1. 310.
    0
    @334 heralde la. tüm insanlık göçebeydi zaten. güzel iklimi ve verimli toprağı bulan yerleşik hayata geçti
    ···
  2. 309.
    0
    türkler göçebe midir değil midir panpa ? orta asya turk tarıhı final sorum amk 1. sınıftan *

    edit : tarıh ögt. 3. sınıfım moruk sen de sanırım master yapıosun ?
    ···
  3. 308.
    -1
    inanır mısın zerre gibimde değiller.
    ···
  4. 307.
    0
    muhabbet iyi gidiyo picler okuyorum sayfa 8 deyim.

    bu arada bi katkim olsun basliga sole bisii ekleyeyim...

    http://www.tarihogretmeni.com/osmanlirobotu.htm
    ···
  5. 306.
    0
    rezerved
    ···
  6. 305.
    0
    Atla: kullan, ara
    Bir çeşit su pompası olan ve elle çalışan tulumbanın detayı

    Pompa ya da basaç, sıvıları taşımak için kullanılan mekanik bir aygıttır. sıvıyı düşük basınçtan yüksek basınca hareket ettirir ve bundan dolayı basınç içinde bir fark oluşturur.

    MÖ 3. yüzyılda Arşimet tarafından tasarlanmıştır. mekanik kuvvetlerin fiziksel kaldırma veya sıkıştırma kuvveti ile maddeyi itmesi prensibini kullanarak çalışır.

    genel olarak iki grupta toplamak mümkündür.

    Pozitif yer değiştirmeli(Hacimsel): Bu pompalarda pompa içindeki akışkan hacmi değişmekte, çalışma sadece mekanik ve statik kurallara bağlı kalmaktadır. Hacimsel pompalar şu şekilde sınıflanır:
    Pistonlu :
    Pistonlu lar
    Diyaframlılar
    Rotatif:
    Tek rotorlu
    Çok Rotorlu
    Rotodinamik değildir. Rotodinamik pompalar da şu şekilde sınıflandırılır:

    Elektrik motoru ile çalışan günümüz pompalarından bir örnek

    Santrifüj veya radyal akışlı pompalar
    Eksenel akışlı
    Karigib akışlı

    Bunların içinde maliyeti en düşük olan pompa tipi de santrifüj tipi Bunlardan ayrı olarak bir de özel dizaynlı pompalar vardır ki bunlara örnek olarak da, jet veya ejektörlü pompalar, elektromagnetik pompalar ve sıvı kumandalı pompalar verilebilir.
    ···
  7. 304.
    0
    çok pompa dönüyo muymuş o zamanlar?
    ···
  8. 303.
    0
    Türkiye'de kadın hakları kronolojisi
    Cumhuriyet öncesi

    1843: Türk kadınları ilk kez, Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı.
    1847: Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan irade-i Seniye yayımlandı.
    1856: Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı.
    1858: yılında yayımlanan 'Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı.
    1869: Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık 'Terakk-i Muhadderat' dergisi yayımlanmaya başlandı.
    1869: Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren 'Maarif-i Umumiye Nizamnamesi' ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu 'Dar-ül Muallimat' açıldı.
    1871: Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871'de çıkarıldı.
    1876: 1876'da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
    1897: Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk olarak 1897 yılında 'ücretli işçi' olarak atıldı. Kadınların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti.
    1913: Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti.
    1914: Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında 'inas Darülfünunu' adı altında açıldı.
    1922: Kadınlar bilim dünyasıyla ilk kez 1922 yılında tanıştı. Bu tarihte yedi kız öğrenci, Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptırarak eğitime başladı.
    Cumhuriyet Dönemi, 1923-1950

    1926: Türk Medeni Kanunu'nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı.
    1930: Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
    1930: Doğum izni düzenlendi.
    1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
    1933: Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
    1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
    1936: iş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
    1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi kabul edildi.
    1945: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
    1949: Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.
    Cumhuriyet Dönemi, 1950'den sonra

    1952: Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.
    1965: Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.
    22 Aralık 1966: Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.
    27 Mayıs 1983: 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.
    1985: Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme ertesi yıl yürürlüğe girdi.
    1985: 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadınlar konusu ilk kez ayrı bir başlık olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.
    1987: Kadınlar konusuna odaklanmış ilk resmi kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
    1989: istanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı.
    24 Ocak 1989: içişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.
    29 Kasım 1990: Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. iptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı.
    1990: Mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı.
    14 Nisan 1990: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı.
    1990: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk Kadın Konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı.
    1990: 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 25 Ekim 1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal çapta bir mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24 Haziran 1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 302.
    0
    Kanada, Azerbaycan, 1919'da Almanya ve Avusturya, 1920'de ABD ve Macaristan, kadınlara oy hakkı tanımıştır. Türkiye'de ise kadınlar, gerçek siyasi seçimlerin henüz yapılmadığı bir dönemde, 1930 ve 1934'te bu hakka kavuşmuştur.
    Türkiye'de kadın hakları kronolojisi
    Cumhuriyet öncesi

    1843: Türk kadınları ilk kez, Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı.
    1847: Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan irade-i Seniye yayımlandı.
    1856: Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı.
    1858: yılında yayımlanan 'Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı.
    1869: Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık 'Terakk-i Muhadderat' dergisi yayımlanmaya başlandı.
    1869: Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren 'Maarif-i Umumiye Nizamnamesi' ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu 'Dar-ül Muallimat' açıldı.
    1871: Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871'de çıkarıldı.
    1876: 1876'da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
    1897: Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk olarak 1897 yılında 'ücretli işçi' olarak atıldı. Kadınların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti.
    1913: Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti.
    1914: Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında 'inas Darülfünunu' adı altında açıldı.
    1922: Kadınlar bilim dünyasıyla ilk kez 1922 yılında tanıştı. Bu tarihte yedi kız öğrenci, Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptırarak eğitime başladı.
    Cumhuriyet Dönemi, 1923-1950

    1926: Türk Medeni Kanunu'nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı.
    1930: Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
    1930: Doğum izni düzenlendi.
    1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
    1933: Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
    1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
    1936: iş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
    1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi kabul edildi.
    1945: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
    1949: Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.
    Cumhuriyet Dönemi, 1950'den sonra

    1952: Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.
    1965: Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.
    22 Aralık 1966: Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.
    27 Mayıs 1983: 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.
    1985: Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme ertesi yıl yürürlüğe girdi.
    1985: 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadınlar konusu ilk kez ayrı bir başlık olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.
    1987: Kadınlar konusuna odaklanmış ilk resmi kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
    1989: istanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı.
    24 Ocak 1989: içişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.
    29 Kasım 1990: Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. iptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı.
    1990: Mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı.
    14 Nisan 1990: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı.
    1990: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk Kadın Konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı.
    1990: 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 25 Ekim 1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal çapta bir mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24 Haziran 1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.
    Eylül 1990: Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye'deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı.
    20 Şubat 1992: Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının ilerlemesi için Araştırma ve Eğitim Merkezinin (INSTRAW) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye'de kadın konusunda irtibat noktası olarak kabul edildi ve BM ile işbirliği içinde program ve projeler uygulanmaya başlandı.
    1992: Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet istatistik Enstitüsü'nde Toplumsal Yapı ve Kadın istatistikleri Şubesi kuruldu.
    1993: istanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.
    1993: Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı.
    1993: Halk Bankası'nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı.
    1994: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve pgibolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi konularında hizmet vermek amacıyla Bilgi Başvuru Bankası (3B) kuruldu.
    5 Nisan 1994: Dünya Bankası ile kadın konulu projeler yürütülmeye başlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nde bir Dokümantasyon Merkezi kuruldu.
    1994: Türkiye Kahire'de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans'da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan "üreme sağlığı" kavramı üzerinde özellikle duruldu ve kadın sağlığında "bütüncül" bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla "Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı" hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi.
    1995: Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, ilk kadın sığınağını açtı.
    Kasım 1995: Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma idaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa'da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21'e ulaştı.
    29 Haziran 1996: Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu'nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 27 Aralık 1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan kararda verilen bir yıllık süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle erkeğin zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktı.
    1996: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde "Kırsal Kalkınmada Kadın Daire Başkanlığı" kuruldu.
    1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda
    Tümünü Göster
    ···
  10. 301.
    0
    Mesleki eğitim

    Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü 1933 yılında kuruldu
    Kadın iş gücü

    Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranları son derece düşük. Erkeklerin hemen hemen yüzde % 70'i, kadınların ise sadece dörtte biri çalışıyor. Çalışan erkek sayısı yaklaşık 17 milyon iken çalışan kadın sayısı 6 milyon civarında, yani erkeklerin üçte biri oranında.

    Kadınlardaki işsizlik oranı yüzde 9.4 iken, erkeklerde işsizlik oranının yüzde 10.7 olması kadın işsizliğinin daha düşük olduğu kanısı yaratıyor. Ancak bunun nedeni, kadınların işgücüne daha az katılması.

    Türkiye'de tarım dışı kadın çalışanların oranı hızla artıyor. 1997 yılında yüzde 17.7 olan bu oran 2003 yılına gelindiğinde yüzde 20.6'ya çıktı.

    Tüm bunlara rağmen, kadın ve erkek çalışanların ücret dengesizliği devam ediyor. Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2009 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde, 134 ülke arasında 129. sırada yer almıştır.[7]
    Ağır işler

    1936'da kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması, ILO sözleşmesi ile yasaklandı.
    Siyaset

    Kadınlar siyasi hayatta da var olma mücadelesine ilk kez 1923 yılında başladı. Kadınlar, ilk kadın partisi 'Kadınlar Halk Fırkası'nı, Nezihe Muhittin'in başkanlığında 1923 yılında kurmak istedi. Ancak partinin kuruluşuna, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe izin verilmediği için parti girişimi dernekleşme ile sonuçlandı.

    29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 3 mart 1924'te çıkarılmasıyla tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanırken, kızlar da erkeklerle eşit haklarla eğitim görmeye başladı.

    Kadınlara siyasetin kapısını aralayan Belediye Yasası, 1930 yılında çıkarıldı. Böylece kadınlar belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı.

    8 şubat 1935'te TBMM Beşinci Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili, ilk kez Meclis'e girdi. 1936'da yürürlüğe giren iş Kanunu ile kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.

    Kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyaç meclisine seçilme hakları ise 1933 yılında Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak verildi. Kadınlara siyasetin kapısı 1934'te yapılan Anayasa değişikliği ile seçme ve seçilme hakkı tanınmasıyla tam olarak açıldı ve ilk kadın milletvekilleri TBMM'de yerlerini aldı.

    1950 yılında ilk kadın belediye başkanı Müfide ilhan Mersin'den seçildi.

    ilk kadın bakan Türkan Akyol, 1971 yılında göreve atandı.

    1989 yılında kadınlara da kaymakamlık yolu açıldı. içişleri Bakanlığı, kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı. Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159'uncu maddesi, Anayasa Mahkemesi'nce 1990 tarihinde iptal edildi.

    Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kadın vali Lale Aytaman, 1991 yılında Muğla'ya atandı. 1993'te istanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Aynı yıl Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı.

    Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Başbakan koltuğuna ilk kez bir kadın oturdu. Türkiye'nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller, 25 haziran 1993 tarihinde hükümeti kurdu.

    Nüfusun yarısını oluşturan kadınların Meclis'teki temsil oranı ise yok denecek kadar az seviyede bulunuyor. Kadın milletvekili sayısı erkek milletvekillerinin sadece yüzde 4.2'sinde kalıyor.

    Türk kadını seçme seçilme hakkına 74 yıl önce kavuştu. Ancak 1935'ten 2009'a kadar Meclis'e 8 bin 794 erkek vekile karşılık sadece 236 kadın girebildi.[8]
    Çokeşliliğin kaldırılması ve boşanma hakkı

    Erkeğin çokeşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu, 17 şubat 1926'da kabul edildi.

    Türkiye'de evlenen yabancı erkekler yasalar hükmüyle vatandaşlığa geçemezler, fakat yabancı kadınlar geçebilir.

    2010 istatistiklerine göre Türkiye'de 5 ilin nufusu kadar doğu bloğundan gelen kaçak kadın çalışmaktadır. Mecliste yasadışı göçmen ticaretine gösterilen dikkat çekici tolerans ile eşine genelde güvenen Türk kadını kontrastı ise dünyada birinci sırada yerini korumaktadır. Bunun getirisinde birçok sahte evlilik de yapılmakta ve benzer politikalar sonucunda yaşanan yasadışı kadın nüfusu fazlası ile de sosyal ve çalışma imkanları halihazırda kısıtlı olan ve halen tek güvencesi kocası olmak durumunda bırakılmış, belediye ve sosyal çalışmalarda yüksek sertifikalar veya cep harçlığı hariç kontenjan bulması imkansız olan vatandaş kadınların ülkede yapılan iş değiştirme, eş değiştirme, gelir dağılımında düşüş ve ciks işçiliğinde, AIDS riskinde ise bu nedenle 90'lı yılların başından bu yana hızlı bir artış gözlemlenmektedir.
    Doğum izni ve yardımı

    Kadınların en önemli sorunlarından olan doğum izni, ilk kez 1930 yılında düzenlendi.

    Kadınlara doğum yardımı ilk kez 1945 yılında 4772 sayılı yasa ile düzenlendi. Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi ise 1949 yılında çıkarılan yasa ile gerçekleşti.

    Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmesine 1952 yılında başlanırken, gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen 'Nüfus Planlaması Hakkında Kanun' 1965 yılında çıkarıldı.

    Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan ILO sözleşmesi 1966 yılında onaylandı.

    1983'de 2827 nolu Nüfus Planlaması Hakkında Kanunda yapılan düzenlemelerle, 10 haftaya kadar olan gebeliklerde tıbbi gereklilik olmadığı hallerde isteğe bağlı kürtaja ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerinin kullanımına izin verilmiştir. Kürtaj/istemli düşük/gebeliği sonlandırma için kadın eğer 18 yaşın üzerindeyse ve evli değilse kendi isteği, evliyse kocasının da onayı, 18 yaşından küçük ise vasisinin de onayı gerekiyor. Ayrıca TCK nun 99.madde ve 6. fıkrasına göre tecavüz sonucu oluşan gebeliklerde 20 haftaya kadar gebeliğin sonlandırılması suç oluşturmuyor, kanun buna onay veriyor.

    Her nasılsa, Türkiyede 2000li yılların başlarında ülkemizde daha tartışılabilinir hale gelen Doğum, süt izni yasasının daha yaptırımlısı ise ( 1 sene doğum izni gibi) Rus kadınlarını ve sosyolog yazarlarına göre daha öncedoğu bloku ülkelerinde uygulanmış ve Acı su-altın kase olarak, kadınların işsiz kalmaları ve sex göçü
    Tümünü Göster
    ···
  11. 300.
    0
    Bu madde Vikipedi standartlarına uygun değildir. Sayfayı Vikipedi standartlarına uygun biçimde düzenleyerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz. Gerekli düzenleme yapılmadan bu şablon kaldırılmamalıdır. (Aralık 2010)
    Hak teorileri
    Babalık hakları
    Bireysel haklar
    Çocuk hakları
    Devredilemez haklar
    Doğal haklar
    Erkek hakları
    Eşcinsel hakları
    Gençlik hakları
    Grup hakları
    Hayvan hakları
    insan hakları
    işçi hakları
    Kadın hakları
    Kişilik hakları
    Kolektif haklar
    Negatif ve pozitif
    Sivil haklar
    Sosyal haklar
    Tüketici hakları
    Yasal haklar

    Türkiye'de kadın hakları konusu, Batı dünyasındaki gelişmelere paralel olarak 19. yüzyıl ortalarından itibaren gündeme gelmiştir. Günümüzde Türkiye'de kadınların başlıca sorunları şunlardır:

    Aile içi şiddete ve kabadayılığa maruz kalmak
    Toplumsal ve kültürel baskı.
    Eğitim-öğretim imkânlarından yoksun bırakılmak.
    Çalışma hakkından yoksun bırakılmak.
    iş yerinde ayrımcılık ve gelir adaletsizliği.

    Konu başlıkları

    1 Kadına yönelik şiddet
    1.1 Bazı önemli olaylar
    2 Eğitim
    2.1 Kız çocuklarının eğitiminin önündeki engeller
    2.2 Mesleki eğitim
    3 Kadın iş gücü
    3.1 Ağır işler
    4 Siyaset
    5 Çokeşliliğin kaldırılması ve boşanma hakkı
    6 Doğum izni ve yardımı
    7 Ayrımcılıkla mücadele
    8 Tecavüzle mücadele
    9 Yaşam beklentisi
    10 Kadının kendi soyadını kullanabilmesi
    11 Türkiye'de kadın haklarının gelişimine genel bakış
    12 Türkiye'de kadın hakları kronolojisi
    12.1 Cumhuriyet öncesi
    12.2 Cumhuriyet Dönemi, 1923-1950
    12.3 Cumhuriyet Dönemi, 1950'den sonra
    13 Türkiye'de kadın "ilk"ler
    14 Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
    15 Ayrıca bakınız
    16 Kaynakça
    16.1 Dipnotlar

    Kadına yönelik şiddet

    Dünyada her 3 kadından 1'i hayatında en az bir kez aile içi şiddete maruz kalıyor. G-20 üyesi Türkiye'de bu oran diğer gelişmiş devletlere oranla çok daha yüksek.

    Türkiye genelinde kadınların neredeyse yarısı şiddete maruz kalıyor. Uzmanlara göre ülke genelinde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %39. Varoşlarda bu oran %97'lere çıkıyor.[1] Yaşadıkları fiziksel şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı %48.5. Herhangi bir sivil toplum örgütüne ve polis, savcılık dahil hiçbir kuruluşa başvurmayanların oranı %92.[2]

    Genel kanının aksine kırsal kesimde ve kentlerde kadına karşı şiddet oranı hemen hemen eşit düzeyde. Şiddetin en yoğun yaşandığı bölgeler ise Doğu ve iç Anadolu bölgeleri.[2]

    Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'ya göre kadına karşı şiddetle mücadelede, kadın ve erkeklerin duyarlılıklarının artırılması, farkındalık yaratılması ve bilinçlendirilmesi ayrıca şiddet mağduru veya risk altındaki kadınlara sunulan hizmetlerde ise kurumsal mekanizmaların eşgüdüm içinde çalışmalarını sürdürmesi gerekiyor.[2]

    Kadına en temel haklarının iade edilmesinde erkeklerin eğitimine çok önemli rol düşüyor. Bu amaçla 2006 yılı Ağustos'unda askerlik hizmetini yapmakta olan er ve erbaşlara verilen yurttaşlık sevgisi eğitim progrdıbına kız çocuklarının eğitimi, kadınların istihdamı ve karar alma mekanizmalarına katılımları, kadına yönelik şiddet, töre cinayetleri, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konuları da dahil edildi.[3]

    Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan istatistiklere göre, Türkiye'de kadın cinayetlerinde 2002'den 2009'a kadar %1.400 oranında artış olmuştur.[4] Aynı verilere göre 2002 yılında 66, 2003'te 83, 2004'te 164, 2005'te 317, 2006'da 663, 2007'de 1011, 2008'de 806, 2009'un ilk 7 ayında ise 953 kadın yaşdıbını kaybetmiştir.[4]

    Türkiye'de aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 'Ailenin Korunmasına Dair Kanun', 1998'de yürürlüğe girdi.
    Bazı önemli olaylar

    2011 yılında, izmir'de, 37 yaşındaki Fevziye Cengiz adlı bir kadın, bir müzihholdeki rutin bir kimlik kontrolünde polise mukavemet ettiği ve hakaret ettiği iddiasıyla karakola zütürülerek 2 sivil polis memuru tarafından üniformalı bir polis memurunun önünde dövüldü. Olaydan sonra karakol güvenlik kamerası kayıtları basına yansıdı. Polisler hakkında “basit yaralama” suçunu işledikleri iddiasıyla 6 aydan 1.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılırken, Fevziye Cengiz hakkında polisleri yaraladığı ve hakaret ettiği gerekçesiyle 2.5 yıldan 6.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.[5]

    Eğitim

    Türkiye'de zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran kanun, 1997 yılında yürürlüğe girdi.

    1975-2000 döneminde üniversite mezunu kadın sayısı 56 binlerden 910 bine kadar yükselirken, okuma yazma bilmeyen kadın sayısı, hala oldukça yüksek.

    2000 yılı itibariyle Türkiye'de 25 yaşın üzerinde okuma yazma bilmeyen kadın sayısı 4 milyon 625 bini buluyor. Bu rakam erkeklerde 1 milyon 176 bin kişide kalıyor.

    Türkiye’de ilköğretim çağında olupta okula gitmeyen yaklaşık 1 milyon çocuk var. ilköğretim düzeyinde okullulaşmada cinsiyetler arasındaki fark %7. Yani ilköğretim çağında olup da okula gitmeyen kız çocuk sayısı aynı durumdaki erkek çocuk sayısından 600,000 daha fazla.[6]
    Kız çocuklarının eğitiminin önündeki engeller

    Okul ve dersliklerin yetersizliği;
    Okulların yerleşim yerlerinden uzak olması ve birçok ailenin kız çocuklarının bu kadar yol gitmesini istememeleri;
    Ailelerin, çocuklarını, fiziksel koşulları elverişsiz, örneğin tuvaletsiz, su şebekesi olmayan okullara göndermek istememeleri;
    Birçok ailenin ekonomik güçlük içinde olması;
    Ailelerin erkekleri kızlara göre önde tutan geleneksel önyargıları;
    Çocukları evde çalıştırarak aile gelirine ek katkı sağlama eğilimi;
    Birçok ailenin kızlarının bir an önce evlenmesini eğitimden daha önemli görmesi;
    Kırsal bölgelerde kadın rol modellerinin nadiren görülmesi ya da hiç olmaması;
    Orta öğrenim imkânlarının sınırlı olmasının ilköğretime yönelik ilgiyi azaltması.[6]

    Buna karşılık, 1975-2000 döneminde kadınların eğitimde büyük mesafe kaydettikleri de görülüyor. Nitekim dönem başında:

    1 milyon 920 bin seviyesinde olan ilkokul mezunu kadınların sayısı 7 milyon 644 bine,

    167 bin olan ortaokul mezunu sayısı 896 bine,

    199 bin olan lise mezunu sayısı da 1 milyon 539 bine çıktı.

    Üniversite mezunu kadın sayısı da 56 binlerden 910 bine kadar yükseldi.

    Mesleki eğitim

    Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü 1933 yılında kuruldu
    Kadın iş gücü

    Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranları son derece düşük. Erkeklerin hemen hemen yüzde % 70'i, kadınların ise sadece dörtte biri çalışıyor. Çalışan erkek sayısı yaklaşık 17 milyon iken çalışan kadın sayısı 6 milyon civarında, yani erkeklerin üçte biri oranında.

    Kadınlardaki işsizlik oranı yüzde 9.4 iken, erkeklerde işsizlik oranının yüzde 10.7 olması kadın işsizliğinin daha düşük olduğu kanısı yaratıyor. Ancak bunun nedeni, kadınların işgücüne daha az katılması.

    Türkiye'de tarım dışı kadın çalışanların oranı hızla artıyor. 1997 yılında yüzde 17.7 olan bu oran 2003 yılına gelindiğinde yüzde 20.6'ya çıktı.

    Tüm bunlara rağmen, kadın ve erkek çalışanların ücret dengesizliği devam ediyor. Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2009 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde, 134 ülke arasında 129. sırada yer almıştır.[7]
    Ağır işler

    1936'da kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması, ILO sözleşmesi ile yasaklandı.
    Siyaset

    Kadınlar siyasi hayatta da var olma mücadelesine ilk kez 1923 yılında başladı. Kadınlar, ilk kadın partisi 'Kadınlar Halk Fırkası'nı, Nezihe Muhittin'in başkanlığında 1923 yılında kurmak istedi. Ancak partinin kuruluşuna, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe izin verilmediği için parti girişimi dernekleşme ile sonuçlandı.

    29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 3 mart 1924'te çıkarılmasıyla tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanırken, kızlar da erkeklerle eşit haklarla eğitim görmeye başladı.

    Kadınlara siyasetin kapısını aralayan Belediye Yasası, 1930 yılında çıkarıldı. Böylece kadınlar belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı.

    8 şubat 1935'te TBMM Beşinci Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili, ilk kez Meclis'e girdi. 1936'da yürürlüğe gi
    Tümünü Göster
    ···
  12. 299.
    0
    A

    Ajlan Büyükburç
    ilkay Akkaya
    Ayla Algan
    Arzu Ece
    Aslı Gökyokuş
    Aslı Güngör
    Asya (şarkıcı)
    Aydilge
    Ayla Dikmen
    Aylin Aslım
    Aylin Urgal
    Aynur Aydın
    Aysun Gültekin
    Aysun Kocatepe
    Ayten Alpman
    Ayça Tekindor
    Ayşe Birgül Yılmaz
    Ayşe Özyılmazel
    Ayşegül Aldinç
    Aşkın Nur Yengi

    B

    Bendeniz
    Bengü
    Bergen (şarkıcı)
    Buket Bengisu
    Burcu Güneş

    C

    Candan Erçetin
    Ceylân Ertem
    Cihan Güçlü

    D

    Demet Akalın
    Betül Demir
    Deniz Türkali
    Deniz Özbey
    Deniz Ünel
    Atiye
    Diclehan Baban
    Doğanay

    E

    Ebru Gündeş
    Ebru Yaşar
    Ece Gürsel
    Emel Büyükburç
    Emel Müftüoğlu
    Emel Sayın
    Esengül
    Esin Afşar
    Esmeray
    Esra içöz

    F

    Fatma Turgut
    Feryal Başel
    Funda Arar
    Fundyy

    G

    Gökben
    Göksel
    Gökçe (şarkıcı)
    Gül Erda
    Gülben Ergen
    Gülhan
    Gülistan Okan
    Gülseren Yıldırım
    Gülsüm Kamu
    Gülçin Ergül
    Gülşen
    Günce Koral


    G (devam)

    Güngör Bayrak
    Günseli Deniz

    H

    Hacer Kirişçi
    Hadise
    Hamiyet Yüceses
    Hande Yener
    Hülya Avşar
    Hülya Polat
    Hümeyra
    Hüner Coşkuner

    I

    izel
    Işın Karaca

    J

    Jehan Barbur

    K

    Kader (şarkıcı)
    Kıvılcım
    Kolera (müzisyen)
    Kâmuran Akkor

    L

    Leman Sam
    Lerzan Mutlu
    Leyla Gencer
    Linet

    M

    Maria Rita Epik
    Melike Demirağ
    Melis Danişmend
    Meral Menderes
    Meyra
    Mine Çağlıyan
    Mualla Mukadder Atakan
    Muazzez Ersoy
    Muhterem Nur
    Müfide inselel
    Müzehher Güyer
    Müzeyyen Senar
    Müşerref Akay

    N

    Nadide Sultan
    Nazan Öncel
    Nazan Şoray
    Nez
    Neşe Karaböcek
    Nilüfer (şarkıcı)
    Nilüfer Akbal
    Nur Yoldaş
    Nâlân
    Nükhet Duru
    Nükhet Ruacan

    O

    Zuhal Olcay
    Füsun Önal
    Oya Küçümen
    Zerrin Özer

    P

    Ajda Pekkan
    Pelin Sönmez
    Pınar Ayhan

    R

    Rana Alagöz
    Reyhan Karaca
    Rojin

    S

    Sabahat Akkiraz
    Seden Gürel
    Sefa Topsakal
    Deniz Seki
    Selda Bağcan
    Selma Geçer
    Selma Güneri


    S (devam)

    Semiha Yankı
    Semiramis Pekkan
    Serpil Barlas
    Sertab Erener
    Sevcan Orhan
    Sevda Demirel
    Sevda Ferdağ
    Sevda Karababa
    Sevda Karaca
    Sevim Tanürek
    Sevim Çağlayan
    Sevinç Tevs
    Seyyal Taner
    Sezen Aksu
    Sezer Güvenirgil
    Seçil Heper
    Sibel Alaş
    Sibel Can
    Sibel Egemen
    Sıla (şarkıcı)
    Sima Sarıkaya
    Songül Karlı
    Suzan Kardeş
    Süreyya Davulcuoğlu

    T

    Tuba Önal
    Tuğba Ekinci
    Tuğba Özerk
    Tuğçe Pala
    Tuğçe San
    Tülay Özer

    U

    Umay Umay
    Niran Ünsal

    Y

    Yasemin Kumral
    Yasemin Mori
    Yeliz
    Yeşim Salkım
    Yıldız Asyalı
    Yıldız Tilbe
    Yonca Evcimik
    Yonca Lodi
    Yüksel Özkasap

    Z

    Zara (şarkıcı, 1976)
    Zehra Bilir
    Zeliha Sunal
    Zeynep Casalini
    Zeynep Dizdar

    Ç

    Çağrı Müftüoğlu
    Çiler Erbil

    Ö

    Özgür Eren
    Özlem Yüksek
    Özlem Özdil

    Ü

    Ülkü Ülker

    Ş

    Şahsenem
    Şahsenem Bacı
    Şebnem Ferah
    Şebnem Paker
    Şebnem Schaefer
    Şehrazat (müzisyen)
    Şevval Sam
    Şükriye Tutkun
    Tümünü Göster
    ···
  13. 298.
    0
    Bazı içeriklerin kaynağı belirtilmemiş
    Bu maddedeki bazı bilgilerin kaynağı belirtilmemiştir. Ayrıntılar için maddenin tartışma sayfasına bakabilirsiniz. Maddeye uygun biçimde kaynaklar ekleyerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.

    Atatürk Devrimleri
    Siyasal

    Saltanatın Kaldırılması
    Cumhuriyetin ilanı
    Halifeliğin Kaldırılması Kadınlara Siyasal Haklarının Verilmesi
    Toplumsal

    Kıyafet inkılabı
    Tekke, Zâviye ve Türbelerin Kapatılması
    Soyadı Kanunu
    Lâkap ve Unvanların Kaldırılması
    Uluslararası Ölçülerin Kabulü
    Eğitim ve kültür

    Öğretimin Birleştirilmesi
    Harf Devrimi
    Millet Mektepleri
    Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarının Kurulması
    Üniversite Öğreniminin Düzenlenmesi
    Güzel Sanatlarda Yenilikler
    Ekonomi

    Aşarın Kaldırılması
    Çiftçinin Özendirilmesi
    Toprak Reformu
    Örnek Çiftliklerin Kurulması
    Sanayi Teşvik Kanunu
    I. ve II. Kalkınma Planları
    Hukuk

    Mecellenin Kaldırılması
    Medeni Kanunun Kabülü

    Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında, 1926 - 1934 yılları arasında gerçekleştirilen Atatürk Devrimlerinin bir kısmı, kadınların sosyal ve kültürel alanlarda, eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında, toplumsal yaşamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmasını hedeflemiştir.

    Bu konuda yapılan yasal düzenlemeler, Türkiye Cumhuriyeti'nde toplumsal alanda yapılan en önemli yeniliklerdendir ve birçok Avrupa ülkesinden daha önce gerçekleştirilmiştir. Fransa ve italya’da kadınlara 1946’da, isviçre’de ise 1971’de seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.

    Atatürk'ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934'te Anayasa'da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme hakları tanınmıştır.

    Eski Türk Devletlerinde kadınlar aile hayatında, mirasta, devlet yönetiminde hak sahibiydiler. Osmanlı Devleti’nde ise islamiyet'in de etkisiyle kadınlar birçok sosyal, kültürel ve siyasi haktan mahrumdu. Örneğin; nüfus sayımında toplama dahil edilmiyorlardı, aile hayatında haremlik-selamlık vardı, yüzlerini peçeyle örtmek kanunlar nedeniyle zaruriydi, evlenme, boşanma ve miras işlerinde ikinci plandaydılar ve devlet memuru olamıyorlardı.

    Çağdaş, demokratik ve laik bir Türk toplumunu hedefleyen başta Mustafa Kemal Atatürk, dönemin hükümetleri ve TBMM, kadınların insan haklarından eşit olarak yararlanması için gerekli düzenlemeleri yapmışlardır.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 297.
    0
    türk kızlarının tarihte güzel kadınlar olarak geçmesi ama şuanki türk kızlarının balkan göçmenleri hariç -genellikle- tepsi zütlü memesiz olmasını nasıl açıklarsın kanka ?
    ···
  15. 296.
    0
    ik sebeplerle Türk toplumlarının önemli göç hareketleri olmuştur.
    Türkiye Cumhuriyeti Dönemi
    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk

    Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, başkenti Ankara olan ve Eski Dünya karaları denilen Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine en çok yaklaştığı noktada bulunan ülkedir. Ülke topraklarının bir bölümü Anadolu Yarımadası'nda, bir bölümü ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur.

    Türkiye, Osmanlı imparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı sonunda yenilmesinden sonra, Osmanlı imparatorluğu'nun yerine kurulan ardıl devletler içinde tek bağımsız devlet olarak[71][72] devletin Türk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerinde Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki halkın büyük mücadelesi ile kurulmuştur. Arnold Joseph Toynbee gibi bazı tarihçiler ise Türkiye'nin (başlıca ardıl olmak bir yana) tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar.[73] 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyeti ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesinin sahibidir.
    Türklerin ve Türkçülüğün yapısı
    Atatürk; Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.

    1939 tarihinde yayımlanan Yurt Bilgisi ders kitabından; "Türk ırkı Brakisefal’dir. Dünya üzerinde büyük bir tarih ve medeniyet yaratmış ve yaşatmış olan Türk ırkı benliğini en ziyade korumuş bir millettir. Türkler, tarihten önceki ve sonraki zamanlarda, yayıldıkları, göçtükleri geniş ülkelerde rast geldikleri ve yurtlarına komşu oldukları ırklarla karışmak mecburiyetinde kalmışlardır. Fakat bu karışmalar Türk ırkının kendine mahsus benliğini, vasfını kaybettirmemiştir. Ancak uzun zamanlar çokluk olan ırkların arasına karıştıkları vakit -bazı yerlerde- o ırkların içinde adlarını sanlarını ve dillerini unutmuşlardır. Türk Milleti bu suretle karıştığı ırkları yükseltmiş ve ilerletmiştir. Büyük Türk ırkı, kendine mahsus ad ve sanile ve ortaklaşa (müşterek) dili, kültürü, tarihi, anı (hatıra) larıyla, bugünkü millet tarifine uygun büyük bir varlıktır."[kaynak belirtilmeli]

    Eski Türkler içerisinde en kalabalık boy olan Oğuzların, büyük ölçüde bugünkü Azerbaycan ve Anadolu Türklerine benzediğine inanılmaktadır. Genellikle beyaz-buğday tenli, brakisefal (yuvarlak başlı), elmacık kemikleri gelişkin ama Mongoloid (Sarı) ırktaki gibi de çıkık değil. Göz kapaklarında ise çekikliğe rastlanmaz ve Mongoloid tipte bir çekiklik yoktur.[kaynak belirtilmeli]

    "Uzun boylu, uzun beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı ve göz kapakları çekik değil, badem gözlü bir ırk”.[74]

    Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şu bilgileri vermiştir: Bu milletin yakın zamana kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: 'Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı imparatorluğu'nun yıkılmasına sebep olursun' demişlerdi. Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, 'Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiçbir içtimai zümreye mensup değilim' demeye mecbur edilmişti.(s.34)[kaynak belirtilmeli]Amerikalı Türkolog, Carter V. Findley, Dünya Tarihinde Türkler adlı eserinde, bugünkü Anadolu Türklerini; Orta Asya steplerinde başlayan ve Ankara'da son bulan bir otobüs yolculuğuna benzetir. Otobüs, Ankara'ya gelene kadar pek çok ara durakta durmuş ve bu ara duraklarda yolcuların kimileri inmiş ya da bazı yeni yolcular binmiş. Bu duraklarda Türkler pek çok kültürel etkileşime girmişler, yeni dinler tanımışlar fakat en önemli mirasları olan Türkçeyi korumayı başarabilmişlerdir. Türkçe, Anadolu Türklerinin ve Milleti'nin anlamlandırılmasında temel etkenlerin başında gelmektedir. ikincisi otobüs pek çok durakta durmuş olsa da Orta Asya'da kurulan medeniyetin getirdiği sağlam kültürel birikim ve miras, kimliklerini korumak için dayanak olmuştur.[kaynak belirtilmeli]
    Nüfus yapısı

    “Türk” tabiri bugün temelde iki düzeyi belirtir. ilk kısımda veya dar anlamıyla eski Osmanlı imparatorluğu topraklarında ve yeni göçlerle çeşitli kıtalarda yaşayan Türkler (Türkiye Türkleri, Osmanlı Türkleri) belirtilir. ikinci kısımda veya geniş anlamıyla ise dünyadaki bütün Türk gruplarını belirtir. Bu ikinci kısım asli olarak Doğu Avrupa, Balkanlar, Türkiye, Orta Doğu, Kafkaslar, iran, Orta Asya, Sibirya, Doğu Türkistan, Moğolistan bölgesinde yaşar.

    Burada, “Türkler” tabiri dar anlamıyla ele alınmıştır.
    Asli unsur

    Osmanlı imparatorluğu’nun eski topraklarında yaşayan ve Oğuz Türkleri merkezinde ortaklaşan Türk grubu bugün Balkanlar, Ege Adaları, Türkiye, Kıbrıs Adası ve Orta Doğu'da yerleşik bir halk ve asli unsur olarak yaşarlar.

    Bu Türkler içinde Balkanlar’da yaşayanlar Türkiye Türkçesinin Rumeli kolunda yer alan ağızları; Ege Adaları, Türkiye, Kıbrıs Adası, Kafkaslar ve Orta Doğu'da yaşayanlar da Türkiye Türkçesinin Anadolu kolunda yer alan ağızları konuşurlar.
    Yeni Göçler

    Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, 20. yüzyılda çeşitli sebeplerle başta Avrupa (Batı Avrupa) olmak üzere, Amerika, Avustralya ve Asya kıtalarındaki çeşitli ülkelere göç eden Türkler vardır.

    Avrupa'ya Türkiye’den göç ederek yerleşmiş olan Türk göçmen toplulukları genellikle Batı Avrupa kısmında, özellikle Almanya, Fransa, ingiltere, Hollanda, Avusturya, Belçika ve Lihtenştayn'da bulunanlar. Bölgeye ilk göçlerinden günümüze birkaç kuşak geçmiştir. Amerika ve Avusturalya'daki Türk göçmenler de yine 20. yüzyıldan itibaren bu kıtalara göç etmişlerdir.

    20. yüzyılda başlayan göçlerle birçok kıtaya göç eden Türkler, Türkiye merkezli bir Türk grubudurlar ve Türkiye Türkçesinin Anadolu kolunun içinde yer alan çeşitli ağızlar konuşurlar.
    Türkiye’de Etnik Yapı

    2007 yılında Milliyet Gazetesi'nin Konda Araştırma Şirketine yaptırdığı ve şirketin denekler ile tüm Türkiye çapında 47958 kişiyle evlerinde yüz yüze yaptığı bir anket neticesinde Türkiye'nin etnik yapısı deneklerin kendilerini tanımlamalarına göre şu şekilde ortaya çıkmıştır:[75]
    Araştırmada kullanılan kimlik grupları Toplamda % Deneklerin Söyledikleri Kimlik kategorileri Toplamda %
    Türk 81,33 Türk 81,33
    Yerel kimlik 1,54 Manav 0,59
    Laz 0,28
    Türkmen 0,24
    Yurt içi bölge adı 0,22
    Yörük 0,18
    Anadolu Türk boyları 0,03
    Asya Türkleri 0,08 Tatar 0,04
    Azeri 0,03
    Orta Asya Türk boyları 0,01
    Kafkas kökenliler 0,27 Çerkes 0,19
    Gürcü 0,08
    Çeçen 0,004
    Balkan kökenliler 0,22 Balkan ülkelerinden 0,12
    Boşnak 0,06
    Bulgaristan Türkü 0,04
    Göçmenler 0,4 Muhacir 0,22
    Balkan Göçmeni 0,16
    Yurt dışı bölge adı 0,02
    Müslüman Türk 1,02 Müslüman 0,58
    Müslüman Türk 0,44
    Alevi 0,35 Alevi 0,35
    Genel tanımlayanlar 0,36 Türkiyeli 0,23
    Dünyalı 0,12
    Osmanlı 0,01
    Kürt-Zaza 9,02 Kürt 8,61
    Zaza 0,41
    Arap 0,75 Arap 0,75
    Müslüman olmayanlar 0,1 Ermeni 0,08
    Rum ve Hıristiyan 0,01
    Yahudi 0,004
    Süryani 0,004
    Roman 0,03 Roman 0,03
    Diğer ülkelerden 0,05 Avrupalı 0,02
    Diğer Asya Ülkelerinden 0,01
    Rus 0,01
    iranlı 0,004
    Amerika-Afrika 0,004
    TC vatandaşı 4,45 TC Vatandaşı 4,45
    Toplam 100 100
    Avrupa'da Yaşayan Türkler
    Makedonya Cumhuriyeti etnik gruplar haritası (2002 yılı)
    Kosova etnik gruplar haritası
    Türkmeneli

    Ülke Toplam Türk Nüfusu Ayrıntılı Bilgi Nüfus Türü
    Arnavutluk Arnavutluk
    Andorra Andorra
    Avusturya Avusturya 300,000-350,000[76] Avusturya Türkleri
    Azerbaycana[›] Azerbaycan 110,000[77] Azerbaycan Türkleri
    Beyaz Rusya Belarus 154
    Belçika Belçika 200,000[78][79] Belçika Türkleri
    Bosna-Hersek Bosna-Hersek 50,000 Bosna Hersek Türkleri
    Bulgaristan Bulgaristan 746,664[80][81] Bulgaristan Türkleri Asli Nüfus
    Hırvatistan Hırvatistan 300[82] Hırvatistan Türkleri
    Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs
    Kuzey Kıbrıs Kuzey Kıbrıs 2,000[83]
    260,000[84] Kıbrıs Türkleri Asli Nüfus
    Çek Cumhuriyeti Çek Cumhuriyeti 1,700[85]
    Danimarka Danimarka 70,000[86] Danimarka Türkleri
    Estonya Estonya 24[87]
    Tümünü Göster
    ···
  16. 295.
    0
    Dinî Tarih

    Türklerin dinî hayatını kısaca islamiyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki ana kısma ayırabiliriz. islamiyet’i kabul etmeden önce Tengricilik dinine tabi olan bu Asya topluluğu, önce yönetici kesiminin, daha sonra da halk tabakasının Müslümanlığı kabul etmesiyle islam'ı inanç dünyalarının merkezine yerleştirmişlerdir. Zaman, zaman çeşitli sebeplerle (dış güçlerin yardımı vb.), mezhep çatışması (Alevi-Sünni anlaşmazlığı) yaşanmıştır.[128] En önemli mezhep çatışması Yavuz Sultan Selim zamanında Şiiliğe tabi olmak isteyen Türkmenler yüzünden çıkmıştır. Bazı tarihçilere göre 155, bazılarına göre 8 veya 40 bin Alevi Türkmen, Yavuz Sultan Selim zamanında öldürülmüştür.[129]
    Dil

    Ana madde: Türkçe

    Atatürk’ün bulunduğu bir Türk Dili Kurultayı 29 Ağustos 1929
    Özellikler

    Bugün yaklaşık 220 milyon konuşuru bulunan Türk dili, Moğol ve Mançu-Tunguz dillerinin de yer aldığı Altay dil ailesinin en fazla konuşura sahip koludur. 19’uncu yüzyıl sonlarına doğru yoğunluk kazanan araştırmalarla Altay dilleri olarak adlandırılan Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri ile Fin-Ugor dilleri olarak anılan Fin, Macar ve Samoyed dillerinin Ural-Altay adında bir dil ailesi oluşturduğu düşüncesi, dünyada genel kabul görmüş bir kuramdı. Ancak, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren yürütülen dil bilimi araştırmalarıyla Ural ve Altay dillerinin bir dil ailesi oluşturamayacağı düşüncesi yaygınlaşmaya başladı. Fin, Macar ve Samoyed dilleri ile Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri arasında benzerlikler bulunuyordu ama bu benzerlikler bir dil ailesi oluşturmaya yetecek ölçüde bir kaynak dilden miras kalan ortak dil ögesi icermiyordu.[130]

    Birbirinden ses, bicim ve söz varlığı özellikleri bakımından ayrılan sekiz ayrı lehçesiyle Çincenin, pek çok lehçesinin yanı sıra Urduca ile birlikte Hintçenin tek dil kabul edildiği ve buna göre dünyada en fazla konuşuru bulunan diller sıralamasında Çincenin birinci, Hintçenin dördüncü dil kabul edilmesi karsısında Türk dili de 220 milyona ulasan konuşuruyla sıralamada tek bir dil olarak kabul edilmelidir. Bu ölçütlerle Türk dili dünyada en fazla konuşuru bulunan diller arasında beşinci sırada yer almaktadır.[130] Bu geniş Türk dili ailesi içinde Türkiye Türkçesi, eski Osmanlı coğrafyasında konuşulmaktadır.

    Divanü Lügati't-Türk adlı eser, Kaşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça bir sözlüktür. Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olup, o dönemde yaşamış Türk boylarının dil özellikleri, Türk dilinin yaygınlığı hakkında güzel bilgiler veren kapsamlı ve önemli bir eserdir.
    Türkiye Türkçesi

    Türkiye Türkçesi dünya genelinde çok yaygın kullanılan önemli bir dildir. Avrupa Birliği kurumları tarafından yapılan araştırmaya göre dünyada 77 milyonun ana dili, ikinci dil olarak konuşanlarla birlikte 83 milyonun insanın konuştuğu bir dildir.[kaynak belirtilmeli]

    Türkiye Türkçesinde Arapça, Farsça, Fransızca vs. dillerden geçmiş kelimeler bulunurken, Türkçeden; Arapçaya, Farsçaya, Boşnakçaya, Yunancaya, Sırpçaya, Ermeniceye, ibraniceye, Bulgarcaya, ingilizce, Fransızca gibi dillere de geçen birçok kelime olmuştur.[131]

    Osmanlı döneminden beri geleneksel bir hâl alan Türkiye Türkçesi yazı dili, istanbul ağzından temel almıştır. Bu ağzın özellikleri, yazı dili olarak klagibleşmiştir.

    Türkçenin Anadolu'da kullanılmasında öncülük eden beylerden Karamanoğlu Mehmet Bey'in fermanı önemlidir. Beyliğinde fermanı şöyledir:
    « Bugünden sonra divanda, dergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır[132]. »

    Sınıflandırma

    Türkiye Türkçesi, varlığı tam olarak ispatlanamamış ortak Altay dil ailesine bağlı Türk dillerinin Oğuz öbeğine üye bir dildir.[133] Türkiye Türkçesi dünyada en fazla konuşulan 15. dildir.
    Resmî durum

    Türkiye Türkçesi Türkiye, Kıbrıs, Irak, Balkanlar, Orta Asya ve Orta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Ayrıca bu dil, Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmî; Romanya, Makedonya, Kosova ve Irak'ın ise tanınmış resmî bölgesel dilidir.

    Aynı öbek olan Oğuz öbeğinde bulunan Azerice ve Türkmence, iran, Azerbaycan, Afganistan, Gürcistan ve Türkmenistan'da konuşulur.
    Lehçe ve ağızlar

    Bugün Türk dilinin birçok lehçesi vardır. Sovyetler Birliği döneminde bu devletin sınırları içindeki Türk halklarının her birinin kullandığı ağızlar, yazı dili yapılmıştır. Böylece bir yapay uygulama ile birçok “dil” kurulmuştur. Bu şekilde oluşturulanlarla beraber bugün dünyada şu yazı dilleri vardır:

    Türkçe
    Azerice
    Türkmence
    Özbekçe
    Kazakça
    Kırgızca
    Uygurca
    Kırım Tatarcası
    Nogayca
    Gagavuzca
    Çuvaşça
    Tatarca
    Başkurtça
    Tuvaca
    Altayca
    Hakasça
    Karayca
    Karaçay-Balkarca
    Yakutça

    Türkiye Türkçesi bölgesi temelde iki ağız bölgesine ayrılır: Anadolu ağızları ve Rumeli ağızları. Anadolu ağızları, Anadolu toprakları ve civarındaki Türkçe ağızlarını kapsar, Rumeli ağızları Balkanlar’daki Türkçe ağızlarını kapsar.
    Alfabe
    Türklerin icadı olan Orhun (Göktürk) alfabesi

    Tarihte Türkler, Orhun, Uygur, Arap, Mani, Brahmi, Süryani, Grek, ibrani, Kiril, Latin alfabelerini kullandılar. Türkiye'de 1928'den beri Latin alfabesi kaynaklı Türk alfabesi kullanılmaktadır.

    Türkiye'de Türk Dil Kurumu, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla bağımsız bir kurum olarak kurulmuştur. Türk Dil Kurumu dilin yalınlaşması, Türkçe ile ilgili bilimsel araştırmaların yapılması, yabancı kökenli sözcüklerin değiştirilmesi ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Ancak 1983'te çıkarılan bir yasayla Türk Dil Kurumu, Atatürk'ün vasiyetine karşın kapatılarak aynı ad altında Başbakanlığa bağlı bir devlet dairesi kurulmuştur.[134]
    Kültür
    18.yüzyılda Anadolu'da diyar diyar gezen bir aşık.
    Halide Edip Adıvar
    Karagöz(sağ) ile Hacivat(sol).

    Ana madde: Türk kültürü

    Altay dil grubuna mensup bir dil konuşan Türklerin kültürünün temeli, Orta Asya menşelidir.[kaynak belirtilmeli] Anadolu uygarlıkları ve islam uygarlıklarından gelen kültürün de birleşmesiyle Anadolu’daki Türk kültürü gelişmiştir. Selçuklu ve Osmanlı dönemiyle beraber melez bir kültür ortaya çıkmıştır. 1923 yılından itibaren yapılan devrimle Türkler, Batılı yaşam tarzını benimsemişlerdir.[kaynak belirtilmeli]

    Türk dilinin ve edebiyatının tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. Asrın sonlarına ve VIII. Asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlardır. Bunlar arasında yer alan 732'de Kültigin, 735'de Bilge Kağan, 720'de Tonyukuk adına dikilen Orhun Yazıtları gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üsluplarıyla Türk dili ve edebiyatının ve tarihinin şahaserleri arasında yer almaktadır. Bu dönemden günümüze ulaşan Türk destanları arasında Yaratılış, Saka, Oğuz Kağan, Göktürk, Uygur, Manas destanları sayılabilir. XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından önem arz eder.

    Müzik alanında Türk halk müziği, Türk sanat müziği, Türk pop müziği gibi türler vardır.

    Ana maddeler: Halk edebiyatı ve Aşık edebiyatı
    Tümünü Göster
    ···
  17. 294.
    0
    Avrupa'ya Türkiye’den göç ederek yerleşmiş olan Türk göçmen toplulukları genellikle Batı Avrupa kısmında, özellikle Almanya, Fransa, ingiltere, Hollanda, Avusturya, Belçika ve Lihtenştayn'da bulunanlar. Bölgeye ilk göçlerinden günümüze birkaç kuşak geçmiştir. Amerika ve Avusturalya'daki Türk göçmenler de yine 20. yüzyıldan itibaren bu kıtalara göç etmişlerdir.

    20. yüzyılda başlayan göçlerle birçok kıtaya göç eden Türkler, Türkiye merkezli bir Türk grubudurlar ve Türkiye Türkçesinin Anadolu kolunun içinde yer alan çeşitli ağızlar konuşurlar.
    Türkiye’de Etnik Yapı

    2007 yılında Milliyet Gazetesi'nin Konda Araştırma Şirketine yaptırdığı ve şirketin denekler ile tüm Türkiye çapında 47958 kişiyle evlerinde yüz yüze yaptığı bir anket neticesinde Türkiye'nin etnik yapısı deneklerin kendilerini tanımlamalarına göre şu şekilde ortaya çıkmıştır:[75]
    Araştırmada kullanılan kimlik grupları Toplamda % Deneklerin Söyledikleri Kimlik kategorileri Toplamda %
    Türk 81,33 Türk 81,33
    Yerel kimlik 1,54 Manav 0,59
    Laz 0,28
    Türkmen 0,24
    Yurt içi bölge adı 0,22
    Yörük 0,18
    Anadolu Türk boyları 0,03
    Asya Türkleri 0,08 Tatar 0,04
    Azeri 0,03
    Orta Asya Türk boyları 0,01
    Kafkas kökenliler 0,27 Çerkes 0,19
    Gürcü 0,08
    Çeçen 0,004
    Balkan kökenliler 0,22 Balkan ülkelerinden 0,12
    Boşnak 0,06
    Bulgaristan Türkü 0,04
    Göçmenler 0,4 Muhacir 0,22
    Balkan Göçmeni 0,16
    Yurt dışı bölge adı 0,02
    Müslüman Türk 1,02 Müslüman 0,58
    Müslüman Türk 0,44
    Alevi 0,35 Alevi 0,35
    Genel tanımlayanlar 0,36 Türkiyeli 0,23
    Dünyalı 0,12
    Osmanlı 0,01
    Kürt-Zaza 9,02 Kürt 8,61
    Zaza 0,41
    Arap 0,75 Arap 0,75
    Müslüman olmayanlar 0,1 Ermeni 0,08
    Rum ve Hıristiyan 0,01
    Yahudi 0,004
    Süryani 0,004
    Roman 0,03 Roman 0,03
    Diğer ülkelerden 0,05 Avrupalı 0,02
    Diğer Asya Ülkelerinden 0,01
    Rus 0,01
    iranlı 0,004
    Amerika-Afrika 0,004
    TC vatandaşı 4,45 TC Vatandaşı 4,45
    Toplam 100 100
    Avrupa'da Yaşayan Türkler
    Makedonya Cumhuriyeti etnik gruplar haritası (2002 yılı)
    Kosova etnik gruplar haritası
    Türkmeneli

    Ülke Toplam Türk Nüfusu Ayrıntılı Bilgi Nüfus Türü
    Arnavutluk Arnavutluk
    Andorra Andorra
    Avusturya Avusturya 300,000-350,000[76] Avusturya Türkleri
    Azerbaycana[›] Azerbaycan 110,000[77] Azerbaycan Türkleri
    Beyaz Rusya Belarus 154
    Belçika Belçika 200,000[78][79] Belçika Türkleri
    Bosna-Hersek Bosna-Hersek 50,000 Bosna Hersek Türkleri
    Bulgaristan Bulgaristan 746,664[80][81] Bulgaristan Türkleri Asli Nüfus
    Hırvatistan Hırvatistan 300[82] Hırvatistan Türkleri
    Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs
    Kuzey Kıbrıs Kuzey Kıbrıs 2,000[83]
    260,000[84] Kıbrıs Türkleri Asli Nüfus
    Çek Cumhuriyeti Çek Cumhuriyeti 1,700[85]
    Danimarka Danimarka 70,000[86] Danimarka Türkleri
    Estonya Estonya 24[87]
    Finlandiya Finlandiya 7,000 Finlandiya Türkleri Asli Nüfus
    Fransa Fransa 500,000[88][89] Fransa Türkleri
    Gürcistanc[›] Gürcistan 2,500 Gürcistan Türkleri Asli Nüfus
    Almanya Almanya 3,500,000 [90][91][92][93] Almanya Türkleri
    Yunanistan Yunanistan
    Batı Trakya
    Atina
    Rodos ve istanköy
    Selanik Toplam nüfus bilinmiyor.
    150,000[94][95]
    10,000[96] to 15,000[97]
    5,000[98][99]
    5,000[97] Girit Türkleri
    Batı Trakya Türkleri
    Atina Türkleri
    Oniki Ada Türkleri
    Selanik Türkleri Asli Nüfus
    Macaristan Macaristan 1,700[100] Macaristan Türkleri
    izlanda izlanda 68[101]
    irlanda irlanda 3,000[102] irlanda Türkleri
    italya italya 17,651[103] italya Türkleri
    Kazakistand[›] Kazakistan 150,000[77] Kazakistan Türkleri
    Kosova Kosova 50.000-80.000[22][23][104] Kosova Türkleri Asli Nüfus
    Letonya Letonya 38 Letonya Türkleri
    Lihtenştayn Lihtenştayn 1,000[105] Lihtenştayn Türkleri
    Litvanya Litvanya 35[106]
    Lüksemburg Lüksemburg 450[107] Lüksemburg Türkleri
    Makedonya Makedonya 77,959[108][109] -
    200,000 [110][111] Makedonya Türkleri Asli Nüfus
    Malta Malta 53[112]
    Moldova Moldova 1,000 Moldova Türkleri
    Monako Monako
    Karadağ Karadağ Karadağ Türkleri
    Hollanda Hollanda 400,000-500,000[113] Hollanda Türkleri
    Norveç Norveç 16,000[114] Norveç Türkleri
    Polonya Polonya 2,500[115] Polonya Türkleri Asli Nüfus
    Portekiz Portekiz 250[116]
    Romanya Romanya 55,000[117] Romanya Türkleri Asli Nüfus
    Rusyaf[›] Rusya 100,000 Rusya Türkleri Asli Nüfus
    San Marino San Marino
    Sırbistan Sırbistan 20,000 Sırbistan Türkleri Asli Nüfus
    Slovakya Slovakya 150[118]
    Slovenya Slovenya 259[119]
    ispanya ispanya 4,000[120] ispanya Türkleri
    isveç isveç 70,000[121] isveç Türkleri
    isviçre isviçre 100,000[122] isviçre Türkleri
    Ukrayna Ukrayna 10,000[123] Ukrayna Türkleri
    Birleşik Krallık Birleşik Krallık 500,000[124] Büyük Britanya Türkleri
    Total 6,965,936 - 8,853,936
    Din
    istanbul, Büyükçekmece'de bulunan bir Yunus Emre heykelciği

    Amerika kuruluşlu Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'nin nufüsunun %98.6'sını müslümanlar oluşturmaktadır.[125] Yine, Türkiye'nin müslüman nüfusunun %80'ı Hanefi, %10'u Alevi ve %10'u Şafi mezheplerine bağlı olduğu tahmin edilmektedir.[126] Milliyet gazetesinin 2007 senesinde yayınladığı geniş çaplı ankete göre, bu oran %82'si Sünni-Hanefi %5.73'ü ise Alevi-Şii olarak dağılmış ve yine nüfusun %9.06'sı Sünni-Şafiilerden oluşuyor.[127] Türkiyede Zaza-Kürt-Türk-Türkmen-Arap Alevi toplulukları bulunmaktadır. Dünyadaki Türkiye Türklerinin inançlı olanları Müslüman’dırlar. Müslümanlığın çeşitli mezheplerine bağlıdırlar.

    Türkiye Türklerinin hâricinde Türk boyları içinde bugün islamiyet dışında, Ortodoksluk, Şamanizm, Budizm, Musevilik gibi inançlar da görülür.
    Dinî Tarih
    Tümünü Göster
    ···
  18. 293.
    0
    Osmanlı döneminde Anadolu'da yaşayan Türkmen boylarının bir kısmı Balkanlar'a geçirilerek oralara iskân ettirilmiştir ve bunlar Balkanlar’daki bugünkü Türk grupları oluşturmuşlardır.

    1856 ve 1877 Rus-Osmanlı savaşı sonucuyla Anadolu'daki Türk ve Müslüman sayısı gittikçe artmaya; Rum ve Ermeni sayısı azalmaya başladı.[kaynak belirtilmeli] Osmanlı kayıtlarına göre, bu dönemde Balkanlardan Anadolu’ya geri göç eden Türk nüfusu 3 milyon kadardır (Muhacir).[kaynak belirtilmeli] Bu nüfusa Boşnak ve Arnavut kökenliler dâhil değildir.[kaynak belirtilmeli]

    1856-1877 Osmanlı-Rus savaşları ve 1 dünya savaşı sonucuyla Kafkasya bölgesinden Türk kökenli halklardan Nogaylar, Azeriler, Terekemeler, Ahıska Türkleri, Balkar, Karaçay gibi Türk topluluklarının göçü yaşanmıştır.

    1792, 1860-63, 1874-75, 1891-1902 yıllarında Karadeniz'in kuzeyinde Rusların baskısı artması sonucu 2 milyona yakın Türk dili konuşan Kırım Tatarı ve Kazan Tatarları Anadolu'ya yerleşmiştir.[kaynak belirtilmeli]

    1914 resmî istatistiğine göre (Kars, Ardahan ve Artvin hariç; Arap ve Kürtler dahil) çoğunluğu Türk olan 13.4 milyon Müslüman vardır.[67]
    Göç
    Osmanlı imparatorluğu'nun Balkan topraklarına dair etnik harita (1861)
    2001 Nüfus sayımına göre Türk nüfus oranı:██ %50 ve üstü██ %20 ve üstü██ %10 ve üstü
    Türklerin Bulgaristan'dan Göçü (1878-1994)[68]
    Yıl Sayı Not
    1878-1912 350,000[68] 93 Harbi, Balkan Savaşları
    1923-33 101,507[68] 1933 Razgrad Olayları
    Eylül 1934 97,181[68] 1934 Balkan Antantı
    Eylül 1940 21,353[68] 1940 Craiova Anlaşması
    1950 154,198[68] Kore Savaşı
    1952-68 24[68]
    1969-78 114,356[68]
    1979-88 10[68]
    1989 321,800[68] 150,000'ni 1990'larda bulgaristan'a döndü.[68]
    1991-92 50,000[68]
    1993-94 70,000[68]
    Türklerin Yunanistan'dan Göçü

    Yunanistan bölgesinden Türk göçleri birkaç şekilde gelişmiş, bu göçler sonucunda bölgede bir zamanlar hatırı sayılır nüfus oranına sahip Türkler, günümüzde sadece Batı Trakya’da kalmıştır.

    Batı Trakya’nın 1923 yılındaki nüfusu 191.699’dur. Batı Trakya nüfusunun 129.120’si Türk (%67), 33.910’u Yunan (%18), 28.669’u Bulgar, geri kalan nüfusunu ise Ermeni ve Yahudi topluluğu oluşturmaktaydı.[69]
    1923 Yılında Batı Trakya Nüfusu[70]
    Şehirler Türk Yunan Bulgar Yahudi Ermeni
    Gümülcine 59.967 8.834 9.997 1.007 360
    Dedeağaç 11.744 4.800 10.227 253 449
    Sofulu 14.736 11.542 55.490 - -
    iskeçe 42.671 8.728 522 220 114
    Toplam 129.120 33.910 26.266 1.480 923

    Osmanlı Devleti’nin yıkılma süreciyle birlikte yaşanan büyük savaşlarla gelen Türk ve Müslüman göçler Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte devam etmiş Türk-Yunan nüfus mübadelesi, Bulgaristan’dan Türklerin sürgün hareketleri, Kıbrıs’ta yaşanan olaylar ve sonucunda yaşanan savaş sonucuyla Kıbrıs'ta oluşan Türk göçü ve Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinden savaşlar ve ekonomik sebeplerle Türk toplumlarının önemli göç hareketleri olmuştur.
    Türkiye Cumhuriyeti Dönemi
    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk

    Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, başkenti Ankara olan ve Eski Dünya karaları denilen Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine en çok yaklaştığı noktada bulunan ülkedir. Ülke topraklarının bir bölümü Anadolu Yarımadası'nda, bir bölümü ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur.

    Türkiye, Osmanlı imparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı sonunda yenilmesinden sonra, Osmanlı imparatorluğu'nun yerine kurulan ardıl devletler içinde tek bağımsız devlet olarak[71][72] devletin Türk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerinde Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki halkın büyük mücadelesi ile kurulmuştur. Arnold Joseph Toynbee gibi bazı tarihçiler ise Türkiye'nin (başlıca ardıl olmak bir yana) tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar.[73] 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyeti ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesinin sahibidir.
    Türklerin ve Türkçülüğün yapısı
    Atatürk; Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.

    1939 tarihinde yayımlanan Yurt Bilgisi ders kitabından; "Türk ırkı Brakisefal’dir. Dünya üzerinde büyük bir tarih ve medeniyet yaratmış ve yaşatmış olan Türk ırkı benliğini en ziyade korumuş bir millettir. Türkler, tarihten önceki ve sonraki zamanlarda, yayıldıkları, göçtükleri geniş ülkelerde rast geldikleri ve yurtlarına komşu oldukları ırklarla karışmak mecburiyetinde kalmışlardır. Fakat bu karışmalar Türk ırkının kendine mahsus benliğini, vasfını kaybettirmemiştir. Ancak uzun zamanlar çokluk olan ırkların arasına karıştıkları vakit -bazı yerlerde- o ırkların içinde adlarını sanlarını ve dillerini unutmuşlardır. Türk Milleti bu suretle karıştığı ırkları yükseltmiş ve ilerletmiştir. Büyük Türk ırkı, kendine mahsus ad ve sanile ve ortaklaşa (müşterek) dili, kültürü, tarihi, anı (hatıra) larıyla, bugünkü millet tarifine uygun büyük bir varlıktır."[kaynak belirtilmeli]

    Eski Türkler içerisinde en kalabalık boy olan Oğuzların, büyük ölçüde bugünkü Azerbaycan ve Anadolu Türklerine benzediğine inanılmaktadır. Genellikle beyaz-buğday tenli, brakisefal (yuvarlak başlı), elmacık kemikleri gelişkin ama Mongoloid (Sarı) ırktaki gibi de çıkık değil. Göz kapaklarında ise çekikliğe rastlanmaz ve Mongoloid tipte bir çekiklik yoktur.[kaynak belirtilmeli]

    "Uzun boylu, uzun beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı ve göz kapakları çekik değil, badem gözlü bir ırk”.[74]

    Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şu bilgileri vermiştir: Bu milletin yakın zamana kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: 'Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı imparatorluğu'nun yıkılmasına sebep olursun' demişlerdi. Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, 'Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiçbir içtimai zümreye mensup değilim' demeye mecbur edilmişti.(s.34)[kaynak belirtilmeli]Amerikalı Türkolog, Carter V. Findley, Dünya Tarihinde Türkler adlı eserinde, bugünkü Anadolu Türklerini; Orta Asya steplerinde başlayan ve Ankara'da son bulan bir otobüs yolculuğuna benzetir. Otobüs, Ankara'ya gelene kadar pek çok ara durakta durmuş ve bu ara duraklarda yolcuların kimileri inmiş ya da bazı yeni yolcular binmiş. Bu duraklarda Türkler pek çok kültürel etkileşime girmişler, yeni dinler tanımışlar fakat en önemli mirasları olan Türkçeyi korumayı başarabilmişlerdir. Türkçe, Anadolu Türklerinin ve Milleti'nin anlamlandırılmasında temel etkenlerin başında gelmektedir. ikincisi otobüs pek çok durakta durmuş olsa da Orta Asya'da kurulan medeniyetin getirdiği sağlam kültürel birikim ve miras, kimliklerini korumak için dayanak olmuştur.[kaynak belirtilmeli]
    Nüfus yapısı

    “Türk” tabiri bugün temelde iki düzeyi belirtir. ilk kısımda veya dar anlamıyla eski Osmanlı imparatorluğu topraklarında ve yeni göçlerle çeşitli kıtalarda yaşayan Türkler (Türkiye Türkleri, Osmanlı Türkleri) belirtilir. ikinci kısımda veya geniş anlamıyla ise dünyadaki bütün Türk gruplarını belirtir. Bu ikinci kısım asli olarak Doğu Avrupa, Balkanlar, Türkiye, Orta Doğu, Kafkaslar, iran, Orta Asya, Sibirya, Doğu Türkistan, Moğolistan bölgesinde yaşar.

    Burada, “Türkler” tabiri dar anlamıyla ele alınmıştır.
    Asli unsur

    Osmanlı imparatorluğu’nun eski topraklarında yaşayan ve Oğuz Türkleri merkezinde ortaklaşan Türk grubu bugün Balkanlar, Ege Adaları, Türkiye, Kıbrıs Adası ve Orta Doğu'da yerleşik bir halk ve asli unsur olarak yaşarlar.

    Bu Türkler içinde Balkanlar’da yaşayanlar Türkiye Türkçesinin Rumeli kolunda yer alan ağızları; Ege Adaları, Türkiye, Kıbrıs Adası, Kafkaslar ve Orta Doğu'da yaşayanlar da Türkiye Türkçesinin Anadolu kolunda yer alan ağızları konuşurlar.
    Yeni Göçler

    Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, 20. yüzyılda çeşitli sebeplerle başta Avrupa (Batı Avrupa) olmak üzere, Amerika, Avustralya ve Asya kıtalarındaki çeşitli ülkelere göç eden Türkler vardır.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 292.
    0
    bunların bir kısmı 15. yüzyıla kadar toplu olarak varlıklarını korumuşlardır. O dönemde Kumanlarla ticaret yapan Avrupalılar için 2500 kadar kelimeyi içine alan bir Kumanca sözlüğün (Codex Cumanicus) hazırlanmış olduğu bilinmektedir.[51]

    9. yüzyılın ilk yarısında, Hazar-Oğuz ittifakı baskısına dayanamayarak, kalabalık kütleler hâlinde idil’i geçip yurtlarından çıkardıkları Macarların yerine, Don-Kuban havalisine gelmişlerdi (860-880 sıraları). Bu, büyük göçün ilk hareketi olmuştur. Macarları önlerinden süren Peçeneklerin gerisinde Oğuzlar, onların da gerisinde Kumanlar, Karadeniz'in kuzeyinden batıya yönelmişlerdir. imparator K. Porphyrogennetos tarafından yazılan De Administrando Imperio’da (948-952’lerde) kaydedildiğine göre, Peçenekler 8 boy hâlinde idiler.[52] 10. yüzyıl ortalarında, Karadeniz’e dökülen nehirlerin kıyılarında olmak üzere, şöyle sıralanmışlardı: Çoban (Don), Tolmaç (Don’un denize döküldüğü bölgede), Külbey (Donets), Çor (Özi Nehri doğusu), Karabay (Özi-Bug arası), Ertim (Dinyester), Yula (Prut), Kapan (aşağı Tuna). ilk üçü Uzlar, Hazarlar, Alanlar ve Kırım bölgesi ile temas hâlinde; Yula boyu Macaristan, Kapan da Tuna Bulgarları ile sınırdaş bulunuyordu.[53][52]

    Osmanlı Türkleri Balkanlara girmeden önce, 12-14. yüzyıllarda Kıpçak/Kumanların bölgede üstün tarihî rolü yeterince vurgulanmamıştır. Özellikle, Dobruca'dan Akkerman'a kadar step bölgesinde yerleşmiş ve Hristiyan dinine geçmiş olan Kıpçak/Kumanlar çeşitli hanedanlar kurmuşlardır. Bunlardan bir grup, 14. yüzyıl ikinci yarısında Dobruca-Varna bölgesinde bir beylik kurmuştur (Merkezi Kalliakra); Dobrotiç ve bir Kuman adı taşıyan kardeşi Çolpan'ın Dobruca Beyliği, 1388'de I. Murad'ı metbü tanımış, 1393'te I. Bayezid bu beyliği Osmanlı ülkesine katmıştır. Özetle, Deliorman ve Varna'dan Tuna'ya kadar giden bölge daha Osmanlılardan önce gerçek bir Türk yerleşim alanı olmuştur.[50]
    Anadolu'dan Türklerin geçişi

    Balkanlar’ın güneyinden, Anadolu'dan Türklerin Balkanlara gelip yerleşmesi, 1260'lara kadar iner. Kuzey Karadeniz bölgesinden gelen Türk orakları, zamanla Hristiyanlığı kabul edip yerli Slavlarla karıştıkları hâlde, Anadolu'dan gelen Müslüman Türkler, kendi din ve kültürlerini saklamayı başarmışlardır. ilk yerleşme, 1261'de Moğollardan kaçıp Bizans'a sığınan Selçuk Sultanı izzeddin Keykavus'la gerçekleşmiştir. Moğol idaresinden kaçan otuz-kırk Türkmen obası, kutsal kişi Sarı Saltuk Baba ile izzeddin Keykavus'un yanına gelmiş ve Bizans imparatoru tarafından Kuzey Dobruca’ya yerleştirilmiştir (1263). Başlangıçta, Müslüman Altın Ordu emiri güçlü Nogay'ın himayesi altına giren bu Anadolu Türkmen grubu, burada Baba-Saltuk kasabası ile başka kasabalar kurmuşlardır. 1332'de buradan geçen ibn Battuta, Baba kasabasını "Türklerin oturduğu bir şehir" olarak anar.[50]
    Anadolu'da ilk dönem
    Dede Korkut Kitabı’ndan

    10. yüzyılda Orta Asya'dan, çoklukla iran üzerinden Anadolu topraklarına yerleşen Oğuz-Türkmen başta olmak üzere pek çok boy Türk adı altında toplanmıştır. Türk adı Orta Asya'da Türk ırkına mensup ve Türkçe konuşan toplulukların Göktürkler döneminden beri ortak adıdır. Anadolu'da gittikçe azalan yerli nüfus yerini Türklere bırakmaya başlamış ve 10. yüzyılda kurulan Türkmen beylikleri sayesinde tüm Anadolu'da Türkçe konuşan topluluklar egemen toplum olmuştur.

    Anadolu'ya ilk olarak Hun, Sabir, Hazar gibi Türk kavimleri akın yapmış olsa da bu akınlar genelde askerî amaçlı olmuştur. Ancak 9. ve 10. yüzyılda Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlar'a gelen Kıpçak, Peçenek, Uz adlı Türk kavimleri Anadolu'ya Bizans eliyle geçirilmiş ve yerleştirilmiştir. Asıl Anadolu'nun Türk yurdu hâline dönüşmesi, doğudan gelen Oğuz-Türkmen göçleriyle olmuştur.
    Büyük Selçuklu Dönemi
    Büyük Selçuklu Devleti’nin Melikşah dönemindeki görünümü (1092)

    Göçmen Türklerde bozkırdaki ırmakları geçiş büyük önem arz ediyordu. Oğuzname'de salı keşfeden kişi boyun önemli bir atası sayılmaktadır. Hanedanın atası olan Selçuk Bey tarafından temeli atılan bu devlet Bağdat'ı kendine başkent yaparak Abbasi halifesinin koruyucusu konumuna erişti. 1092 yılında Selçuklu hükümdarı Melikşah'ın ölümünden sonra bölünmeye uğradı. Selçuklular tarafından kurulan diğer devletler Kirman Selçuklu Devleti, Irak Selçuklu Devleti, Suriye Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devleti'dir. 1040-1157 yılları arasında hüküm süren Büyük Selçuklular, en güçlü oldukları dönemde Harezm, Horasan, iran, Irak, Suriye, Arap Yarımadası ve Doğu Anadolu'ya egemen olmuş bir Türk devletidir. Kapladıkları alan doğuda Balkaş ve Issık Gölleri, Tarım Havzası; batıda Ege ve Akdeniz sahilleri, kuzeyde Aral Gölü, Hazar Denizi, Kafkasya, Karadeniz; güneyde Arabistan dahil Umman Denizi'ne kadar ulaşıyordu (10.000.000 km2).

    Haçlı savaşları ve Moğol istilası, Anadolu'da Oğuz-Türkmen yerleşmelerini yoğunlaştırmıştır. Selçuklu döneminde Çağrı bey döneminde yapılan ilk keşif ve akınlarda yurt arayan binlerce Türkmen aşireti Doğu Anadolu'ya girip Batı Anadolu'ya doğru yerleşmeye başlamıştır.

    1071 Malazgirt Savaşı ve 1099 Bizans’ın Türk bölgelerine baskınlarında Bizans emrinde olan binlerce Türk unsuru zamanla Anadolu Selçuklu saflarına geçmiştir. Anadolu Selçuklu döneminde Orta Asya ve Azerbaycan üzerinden Anadolu'ya gelen Türkmen aşiretleri Batı Anadolu'ya yerleşmeye başlamıştır.

    Beylikler döneminde doğudan gelen çok sayıda Türkmen aşireti, Anadolu'da Türk nüfusunun devam etmesine neden olmuştur. Germiyanoğulları, Osmanoğulları Karesioğulları ve Hamitoğulları gibi batıdaki Türkmen beylikleri, Türkmen göçlerinden beslenmişlerdir.

    1200'lü yılların başında Orta Asya'da yaşayan Harzemşah Türkmenleri Moğol baskınından kaçarak Anadolu beyliklerine sığınmıştır. Orta Asya'da Hotan, Semerkant, Kaşgar, Cent gibi şehirlerde yerleşik olarak yaşayan Türk boylarının pekçoğu Moğol istilasından kaçarak Anadolu'ya yerleşmişlerdir.

    1243 yılında Anadolu'nun Moğol istilasına uğramasıyla ve Azerbaycan'da kurulan ilhanlılar devleti aracılığıyla pek çok Türk ve Moğol unsuru Anadolu'ya yerleşmiştir.
    Anadolu Selçuklu Devleti

    Anadolu Selçuklu Devleti, Selçukluların Anadolu'da kurduğu devlettir.

    Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi 1071’deki Malazgirt Savaşı'ndan sonra hızlandı. Özellikle Malazgirt Savaşı'ndan itibaren Müslüman Türkler Anadolu'ya akın etmiştir; ancak islamiyet'ten önce de Anadolu ve Balkanlarda Türkler vardır.[54] Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu’daki fetihleri batıya yayarak 1075'te iznik’i Bizans’tan aldı ve burayı başkent yaparak bağımsızlığını ilan etti.[55] Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti, ilhanlıların son Anadolu Selçuklu sultanını tahttan indirdikleri 1308'e kadar varlığını sürdürdü.
    Anadolu Türk beylikleri
    Anadolu Beylikleri

    Anadolu Beylikleri, Türklerin 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da kurdukları devletlerdir. Savaşın hemen ardından, özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da kurulan devletlere Birinci Dönem Anadolu Türk Beylikleri, aynı dönemde; önce Anadolu'nun batı ucunda iznik'i başkent edinen, sonradan da Haçlı Seferleri nedeniyle başkentini Konya'ya taşıyarak Orta Anadolu merkezli olarak devam eden Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflaması ve yıkılmasından sonra kurulan devletler ise ikinci Dönem Anadolu Türk Beylikleri olarak ifade edilebilir.

    Anadolu Selçukluları, Anadolu'daki Türkmen beylerini aşiretleriyle birlikte Bizans ve Kilikya sınırlarına yerleştirmişlerdi. Böylece Anadolu Selçukluları hem devletin sınırlarını güvence altına alıyor, hem de Türkmen beylerini denetim altında tutuyorlardı. Ama 1243'teki Kösedağ Savaşı'nda Moğollara yenilen Anadolu Selçuklu Devleti’nin Türkmenler üzerindeki denetimi zayıfladı. Bu savaşın ardından, Moğolların bir kolu olan ilhanlılar Anadolu’da denetimi ele geçirdiler. Bu süreçte uç beylikleri, önce ilhanlılara bağlı, sonra bağımsız devletlere dönüştüler. Bu beyliklerden biri olan Osmanlı Beyliği, zamanla bütün öbür beyliklerin topraklarını ele geçirdi ve bir imparatorluğa dönüştü.
    Osmanlı Dönemi
    Kıbrıs'ın Osmanlı imparatorluğu'nda denizci olan Piri Reis tarafından Kitab-ı Bahriye adlı eserinde yer verdiği tarihi haritası.[56]
    Fatih'in istanbul'a girişi
    Günümüz Türk bayrağının 1844'te kabul edilmiş Osmanlı tarzı

    Osmanlı imparatorluğu veya Osmanlı Devleti’nin[57] kurucusu ve Osmanlı Hanedanı’nın atası olan Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır.[58] Devlet, Bilecik’e yakın Söğüt’te kurulmuştur. Osmanlı Devleti'nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması 1299 yılında olmuştur. Buna karşın Prof. Dr. Halil inalcık, Osmanlı Devleti'nin 1299'da Söğüt'te değil 1302'de Yalova'da Bizans'a karşı yaptığı Bafeus Savaşı sonrasında devlet niteliğini kazandığını iddia etmiştir.[59] Osmanlı imparatorluğu'nun Yalova'da kurulduğu iddiasına Yalova Üniversitesi Rektörü
    Tümünü Göster
    ···
  20. 291.
    0
    Türkler veya Türkiye Türkleri, çoğunlukla Türkiye ve Osmanlı imparatorluğu'nun eski topraklarında yaşayan, Türk halkıdır. Türkiye sınırlarının dışında yaşayan Türkler (Oğuzlar), bugünkü Türkiye ile değil Osmanlı imparatorluğu ile bağlantılı oldukları için Osmanlı Türkleri olarak da tabir edilirler.

    Bazı araştırmacılara göre Osmanlı imparatorluğu'nun yıkılmasından önceki dönemlerde elinde bulundurduğu coğrafi alanlar (başlıca Kosova, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Kıbrıs, Gürcistan, Irak, Suriye) üzerinde imparatorluk yıkıldıktan sonra kalan büyük Türk azınlıklar da Türkler sınıfına girer. Bununla birlikte Avrupa'ya Türkiye'den göç ederek yerleşmiş olan Türk göçmen toplulukları (özellikle Almanya, Fransa, ingiltere, Hollanda, Avusturya, Belçika ve Lihtenştayn'da bulunanlar) ile Kuzey Amerika ve Avusturalya'daki Türk göçmenler de Türkler grubuna girmektedirler.
    Konu başlıkları

    1 Etimoloji
    2 Tarihçe
    2.1 Türk tarihinin başlangıcı
    2.2 Orta Asya dönemi
    2.3 Balkanlar dönemi
    2.3.1 Hunlar
    2.3.2 Tuna Bulgarları
    2.3.3 Peçenek ve Kuman Türk Boyları
    2.3.4 Anadolu'dan Türklerin geçişi
    2.4 Anadolu'da ilk dönem
    2.5 Büyük Selçuklu Dönemi
    2.6 Anadolu Selçuklu Devleti
    2.7 Anadolu Türk beylikleri
    2.8 Osmanlı Dönemi
    2.9 Göç
    2.9.1 Türklerin Bulgaristan'dan Göçü (1878-1994)[68]
    2.9.2 Türklerin Yunanistan'dan Göçü
    2.10 Türkiye Cumhuriyeti Dönemi
    3 Türklerin ve Türkçülüğün yapısı
    4 Nüfus yapısı
    4.1 Asli unsur
    4.2 Yeni Göçler
    5 Türkiye’de Etnik Yapı
    6 Avrupa'da Yaşayan Türkler
    7 Din
    7.1 Dinî Tarih
    8 Dil
    8.1 Özellikler
    8.1.1 Türkiye Türkçesi
    8.2 Sınıflandırma
    8.3 Resmî durum
    8.4 Lehçe ve ağızlar
    8.5 Alfabe
    9 Kültür
    10 Edebiyat
    11 Müzik
    11.1 Geleneksel Türk Müziği
    11.2 Klagib Türk Müziği
    11.3 Türk Halk Müziği
    11.4 Klagib Batı Müziği
    11.5 Popüler Müzik
    12 Sanat
    13 Mimari
    13.1 Beylikler Mimarisi
    13.2 Selçuklu Mimarisi
    13.3 Anadolu Selçuklu Mimarisi
    13.4 Osmanlı Mimarisi
    14 Türk Mutfağı
    14.1 Türk yöresel mutfakları
    15 Spor
    16 Türk Diasporası
    17 Kökenler
    18 Ayrıca bakınız
    19 Kaynakça

    Etimoloji

    "Türk" (veya Türük, Török, Törk) adı Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında Old Turkic letter UK.svgOld Turkic letter R2.svgOld Turkic letter U.svgOld Turkic letter T2.svg(Türük) veya Old Turkic letter K.svgOld Turkic letter R2.svgOld Turkic letter U.svgOld Turkic letter T2.svg(Türk)[30][31] veya Old Turkic letter UK.svgOld Turkic letter R2.svgOld Turkic letter U.svgOld Turkic letter T2.svg Old Turkic letter K.svgOld Turkic letter U.svgOld Turkic letter UK.svg (Kök Türük[32][33] veya bazı yabacı kaynaklarda Türk[34]) şeklinde geçer. "Türk/Türük" sözünün anlamı kaynaklara göre "türemek, miğfer, güçlü kuvvetli" olarak verilmektedir.[35][36]

    Türk adı, ilk dönemlerde belirli bir toplumun kavmî ismi olmak yerine siyasi mensubiyeti belirleyen bir isim olarak ortaya çıkar. Bu kelimenin türemekten çıktığı, olgunlukla çıktığı, töreli kanunlu anldıbına geldiği rivayet edilmektedir. Kelimenin zaman içersinde kazandığı anlamlardan biri de güçlü, kuvvetli ve güzel manalarıdır. Türkî-i Çeşm (Güzel Göz), Türkî-i çin (güzel güneş) terkiplerinde de gördüğümüz Türk kelimesi özellikle Fars ve Arap şiirlerinde ortaya çıkar. Bir görüşe göre de Türk kelimesi Hakanlar Sülalesi olan Açiraoğulları'nın unvanıdır ve bu sülaleye mensubiyet Türk adı şeklinde anılır. Türk kelimesi ilk olarak Göktürk Devleti vasıtasıyla bir devletin adı olur ve bu devlete mensubiyeti bildirir.[37]
    Tarihçe
    Türk tarihinin başlangıcı

    Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının milletleşme süreci onların avcı-toplayıcılıktan çiftçi-çobancılığa geçilmesi ile başlar.[38]. Türkleri oluşturacak insan topluluklarının MÖ 6000'lerde koyun yetiştiriciliğine başladığı düşünülmektedir.[39] Bu tarih atlı göçebe Türk kültürünün başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu değişiklikler ile ilk Türk kültürü olan Anav kültürü ortaya çıkmıştır. Ata ilk binen kavim Türklerdir.[40]

    Türklerin atalarının MÖ 2500 ile MÖ 1700 yılları arasındaki Afanasiyevo kültürü ile başlayan ve MÖ 1700 ile MÖ 1200 yılları arasındaki Andronovo Kültürü ile devam eden dolikosefal mongolitlerle ortak yönleri bulunmayan Brakifesal ırka dayandıığını savunurlar. Bu ırkın savaşçı ve göçebe kültüre sahip olduğu, MÖ 1700 yılları sonrasında kitleler hâlinde Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasındaki bölgeye yayıldığı bilinmektedir. Bilinen ilk Türk devleti iskitlerdir.[39][41][42][43][44]
    Orta Asya dönemi
    MS 565 yılında dünya

    Göktürk Kağanlığı, Gök Türkler veya Kök Türkler[45] , Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında Old Turkic letter UK.svgOld Turkic letter R2.svgOld Turkic letter U.svgOld Turkic letter T2.svg(Türük) veya Old Turkic letter K.svgOld Turkic letter R2.svgOld Turkic letter U.svgOld Turkic letter T2.svg(Türk)[30][31] veya Old Turkic letter UK.svgOld Turkic letter R2.svgOld Turkic letter U.svgOld Turkic letter T2.svg Old Turkic letter K.svgOld Turkic letter U.svgOld Turkic letter UK.svg (Kök Türük[32][33] veya bazı yabacı kaynaklarda Türk[34]) şeklinde geçer (Çince: 突厥 Pinyin: Tūjué; Wade-Giles: T'u-chüeh, Guangyun: dʰuət-kĭwɐt), 552-744 yılları arasında Orta Asya ve Çin'de hükümdarlık sürdüren kağanlık.

    Türk adı bugün kullandığımız şekli ile ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları'nda geçmektedir. "Türk" adıyla kurulmuş ilk ve Türk adını resmî devlet ismi şekliyle kullanan ilk Türk devletidir.[46][47] Devletin kurucusu ilk önderi Bumin Kağan'dır. Bumin Kağan'ın kardeşi istemi Kağan ülkenin batı kanadını yönetirdi. Göktürkler komşuları olan Çin, Sasani (iran) ve Bizans imparatorluğu ile askeri, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurdular
    Bilge Tonyukuk Anıtı

    Oğuzlar, Oğuz Kağan Destanı'na göre 24 boydan ve Kaşgarlı Mahmud'un Divânü Lügati't-Türk eserine göre 22 boydan oluşan en kalabalık Türk boyu. Günümüzde Türk nüfusunun çoğunluğu Oğuz boyundandır. Osmanlı imparatorluğu'nu kuran Türk boyu Oğuzlardır.

    Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz boyları; 24 Oğuz boyunu önce iki kolda (Bozoklar ve Üçoklar) daha sonra Oğuz Han'ın 6 oğluna ve son olarak da onların 4 oğluna ayırmaktadır. Listelerin kaynakları, Kaşgarlı Mahmud ve 14. yüzyılda yaşayan Reşideddin'e dayanmaktadır. Reşidüddin 24, Kaşgarlı Mahmud ise 22 boy saymaktadır.
    Balkanlar dönemi
    Hunlar
    MS 450 döneminde Balkanlar’da Hunlar
    Codex Cumanicus’tan bir sayfa

    Türk boylarının Avrupa kıtasında, Balkanlardaki tarihleri MS 3. yüzyıla kadar kanıtlanmıştır. Hunlar, Gotlardan, Alanlardan ve Germen Taifallardan oluşturdukları yardımcı kuvvetlerle takviyeli olarak ilk defa 378 baharında Tuna'yı geçmişlerdir. Romalılardan karşılık görmeksizin Trakya'ya kadar ilerlemişlerdir. Roma imparatoru I. Theodosius'un ölüm yılı olan 395’te Hunlar yeniden Balkanlar’da hareketlenmişlerdir.[48] Hunlar, MS 380 yılından itibaren Balkanlar’a egemenlik kurmuşlardır. Bölgenin büyük bir kısmında hâkim olan Hunlar, Slavlardan daha önemlidir.[49]

    Balkanlar’da yerleşen Hun idari yapılanması, idarede ve devlet içindeki Türk kavimlerinin yanında, birçok Ural kavmi, Germen kavimleri (Gotlar, Gepidler vb.), Slavlar, Sarmatlar gibi birçok kavmin beraber yaşadığı bir yapı olmuştur.

    MS 453 yılında Attila'nın ölümü ile beraber Balkanlar’da Hun gücü zayıflamış ve sonrasında da Hunların idaresi ortadan kalkmıştır.
    Tuna Bulgarları

    VII. yüzyılda Türk asıllı Bulgar kabileleri, hükümdarları Asparuh'un kumandasında Tuna'yı geçerek Batı Karadeniz ile Tuna nehri arasındaki bölgeye yerleşen Slavları hâkimiyetleri altına almışlardır.[49]

    Balkanlar’ın doğusuna yerleşen Bulgar boyları, devletleri içinde yaşayan büyük Slav nüfusuyla beraber yaşarken, bir süre sonra bu Slav boylarını kültürlerine doğru yönelip Slavlaşmışlardır.[49]

    Doğudan, Asya içinden, Kuzey Karadeniz step bölgesi yoluyla birbiri ardından gelen atlı göçebe Türk kavimleri, ya burada Dac, Trak ve Slav aslından yerli halkla karışmış, ortadan kaybolmuş (11. yüzyılda Oğuz aslından Peçenekler ve Uzlar gibi), yahut askerî egemen sınıf olarak Kuzeydoğu Balkanlar’da güçlü devletler kurmuşlardır. Bu sonuncular arasında, bir Türk boyu olan Kutrigurların 7. yüzyılda kurmuş oldukları Bulgar Hanlığı özellikle anımsanmalıdır. Bulgarların Dobruca'da bıraktıkları kitabelerde, hükümdar, “Han” unvanı ile anılır ve On iki Hayvanlı Türk Takvimi kullanılır. Bulgar Hanları 9-11. yüzyıllarda (1018'e kadar) Balkanlar'da Bizans imparatorluğu'nun yerini almıştır. 13. ve 14. yüzyıllarda, yine Bulgaristan'da. Kıpçak/Kuman aslından Slavlaşmış Terteri ve Şişman Hanedanları hâkim oldu.[50]
    Peçenek ve Kuman Türk Boyları

    Bulgarların Balkanlara gelişinden daha sonra 11. ve 12. yüzyıllarda Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uz Türkleri, Balkanlara göç etmişler ve
    Tümünü Göster
    ···