün konsey oradaydı..yok..1-2 kişi ekgib olabilir..ama sonuçta benden erken gelmişler yani aq..

    ne güzel, 1-0 yenik başlıyoruz..

    "çok beklettim mi ya?" bir yandan mineyi öperken, öyle ortaya soruyoruz, zerzevatın biri cevap verdi,

    "yok ya en fazla 10 dakika olmuştur"

    sana mı sordum amın oğlu?

    "yok canım daha demin toplandık biz de zaten" dedi mine klagib, güneş gülümsemesiyle..güneş ışığından tek farkı, bu gülümseyişin fazlası adamı kanser yapmazdı..sadece daha mutlu yapardı..

    2 kız, 3 sap var,

    iki de biz, 7 kişi toplam.

    evet, 1 sap dışarda gördüğünüz gibi..yazık..

    kordonda dolanmaya başladık, hava soğuk..elemanlardan birinin önerdiği yere doğru gidiyoruz..zaten yol boyu kafe aq..geç otur işte birine sanki ne varsa..

    neyse biraz yürüdük, mekan güzel, dışarıda oturuyoruz ama üstü kapalı, ısıtıcılar filan da var, hava problem değil yani..iki masa birleşti, mine hemen sağımda, ben masanın en dış solundayım..karşıda elif, fatih (zerzevat), murathan(sap) , necati (bizimki değil tabi), minenin yanında da merve diye bir kız daha... aferin..bu oturma planını sevdim..hatunumun yanında erkek istemem..giberün arkadaşını markadaşını..arkadaş ayağı, züt ayağı..

    menü geldi..herkes biraları söyledi..ben de tam söyleyeceğim ki, benim bebiş kola söylemez mi?..kıyamam ben sana ya, bırakır mıyım masada öyle seni? ver bana da bir kola! varsa diyet ver hatta..zero şeker filan ver..

    oradan biraz muhabbet oldu, elif "mine öyledir ya, içmez pek" filan gibisinden tatlı tatlı ortamı ısıtıyor, elemanlar, "kardeşim sen de uydun, 4lüyü bozdun" filan diye yavşamaya çalışıyorlar..

    bak koçum..ben yeni tanıştığım adamlara "kardeşim" demekten pek hoşlanmam..onların da bana demesini haz etmem... adamın imüğünü sıkarım..ama sıkamam..yani o masada olmaz..

    muhabbet dönmeye başladı,

    onlar beni, ben onları, sözde masumane ama aslında zekice sorularla tartma çabasındayız (en azından ben öyleyim, onlar ne derece zeki düşünüyorlar bilemem) * . ilk bir kaç sohbet ve 1.5-2 saat kadar bir sürenin ardından masayı epey tahlil ettim, hepsine notumu verdim ufaktan..

    halbuki ben, kızın ailesiyle tanışmaya giden sıkılgan erkek modunda olmak zorunda kalırım diye bekliyordum ama, öyle olmadı açıkçası, ya bana ekstra bir özgüven geldi de rahatladım, ya da elemanlar rahattı, o yüzden ben de gevşedim, bilemem..

    kişi kişi yazmak gerekirse,

    fatih; cool olmaya çalışan, bir miktar patavatsız, ama özünde saf bir eleman. uzun saçları ve cücük sakalı, altında yatan köylülüğü gizleyebilmiş değil..sıkıntı yok... ama espri yapayım derken pot kırarsa, bozarım..fena olur..

    necati; masadaki insanların arasında, ben dahil, en olgun çocuk diyebilirim..kirli sakalı yakışmış..yerinde konuşuyor, fazla zevzekliği sevmediği belli, bir kere fatih üzerinden ortak taşak bile yapar gibi olduk..tabi cooluğumuz bozmadan ;)

    murathan; şu siyah çerçeveli gözlüklerden var gözünde, artık artisliğine mi takıyorr, yoksa harbi bozuk mu bilemem gözleri..bu da elit bir tip belli..ama muhabbeti rahat, kasmıyor, sıcak kanlı sayılır..necatiden daha sıcak..o puşt harbiden çok oturaklı ve dengeli bir bek aq..bindirmeleri filan fazla yerinde *

    merve; ortamlara akmaya çalışan ve her grupta fiks bir tane olmazsa olmaz türden, aslında "cici ev kızı" ama kendini aşmaya çalışan modda..yani..bana bir zararı yok tabi de..hatta iyi bile sayılır ama..olmaz be güzelim..kaşarlık da bir sanattır... bak elife?

    elif; kesinlikle tehlikeli bir kız... bir kere güzel..sizinle konuşurken açık kahverengi gözlerini asla kaçırmıyor, hatta o gözlerle sizinkileri delip geçmek istercesine vahşi..iştahlı bakıyor..ve size öyle bir konuşuyor, öyle bir muamele ediyor ki, o an karşısındayken kendinizi imparator gibi hissediyorsunuz resmen..ilgisi, sanki sadece size özel..o derece değer ve önem veriyor sizin ağzınızdan duyacaklara, ördüğü ağlara takılacak kelimeleriniz, sinek bekleyen örümcekler gibi bekliyor sinsice..

    tsigalko; tam bir peze.. öeöhmm.. neyse bu kadar tanıtım yeter sanırım *

    masa, genel anlamda stabil, ama potansiyeli de yüksek bir masa..şöyle tiplere bir previous yaptım da..hiç bir şey çıkmayacağı gibi, çok ama çok fazla şey de çıkabilirdi bu masadan...

    mine..birtanem..nasıl arkadaşların var senin böyle? çok mu aradın bu iki ucu keskin tipleri..yoksa sen de..ben de..aslında onlardan biri miyiz? ha?..
    Tümünü Göster
    ···
  12. 162.
    +33 -1
    http://fizy.com/tr#s/1a5gkn

    ozan ve ayşen, girişte durmuş, içeride elemanın onlar için hazırladığı masayı tartıyorlardı..

    benim mekanımda..benim kafemde..benim saatlerimde..ne işi vardı bu şerefsizlerin?

    size söylemiştim beyler..yüzüm..lanet yüzüm ve onun, ruh halimi ortaya yansıtmaktaki karanlık hüneri..kim bilir gene ne şekle girmişti..

    mine, hafifçe arkasına dönüp, benim bir-iki saniyeliğine de olsa bakakaldığım ve ağzımı yüzümü kaydıran sahneye bakma gereği hissetti doğal olarak..ben toparlamaya çalışmıştım ama nafile tabi..

    sonra o da döndü önüne..tam ayşen-ozan yanımızdan geçer ve benim hafif arka sağ çaprazımdaki masaya otururken..

    beyler..

    çok..çok tuhaftı yahu..yani..nasıl oluyor da hala..ve hala..sadece onu görmek bile beni bu kadar dağıtabiliyordu? nasıl becerebiliyordu beni her şekilde mutsuz etmeyi? nasıl başarıyordu iç dünyamı altüst hale getirmeyi?

    mine, gözlerindeki -az önce fener gibi parlayan- ışık sönmüş, yüzü düşmüş bir halde dönmüştü bana..sözde hala gülümsüyordu ama, buz gibi, soğuk..bir infazcının gözlerindekine benzer duygusuz bir gülümseme..

    bana sormasını bekledim..-hatta içimden yalvardım- "kim bunlar tsigalko?" diye..sormadı..sorsaydı ya? sallasaydım ben de..geçiştiriverseydim..espiri konusu yapsaydım..

    ama sormadı..

    eh..belli ki zaten biliyordu... yüzündeki ifade de aksini iddia eder gibi değildi zaten..

    az önce ne hakkında konuşuyorduk bilmiyorum..ama her neyse bir an da sönüvermişti..ben, konuşmaya çalıştım ama, beceremedim..o hala soğuk soğuk gülümsüyor bana..dudakları incelmiş..gözleri boş ve donuk bakıyor..

    bitmek bilmeyen bir an..geçmek bilmeyen saniyeler... yine beynimi okuyordu... eminim..

    sonra aniden, durumu kurtarma adına kullanılabilecek bir mucize oldu..aramın iyi olduğu eleman gelip, "dostum, senin yer boşaldı, istersen oraya alabilirim sizi?" dedi..

    oh..

    oh..

    "tabi tabi geçelim" dedim, resmen balıklama uçarak..mineye onaylatmayı bile unutuvermiştim..genelde ben en ufak şeylerde bile nezaketen onun okeyini de alırdım, zaten hiç itiraz ettiği olmamıştı ama diyorum ya, yine de sorardım..tsigalko sorardı..

    apar topar kalkıp, masamıza doğru ilerlerken, beynimin tüm blokesine ve itirazına rağmen, adeta refleks olarak dönüp arkama baktım, yine sadece 1 saniyeliğine..

    ozan leoparlar misali ayşeni boynundan yakalamış, kız da gözlerini hafifçe kısmış, tam bir vahşi doğa belgeseli..
    ve tabi bu bakışım da mine tarafından farkedilmişti..

    ben allak bullak, ne düşüneceğimi, ne düşünmem gerektiğini şaşırmış bir halde yeni masamıza oturmuş, onun yerleşmesini bekliyordum.

    nihayetinde yine göz göze kalabildik, ve bu kez, o malum masanın da atfosferinden mütevelli, baş başa gibiydik,

    o, bir gram bile değiştirmediği o soğuk-gülümser yüz ifadesiyle beni süzmeye devam ederken, ben baktım olacak gibi değil, salağa yatmaya karar verdim;

    "hayatım? bir sorun mu var?"

    bakmayı sürdürdü..

    "minecim?..bir..so.."

    "ben de aynısını sana soracaktım canım" dedi buz gibi..

    "yı..yo... neden?"

    "bilmem? sorun yaşıyor gibi görünen sendin" gülümsedi..bir pgibopat gülümsemesi..bir cellat gülümsemesi..az sonra ruhumu parçalarına ayıracak, baltasını bileyen bir cellat..

    daha fazla salağa yatamazdım, çünkü durumu toparlamak şöyle dursun kötüleştirmişti..harbi adamı oynamaya karar verdim;

    "evet..şey, görmekten pek hoşnut olmadığım yüzler gördüm doğrudur" dedim, sıkkın sıkkın..

    "hımm.."

    "ondan yani, biraz etkilenmiş olabilir, yoksa bir sorun yok bende yani... sen de yok değil m... "

    "ama etkilenmemen gerekirdi"

    sesi normalden bir perde yüksek çıkmıştı..

    "ne..nas"

    "etkilenmemen gerekirdi!"

    züt gibi kalmıştım..sırtım terden yapış yapış olmuştu..tam bir şeyler gevelemek umuduyla ağzımı açıyordum ki yine konuştu,

    "onca şeyden sonra..yaşadığımız onca şeyden sonra..senin için yaptıklarımdan sonra... etkilenmemen lazdımdı tsigalko???

    bu sefer bariz şekilde yüksek sesle konuşuyordu..yerimde sinip göz ucuyla etrafa bakındım..yakın masalarda, insanlar kesin duymuştu

    acaba ayşen duymuş muydu?

    ayşen?

    hala ayşen diyorum?

    hala ayşen diyorsun tsigalko? farkın mısın? kendin de misin? kendimde miyim?

    ben üzerime hücum etmiş karanlık düşüncelerle boğuşurken, mine tekrar saldırdı,

    "hala bu kadar etkileyebiliyor seni öyle mi? her şeye rağmen?"

    bu sefer biraz silkindim,

    "mine..bak, etkilemesi önemli değil, benim ne düşündüğüm önemli..ben, kötü duygular taşıyorum artık onlara karşı anladın mı? duygusal ve duygularının etkisi uzun süreçli biriyim biliyorsun... bunun senin işine gelmesi gerekir.."

    "öyle mi? bu işin iyisi kötüsü olmaz, hiç bir şey düşünmüyor olmalısın, hiç bir şey düşünmüyor olmalıydı!" deyip masada iyice dikleşti, bana doğru yaklaşmıştı karşıdan..

    "öyle..çünkü..çünkü,ben seni seviyorum ve, yani bu ..bu güçlü duygusallığım da onun teminatı gibi... "

    saçmalamaya başlamıştım farkındaysanız..

    iyice masaya abanıp yüzüme yaklaştı, bu kez bağırarak,

    "lütfediyorsun canım benim..unutamıyorum demiyorsun da , lütfediyorsun..sağol ya..çok sağol" dedi..son "sağol"u bütün kafenin duyduğuna eminim..

    ayşenler de kesin duymuştu... *

    ben bu son çıkışının ardından, zaten kopkoyu olan ruhumun da etkisiyle, yine o yüzümü nasıl bir şekle sokup "mine, kendine gel" diye serinkanlı ve tehditkar şekilde tısladıysam artık, kız aniden olduğu yere sinip yüzüne "iyi..iyi..öyle mi? öyle olsun" tarzı bir bakış yerleştirdi,

    ben dişlerimin arasından,

    "ne yapayım yani?" dedim yine düşük sayılabilecek bir ses tonuyla.."ne yapayım?..seni seviyorum diyorum? senden başkasını düşünmüyorum diyorum, ama belli ki bu nefret de bir şekilde, bir süre içimde kalmaya devam edecek..ne yapayım daha? ben ne yapayım?"

    diye saydırdım,

    "senin bir şey yapmana gerek yok" dedi..masadan kalktı.."zahmet etme,ben yaparım"

    ok gibi fırladı, tam yanımdan geçerken son anda kolunu yakaladım,

    "kızım, ne yaptığının farkında mısın sen?

    zorladı,

    "mine, otur şuraya, herkes bize bakıyor"

    "bırak kolumu..bırak yoksa bağırıcam daha beter rezil olucaz..bırak!"

    bırakmak zorunda kaldım..bu geniş adımlarla uçarcasına kafenin girişine doğru seyirtirken, ben tamamen donakalmış bir vaziyette arkadasından onu seyrediyordum..çıkışa gelip kapıyı açmak için yanlamasına döndüğünde ekşimiş, ağlamak üzere olan yüzünü hayal meyal gördüm..

    önüme döndüm..

    beyler o an,

    yer yer yarılsaydı da,

    ben içine girseydim işte..

    batsaydım kalsaydım oraya...

    bir daha çıkmayacasına..

    yüzüm, gözüm boynum..alev alev..kafamdan aşağıya kızgın yağlar, kaynar sular akıyor..midem bulanıyor... boynum başımı taşımıyor..masaya yığıldım yığılacağım..

    öyle bir kaç dakika kaldım..

    neden sonra kafedeki aramın iyi olduğu çocuk geldi,

    "dostum, iyisin değil mi? yapabileceğim bir şey var mı şu an için?" dedi, elini omzuma koyup,

    oha aq..onlar bile olayın farkındaydı..bir daha yüzün tutarsa gel bu mekana işte..

    "yok..yok abi sağol.." dedim zorlukla.."hesabı... alayım ben.."

    "tamam bu gün gerek yok" dedi,

    "yok abi, olmaz öyle.." lan sanki yeterince utanmadık, bir de sen utandırıyorsun,

    "yok yok, bana yazdırıcam ben, tamam halloldu o iş..sen çık git şimdi peşinden hemen..daha ilk çıktığı an gitmen lazımdı be abisi.."

    öyle mi yapmam gerekirdi?

    beyler?

    süklüm püklüm yerimden kalktım, elemana teşekkürümsü bir şeyler söyledim..sırtımı sıvazladı..vay aq..içtiğim çaylara ödediğim kazık hesaplar helal olsun lan..delikanlı, delikanlıyı bu günde bulur işte..hesap mesap değil mesele beyler biliyorsunuz, mesele, orada günlüğü bilmem kaç liraya çalışan bir elemanın bana yapmış olduğu manevi bir hareket..yoksa ben az önce öyle bir bedel ödemişim ki,
    o hesap gibi milyon tane olsa gene dengelemez..
    Tümünü Göster
    ···
  13. 163.
    +33 -1
    http://fizy.com/tr#s/18jj7n bu şarkıyla ya-rock lara gelelim biraz *

    ..mine durumu biraz daha fark etti tabi..zeki sevgilim benim..ama hala ciddiye almak niyetinde değil, zira o daha çok bana odaklı olduğu için hatunun da bana baktığını fark etmiyor..

    neyse bir ara ben mineye dönükken bu sefer o kafasını o masaya doğru çevirdi..ve bir kaç saniye öyle kaldı..sonra bana dönüp,

    "vay vay..o da bakıyor yalnızz" diye dalga geçmeye çabaladı... nedense bu çabayı, az önce benim içten içe sinir olurken ki çabama çok mu çok benzettim beyler..

    ben tekrar gözlerimi aşağı masaya çevirdim, kızla artık epey epey bakışıyoruz, 3 saniye 5 saniye 8 saniye... oha lan..sonra ben utanıp önüme döndüm..gerçi kız, "masasında kız varken başka kızlara bakan şu huur çocuğunun sıfatını iyice aklıma kazıyayım da, ilerde insanları uyarırım" diye de düşünmüş olabilir tabi bilemem... * amaan..ne düşünürse düşünsün, benim işime yarıyor muydu?

    yarıyordu..

    neyse ben önüme döndüm..minenin hala gülmeye çalışan ama epey düşmüş yüzüyle karşılaştım..

    "ya siz baya baya hoşlaştınız sanki? gidip bir tanış istersen?" deyip az önce benim yaptığım savunmayı tekrarladı, ben de,

    "olur valla, sen bateristi al, ben de onu alayım, bu gece onlarla getirelim gecenin sonunu..iyi fikir?"

    beyler..

    morardı..morardı aq..sen misin benimle it dalaşına giren? sağından atar solundan geçerim bebeğim...

    bu arada kız arkadaşım için içimden bu şekilde düşünüyor olmamdan da anlayacağınız gibi..gidişat pek iyi değil..

    neyse..bu karşılıklı kıskandırma biraz daha devam etti..bir yarım saat kadar sonra bu kalkmak istedi..

    kalktık mekandan, hala yüzümüze gülüyoruz ama müthiş de bir soğuk savaş halindeyiz..amerikayla rusyadan farkımız yok..

    tam kapıdan çıkarken, ekstra sarışınla bir kez daha göz göze gelmemiz ve onun, ben çıktıktan sonra da boynunu çevirip camdan dışarıya bakması vurduğum son ve bitirici darbe oldu, mine,

    "şuna bak ya.." dedi sinirli sinirli gülerek.."şimdi içeri girip saçını başını dağıtacağım haberi yok..hala bakıyor..boynun kopsun emi.." dedi..

    gülüyor ama, bildiğin sinirden..rap rap yürümeye başladı hızlı adımlarla..yetiştim koluna girdim;

    "hayatım, neden öyle diyorsun, o bizi arkadaş sanmıştır. malum öyle mesafeli mesafeli takılınca..kızma ablasıı" diye oyunumu sürdürdüm.

    istese o kendine has absürd tepkilerinden biriyle beni bozmaya çalışabilirdi, ama yapmadı... ben de böylece hem onun başlattığı oyunu kazanmış, hem de son son lafı sokmuş oldum..

    biz, içten içe birbirini çok seven..ama o sıra ağız dolusu saydırmakta olan, dışardan görünüşü "kol kola, mutlu bir çift" olarak yolumuza devam ettik,

    onu yurduna bıraktım, savaş belli ki bitmemişti..soğuk soğuk bir "iyi geceler" dedi,

    ben de, "hadi artık çalışmaya başla" dedim yaklaşan vizeleri kastederek..bu, "git işine ya" dercesine yan yan güldü..küçük gamzeleri ortaya çıktı bu gülüşle... sadece onlar değil..benim içimde, sevgiyle alakası tartışılır bazı hisler de ortaya çıkmıştı bu geceki bütün bu ukala tavırlarından sonra... "dur bakayım" dedim, "saçına ne gelmiş öyle?"

    durdu, dönüp saçına doğru bakmaya çalışırken çenesinden yakaladım... bir elimi de beline doladım..tüm gücümle kendime yapıştırıp dudaklarımı, dudaklarına tutkuyla bastırdım...

    karşılık vermedi, karşı koydu hatta, biraz mücadele etti..ama kurtaramadı kendini ellerimin arasından..koyverdi kendini..o da inadına saldırdı dudaklarıma..daha öncekilerden farklı, hiç olmadığı kadar tutkuyla, hırsla, neredeyse sevgisiz ve hayvanca öpüşüyorduk (yurdun kapısının önünde oluyor bunlar aq)..öyle ki dudaklarımın acıdığını hissettim, dillerimiz içerde birbiriyle güreşedururken, bir kaç kez dişlerimiz birbirine çarpıştı..ne kadar kaldık o savaş-seviş halinde bilmiyorum ama en nihayetinde aniden kurtuldu dudaklarım, dudaklarında..resmen savruldum aq..

    karşımda durmuş nefes nefese ve kızgın bir ifade ile beni süzerken ellerini beline koydu..çenesini yukarı kaldırdı, o gecenin son cümlesini söyledi,

    "sana da iyi çalışmalar..hayvan.." bunun ardından yüzünde ürkmüş bir gülümsemeyle hızlıca yurdun giriş kapısından içeri daldı..bu kez kapıdan kayboluşunu izlemedim..

    ne de olsa artık hayvandım ben..insanlara özgü duygusallıklara gerek yoktu...

    doğru, hayvanlık etmiştim... ama onun da hoşuna gitmişti...

    ve bizim, o cicili bicili, tamamen mantık ve sevgi çerçevesinde başlayan birlikteliği, nasıl becerdiğimizi anlayamadan oldukça farklı çizgilere kayıvermişti..
    Tümünü Göster
    ···
  14. 164.
    +33 -1
    http://fizy.com/#s/1wsnyr

    biranızı çerezinizi alın beyler.hastalığı biraz atlatmış gibiyim ama toparlamam pek zaman almayacak.

    ne ebru'ya,ne tolgaya ne de aileme hiçbirşey söylemeden o malum çocuğun arabasına bindik.ama o yılların genci işte kanı kaynıyor.sakat işler yapıyor trafikte.ama gözlem yeteneğime minnet ettiğim bir ayrıntı daha vardı.önce benim binmemi sağladılar arabaya.ardından ceyda geldi.hemen sonra alper geldi.onun yanına ayşegül geldi.şizofrenmiyim bilmiyorum ama bunun da tasarlandığını düşünmeye başlamıştım artık.

    şehirden çıkmaya başladıkça arabalar azalmış,yollar genişlemiş,ufuk uzamış ve şöför koltuğundaki malum magandamız arabanın sınırlarını zorlamakta ısrar ediyor.rahat birşey sanmıştım.springle geldi eleman.taşa takılsak konserve gibi büzülür araba.bir yandan annemin söylediği sözler aklımda yankılanıyordu bu adamın araba sürüşünü izlerken

    " oğlum duydunmu haberleri 5 genç kayalıklara düşmüş..vb vb "

    bir süre sonra bende yanımda oturanlar gibi manzaranın güzelliğine kaptırdım kendimi.kafamı alpere çevirdiğimde uzun uzun düşünüyordu.ve ceyda da bana iyice yapışmış,omzuma kafasını koymuş uyumaya çalışıyordu.yanlış anlaşılma olmasın.ceyda hoş ve normal düzeyde çekiciliği olan bir kız.

    ama bende pek iyi bir izlenim bırakmadı.alperi ilk zütürdüğüm mekanda kendini kaybettiği için içimden ona karşı pekte iyi şeylerin geçtiğini söylemem yanlış olur.

    eskişehire son 200 300 kilometre kala mola verdik.geçtiyseniz bilirsiniz beyler öğe dinlenme tesisleri var bölünmüş yolun sağ tarafında.orada yemeğimizi yerken ceyda yine benim yanımda bitiverdi.daha önce de dediğim gibi.ben daha oltayı atmadan,ceyda kovanın içine girmişti.benim asıl hedefim ise üzerinde güç denemeleri yaptığım ayşegül'dü.

    şu halimden bir yandan nefret ediyor bir yandan zevk alıyordum.Ben neydim? bana ne oldu ?
    saf bir çocuktum ben yahu? ne yaptılar bana !

    inat olduğunu düşünmeye başladığım tabiri caizse takıntı olan bir şey yüzünden ben artık insanların duygularıyla, en önemlisi acılarıyla beslenmiş olamazdım.

    tekrar yola çıkmaya hazırlandığımızda şöför koltuğundaki maganda arkadaş,

    sağ arka tekeri çukura kaptırdı.ve takla attık.ve 3 zenci bize bedenimiz soğumadan dayadılar.
    ···
  15. 165.
    +33 -1
    http://fizy.com/#s/1ah03y

    peki..onları özel düşünecek ama giriş kısmını genel yollarla aşacağız demiştik..

    eh, mektuplarda bile öyle değil midir? her zaman "sevgili bilmem kim" diye başlarız..sonra klagib şekilde hal hatır sorarız..mektubun asıl içeriği ise ortadaki paragraflardan itibaren başlar.

    o zaman bizim de insanlarla asıl ilişkilerimiz, yani zımparalanmış tahtanın üzerine motifleri oymaya başladığımız zamanlar, daha sonra gelecek..biz önce bir ağacı keselim, dallarını budayalım hele..

    bir kızdan hoşlandığınızı düşünüyorum..bunda utanılacak bir şey yok..ayıp ya da günah değil..suç da değil?
    peki, bu kız tam olarak hayatınızın neresinde bulunuyor? size olan mesafesi, ulaşılabilirliği ne?

    televizyondaki bir karaktere mi aşık oldunuz?

    yoksa metroda gördüğünüz, bir önceki durakta inan sade güzellikteki genç kıza mı?

    belki de sadece bir kaç sıra çaprazınızda oturan sınıf arkadaşınıza aşık olmuşsunuzdur, benim gibi.

    aynı iş yerinden biri mi?

    ya da hep aynı otobüse denk geldiğiniz biri?

    bu kız nerede beyler? önce bunu bir görmenizi istiyorum..ona ne kadar uzaksınız? o size ne kadar yakın?

    neden bunu sorguluyorum biliyor musunuz? çünkü, genelde bir insan, karşı cinsten birinden hoşlanır ve onun nerede olduğunu anlamak ve aldırmaksızın, kendisini fark etmesini bekler..e iyi de salak, hoşlanan sensin? sence kendini fark ettirmesi gereken de sen değil misin? yani, öylece beklemeyi düşünmüyorsun değil mi? ona baktığını görsün diye..

    kesişmek denilen kavramla başım pek hoş değil beyler..kusura bakmayın..ufak ego tatminleri dışında bir faydası olmadı yani bana..ha ben hatunu gözümle giber, boşaltırım, sonra da o benim ayağıma gelip "ne olur beni ye" der diyorsanız, orasını bilemem..

    ama eğer bir kızla ciddi ya da gayriciddi anlamda bakışıyorsanız, onun devdıbını da getirmeniz gerek..yoksa onun için, günde en az 10-15 kez rastlaştığı sıradan hıyarlardan farkınız kalmaz.

    neyse..

    hoşlandığınız kadının nerede olduğunu belirleyin demiştik..benim bu konudaki şansım, etkileştiğim kızların hep yakın çevremde, girdiğim ya da girmek üzere olduğum ortamlarda olmasıydı..
    yani hiç öyle uzaktan uzağa bakarak, "aahh ulan ahh" demedim. gerçi..ah ulan ah dediğim de pek olmadı ya neyse..

    o yüzden, kusura bakmayın ben uzun menzilli çalışmalardan anlamam..en fazla orta menzil..ki ona da yakınlaşmak gerekir,

    yakın çalışmak şart..

    ayşegül üzerinden örneklendirmek istiyorum,

    ne demiştim en başta onu anlatırken "hoş bir kız, onunla tanışmam gerektiğini bana hissettiren bir kız"

    peki o neredeydi? arka sıramda..ben ne yaptım?

    etkileşim için fırsat kolladım, bu, o sefer bir imza kağıdı sayesinde oldu..başka sefer yere düşen bir kalemin alınmasıyla ya da derste sorulmuş zor bir sorunun çözümü için ortak fikir yürütürken de olabilirdi..

    yakın mesafenizde bulunan ve tanışmak istediğiniz bir insanla milyon çeşit yolla tanışabilirsiniz..o nedenle, yakına girmek şart

    uzaktan, her üç erkeğin ikisinin yaptığı gibi, sadece onları kesen saplarız..ama yaklaştıkça görüntülerimiz netleşiyor, bizi dikkate almaya başlıyorlar..

    peki bizi fark eden insana biz ne yapmalıyız? (hele de bu kişi hoşlandığımız insan ise!)
    çok basit beyler? çok ama çok basit..ufak bir selam, onu fark ettiğinize, onun sizi fark ettiğini fark ettiğinize dair, küçük bir işaret..ama son derece masum..göz kırpma yavşaklığını ilk an için sağlıklı bulmuyorum.

    selam verin, deyince, kulağa basit geliyor, ama çok üzgünüm ki bunu şimdiki nesil, hiç biriniz yapmıyorsunuz..zira hepimiz king iz, hepiniz king siniz..

    selam verirsek belki fiyakamız bozulur..biz niye veriyoruz ki? o versin...

    evet..şimdi anladınız..o kadar da basit değil. çünkü yapmıyoruz..neredeyse unutmuşuz..insanlarla göz göze gelmenin, onlara gülümsemenin, onlara "günaydın!" demenin bile zor geldiği bir zamanda yaşıyoruz..gözlerimiz tv ekranına ve monitörlere bakmaya ve onların tepkisizliğine o kadar alışmış ki, karşımızda canlı bir organizma görünce garipsiyoruz..

    selam verin..
    gülümseyin..
    göz göze gelin..

    gülümsemenin pek çok kapıyı açtığını düşünüyorum..hayatım boyunca güler yüzlüydüm..(şu karanlık üni 1 i saymazsak tabi..) ve bunun bana, normalde kazanamayacağım artıları sağladığına inanıyorum. sadece karı-kız konuları olarak düşünmeyin..hayatın her alanında, pozitif olmak ve gülümsemek (ki benimki bir-iki sene öncesine kadar sadece rol icabı idi) size ekstra şeyler katabilir-kazandırabilir..derslerinizde, işinizde, ailenizle olan ilişkilerinizde..

    pozitif olun..gülümseyin..gülümsemek hala bedava..

    kendinizi kasmayın..hele hoşlandığınız kıza karşı hiç kasmayın..demesi kolay tabi, diyorsunuz, haklısınız..ama inanın bana, dışardan çok kötü görünüyor..

    bunun yerine ona düzgünce, adam gibi selam verin, gülümseyin..eğer hıyar değilse o da gülümser..böylece siz de biraz gevşersiniz..

    konuşun..demin de dediğim gibi, "günaydın!" iyi bir seçim olabilir ya da sıradan bir "selam" bile işinizi görecektir..bu kelimeleri o kadar uzun zamandır kullanmıyoruz ki, artık onların gücünü unutmaya ve hatta küçümsemeye başladık.

    şahsen ben, kız olsam * , yalnız olsam ve biraz göz aşinalığımın olduğu eli yüzü nispeten düzgün bir çocuk, -sınıfımdan olabilir, minibüsümden olabilir, yakından bir yerlerden gelip benimle aynı ortama girmesi yeterli- bana gülümseyerek selam verse, "günaydın" dese,
    hoşuma gider..hele bir de gün içinde bir şekilde pozitif muhabbet, belki de ufak bir tanışma, isimlerin öğrenilmesi, çıkışta dilenen bir başka güzel dilek daha (iyi akşamlar-görüşürüz vb.) olsa..

    bu durumda ne olur dersiniz? cevabı, bir şekilde sormuş bulunduğum kızların ağzından duymak ister misiniz?

    "yani, o gece yatağıma uzanınca öyle bir aklıma gelir illa ki..etkilenmiş olmam gerekmez, sonuçta karşı cinsten yeni biriyle tanıştım..iyi de birine benziyor.."

    evet..zor mu?

    insanlar selam vermekten, onların gözlerinin içine bakmaktan, onlara gülümsemekten ve adam gibi bir iki laf etmek o kadar zor mu beyler?

    o kadar zor olmamalı, değil mi?

    o halde, şimdi lütfen yapın bu dediklerimi, tanışın onunla..adını öğrenin, şayet hala bilmiyorsanız..güzel bir kaç şeyden bahsedin (derslerden bahsetmeyin amk), şehirleriniz mesela..konuşurken gülümseyin..içten olsun..ayrılırken de iletin iyi dileklerinizi..bugün yeni bir insan tanıdınız, o da sizi tanıdı..ve bu gece, az ya da çok, bir parça ya da tamamen..aklının bir yerinde ya da her yerinde, siz olacaksınız..çünkü kural bu, olay da bu..aşık olan, seven, sevebilen, hoşlanabilme özelliği olanlar sadece erkekler değil..ve bazı talihsiz örnekler dışında, karşınızdaki kadınların da, doğru adama verilmek üzere saklanmış ya da çoktan bozdurulup harcanmış bir kalbi var..

    tek yapmanız gereken, biraz kendiniz olmak, insanlığınız hatırlamak ve karşınızda da bir insan olduğunun farkına varmak. bana göre beklentisiz (görünen) bir şekilde verilen içten bir selamın, masum (görünen) bir gülümsemenin ve sorulup yanıtlanacak bir kaç küçük sorudan fazlası değildir bir insanla tanışmanın giriş aşaması için gerekenler..eğer derseniz ki, "tsigalko, sen yetkili bir abiye benziyorsun, gizli formülün nedir?" bundan fazlası değil..sorun ise, bunu yapmaya yapmaya unutur olmamız..hor görmeye başlamamızdır.
    o kadar da imkansız değil..çözülmesi imkansız bir fizik problemi değil..
    onlar kadın,
    bizler erkek..
    biribirimiz için yaratıldık
    ve temelde aynı şeyi istiyoruz..

    rammstein in de dediği gibi,

    "you have a pussy,
    ı have a dick,
    so whats the problem?
    lets do it quick!"

    yani..bu örnek buraya pek olmadı sanırım ama olsun..siz beni anladınız..*

    not: bir de lütfen şu kızın sap olduğundan emin olun dıbına koyim ya..gidip başka şehirde ilkokul-lise aşkı olan karılara abayı yakıyorsunuz, sonra hayatımı şöyle gibti böyle gibti...
    Tümünü Göster
    ···
  16. 166.
    +33 -1
    oha, nolmuş la sözlüğe?

    selam bu arada herkese, olm biraz ortadan kaybolunca hemen öldü dedikodusu çıkartıyorsunuz ya, gerçi bu sefer ayrılık makasını epey açtık ama sonuç olarak ölmedim, yaşıyorum yani.. şegi bir, münir özkul iki, ben üç... ölmedik, yaşıyoruz..

    ama enteresan olmuş sözlük gerçekten..
    evlilik, balayı, alayı derken aylar geçmiş, zaman su gibi geçiyor insan sevdiğinin yanındayken.. neyse, ama bu dönemde başka bir sebebi daha vardı sözlüğe (aslında geri kalan diğer her şeye) vakit ayıramamamın *
    o da şu sıralar hala yazmakta olduğum kitabımsıyla * * uğraşıyor olmamdı.

    kitabımsı diyorum zira kitap olmak öyle kolay olmasa gerek, yazmakla bitmiyor iş, basmak da gerek, basmakla da bitmiyor, okutmak gerek.

    neyse, sonuç olarak, eğer yayın evi bulma konusunda şansım yaver giderse, kim bilir, belki de bir sene içinde gerçek kimliğimle yazdığım bir kitap raflarda yerini alabilir. alması için elimden geleni yapacağım.

    asıl bomba olan da ne olacak biliyor musunuz? o kitap ile kaç kişinin buradaki hikaye ile bağlantı kurabileceğini (üslup açısından) görmüş olacağım. konu tabi ki bambaşka ama, birileri iki tarz arasındaki bağlantıyı keşfedecektir, buna eminim.

    tabi gerçek kimliğim bunu inkar edecektir, iddia edenler ise asla kanıtlayamayacaklar doğal olarak. en kötü ihtimalle "esinlendim, etkilendim, biraz da çalmış olabilirim" deyip işin içinden sıyrılmayı planlıyorum. (x

    arada sırada burada durumun gidişatı ile ilgili bir şeyler karalarım, kitap basılır ve yayına çıkarsa da haber vericem tabi, keşke rekldıbını da yapabilseydim :p ama bütün sevişmelerimi (yani çoğunu) yazdım allah kahretmeye, valla dünya aleme rezil oluruz, kayınpeder vinçle ezer, 40 yerimden pıçaklarlar, bonzaiye alıştırırlar, yok ederler beni..

    o yüzden, bu kadar risk yeter diyorum, esenlikler diyorum, sevgiler, saygılar.

    özlemişim be..
    ···
  17. 167.
    +31
    "sokak lambalarının ışığı altında, omuzlarına dökülen parlak, düz sarı saçları heyecanlı heyecanlı kıpırdamakta, etrafındaki hava akımıyla adeta dans etmekte.. şimdi ikimiz de ayaktayken endamı daha da belirgin gözlerimin önünde.." betimlemelere bak amk adam ahmet hamdi tanpınar beyler
    ···
  18. 168.
    +31
    @856 poor senın yuzunden her uzun yazılan yazıyı kım yazmıs diye bakıyom paranoyak ettın amk
    ···
  19. 169.
    +31
    arkadaşlar deminki partta biraz spoiler gibi olmuş olabilir,

    ama olmamış da olabilir, zira mine ile ayrılıyoruz gibi bir şey demediğim gibi, konu başlığı da "müthiş aşkımı anlatıyorum" değil *

    bence bu duygusallığın ve benim iyi bir adam olduğum düşüncesinin * tadını çıkarın, benden iğrenmeye başlayacağınız zamanları gerçekten merak ediyorum.. acaba tepkiniz ne olacak.

    ama en başında da demiştim.. memnun muyum? değilim.. pişman mıyım? hiç değilim...
    ···
  20. 170.
    +31
    @1773 senin için özetliyorum bin

    Tsi diye biri varmış lisede ezikmiş çok kızla bi ilişkisi olmamış, el bebek gül bebek büyütülmüş şımarık bir muallak olmuş.

    söylediğine göre yakışıklıymış. Şımarıklık buna taktan bir üniversitede taktan bir bölüm kazandırmış bu da demişki " la ben okuyacam "

    babasıda " git la oku" demiş. Sonra sınıfa erken gitmiş klagib ezikler gibi. " Bi dışarı çıkıyım la ben erken geldim.. "

    sonra dönmüş tekrar sınıfa

    " wayy amuua goyiimmm ne çok kız var lan burda hepsini zamanla gibiciğim hele bir bin olayımda ondan sonra hallederim" demiş.

    öyle böyle mal mal otururken ebru diye güzel ama konusmayan bir kız gelmiş " yanın boş mu la yarram oturuyom bak", tsi önce sıfatına bakmış kız tabi güzel amk..

    " gel otur mübarek" diye yanıt vermiş.

    .
    .
    .

    kafasını bi çevirmiş .. "aman tanrım kelimelerle anlatılacak bir güzellik değil olağan üstü bir şey bu, sıfattan nur akıyor, gözlerinin içi gülüyor, mübarek mübarek şakalar yapıyor arkadaşlarına"

    hemen düşünmüş...

    "Bu kızı ayarlamalıyım ki ilerleyen bölümlerde ağzıma sıçsın" diye içinden şeytan konuşmuş. doğruda söylemiş...

    ondan sonra 1 hafta sonra istediği şekilde kızla konusmaya başlamış ki oyyy amuaa goyiiimmm tam serviste 25-30 dk daha konusup sohbeti

    koyulaştırırım diye düşünürken çengel burunlu, kazma dişli, kepçe kulaklı, bin kurusu, at yarra bir kız arkadaşı fizik notu çektircem demiş.

    "sen ne araya girion yarram?" da diyememiş tabi tek başına binmiş servise. E tabi zütveren, puşt, zübbe ama o kadar da yavşak değil..
    .
    .
    .

    neyse aga öyle böyle sohbeti ayşen le koyulaştırmış ağzından bir türlü lafı alamamış ama en sonunda ya herro ya merro diyerek msj atmış kıza

    "seni seviom la sende beni sevionmu?" demiş.

    ayşenden cevap geçikmemiş:

    "sen beni sevion ama ben ozana veriom"

    .
    .
    .

    ayşen olayı geçtikten sonra mine diye bi kızı tanımış ama ne kız. Sarışın filan yani öyle bi kız.

    Her zamanki gibi gözleri gülüyor etrafa ışık saçıyor.

    kankasına demişki " nilah bana bunu ayarla la "

    "tamam kenks ayıp ettin"
    .
    .
    (aralarda bir ceren olayı vardı, peçete israfı yapma diye anlatmadım)
    .
    .

    sonra mineyle iyice sevgili olmuş 3 ay filan çıkmışlar kızı bi cafeye zütürmüş aha bir de ne görsün? Ayşen ve ozan cafenin orta yerinde, Bunun surat bir şeyi saklayamıor tabi maymun yarra gibi olmuş birden.

    Durumu farkeden mine " ne oldu la? niye yüzün maymun yarra gibi oldu?"

    "ah minecim meleğim benim, bu ayşeni aklımdan çıkaramadım bir türlü, ben onu seviom ama ozan malı zütürüyo" demiş.

    mine de: " ben gidiyom la " demiş.. ve gitmiş..

    Bu bi salya sümük cafenin ortasında kalmış. Durumu farkeden cafe çalışanı bunun hesabını ödemiş "gibtir git la burdan bi kıza sahip çıkamadın amk" demiş

    .
    .
    .

    Bu da kendini baskete vermiş, besyo mesyo alayına isyan gitmişler. Tabiri caizse geleni gibmişler.

    Popileritesi artınca( herkesin bir popisi var aslında ama tsi nin popisi basket olayından sonra çok artmış öyle böyle değil önünü alamadık)

    2 kız yanına gelmiş... at gibi olan: " ben ayşen biraz muhabbet edelim ne de olsa benle irtibatı koparmassın ilerde bin olunca bana çakarsın" demiş.

    tsi de o gün bu gündür o zenci senin bu zenci benim dolanıyor ortalıkta daha bin olamadı ama emin adımlarla gidiyor...
    .
    .
    .

    falan filan pampa iyisi mi baştan sona oku sen hikayeyi
    Tümünü Göster
    ···