-
426.
0Beef WellingtonTümünü Göster
4 Kişilik
Malzemeler
8 yaprak milföy hamuru
1 adet 1200 gr bütün bonfile (dilimlenmemiş)
Tuz &karabiber
2 yemek kaşığı dijon hardalı
6 ince dilim füme dana eti
1 bardak un
2 adet yumurta (sarısı ayrılmış ve bir kaşık suyla inceltilmiş)
Garnütür :
Mini havuç (haşlanmış)
Mini taze patatesler (haşlanmış)
6 adet taze kuşkonmaz (haşlanmış)
2 dal taze Biberiye
1 tatlı kaşığı tereyağı
iç malzemesi
2 yemek kaşığı tereyağı
4 diş sarımsak (soyulmuş)
1 adet kuru soğan (soyulmuş)
250 gr istiridye mantarı (temizlenmiş)
250 gr kestane mantarı( temizlenmiş)
250 gr beyaz kültür mantarı (temizlenmiş)
200 gr tavuk ciğeri (temizlenmiş)
1 yemek kaşığı truf mantarı yağı
1 kahve fincanı kırmız şarap
Tuz
Karabiber
4 dal taze kekik (thyme)
1 adet defneyaprağı
Yeşilbiber sosu:
1 yemek kaşığı tereyağı
4 adet arpacık soğan( soyulmuş)
1 diş sarımsak (soyulmuş)
3 yemek kaşığı yeşil tane biber (Madagaskar biberi)
1 kahve fincanı kırmızı sarap
1 su bardağı dana kemik et suyu
1 su bardağı krema
1 adet taze kekik
1 tatlı kaşığı yeşil hardal
Hazırlanışı
Bütün olarak temizlenmiş bonfileyi tuz ve biberle lezzetlendirip büyük teflon tavada her tarafını güzelce kızartın ve 210 derecede ısıtılmış fırında 8 dakika pişirin ve fırından çıkartıp soğumaya bırakın. Et soğuyunca etrafına dijon hardalı sürün ve eti buzdolabına atıp soğutun.
iç malzemesi: Sarımsak ve soğanları ince bir şekilde doğrayıp tereyağında kavurun, temizlenmiş mantarları doğrayın ve tavada yağa binene kadar kavurun. Tavuk ciğerlerini temizleyip doğrayın, tavaya ekleyip kavurun. Şarabı ekleyip kaynatın. Kekik, defneyaprağı ve trüf mantarı yağını ekleyip karıştırın. Tuz ve biberini ayarlayıp ocaktan alın. Rondoda püre kıvamında parçalayın ve bir kaba alın.
Yeşilbiber sos: ince kıyılmış soğan ve sarımsağı kasorol tavada tereyağında kavurun, Madagaskar biberlerini hafifçe havanda kırılacak şekilde dövün ve tavaya ekleyip 20 saniye kavurun. Kırmızı şarabı ekleyip kaynatın. Et suyunu ve kremayı ekleyip ateşin altını kısıp sos koyulaşana kadar kaynatın. Kekik ve tuzunu ekleyin. Sos kıvama geldiğinde hardalı ekleyip ocaktan alın.
Wellingtonun hazırlanması: Milföy hamurlarını uçları birbirlerinin üzerine gelecek şekilde yan yana dizip bir dikdörtgen sekli verilecek şekilde dizin. Merdane yardımıyla birazcık uçlarını birleştirecek şekilde acın.
Acılan hamurun ortasına ince dilimlenmiş füme dana etlerini döşeyin.
Soğumuş bonfilenin her tarafını iç harçla kaplayın. Kaplanmış bonfileyi dana füme et döşenmiş milföy hamurunun ortasına koyun ve hamurla bonfileyi kaplayıp sarın. Uçlarını yumurta sarısıyla birleştirin. Fırın tepsisine koyun ve en üstüne fırçayla yumurta sarısı sürün. Hamura sarılmış eti önceden 200 derecede ısıtılmış fırında 20 dakika pişirin.
Servis şekli: Haşlanmış sebzeleri teflon tavada çok az tereyağında tuz ve biberle lezzetlendirin. Fırından çıkan wellington hamura sarılı bonfileyi birer porsiyon boyutunda dilimleyin. Servis tabağına bir dilim koyun. Yanında sebze garnitürlerini koyun. Üzerine ve yanına 2-3 yemek kasığı yeşilbiber sosu gezdirip servis ediniz. -
427.
0Kavitasyonun zararları nelerdir
Kavitasyon yöntemi sırasında yüksek dozda uygulanan ultrason en başta cilt yanıkları olmak üzere vücudda oluşabilecek pek çok zarara zemin oluşturabilmektedir. Diğer yandan kavitasyon yönteminin yağ hücreleri dışında vücuttaki diğer hücrelere kesinlikle zarar vermediği de söylenmektedir. Kavitasyonun zararları ile ilglili henüz bilimsel bir araştırma gerçekleştirilmemiş olsa da, geniş çaplı yapılan araştırmamızda 3-4 seanstan sonra, bazı kişiler üzerinde oldukça tahribatlara ve zarara yol açtığı bu zararların mide bulantısı, baş dönmesi, titreme verilen kiloların hızlı bir şekilde geri alınması gibi tepkimeler gösterdiği belirtilirken, çoğu kişide de herhangi bir zarara ya da yan etkiye yol açmadığı tespit edilmiştir.
Tüm bunların yanısıra, Op.Dr. şaylan tarafından verilen bir röportajda, kavitasyona maruz kalan birçok hastasının cilt yanığı rahatsızlıklarıyla geldiğini ve oldukça zor zamanlar yaşadıklarını belirtmiştir. Dr. Kavitasyon ile verilen ultrason enerjisinin dokularda yaşlanmaya yol açan oksidan maddesinin açığa çıkmasına sebep olduğunu da önemle vurgulamıştır. Kavitasyonda şu an için bilimsel olarak kanıtlanan tek sonuç bu olmaktadır.
Ancak kavitasyon uygulamasında, majör sistemler yani sindiri, solunum, dolaşım, üreme gibi bölgelere uzak olan bölgelere uygulanması risk ve zararların varsayımlarını en aza indirgeyecektir. Kavitasyon cihazının mutlaka, troid, testis, yumurtalıklardan en az 10-15 cm uzakta tutulması gerekmektedir. Bu durumun aksi gerçekleştiğinde, hormon salgılayan bezlerde zararlı DNA bileşenlerinin meydana geldiği belirtilmektedir. Aynı zamanda kavitasyon yaptıran kişilerin oluşabilecek zararları önlemek amacıyla bir doktor muayenesinden sonra seanslarına başlaması çok daha doğru olacaktır. Tabiki kavitasyonu uygulayacak olan kişi ve kurumda mutlaka eğitimli ve sertifikalı olmalıdır.
Kavitasyona başlayan bireyler bol su içmelidir ve günlük egzersizlerini ihmal etmemelidirler. -
428.
0Judensau (Almanca "Yahudilerin domuzu" veya "Yahudi domuzu")[1] Yahudileri aşağılamak ve şahsiyetsizlendirmek için onların dişi domuzla müstehcen ilişkiye girdiklerini gösteren betimlemedir. Bu betimleme başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde 13.yy'dan başlayarak kullanılmıştır ve popülerliği 6 asır sürmüştür.[2]Tümünü Göster
Judensau tahtadan gravür, Münih, ~1470. Yahudiler domuzun sütünü emip dışkısını yerken.
Kaşerut kurallarınca domuzun Yahudiler için yasak oluşu Tora'nın Levililer kitabında (11:2-8) yazmaktadır. Yahudilerin, domuzun (bazen şeytan olarak da betimlenir) etrafını çevrelemesi, sütünü emmesi ve domuzla cinsel ilişkiye girmesini betimleyen bu imaj Yahudilikle dalga geçmek için yaratılmış antisemit bir propaganda örneğidir.
Bu resim Ortaçağ'da, çoğunlukla kilise ve katedral duvarlarının dış cephesine, sokaktan (örneğin, Wittenberg ve Regensburg) görülebilecek şekilde tasarlanmıştır. Bunun tahta gravürden yapılmış ilk örneğine Köln Katedralinde rastlanır ve yapılış tarihi yaklaşık 1210'dur. ilk taş örnek ise 1230'larda yaratılıp Brandenburg Katedralinde kullanılmıştır. 1470'de yapılan gravür, başta antisemit yorumlar olmak üzere popüler basında kullanıldı. 1475 ila 1507 arasında dikilen ve 1801'de yıkılan Frankfurt am Main'daki Köprü Kulesi'nin Yahudi gettosuna bakan duvarındaki muazzam resimde Judensau ile birlikte dini cinayete kurban gittiği iddia edilen Trento'lu Simon'un betimlemesi vardı.[3]
Wittenberg'de Judensau
Wittenberg'deki Judensau.
Wittenberg'de, Martin Lutherin vaaz verdiği Stadtkirche kilisesinin cephesinde 1305'ten beri Judensau bulunmaktadır. Domuzun kuyruğunun altına bakan bir haham ve sütünü emen Yahudiler resmedilmiştir. Resimdeki yazıda, ibranice Tanrı'nın ismini simgeleyen söz çarpıtılarak "Rabini Shem hamphoras" yazılmıştır. Bu heykel, Almanya'da, Ortaçağ'dan beri ayakta kalmayı başaran son Yahudi aleyhtarı eserdir. 1988'de, Kristal Gece'nin 50. yıldönümü sebeiyle heykelin altına Holokost'ta 6 milyon Yahudi'nin öldürüldüğüne dair not düşüldü.[4]
Luther, Vom Schem Hamphoras (1543) kitabında Wittenberg'deki Judensau heykeli hakkında yorumda bulunarak antisemitizme devam etmiş ve Talmud'un domuzun arkasından geldiğini anlatmıştır:
Burada kilisemizde taştan (dişi) domuz heykeli vardır. Genç domuzlar ve Yahudiler altına yatmış meme emiyorlar. Domuzun arkasındaki haham çömelmiş ve sağ ayağını kaldırmış, (domuzun) kuyruğunu yukarda tutarak yoğun bir şekilde kuyruğunun altına ve onun Talmud'una bakıyor, sanki şiddetli ve sıradışı bir şey okur gibi, Shemhamphoralarını kesinlikle buradan alıyorlar.[1] -
429.
0Semavi dinlere göre dünya altı günde yaratıldı. Ortadoğu’nun kaderi de otuzbeş yıl önce, altı günde tamamıyla değişti. 6 Gün Savaşı’nın ardından Arap politikası da tamamıyla değişti. Artık israil’i yok edemeyeceğini anlayan Arap ülkeleri Pan-Arabizmi terk etti. Her ülke israil’e kaptırdıkları toprakları geri almanın ayrı ayrı peşine düştü. Filistin sorununun Pan-Arabizmle çözüleceği fikri tarihe karışırken, Yaser Arafat tarih sahnesine çıktı.Tümünü Göster
işte gün gün 6 Gün Savaşı:
Birinci gün
1967 yılının 5 Haziran sabahı saatler 7.10’u gösteriken israil’den kalkan savaş uçakları radarlara yakalanmamak için çok alçaktan uçtular. Mısır üzerine geldiklerinde de 17 kola ayrıldılar. Hedefleri 17 ayrı üsdeki Mısır uçaklarıydı. Bombardıman sırasında Mısır hava kuvvetlerinin beşte üçü yok oldu. Aynı gün Suriye ve Ürdün savaş uçakları da israil bombalarından nasibini aldı.
2. gün
israil, Mısır’ın elindeki Gazze’yi ve Sina yarımadasını ele geçirdi. Mısırlı 11 bin 500 askerin çoğu ilerleyen günlerde çölde susuzluktan öldü.
3. gün
Ürdün’e giren israil birlikleri Batı Şeria kentlerini teker teker ele geçirdi. Beytüllahim, El Halil, Jenin, Nablus ve... Doğu Kudüs...
israil Savunma Bakanı Moşhe Dayan ve Genel Kurmay Başkanı izak Rabin Doğu Kudüs’e Yahudi halkının sevinç çığlıkları içinde girdi. israil halkı önüne gelen askerleri öperken, Dayan, Kubettüs Sahra’nın tepesine çekilen israil bayrağının derhal kaldırılması emrini verdi. Ağlama duvarına hücum eden Yahudilere yer açılması için duvarın önündeki ve çoğu Müslümanlara ait evler bir gecede buldozerlerle yerle bir edildi.
Yok edilen evler arasında Arafat’ın çocukluğunu geçirdiği ev de vardı...
4. gün
Birleşmiş Milletler’in ön ayak olduğu ateşkes tanındı
5. gün
Ateşkesi bozan israil Suriye’ye ait olan Golan tepelerini ele geçirdi
6. gün
Yeni bir ateşkes yürülüğe girdi ve bugün de süren çatışmalar böylece başlamış oldu.
iSRAiL 2.5 KAT GENiŞLEDi
68 bin 300 kilometrekarelik bir alanı, Ürdün, Suriye ve Mısır topraklarını işgal eden israil sınırlarını altı günde ikibuçuk kat genişletmiş oldu... Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen de israil bu toprakları elinde tutmaya devam ediyor. Kudüs, hiç bir devlet tanımasa da sonsuza kadar ve bölünmez başkent ilan edildi.
Dindar Yahudiler bu toprakların ele geçirilmesiyle mesih çağının başladığını duyurdu. Eskiden Yahudilerin Kudüs’ten atılma günü oruç günüyken 1967’den sonra aynı gün şenliklerle kutlanan Kudüs gününe çevrildi.
Savaştan sonraki ilk haftada yaklaşık 200 bin Yahudi yani o zamanki nüfusun onda biri bu yeni ele geçirilmiş topraklara, özellikle de Doğu Kudüs’e hücum etti. Oysa bugün Batı Kudüs’ün taksi sürücüleri Doğu Kudüs’e gitmiyor.
Bölgeye barış gelebilmesi için israil’in 1967 öncesi sınırlarına çekilmesi de bütün dünyanın kabul ettiği bir görüş.
PAN-ARABiZM ÇÖKTÜ
1967 savaşı, Pan-Arabizmin önde gelen savunucularından o zamanki Mısır
Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır’ın Tiran boğazını israil’e kapatmasıyla
başladı. Bugün bir çok tarihçi Nasır’ın asıl niyetinin savaş başlatmak olmadığı konusunda hem fikir. Nasır Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan’a Arap lideri olduğunu göstermek istemişti.
Bu savaştan sonra Arap politikası da tamamıyla değişti. Artık israil’i yok edemeyeceğini anlayan Arap ülkeleri Pan-Arabizmi terk etti. Her ülke israil’e kaptırdıkları toprakları geri almanın ayrı ayrı peşine düştü.
FiLiSTiNLiLER ‘BAŞLARININ ÇARESiNE BAKTI’
Filistin sorunun pan Arabizmle çözüleceği fikri de tarihe karışırken, kendi sorunlarını kendileri çözmeleri gerektiğini anlayan Filistinliler de taktik değiştirdi. 1967 savaşından hemen sonra özellikle Batı Şeria’daki israil hedeflerine yönelik vur-kaç eylemleri başladı. Bu eylemlerinin büyük bir çoğunluğunu o zamana kadar Mısır’ın denetimi altındaki Filistin Kurtuluş Örgütü’nün çatısı altına girmeyi reddeden El Fetih Örgütü gerçekleştiriyordu.
ARAFAT iSMi DUYULDU
El Fetih’in başkanının adı 1967 savaşından önce hiç de duyulmayan bir isimdi: Yaser Arafat...
Savaştan bir yıl sonra, israil Batı Şeria ve Gazze’de Yahudi yerleşim birimlerinin inşaasına başlarken ve işgali kalıcı bir hale getiriken, Arafat da, bütün Filistinli örgütleri çatısı altında toplayan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başkanlığına seçiliyordu.
Savaştan 35 yıl sonra bugün, israil, Yahudi yerleşim birimlerinin inşasına hala devam ediyor. Arafat’ın liderliğindeki Filistin de 1967 savaşında işgal edilen topraklarda kendi devletletini kurmak için mücadele etmeye. -
430.
0Belediye ve mücavir alanlar dışında köylerin köy yerleşik alanlarında, civarında ve mezralarda yapılacak konut,Tümünü Göster
entegre tesis niteliğinde olmayan ve imar planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar ile köyde oturanların
ihtiyaçlarını karşılayacak bakkal, manav, berber, köy fırını, köy kahvesi, köy lokantası, tanıtım ve teşhir büfeleri ve köy halkı
tarafından kurulan ve işletilen kooperatiflerin işletme binası gibi yapılar için yapı ruhsatı aranmaz. Ancak etüt ve projelerinin
valilikçe incelenmesi, muhtarlıktan yazılı izin alınması ve bu yapıların yöresel doku ve mimari özelliklere, fen, sanat ve
sağlık kurallarına uygun olması zorunludur. Etüt ve projelerin sorumluluğu müellifi olan mimar ve mühendislere aittir. Bu
yapılar valilikçe ulusal adres bilgi sistemine ve kadastro planlarına işlenir. Köy yerleşik alan sınırları dışında kalan ve entegre
tesis niteliğinde olmayan ve imar planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapıların yapı ruhsatı alınarak inşa
edilmesi zorunludur. Tarım ve hayvancılık amaçlı yapıların denetimine yönelik fennî mesuliyet 28 inci madde hükümlerine
göre mimar ve mühendislerce üstlenilir.
Onaylı üst kademe planlarda aksine hüküm bulunmadığı hâllerde köy yerleşik alan sınırları içinde, jeolojik açıdan
üzerinde yapı yapılmasında mahzur bulunan alanlar ile köyün ana yolları ve genişlikleri, hâlihazır harita veya kadastro
paftaları üzerinde il özel idarelerince belirlenir. Belirlenen yollar, ifraz ve tevhit suretiyle uygulama imar planı kararı
aranmaksızın kamu yararı kararı alınarak oluşturulur.
Köy yerleşik alan sınırı içerisinde, 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu
hükümleri uygulanmaz.
Köy yerleşik alan sınırlarının parselleri bölmesi durumunda yerleşik alan sınırı 5403 sayılı Kanun hükümlerine tabi
olmaksızın ifraz hattı olarak kabul edilir.
il çevre düzeni planında açıkça belirtilmediği takdirde, ihtiyaç duyulması hâlinde, köyün gelişme potansiyeli ve
gelişme düzeyi de dikkate alınarak köy yerleşik alan sınırları ve özel kanunlara ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla bu
alanlarda yapılaşma kararı ve ifraz şartları belediye sınırı il sınırı olan yerlerde büyükşehir belediye meclisi, diğer yerlerde il
genel meclisi kararı ile belirlenir. Tespitler kadastro paftasına işlenerek tapu sicilinde belirtilir. ihtiyaç duyulması hâlinde
mevcut köy yerleşik alan sınırları il genel meclislerince yeniden belirlenebilir.
imar planı olmayan köy yerleşik alanı sınırları içerisinde köyün ihtiyacına yönelik olarak ilk ve orta öğretim tesisi,
ibadet yeri, sağlık tesisi, güvenlik tesisi gibi yapılar için imar planı şartı aranmaz. Ancak yer seçimi, valilikçe oluşturulan bir
komisyonca hâlihazır harita veya kadastro paftaları üzerinde kesin sınırları ile belirlenir. Bu yapı ve tesislere uygulama
projelerine göre ilgili yatırımcı kamu kurum ve kuruluşu adına yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verilir.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin hususlar Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikle belirlenir -
431.
0Kostas Mourselas'ın 'Kızıla Boyalı Saçlar' adlı yapıtı okura meydan okuyan, okuru uyaran, kızdıran bir roman. Erotik, duygusal, bayağı, çirkin, dehşet verici... yalın anlatımı olan, mizah dolu, alaycı, sert eleştirilerle dolu bir kitap.Tümünü Göster
Asıl olarak da, egemen sisteme ve o sistemi bir nedenle içselleştirenlere karşı müthiş bir eleştiri. Çağdaş Hamletler, Zorbalar, kutsallaştırılan serseriler, fahişeler, genelevler, mahalleler, gecekondular, erkek delisi kadınlar, üçkağıtçılar, küçük burjuvalar, eski solcular, geçmişin idealistleri olan günümüzün 'başarlı' işadamları, dolandııcılar, rezil kişiler, insanlara değil aynadaki görüntülerine aşık olanlar, bir dönemin ve insanlarının resmi.
'... Sefil Düşünceler ve küçüklükler arasında kaybolup, hayattaki büyük sırrı çözemedik, soru da cevapsız ve acımasız kalakaldı:
Nasıl yaşadın, neden öyle yaşadın, neyi yapabilecekken yapmadın, başka bir yol, başka bir anlam arıyordun, yanlış zilleri, yanlış kapıları çaldın, yanlış yollara saptın, yanlış insanları sevdin, yanlış yataklarda uyudun, yanlış evlerde yaşadın. Neden hayal ettiklerini, düşündüklerini bu kadar küçümsüyorsun? ... '(Arka Kapak)
'Kızıla Boyalı Saçlar insan özgürlüğüne yazılmış bir övgüdür' diyor Kostas Mourselas. Belki de özgür olmak ve bağımsız kalabilmek gibi, çağdaş insanı etkileyen bir konunun altını çizdiği için Kızıla Boyalı Saçlar Yunanistan'da şimdiye kadar hiçbir romanın yakalayamadığı olağanüstü bir başarı kazanıp tam 260.000 adet sattı! Fransızca, ingilizce, Almanca ve ibranice'ye çevrildi.
Yunanistan nüfusunun yaklaşık on milyon olduğu göz önüne alındığında bu sayının ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir. Romandan uyarlanan ve birçok ülkede gösterime giren televizyon dizisi de çok başarılı oldu.
Televizyon dizisinin müziğini Yunanistan'ın en önemli ses sanatçısı Yorgo Dalaras seslendirdi ve kitapla aynı adı taşıyan albüm çok kısa sürede Altın Plak Ödülü'nü aldı. (Yayınevinin tanıtımından) Sarıoğlu - Luis adında biri gerçekten var mı? Mourselas - Belli bir oranda gerçek... Kitaptaki yaşamıysa hayal ürünü. isterseniz size kısaca Luis’ten sözedeyim.
Ben yirmi, yirmi beş yaşlarındayken, bizim mahalleden tanıdığımız bir arkadaşımızdı. Luis, kitapta olduğu gibi gerçekten de sadece ilkokulu bitirmiş, bir kitap pazarlamacısıydı. Bizden yaklaşık on beş yaş büyüktü, bize kitap satardı. Sıkı bir mizah anlayışı vardı. Bir gün gelip 'Ben evlendim' dedi. Nasıl olur Manolis diye sorduk... Sarıoğlu -
Gerçekten de romanda olduğu gibi adı Manolis miydi? Mourselas - Evet adı Manolis’ti. Luis başından geçenleri bize şöyle anlatmıştı: 'Taksitle kitap sattığım bir kız vardı. Ama bana tek kuruş bile vermiyordu.
Ona ha bire kitap zütürüyordum amabana hiç ödeme yapmıyordu. Sonunda bir gün, paramı vermeyecek misin diye sordum. Kız bana, benimle evlen, ödeşelim dedi. Ben de evlendim.' -
432.
01901 doğumlu Fahrelnissa Zeid, yüzyılın ilk kuşağını, 1923 doğumlu Nejad Devrim ise Cumhuriyetimizin ilk kuşağını temsil ediyor. Anne ve oğulu ilk kez aynı çatı altında buluşturan sergide,bu iki özel kuşağın sanat tarihimiz içindeki serüvenini izleyeceğiz. iki öncü ve özgün sanatçımızın yaşam öyküleri ile birlikte, soyut resim tarihimizin neredeyse en önemli eserlerini yaratan Fahrelnissa ile Nejad'ın kariyerlerindeki tüm dönemeçlerin en güçlü yapıtları da bir arada sergileniyor.Tümünü Göster
Sadrazam Cevat Paşa'nın kardeşi diplomat, komutan, fotoğrafçı ve tarihçi Şakir Paşa ile Giritli Sare ismet Hanım'ın kızı olan Fahrelnissa Zeid, Osmanlı imparatorluğu döneminde bir çok asker, idareci ve bilim adamı yetiştiren Şakir Paşa Ailesi'nden geliyor. Bir Osmanlı aydını olan aile, Cumhuriyet hümanistleri arasında önemli bir yer tutar. Fahrelnissa Zeid, Halikarnas Balıkçısı yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı ve ressam Aliye Berger'in kardeşi, seramik sanatçısı Füreya Koral'ın teyzesidir. Yazar izzet Melih Devrim ile evliliğinden olan çocukları ise ressam Nejad Devrim ve yönetmen, tiyatro sanatçısı Şirin Devrim'dir.
işgal istanbulu'nda Sanayi-i Nefise'nin ilk kadın öğrencileri arasında yer alan Zeid, Türk kadınının Cumhuriyet öncesi modernleşme serüveninin ilk temsilcilerinden, ikinci Dünya Savaşı'nın gerilimli günlerinde Akademi'de eğitimini sürdüren Nejad ise modern sanatımızın öncülerindendir. Hem anne hem de oğul, savaşın hemen ertesinde mesleki kariyerlerini sürdürmek için özellikle soyut sanatın zirvesine doğru yükseldiği Avrupa'yı arena olarak seçmiştir. Her ikisi de Cumhuriyet'in resmi estetiğine kapılmadan, özgür sanat ortdıbını kendisine daha yakın bulmuş, birbirinden bağımsız sanat kariyerlerinin zirvesine bu ortamlarda ulaşmıştır.
istanbul'da Büyükada'da aynı konakta başlayan ve dünyanın çeşitli köşelerinde birbirlerinden belki de habersiz, kimi zaman öfke ile sürdürdükleri yaşamları yine birbirlerinden çok uzaklarda sonlanmıştır. Fahrelnissa Zeid, Londra, Paris gibi metropoller dışında Avrupa'nın çeşitli kentlerinde kariyerini sürdürürken, eşinin vefatından sonra çalışmalarını, yaşdıbının sonuna kadar 1976 yılında gittiği Ürdün-Amman'da sürdürdü. Nejad Devrim ise 1946'da gittiği Paris'i, üstelik ününün doruğundayken 1968 yılında terkedip, Polonya'nın ücra bir kasabasına yerleşti ve hayata gözlerini orada yumdu. -
433.
0Bavyera’da EğitimTümünü Göster
Almanya Federal Cumhuriyeti'nde her eyalet kendi eğitim politikasını hazırlamak ve
Europa
Bavyera Eyaleti Almanya Federal Cumhuriyeti’ndeki 16 eyaletten biridir. Bavyera, Almanya’nın en büyük ve en eski eyaletidir. Bin yılı aşkın tarihiyle Bavyera’nın kültürel mirası günümüzde de oldukça canlıdır ve bu durum gerek Bavyera'yı gerekse burada yaşayanları etkilemiştir. Bavyera kendisine has bir eyalet olup diğer eyaletlerle karıştırılmamakla birlikte, aynı köklere sahip olduğu Alman ve Avrupa tarihi ve kültüründen de ayrı düşünülemez.
Almanya Federal Cumhuriyeti'nde her eyalet kendi eğitim politikasını hayırlamak ve uygulamakla tasarlamak sorumludur. Her yıl düzenli olarak yapılan karşılaştırmalı araştırmalar sonucunda; Bavyera’nın Almanya’da en iyi eğitim sistemlerinden birine sahip olduğu görülmektedir.
Aşağıdaki interaktif grafikte çok çeşitli olanaklar sunan Bavyera Eğitim Sistemi
görülmektedir.
Bavyera Eğitim Sistemi
Bavyera okullar arası geçişe imkân veren esnek bir okul sistemine sahiptir. Her çocuk için çeşitli eğitim yolları vardır: Farklı ağırlık noktaları, beklentileri, hedef ve süratleri olan 13 okul türü vardır.
Bavyera’da okul sayısı 6100‘ü geçmektedir. Bunlar genel eğitim veren okullar, meslek okulları ve akşam okulları/uzaktan eğitim olanağı sunan okullar olarak ayrılırlar. Eğer yakınınızda size uygun bir okul arıyorsanız Bavyera Okul Veri Tabanında (Bayerische Schul-Datenbank) arama yapmanız tavsiye edilir.
Bavyera’da bulunan tüm okullar; bir okul mezunu olmak için farklı olanaklar sunarlar. Esas itibariyle; mezun olunan her okul, ondan sonraki bir üst dereceli okula geçiş olanağı sunmaktadır. Okullararası geçiş prensibine göre; geçiş yapılan üst dereceli okul, orta eğitimin bitmesine olanak sağlar. ilkokuldan sonra seçilen okul, çocuğun eğitim hayatı hakkında kesinlik içermez. Veliler gibi öğrenciler de eğitimle ilgili verecekleri kararlarda okullararası geçiş olanaklarının daha sonra da mümkün olacağını unutmamalı ve bunu dikkate almalıdırlar.
Anne-babalar öğretmenlerle birlikte çocuklarına en uygun olan eğitim yolunu seçmektedirler. Bu seçim aşağıdaki kıstaslara göre yapılır:
· çocuğun güncel öğrenme kapasitesi,
· okuların aradığı özellikler ve okul profili
· öğrencinin hedefi
ilkokul öğretmenleri; okul geçişinde velilerin verecekleri bu kararda onlara yardımcı olup, yol göstermekle birlikte okullararası geçişte kılavuz görevi üstlenirler. Bunun yanısıra rehber öğretmenler, okul pgibologları ve Okul Danışma Merkezleri (Staatliche Schulberatungsstellen) velilere bu konuda yardımcı lmaktadırlar. Danışma ve destek hizmeti, çocuk okula başlamadan da alınabilir. ilkokullar tüm çocuklar için ilk ve ortak olan bir okul türüdür. ilkokulun bitiminde (dördüncü sınıftan sonra) öğrenciler seçtikleri bir üst dereceli okula geçiş yaparlar, bu da ya bir ortaokul (“Mittelschule“) (mesleki eğitime hazırlayan ve yönlendiren ortaokul), ya bir üst dereceli ortaokul (“Realschule”) (genel ve pratik eğitim veren ortaokul), ya da lise (“Gymnasium”) (üniversite ve yüksek okullara hazırlayan ve yönlendiren ortaokul ve lise) olabilir. Öğrenciler yedinci sınıfta ticaret meslek liselerine de (mesleğe yönlendiren ticaret meslek liseleri) geçiş yapabilirler.
Her çocuk eğitim hayatı boyunca okul başarısı değiştiği takdirde kendine en uygun olan yolu seçme imkanına sahiptir. Mezun olunan her okul sonrasında bir üst dereceli okula geçiş olanağı vardır.
Ortaokulun başarıyla bitirilmesinden sonra öğrenciler mesleki eğtime başlayabilirler.
Orta dereceli okullardan başarılı şekilde mezun olunmasıyla öğrencilere pek çok okul ve meslekî eğitim olanakları verilir. Örneğin:
- meslek eğitimi (Berufsausbildung),
- uygulamalı uzmanlık ve teorik eğitim veren bir üst okula geçiş (FOS)
- bir lisenin (Gymnasium) üst sınıfına geçiş.
Pedagojik destek ve uyum konuları Bavyera'daki tüm okulların görevidir. Çok çeşitli ve okullararası geçiş esnekliği sağlayan eğitim sistemi sayesinde; okul başarısında ya da uyumda pedagojik destek gereksinimi olan çocukların kişisel gelişimleri için en uygun olan yolların seçilme olanağı vardır - tabii bu noktada velilerin okul seçimindeki kararı da önemlidir.
Pedagojik Destek Veren Okullar (Förderschule) destek ve teşvike ihtiyaç duyan çocuk ve gençler için kurulmuştur. Bu okullar; konuşma, öğrenme, duygusal ve sosyal gelişim, işitme, görme, bedensel ve motorik gelişim ile ruhsal gelişim alanlarında farklı pedagojik teşvik önlemleri sunarlar.
Uzun süre hastanede kalmak ya da yatılı tedavi görmek zorunda olan öğrenciler, bulunduğu okul türüne bakılmaksızın Hasta Öğrenciler Okuluna gidebilirler -
434.
0Jefferson Airplane San Francisco'dan çıkan ve tüm ulusça tanınan ilk psychedelic rock gruplarından birisidir. Grateful Dead daha uzun süreli devam eden ve tanınan bir grup olsada 1960 yıllarda Jefferson Airplane 1960'larda San Francisco'da müziğin tarzını acid içen gitarist Jorma Kaukonen ve Marty Balin ile Grace Slick'in beraber vokalleriyle hit singlelar çıkararak ve ulusal dergilerin kapaklarında yer alarak belirliyordu. Jefferson Airplane hem uyuşturucu kullanan hippileri hemde savaş karşıtı göstericileri temsil eden bir grup olarak dikkat çekiyordu. Bunların yanısıra grup 1965 - 1972 yılları arasında inanılmaz yaratıcıydı. Devamlı çıktıkları turneleriyle 1960'larda yer alan bütün büyük rock festivallerinde (Monterey, Woodstock, Altamont) yer alan tek gruptu. 7 adet studyo albümü çıkardılar bunların 5 tanesi altın plak alırken iki adet Long Play ve çıkardıkları 8 single'ı bir arada topladıkları 1 milyondan fazla satan chronicleları vardı. Ayrılmaktan ziyade farklı bir yol çizerek bir nevi mütasyon neticesinde başka konfigurasyonlarla (Hot Tuna ve Jefferson Starship) müzik hayatlarına 70 ve 80 li yıllarda devam ettiler taki 1989 yılında tekrar bir albüm için birleşene kadar.Tümünü Göster
Jefferson Airplane'in fikri San Francisco'lu ve Town Criers grubu ile başarısız bir folk albümü yapan 23 yaşındaki Marty Balin tarafından çıkarıldı. Beatles'ın Ingiltere'deki başarısını örnek alarak folk ve rock'ı bir araya getirme fikriyle beraber 1965 başında bir grup kurarak hyrbrid stilde şarkılar yapma kararı aldı. 3 yatırımcıyı eski bir Pizza lokantasını 100 kişilik bir Matrix isimli konser salonuna çevirmeye razı eden Marty daha sonra Drinking Guard isimli bardan grup üyelerini seçmeye başladı. Ilk işe aldığı kişi ritim gitaristi Paul Kantner oldu ki Paul aynı zamanda baş gitarist ve vokalist Jorma Kaukonen'ide tavsiye eden kişi oldu. Marty aynı zamanda grupta bir bayan vokalist olması isteğiyle devam ettiği araştırmalarına Sine Toly'i gruba katmayı başardı. 6 kişilik grubun diğer üyelerini bassta Bob Harvey ve bateride Jerry Peloquin oluşturdu. Grubun alışılmadık ismi Kaukonen tarafından ortaya atıldı.
Jefferson Airplane Matrix'teki ilk gösterisini 13 Ağustos 1965 yılında yaptı ve daha sonra basının dikkatinide çekerek düzenli olarak sahneye çıkmaya başladı. O zamanlar folk rock grupları arasında Sonny & Cher, We Five, Bob Dylan, the Byrds, the Beau Brummels, the Turtles listelerde en üst sıraları taşuyor ve şirketlerin dikkatini çekiyordu. Eylükl ayından itibaren grup birçok müzik şirketinin dikkatini çekmeye başarmıştı. Bu sıralarda grupta bazı değişikliklerde olmaya başlamıştı. Peloquin gruptan kovulmuş ve yerine Skip Spence katılmıştı. Spence kendini gitarist olarak tanımlamasına rağmen bateri tecrübesi yok değildi. Eylül ayında Signe Toly Matrix'in ışıklarını idare eden Jerry Anderson ile evlenerek Signe Anderson ismini aldı. Ekim ayında Harvey bu sefer gruptan kovulan üye olurken yerine Kaukonen'in bir arkadaşı olan Jack Cassady getirildi. 15 Kasım 1965 yılında Balin, Kantner, Anderson, Kaukonen, Spence ve Casady'den oluşan grup üyeleri RCA Victor yapımcılık bünyesine katıldı. 16 Aralık 1965 yılında grup üyeleri Los Angeles'ta Balin'in bestelediği It's No Secret ın kaydını gerçekleştirdi ve RCA single'ı Şubat 1966 yılında yayınlamasına rağmen single listelere girmeyi başaramadı. Buna karşın Jefforson Airplane San Francisco'da çok daha prestijli yerlerde sahneye çıkmaya başlamış hatta Bay Area dışarısında ufak turnelere başlamıştı. Mayıs 1966 yılında Anderson bir kız çocuğu sahibi oldu ve hem çocuk hem grup ile devam etmek kendisini zorlamaktaydı. Spence'de artan uyuşturucu kullanımı yüzünden güvenilmez bir hal almıştı ve Haziran ayında Spencer Dryden ile yer değiştirildi. Spence ise Moby Grape isimli gruba katıldı.
Temmuz ayında Balin ve Kantner'nın Come Up The Years single'ı listelerde yer almadıktan sonra Jefferson Airplane ilk LP'leri olan Jefferson Airplane Takes Off 15 Ağustos 1966 yılında yayınlandı. Orta seviyede satışları olan albüm Billboardda 128. sırada 11 hafta boyunca yer aldı. Bu sıralarda Anderson'ın ailesine olan bağlılığı gruptan ayrılmasına sebep oldu. San Francisco'lu Rock grubu The Great Society'nin vokalisti Grace Slick kendi grubundan ayrılarak Jefferson Airplane'e katıldı ve ay sonunda grupla beraber stüdyo'ya girdiler. the Great Society repertuarından getirdiği ve kardeşi tarafından yazılmış Somebody to Love ve ballad White Rabbit (Alice in Wonderland'den sahneler içeren ve uyuşturucunun psychedelic etkilerini içeren bir şarkıydı) Jefferson Airplane'in ikinci albümü Surrealistic Pillow'da yer aldı.
RCA bu iki şarkıyıda single olarak yayınlazken bunların yerine gruptan ayrılan Spence'in şarkısı My Best Friend'i Ocak 1967 yılında yayınladı ve bu grubun listelere giremeyen 4. single oldu. Bunun ardından Şubat ayında Surrealistic Pillow yayınlandı. Mart ayının başlarında listelere giren ve Grace Slick'in vokalde olduğu ilk single olan Somebody To Love'ın yayınlanmasıyla albümün yükselişi başladı. Mayıs'ın başlarında hem albüm hem single listelerde ilk 40'a girdi ve bir ay sonra ikiside ilk 10'a girmeyi başardı. Bunun üzerine RCA White Rabbit'ide single olarak yayınladı ve bu single'da ilk 10'a girmeyi başardı. Surrealistic Pillow'da Jefferson Airplane'in altın plak alan ilk albümü oldu.
Bu başarıdan sonra grup medyanın dikkatinide çekmişti ki bunda Slick'in fotojenik görünümünde etkisi vardı. Yeni albüm çalışmaları sırasında turneye çıkmayı ihmal etmediler.17 Haziran 1967 tarihinde Monterey International Pop Festival'inde San Francisco'nun Rock gruplarından biri olarak sahneye çıktılar ve Summer Of Love'ı çaldılar ki favori şarkılardan biri haline geldi. Jefferson Airplane sahnede kameralarca takip edildi ve kaydedildi. Monterey Pop ile ilgili 1968 yılında piyasaya sunulan belgeselde High Flying Bird ve Today isimli şarkıları yer alıyordu.
Jefforson Airplane grubun tabiyatından dolayı hiçbir zaman ticari boyuta çok fazla önem vermedi. Grubun uyuşturucu ile anılmasından dolayıda radyolardan çok fazla destek gelmediğinden dolayı listelerde yükselmeleri çok fazla kolay olmuyordu. Grubun kendisini hit yaratan bir grup olarak görmemesinden dolayıda ortaya çıkan şarkılar içerisinde birçok değişiklik barındırıyordu. Ağustos'ta yayınlanan Kantner'in The Ballad of You and Me and Pooneil adlı single'ı Slin ve Balin'in birleşimini temsil eidyordu. Listelerde 42 numaraya kadar yükselmesi aslında ilginç bir mihenk taşı olarak karşılarına çıkacaktı çünkü grup bir daha listelerde ilk 50ye girmeyi başaracak bir single çıkaramayacaktı.
1970'ler Jefferson Airplane için değişiklerin olduğu bir dönem olarak karşımıza çıktı. Kaukonen ve Cassady gruptaki yerlerini korumalarına karşın Hot Tuna isimli bir yan projede çalışmaya başladı. Yılın başlarında Spencer Dryden gruptan kovuldu ve yerine Joey Covington geldi. Hot Tuna grubunda yer alan John Creach ilk kez Ekim 1970'de bir showde Jefferson Airplane ile beraber sahneye çıktı. Grubun tüm üyelerinden yaşlı olan Creach grubun bir değişikliğe gittiğinin kanıtı olarak karşımıza çıkarken daha radikal değişiklik Marty Balin'in grubu terk etmesi oldu ki bunun resmi açıklaması Nisan 1971 yılında yapıldı. -
435.
0huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğuTümünü Göster
-
436.
0huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğu huur çocuğuTümünü Göster
-
437.
0Kuantum Bilgisayarı Nedir?Tümünü Göster
Kuantum bilgisayarı, kuantum fiziği ilkelerini kullanacak şekilde dizayn edilmiş, normal bilgisayarların maksimum hesaplama kabiliyetinin, erişebilecekleri seviyenin çok üstlerine çıkarıldığı yapılara denir. Kuantum bilgisayarı küçük ölçekte yapılmıştır ve şu anda pratik bir modele dönüştürme çabaları sürmektedir.
Kuantum bilgisayarını anlamak için önce normal bilgisayarlara göz atalım.
Bilgisayarlar Nasıl Çalışır?
Bilgisayarlar ikili sayı formatında veri depolayarak işlev görür. Seriler halinde 1 ve 0 kombinasyonlarını transistörler gibi elektronik bileşenlerinde tutarlar. Bilgisayarın her bir hafıza bileşeni 1 bit olarak tanımlanır. 1 ve 0 modları (veya "On" ve "Off") arasında Boolean mantığıyla ve bilgisayar programlarının algoritması tarafından oynamalar yapılarak bit'ler çeşitlendirilir.
Kuantum Bilgisayarı Nasıl Çalışır?
Kuantum Bilgisayarı bilgileri 1 ve 0 şeklinde veya bu iki değerin kuantum süperpozisyonu şeklinde depo eder. Bu "Kuantum Bit" (Kubit denir kısaca) kombinasyonları ikili sisteme göre çok büyük bir esnekliğe sahiptir. Süperpozisyon mantığını hatırlamak için bkz. Schrödinger'in Kedisi
Spesifik olarak kuantum bilgisayarı geleneksel bilgisayarların hayal dahi edemeyeceği büyüklükte hesaplamalar yapabilecek kabiliyette olacak. Bu konu şifreleme alanında ciddi bir endişe de yaratmaktadır. Bazı kimseler pratikte başarılı bir kuantum bilgisayarının dünyanın finansal sisteminin, şimdiki bilgisayarların çözmeyi asla başaramayacakları büyüklükteki sayılardan oluşan şifreleme sistemlerini aşarak çökerteceğinden endişe etmektedir.
Kuantum bilgisayarıdaki bu devasa hızın nasıl yaratıldığına örnek verelim:
Eğer 1 kubit, 1 ve 0 durumları olmak üzere süperpozisyon durumundaysa ve süperpozisyonda olan bir diğer kubit ile birlikte bir hesaplama ortaya koyduğunda tek bir hesap sonucunda 4 ayrı sonuç elde edilir, bunlar 1/0 , 1/1 , 0/0 , 0/1 değerleridir. Bunlar, matematiğin, kuantum sisteme uyguladığı ve süperpozisyondan tek bir duruma çökene kadar ortaya koyduğu gerçek değerlerdir. Oysa aynı durumda klagib bilgisayarın yapabileceği hesaptan çıkan sonuç 1/0 veya 0/1 gibi tek bir değer olabilir. Bu durumda, hesaplamaya katılan kubit'lerin arttırılması sonucu yapılacak hesap ile, aynı sayıda klagib bit'lerin hesap miktarı arasında, katlanarak büyüyen devasa bir fark oluşacağı aşikardır. Kuantum bilgisayarlarının esas kabiliyeti eşzamanlı (paralel) olarak çoklu işlem yapabilmesidir ( Buna kuantum paralelizm denir).
Kuantum bilgisayarındaki tam fiziksel mekanizma teorik olarak çok daha kompleks ve sezgisel olarak anlaşılması güçtür. Genelde bu tarz işlemler paralel evrenler yorumuyla açıklanır. Yani çeşitli kubit'lerin süperpozisyonda olmasından dolayı kuantum bilgisayarında hesaplama sadece bizim evrenimizde değil eş zamanlı olarak diğer evrenlerde de oluşur. Tabi ki bunlar teorik yorumlardır.
Kuantum Hesaplamanın Tarihi
Kuantum hesaplamanın çalışma mantığının temelleri 1959'da Richard Feynmann'ın "kuantum etkilerini" daha iyi bilgisayarlar yapmak için kullanma fikrini ortaya koymasına dayanır. Tabi ki kuantum etkileriyle hesaplamadan önce, o zamanlarda bilimciler ve mühendisler geleneksel bilgisayarları geliştirme çabasındaydı. Bu yüzden yıllarca Feynmann'ın önerisini hayata geçirecek çapta bir çalışma yapılmamıştır.
1985'te Oxford Üniversitesinden David Deutsch tarafından "kuantum mantık kapıları" fikri ileri sürülerek, kuantum fiziği alanı bilgisayarlar içine dahil edildi. Deutsch'un bilimsel makaleleri herhangi bir fiziksel hesaplamanın kuantum bilgisayarlarına uygulanabileceğini gösterdi.
Yaklaşık on yıl sonra 1994'te Peter Shor adında bir matematik mühendisi çarpanlara ayrıma yapan 6 kubitlik bir algoritma tasarladı. Böylece artık çok küçük çaplı bir kuantum bilgisayarı geliştirilmişti. Bu olaydan sonra 1998'de küçük hesaplamaları "eşfazlılığı kaybetmeksizin" birkaç nanosaniyede yapan 2 kubitlik bilgisayar geliştirildi. 2000'de 4 ve 7 kubitlik kuantum bilgisayarları da başarıyla yapıldı.
Bu alandaki çalışmalar tüm hızıyla devam etmektedir. Başlangıç olarak atılan bu başarılı adımlar temel teorinin sağlamlığını göstermektedir.
Kuantum Bilgisayarlarının Güçlükleri
Kuantum bilgisayarlarının ana engeli "Kuantum Eşfazlılık" problemidir. Kubit hesaplamaları, kuantum dalga fonksiyonu durumların süperpozisyonundayken yapılır. Bu durum 1 ve 0 durumlarının eşfazlı olarak hesaplamada kullanımına izin verir. Fakat kuantum sistemde herhangi bir tipte ölçüm yapıldığı anda eşfazlılık kaybolur ve dalga fonksiyonu tek duruma düşer. Bu yüzden bu bilgisayarlar herhangi bir şekilde ölçüm yapmaksızın belli bir süre boyunca hesaplamaya devam etmek durumundadır. Ölçüm sonucunda ise kuantum sistemden çıkılacak tam bu aşamada bilgisayarın, sistemin kalan kısmıyla işleme devam etmesi gerekecektir.
Böyle bir sistemin oluşturulmasının ucu süper iletkenler, nanoteknoloji ve kuantum elektroniği alanlarına da değmektedir. Bu alanlar da hala gelişmekte olan gizemli alanlardır. Bilimciler için bunların tümünü fonksiyonel bir biçimde bir kuantum bilgisayarında birleştirmek önemli bir çaba olacaktır. -
438.
0Post-fordizm, post-modernizmin ekonomik alanda karşılığı olan kavram olarak kullanılmakla birlikte, geniş bir alanda siyasal, sosyal, kültürel normlarda yaşanan değişimi de içerisine alan bir tanımlamadır. Post-fordist süreçte üretim düzenlerinde meydana gelen değişmenin yanı sıra toplumun ve önceliklerinde de çok çeşitli kanallarda dönüşümler yaşanmıştır. Post-fordizm aynı zamanda içerisinde bulunduğumuz küreselleşme dalgasının önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Küreselleşme olarak tanımlanan oluşum dünyanın tek, bütünleşmiş bir pazar haline dönüşmesini gündeme getirmektedir ve böylece fordist sürecin sonunu getiren önemli faktörlerden olan kar hadlerindeki düşmenin önünün kesilmesi amaçlanmaktadır.Tümünü Göster
Bilindiği üzere içerisinde bulunduğumuz süreçte zaman ve mekan boyutlarının değişiminde bilgi ve iletişim (bilişim) teknolojilerinde yaşanan gelişmeler önemli rol oynamaktadır. Kapitalizmin son dönemde varsayılan yeniden yapılanması zaman ve mekan boyutlarında yenilik ya da değişmeyi de kapsamış durumdadır. Diğer taraftan insanoğlunun düşünce, eylem ya da davranış şekillerinin zaman ve mekan boyutlarına göre biçim ve içerik kazandığı önermesi de inandırıcı gözükmektedir. Bu önerme göz önüne alındığında, yeni tip zaman ve mekan boyutlarının bireylerce algılanışının dönüştürdüğü düşünce, eylem ya da davranış tarzlarının post-fordist evrilmenin itici güçlerinden birisi olduğunu ileri sürmek mümkündür.
Kapitalizmin krizi aşmak için yeniden yapılanması ile yeni bir bilimsel-teknolojik devrimin ortaya çıkışı hemen hemen eş zamanlı gelişmelerdir. Kuşkusuz, kriz ve yeniden yapılanma süreci ile bilişim alanlarında yoğunlaşan teknolojik devrim arasında bir nedensellik bağı kurmak hiç de kolay değildir. Bundan da ötede, bu tür nedensellik bağlantılarını kapsayan kuramsal kurguların geçerliliği, ciddi bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Bununla beraber, herhangi bir nedensellik bağı kurulamamış olsa da yeniden yapılanmanın sözü edilen teknolojik devrimden hayli etkilendiği söylenebilmektedir. Bilişim alanlarında odaklaşan teknolojik devrim, ileride tartışılacağı üzere, üretim yapısını ciddi ölçekte değiştirmiştir. Bu devrim içerisinde; bilgi üretimi, bilginin düzenlenmesi ve bilginin bir üretim faktörü olarak önem kazanması üretim ilişkilerini de yeniden yapılandırmıştır. Fordist birikim rejimi, üretimin yoğunlaşmasını, yatay ve dikey bütünleşmeyi kaçınılmaz hale getirirken, anılan teknolojik devrim ile üretim birimlerinin esnekliği başat bir özellik haline gelmiş görünmektedir. Bu nedenle yeni birikim düzeni ya da post-fordist rejim, esnek üretim ve birikim rejimi olarak da tanımlanabilmektedir.[10]
Post-fordist dönemde yeni fabrika olgusu üretim örgütlenmesi temelinde fordizmin fabrikasından farklıdır. Artık Ford’un Detroit’te kurduğu, yönetim üretim, kalite kontrolü ve pazarlama birimlerinin aynı binada yer aldığı fabrika olgusu ortadan kalkmıştır. Çok uluslu şirketler yönetim birimlerini ise emeğin nispeten çok ucuz olduğu üçüncü dünya ülkelerinde tesis etmektedirler. Üretimin kalitesi ise ISO standartları ile yeni bilgisayar ve iletişim sistemleri vasıtasıyla yapmaktadırlar. Böylelikle çok ucuza mal edilen ürünler marka standardizasyonun yarattığı değer ile merkezdeki üretici firmaya yüksek kar getirisi sağlamaktadır. Örneğin Nike firması benzer bir üretim örgütlenmesi ile çalışmakta ve toplam kardan %40,3 pay elde etmektedir. Aynı süreçte üçüncü dünyadaki üreticilerin kardan aldığı pay ise sadece %3,75’tir.[11]
Murray (1989), Hebdige (1989), Hirst (1989) ve Smart (1992) gibi bir çok yazar fordizm’den post-fordizme geçişi, düzenli (organize) kapitalist ekonomiden düzenli olmayan kapitalist ekonomiye bir geçiş olarak tanımlar. Çağdaş kapitalizm Fordizmin erozyonuna tanıklık etmekte ve Fordizm ile ilişkili, yirminci yüzyılda hakim olan, merkezi seri üretim sisteminden, yeni ve esnek bir sisteme, yani post-fordizme doğru bir değişim söz konusu olmaktadır. Post-fordizm, piyasalar veya sektörler arasındaki farkın ortadan kaldırılması ile ilgilidir. Hirst'in belirttiği gibi: [12]
“Fordizmden post-fordizme doğru olan bu değişim pazar ekonomisi endeksli olurken, klagib kapitalist girişimciler değişen piyasa şartlarına yeni stratejiler ile karşılık vermeye başladılar. Bu durumda, Fordizm daha uygun bir kavram iken, post-Fordizm tepkisel bir etki yaratan sosyal ve ekonomik değişimi kaydetme yolu olmaktan ziyade, uygun bir imalat sanayi sistemi ile ilgili bir görüş olabilir. Fordizmin -ABD'nin diğerlerine bir model olarak görüldüğü- endüstri dünyasına hakim olduğu kabul edilir. Keza post-Fordizm de tüm endüstri dünyasına ait bir fenomendir.”
Benzer şekilde fordizmden post-fordizme geçişi açıklamaya çalışan çok çeşitli akademisyenler ve bunların içerisinde öbeklendiği bazı yaklaşımlar mevcuttur. Sonraki bölümün konusu fordizmden post-fordizme geçişi modellemeye çalışan yaklaşımlardır. -
439.
0A.) “Post-Fordizm Olgusu” ve “Fordizm ile Post-Fordizm’in Karşılaştırması”Tümünü Göster
Bilindiği gibi, fordist ekonomik yapının merkezi öğesi, “8 saatlik iş günü, 5 dolar ücret, akan şerit” ilkelerinden yola çıkarak daha sonra kitle tüketimi (refah devleti anlayışı) ile eklemlenmiş bir kitle üretimidir. Bu yapı içinde, aynı ürünün farklı bölümleri, bir parçanın üretimi için tayin edilmiş özelleşmiş makinelerin kullanımıyla üretilir. işler büyük ölçüde vasıfsız ya da yarı vasıflıdır ve karmaşık kontrol hiyerarşileri içerisinde düzenlenmiştir. inceltilmiş Taylorist örgütlenme ilkeleri altında işleyen Fordist üretimin en aşırı biçimlerinde, bir çok ayrıntılı iş yaratılmış ve böylece son derece parçalanmış bir iş bölümü sağlanmıştır. Post-fordist dönemde ise farklı bir yönelim gözlenmektedir. Bu çerçevede fordizmin temel çehresi, iş hayatında özelleşme ve parçalanma, tüketimde ise tek biçimlilik iken; post-fordizmin özünü, kitle piyasalarının parçalanmasını izleyen geniş iş sınıflamaları ve emek esnekliği oluşturmaktadır. Üretim açısından post-fordizm, hem imalat hem de hizmet sektörlerinde farklı ürün dizinlerini üretebilecek esnek sistemler geliştirme doğrultusundaki bir eğilimi temsil etmektedir. Bu değişmeler, doğal olarak yansımasını emek esnekliği talebinde bulmuştur.[4]
Henry Ford’un bilimsel yönetim ilkeleri ile birleştirerek tasarladığı üretim sistemi ile gündeme gelen fordizme karşılık, kimi yazarlarca post-fordizmin ilk çıkış noktasının da yine otomotif sektörü olduğu ve post-fordizmin anılan sektör odağında uygulanarak geliştirilen esnek üretim ve yönetim teknikleri ile ortaya çıktığı ileri sürülebilmektedir. Bu bağlamda Taichi Ohno’nun 1980’lerde geliştirdiği “Toyota Üretim Sistemi”nin post-fordist üretim paradigmasında önemli yere sahip bir model olduğu söylenebilmektedir.
Japon üretim paradigmasının temel özellikleri; üretim teknolojisi ile iş organizasyonunu son derece esnek hale getirmesi, firmanın sahip olduğu beşeri ve maddi kaynakların maksimum düzeyde kullanımına olanak sağlaması, kitle üretimi yapan sektörlerde iş ile çalışma şartlarını insanileştirilmesi, karşılıklı işbirliği ve güven esasına dayalı yeni çalışma ilişkilerinin oluşturulması, daha basık örgütsel yapılar, takım çalışması, sürekli iyileştirme, israfın önlenmesi ve kaynakların etkin kullanımı ve Tam Zamanında Üretim (TZÜ) esaslı malzeme tedariki, olarak özetlenebilmektedir. Japon üretim sistemleri ve yönetim tekniklerinin Japonya dışında uygulanması farklı düzeylerde cereyan etmektedir. Sayıları hızla artan Avrupa ve Amerikan şirketleri Japon üretim tekniklerini yapılarına uyarlamıştır ve uyarlamaktadır. işçilerin Japonlar'ın sosyal davranışlarını benimsemeleri konusunda girişimler mevcuttur. Ayrıca Avrupa ve Amerika'da Japon şirketlerinin yatırım yapması Japon yönetim tekniklerinin doğrudan deneyimi için olanak sağlamaktadır. Günümüzde, üretim mühendisliği açısından ise Japon üretim metotları “yeni global en iyi teknik” olarak görülmektedir.[5]
Diğer taraftan post-fordizm, fordizm gibi kapitalist karakterli bir üretim ve tüketim düzenidir. Post-fordizm, post-modernizmin ekonomik alandaki açıklanışı olarak da düşünülebilir.[6] (Post-modernite, fordist üretim düzeninden post-fordist üretim düzenine geçişin ürünü olarak yorumlanmaktadır).
Post-fordizm, fordizmin 1970’li yıllarda yaşadığı krizin sonucunda kapitalizmin kendisini yeniden üretme girişiminin sonucunda ortaya çıkan yeni dönem olduğunu belirtmiştik. Fordizm’i söz konusu krize zütüren başlıca içsel kontrol sorunları ise şu şekilde sıralanmaktadır;[7]
- Üretkenlik artışındaki düşmelerin meydana gelmesi (Araştırma geliştirme harcamalarının azalması. Hammadde fiyatlarının, sosyal harcamaların artışı, piyasaların doyması).
- Üretkenlik düşerken ücret artışlarının sürmesi (Oysa ikinci dünya savaşı sonrasında ücret artışları ile üretkenlik artışı eşgüdümlü bir gelişim göstermiştir).
- Piyasanın genişlemesinde sınırlılık (Dar gelirli ülkelerin borç krizi de bunu etkilemiştir).
-Üretimin uluslararasılaşması (Bunun bir etken olarak ortaya çıkmasının nedeni, daha önceden ulusal sınırlarda Fordist mekanizmaların düzenleyicisi olarak kullanılmakta olan Keynesyen politikaların üretimin bu yeni aşamasında; uluslararası düzenlemelerde tamamen başarısız kalmasıdır).
-Fordizm’in yapısal ortamından kaynaklanan aşırı kapasite ve stok birikimi (Stok birikimi kısmen katı üretim teknolojilerinin sonucudur. Bu teknolojiler piyasanın değişen taleplerine yanıt vermekte yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle Fordist üretim sistemi, değişen talep dalgalanmalarına ayak uydurabilmek için stoğa üretim yapmak zorunda kalmaktadır. Bu ise depolama, nakil, yönetim, üretim maliyetlerini arttırmaktadır).
-Teknolojinin gelişmesi ile birlikte, yeni malların emek yoğun karakterinin gerilemesi ve sonuç olarak da bağımlı ülkelerde gerçekleştirilen ucuz emek gücü politikalarının ekonomik sistem boyutundaki öneminin giderek azalması.
-Kalite kontrolünün yetersizliği ve iş yapısının kalitesizliğinin bu sorunu ağırlaştırması.
-Üretimin dünyaya yayılması ve dolayısıyla taşıma, eş güdüm ve yönetim maliyetlerinin artması.
-Bürokrasi yoğunluğunun artması ve dolayısıyla karar alma süreçlerinin yavaşlaması.
- Kamu hizmetlerinin, sosyal politika uygulamalarının yüksek maliyetlerinin olması.
Nielsen (1991)’in ise anılan krizin nedenleri hakkında şu söyledikleri çarpıcıdır; “Ücretler fazlası ile yüksek ve fazlasıyla değişmez görünüyordu, ücret farklılıklarıysa fazlasıyla az, işçi haklarının yasal zemini, istihdam koruma planları ve sosyal güvenlik sistemleri ise fazlasıyla abartılı. Sonuçlar öyle görünüyordu ki işçiler fazla ücret alarak kendi kendilerinin işsizliğine yol açıyorlardı; emek hareketliliği ve dolayısıyla yapısal dönüşüm engelleniyordu ve gönüllü işsizlik teşvik edilirken işçilerin çalışması teşvik edilmiyordu. Sermaye piyasalarındaki ve hükümetin yasal düzenlemelerindeki esneklik yoksunluğunun, risk alma cesaretini kırdığı ileri sürüldü ve bu da, fon elde etmekte güçlük çeken küçük girişimcilere ve riskli işlere yönelen sermayedarlara karşı bir sapmanın işaretiydi”.[8]
1970’li yıllara damgasını vuran fordizmin krizi (refah devletinin krizi ya da kamu maliyesinin krizi), çok çeşitli alanlarda kapitalizmin içsel unsurları arasındaki uyumu farklı bir şekilde yeniden tesis etmeyi amaçlayan politikalarla aşılmaya çalışılmıştır ve çalışılmaktadır. Post-fordizm olarak nitelenen kapitalizmin bu yeniden yapılanma sürecinde üretim, tüketim, örgütlenme kalıpları değiştirildiği gibi devletin işlevleri de yeniden tanımlanmıştır. Son dönemde geçerli olan özelleştirme, deregülasyon, liberalizasyon gibi öğeler kumanda ekonomisi alanını hızlar daraltmaya yönelen düzenlemeler olarak kendilerini göstermektedir.
Yukarıda sıralanan bağlamda ortaya çıkan sorunların yok edilebilmesi için kapitalizmin öngördüğü ve daha sonra post-fordizmin üzerinde şekillendiği yeni sürecin başlıca amaçlarının ise şu şekilde olduğu söylenebilmektedir;[9]
-Emek üretkenliği arttırılmalıdır. Bu artış yeni teknolojilerin kullanılması ve emeğin yeni tarzda organize edilmesi ile sağlanabilir. Üretkenlikteki artış birim zamanda daha ucuz, kaliteli, çok üretmeye yarayacaktır.
-Emeğe olan sayısal gereksinim azaltılmalıdır. Emeğe sayısal gereksinimin azalması teknolojik gelişme ve işin zenginleştirilmesi, işçinin vasıflandırılması ile mümkündür. Böylece bir işçi birden fazla iş gerçekleştirebilir. Bu da ücret maliyetlerini düşebileceği gibi, işçi sınıfının organize gücünü kırmaya da hizmet edebilir.
-Emek organizasyonu, emeği işyerine ve genel olarak da sisteme entegre edecek şekilde yeniden düzenlemelidir.
-işçi sınıfının sınıfsal gücü kırılmalıdır. Yukarıdaki uygulamaların yanı sıra, düzensiz istihdam biçimleri, sendikaların devreden çıkarılması, toplu pazarlık sisteminden işyeri ya da işçi düzeyli pazarlık sistemlerine geçiş de sınıfsal gücün kırılmasında rol oynayabilir.
-Değişmeyen sermaye maliyetleri azaltılmalıdır. Bu ucuz ve dayanıklı hammadde ve yine teknolojinin etkin kullanımı ile gerçekleştirilebilir.
Bu amaçlarının sağlanabilmesi için post-fordizm; esnek üretim, esnek örgütlenme, esnek uzmanlaşma, bilgi ve iletişim teknolojileri fenomenleri üzerinde şekillenmek suretiyle temelde esneklik (ing. Flexibility) ve bilgi ve iletişim teknolojileri (ing. Information and Communication Technologies) kavramları odaklı bir yapılanma içerisinde hareket etmektedir. Diğer taraftan kıyaslama yapılacak olursa, fordizmin anahtar kavrdıbının ise “emeğin verimliliği (ing. Productivity of Labor)” olduğu söylenebilmektedir. Söz edilen bağlamda post-fordist sürecin getirdiği değişimler ve esneklik olgusunun farklı formlar içerisinde işleyişi üçüncü bölümde ayrıca ele alınacaktır. -
440.
0AKP’nin demokrasi kahramanlarının gerçek yüzü: 6-7 Eylül olaylarıTümünü Göster
AKP’nin demokrasi kahramanı Adnan Menderes ve partisi DP tarafından tertiplenen, Rum ve gayrimüslim yurttaşları hedef alan 6-7 Eylül olaylarının üzerinden tam 57 yıl geçti. 57 yıl önce yaşanan saldırıların ruhu şimdi AKP ile yaşıyor.
6-7 Eylül olayları üzerinden tam 57 yıl geçti. Başbakan Erdoğan’ın demokrasi kahramanı ilan ettiği Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan Menderes’in ve kadrolarının planladığı olaylar sonucunda istiklal Caddesi’ndeki bütün Rum dükkânları yağmalandı daha sonra yaşanan saldırılar bildik bir masalla komünistlerin üzerine yıkılmak istendi.
6-7 Eylül’de neler yaşandı?
6 Eylül'de saat 13.00’da devlet radyosundan duyurulan, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin bombalı saldırıya uğradığı haberi, istanbul’daki Rumları hedef alan saldırının fitili olarak ateşlendi.
Dönemin istihbarat örgütü MAH’ın hizmetinde çalışan istanbul Ekspres gazetesi tarafından yapılan ikinci baskıda, haber manşetten verildi. Normalde 20-30 bin civarında tiraj yapan gazetenin ikinci baskısı, o dönemin teknik koşullarında hiç de kolay olmayan bir sayıda, 290 bin adet basılmıştı ve bu gazete Kıbrıs Türktür Cemiyeti tarafından dağıtılmıştı.
Böyle bir kurgu ile fitili ateşlenen saldırı “tesadüfen” kamyonlarla istanbul’u gezmek için getirilen güruh tarafından gerçekleştirildi. Tesadüfün boyutu öyle noktalardaydı ki, kamyonlarla istanbul’u gezmeye gelen güruhun elinde tek tip sopalar ve baltalar bulunuyordu.
Rumlara ait olduğu önceden tespit edilerek duvarları kırmızı haçlarla işaretlenmiş, tabelası yabancı dille yazılmış, Tünel’e kadar uzanan güzergâhta bulunan tüm mekânlar yağmalandı. Ev ve işyerlerine giren güruh içerisinden kimi yağmacılar “cana zarar verilmeyecek, sadece mala zarar verilecek” diye bağırıyorlardı.
Komünistler suçlu ilan edildi
Olayların hemen ardından basında önce, “halkın duygusal tepkisi”, “milli galeyan” gibi ifadeler yer alırken kısa bir süre sonra ağız değiştirilerek, hiçbir delile dayanmadan “komünistler” günah keçisi ilan edildi. Emniyetteki dosyada adı yer alan elli solcu aydın tutuklandı. Aceleyle hazırlanmış suçlular listesinde çok önceden ölmüş olanlar ve askerliğini yapmakta olanlar da vardı. Aydınlar 5 ay cezaevinde tutulduktan sonra beraat ettiler.
ilk gün, gelişen ve yayılan olaylara dair hükümetten herhangi bir açıklama yapılmazken gece yarısı sıkıyönetim ilan edildiği duyuruldu. Ancak sabahın erken saatlerinde sıkıyönetim kaldırıldı ve ikinci günün akşamı tekrar sıkıyönetim ilan edildi. Ordu olayları izledikten sonra ancak ikinci günün sonunda kalabalığa müdahale edip dağıttı ve olaylara son verdi.
Kapitalistleşmenin yolu yağma
6-7 Eylül olayları, milli burjuvazi yaratma düşüncesinin en keskin şekilde ortaya konmuş hali olarak hatırlanmaya devam ediyor. Kıbrıs tartışmaları üzerinden Rum vatandaşlar hedef olarak gösterilirken, olayların ardından asıl amacın azınlıkların tasfiyesi olduğu anlaşılır. Evleri ve işyerleri yakılıp yıkılan, kendileri şiddete maruz kalan gayrimüslim yurttaşlarımızın geride bıraktığı işyerleri çabucak müslüman iş adamlarına verilirken, özellikle istanbul'daki gayrimüslim sermaye tasfiye edilmiş oluyordu. Yağmalanan işyerlerinin sadece yüzde 59'unun Rumlara ait olması yaşanan olaylarda sadece Rumların hedef alınmadığı ve gayrimüslimlerin tasfiyesi için uğraşıldığı görüşünü destekliyor. Özellikle saldırganların ellerinde listelerle gezdikleri göz önüne alınırsa bu sistematik saldırıda topyekün bir tasfiyenin amaçlandığı daha net anlaşılıyor.
1942'de yürürlüğe giren Varlık Vergisi, gayrimüslimlerin ekonomideki hakimiyetine son vermek açısından önemli bir adım olsa da 6-7 Eylül'de yaşananlar, çok daha ciddi bir tasfiye operasyonu anldıbına geliyor. -
441.
01984 yılında Eruh'ta ne oldu?Tümünü Göster
Eruh'ta ki PKK'nın ilk kanlı baskını 3 gün sonra Hürriyet'te çok geniş vurgularla mahşetten verildi.
1984 yılında Eruh'ta ne oldu?
Son Güncelleme: 13:29 15 Ağustos 2009, Cumartesi
Eruh'ta ki PKK'nın ilk kanlı baskını 3 gün sonra Hürriyet'te çok geniş vurgularla mahşetten verildi. Daha önceleri sıradın görülen baskın böylece 'meşhur' oldu.
1976'da Ankara'da küçük bir gruplaşma halindeyken 1978 yılından itibaren Hilvan-Siverek civarında kimi aşiretlerle kendisi dışındaki solcuları ve Kürtleri hedef alan eylemlerle sesini duyurdu.
O dönemde Apocular olarak bilinen ve Siverek'teki Bucak aşiretine karşı silahlı eylemlerde militanların ayaklarına giydiği ayakkabılar nedeniyle "Mekaplılar" diye adlandırılan terörist grup, 17 Kasım 1979'da PKK ismiyle partileşti.
12 Eylül döneminde açılan davanın iddianamesinde 12 Eylül 1980'e kadar 213'ü sivil 243 kişiyi öldürdüğü belirtilen PKK örgütü, bu dönemde yakalanmayan kadrolarını Filistin, Lübnan ve Suriye'ye çeken ve daha sonra Kuzey Irak'ta üslenen PKK, ilk büyük eylemini 15 Şubat 1984'de yaptı.
Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçesini basan teröristler, karakollara ve askeri lojmanlara saldırdılar. Her iki ilçeyi bir süre kontrol altında tutan örgüt militanları, ilçe meydanından ve cami minaresinden bir süre propaganda yaptı ve daha sonra da Kuzey Irak'a döndükleri bildirildi.
Sadece Eruh'ta 1 askerin şehit düştüğü olay, ölü sayısının az olmasına da bakılarak ilk anda çok önemsenmedi. Son birkaç yıldır zaman zaman ve yer yer görülen vur-kaç eylemlerinden biri sanıldı. PKK sonraki her 15 Ağustos'u önceleri "ilk kurşun günü" sonra da "Diriliş Bayramı" olarak yeni eylemlerle kutlama kararı aldı.
Kan duracaksa bu açılım yapılmalı
Eruh baskınında ilk şehit Süleyman Aydın oldu. Ağır yaralanan Astsubay Memiş Arıbaş ise olaydan 5 gün sonra şehit oldu. Arıbaş'ın halasının oğlu 48 yaşındaki Salim Çalışkan, "Kuzenim Memiş Ankara'da Kara Harp Okulu'nda okudu. Şehit olduğunda daha 21 yaşındaydı. Hepimiz için çok acı bir gündü. Türkiye o zaman bu kadar alışık değildi. Şimdi neredeyse her gün kan akıyor. Şimdi Kürt açılımı gündemde. Bence eğer akan kan duracaksa bu açılım yapılmalı. Çünkü daha fazla şehidi kaldıramaz bu ülke" dedi.
PKK'nın ilk eylemi 3 gün sonra duyuldu
15 Ağustos 1984 yılında Şemdinli-Eruh baskınını ilk duyuran 18 Ağustos'ta Hürriyet Gazetesi oldu. "Güneyde Operasyon" sürmanşetini kulanan Hürriyet Gazetesi, o tarihte gerçekleştirilen baskına gazetede geniş yer verdi. Şemdinli baskınında ağır yaralanan Astsubay Memiş Arıbaş, olaydan 5 gün sonra yaşdıbını yitirirken, Eruh'a yapılan saldırıda ise er Süleyman Aydın, şehit olmuştu.
iLK ŞEHiT SÜLEYMAN AYDIN'DI
Siirt'in Eruh ilçesi'nde 15 Ağustos 1984 yılında terör örgütü PKK'nın düzenlediği ilk silahlı saldırıda şehit olan Erzincanlı Süleyman Aydın'ın ağabeyi 66 yaşındaki Cemal Aydın, 'Kürt açılımı'nın ayırımcılığa giden bir yol olduğunu iddia etti. Hükümetin 'Kürt açılımı' konusundaki politikasının yanlış olduğunu ileri süren Aydın, "Kürt açılımından değil, demokrasi açılımından yanayız" dedi. -
442.
01944- 1945 Irkçılık- Turancılık Davasında Sorgular Savunmalar - Yavuz Bülent BakilerTümünü Göster
Türkiye’de 1944-1945 yıllarında dünyanın hiçbir ülkesinde olmayacak ve olması hayal dahi edilemeyecek bir cinayet işlendi.
Ülkenin en seçkin aydınları, yurtseverleri, ilim, fikir ve sanat adamları tutuklanarak, tabutluklara sokuldu, mahkemelerde süründürüldü.
Nihal Atsız, Orhan Şaik Gökyay, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan gibi vatanımızın ve milletimizin büyük sevdal ıları, “vatan hainliği” ile suçlanıp bir buçuk yıl işkence altında kaldı.
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA
Bu kitap, 1944 yılında, istanbul’da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görülen utanç yüklü bit davanın özeti gibidir.
Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden geçtiler.
Türkçülük, Türk milletini sevmek ve onu yükseltmektir.
1944 yılında, hem de bir askerî mahkemede oynanan oyuna “Irkçılık-Turancılık Davası” dediler. O dava ile Sovyetler Birliği’ne şirin gözükmek istediler. Ben de o davada yapılan sorguları ve savunmaları aynı isimlie kitaplaştırıyorum. IrkçıIık-Tıırancılık Davasında Sorgıılar – Savunmalar.
Yalnız, hatırlatmak istediğim bir husus var: Bu kitapta, o dava dolayısıyla yapılan sorguların ve savunmaların hepsi yük. Niçin yok? Çünkü bana verilen dosyada yalnız bu sorgular ve savunmalar vardı. Okuyacağınız savunmaları, bana, Nejdet Sançar’ın eşi Reşide Sançar verdi.
Sançarlar, önce Ankara’da oturuyorlardı. Sonra istanbul’a, Maltepe’deki evlerine taşındılar. Nejdet Sançar, 1975 yılında vefat etti. Ondan on ay sonra da Nihal Atsız’ı toprağa verdik. Ben, her iki cenaze merasimine, Ankara’dan yola çıkarak katıldım, istanbul’a her gidişimde. Reşide Sançar ablamızı da Ziyaret ediyordum, bir defasında bana bir dosya uzattı:
-Nejdet, bu dosyayı sana vermemi istemişti, dedi.
Baktım dosyada, 1944 yılında görülen o meşhur davanın sorguları ve savunmaları var. Ama tamam değil Noksan olanları sorduğumda: “Bizdekiler bu kadar!” cevabını aldım.
Dosyayı alıp Ankara’ya döndüm. Sonra ben, hem gelecek nesillere hem de adalet tarihimize unutulmaz bir ibret belgesi olsun diyerek bu sorguları ve savunmaları bir kitap hâline getirmek istedim Teslim aldığım dosyada dokuz Türkçünün sorgusu-savunması yoktu. Türkçülerin savunmaları dava dosyasında olmalıydı. Dava, sıkıyönetim mahkemesinde görüldüğü için dosyası da MillîSavunma Bakanlığında olabilirdi. Bu bakımdan. Sayın Bakan Vecdi Gönül’le bizzat görüştüm. Bakanlık arşivinde bir hafta araştırma yaptırıldı. Sonra bana denildi ki:
-Aradığınız dosya bizim arşivimizde yok Emniyet Genel Müdürlüğünde olabilir. Bir de oraya baktırın!
Emniyet Genel Müdürü Sayın Oğuz Kağan Köksal’a da gittim. Onlar da beni bir süre sonra telefonla aradılar:
-Bizde böyle bir dosya yok. CHP’nin Halkevleri arşivinde olabilir.
Doğrusu çok şaşırdım. Sıkıyönetim mahkemesinde görülen bir siyasi davanın dosyası Halkevleri arşivinde niçin olsun? Halkevleri, bu davanın taraflarından biri değil ki! Yine de milyonda bir ihtimali dikkate alarak çeşitli yerlere başvurdum. Bana dediler ki:
-Halkevleri kapatıldıktan sonra bütün arşivi darmadağın oldu. Sonra öyle bir dava dosyasının bize gönderilmesi mümkün değil!
Yapılacak iş, 1944 yılında yargılanan kişilerin vârislerine başvurmaktı. Ben de öyle yaptım. Önce Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ın Ankara’da, Bilkent Üniversitesinde öğretim üyesi olan oğluna gittim. Prof. Dr. Sübidey Togan’la makamında konuştum Babasının savunmasından haberdar olmadığını söyledi Sonra, merhumun kızı Prof. Dr. Isenbike Togan’la birkaç defa telefonla görüştüm. O da, evlerindeki, kitaplar ve dosyalar arasında babasının savunmasını bulamadığım tekrarladı.
Ben, mahkeme kararında Prof. Dr. Zeki Vclidi Togan’ın 10 yıl ağır hapis 4 yıl da sürgün cezasına çarptırıldığını okuduğumda bağıra bağıra ağlamıştım. Çünkü verilen cezanın hukukla, akılla, mantıkla, vicdanla… kıl kadar alakası yoktu. Karar tamamen siyasi idi. inönü’nün dalkavuklarına göre Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, dört arkadaşıyla, evet tam dört arkadaşıyla birlikte CHP iktidarını devirecek, inönü’yü alaşağı edecek, (Çankaya’ya yürüyüp Cumhurbaşkanlığı makdıbına oturacakmış.
Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ın savunması, Dr. Fethi Tevetoğlu’nun dosyaları arasından çıktı. Babasının ve Zeki Velidi’nin savunmasını, çok uzun ve çok meşakkatli bir çalışma sonunda bulan kızı Filiz Tevetoğlu Ortaç hanımefendiye bin defa teşekkür borçluyum.
Merhum Sait Bilgiç’in savunmasını, muhterem Sait Bilgiç’in gayretlerine rağmen bulmak mümkün olmadı. Davanın diğer sanıklarının da öyle.
Prof. Togan hakkında çok yakın arkadaşlarından dinlediklerimi önce benim kalemimden okuyacaksınız. Aradan 69 yıl geçmesine rağmen, Zeki Velidi’nin öğretim üyesi olan çocukları halâ o davadan rahatsızlık duymaktadırlar.
Okunduğu zaman görülecektir ki, bu kitapta yer alan savunmalar çok mühimdir Devrin zalimlerine, onların Türkçülük düşmanlarına verilen cevaplar dün olduğu gibi bugün de geçerlidir.
Gerçi bir numaralı sıkıyönetim mahkemesinin kin yüklü, zulüm yüklü, vehim yüklü kararlarını, askeri temyiz mahkemesi derhal bozmuş; cezaevlerine sokulan Türkçüler tahliye edilmişlerdi. Ama o dava yüzünden Türk vatanseverlerine uygulanan işkenceler hiç unutulmadı, hiç unutulmayacak!
Yeniden sözlerimin başına dönüyorum: ’1944 yılında tevkif edilen ve tabutluklarda, içinden lağım suları geçen kanallarda zulüm gören vatansever kimseler suç işledikleri, suçlu oldukları için değil, Türk oldukları, Türkçü oldukları için bir Moskof öfkesiyle muhakeme edildiler.
Türkiye’de zaman zaman gizli ve açık alarak Türklüğe ve islam’a karşı düşmanlıklar ortaya çıkıyor.
Etrafımızdaki devletlerin hiçbiriyle samimiyete dayanan bir dostluğumuz yok. Bu, etrafımızdaki yakın ülkelerin kendi devlet siyasetlerinden kaynaklanıyor Acaba yakın komşularımızın bize bakışları nasıl?
Doğumuzda küçücük bir Ermenistan var. Ermenistan bütün dünya milletlerinin Önünde, en köşeli cümlelerle diyorki: “Doğu ve Güneydoğu Anadolu işgal edilmiş Ermeni toprağıdır.” Ermenistan başta Diyarbakır olmak üzere 19 civarındaki Doğu ve Güneydoğu şehirlerimizi elimizden almak
istiyor.
Rusya’nın Deli Petro’dan beri, hem Doğu Anadolu’muz hem de Boğazlarımız üzerinde emelleri var Rusya, Birinci Dünya Harbi’ne girmeden önce Boğazların kendisine verilmesi için ingiltere ve Fransa ile anlaşmıştı.
Suriye, Hatay’dan Hakkâri’ye kadar uzayan şehirlerimizi kırmızı bir şeritle ayırıp kendi sınırları içerisinde gösteriyor.
Güneyimizdeki israil’in millî siyaseti de çok önemli. israil, devlet siyâsetini “arz-ı mevut” kelimeleriyle ilan ediyor. Arz-ı mev’ut, vaat edilen topraklar demektir.
israil, devlet siyasetini kendi bayrağına bile işlemiş durumda. Beyaz zeminli israil bayrağının üst ve alt taraflarında, iki mavi şerit var. Bu iki mavi şerit arasında da, iç içe geçmiş iki üçgen bulunuyor. Üstteki mavi şerit Fırat Nehri’ni, alttaki mavi şerit ise Nil Nehri’ni temsil ediyor. iç içe geçmiş iki üçgen de Hz. Süleyman’ın mührüdür. Yani israil, devlet bayrağıyla demek istiyor ki: “Tanrı, Tevrat’ta, Fırat’la Nil arasındaki toprakları bize vaat etmiştir. Biz de gelecekte, büyük israil Devleti’ni bu iki nehir arasında kuracağız ve Hz. Süleyman’ın mührünü Fırat’la Nil arasındaki topraklara vuracağız!”
ABD’nin BOP yani Büyük Orta Doğu Projesi’nde de bizim Güneydoğumuzda bir Kürdistan yoktur. Ermenistan’da yoktur. Boydan boya israil vardır.
Batımızdaki Yunanistan’ın Megalo idea’sı yani “büyük ideali” bütün Anadolu topraklarını içine alıyor. Yunanistan, istanbul’u fethederek Konstantinopolis yapmak, Ayasofya’yı yeniden kilise hâline getirmek, Anadolu’yu baştan başa Anatolia ismiyle Yunan bayrakları altına almak düşüncesinde. Etrafı çepeçevre düşman kuvvetleriyle çevrili Türkiye’de, o devletlerin gayretleriyle “Türk’ü, Türklüğü yok etme gayretleri olmaz!” diyen kimselere söylenecek sözümüz artık olamaz. Çünkü anlayamazlar! -
443.
0seni cankiler listemden çıkarıyorum.
bir faşistle aynı ortamı değil aynı havayı soluduğuma utanıyorum.
elveda.
:/ -
444.
0Longo Maï (provençale lehçesinde "uzun ömürlü olsun" anlamında) laik, kırsal, antikapitalist, alternatif ideolojide bir tarımsal kooperatiftir. 1973 yılında Limans'da (Alpes-de-Haute-Provence, Fransa) kurulmuş olup hala aynı yerde bulunmaktadır.Tümünü Göster
Tarihçe
Mayıs 1968 olaylarını takiben, neonazi gruplarla çatışmalarının ardından isviçre'ye sığınan Avusturyalı öğrenci birliği Spartakus üyesi bir grup genç burada Hydra üyesi isviçreli öğrencilerle birleşti. Bu öğrenciler hem neonazi gruplarla mücadele etti hem de çeşitli eylemlere katıldılar (Kilise, ordu ve diktatörlüğe karşı, işçilerin ve mültecilerin tarafında), Schirmeck'te fabrikalarının yönetimini ele geçiren işçilere destek verdiler. Toplanan bir fon sayesinde Limans'da (güneydoğu Fransa) bir arazi satın aldılar, Basel'deki kurucu kongrelerinden sonra, anarşizmden ilhamla, kendi kendini yöneten kırsal bir topluluk kurdular.
Topluluğun programı, Cezayir savaşında askerden kaçan, Giono'yu ve onun 1930'lardaki Contadour özgür komünü deneyimini bizzat tanıyan Roland Perrot tarafından formüle edilmiştir. Perrot antimilitarizm, pasifizm, antikapitalizm, siyasi temsilci olmaması, kadın erkek eşitliği gibi Fourierist (Charles Fourier) fikirlerden esinlenmiştir. Sistemin işleyişi, kendine yeterlilik, komünal yaşam, zanaatkarlık, tarımsal üretim ve maaş olmaması üzerine kurulmuştur.
isviçre, Almanya ve Avusturya hükümetleri şiddetle karşı çıktıkları için Almanca konuşulan bir ülkede yerleşemeyen grubun ilk tarımsal topluluğu 1973'te Fransa'nın güney-doğusunda Alpes de Haute-Provence bölgesinde, Forcalquier yakınlarındaki Limans'da 270 hektarlık bir arazi üzerinde kuruldu. Yerleştikleri Zinzine tepesinde sadece yıkıntı halindeki Grange-Neuve çiftliği ve bir güvercin barınağı vardı.
1976 yılından itibaren grubun üyeleri yeni araziler bakıp ev ve gayrımenkul satın almaya başlayınca civarda oturanların düşmanca tavırlarına maruz kaldılar.
Longo Mai Kooperatifleri başta diktatörlük karşıtı direnişçiler yararına olmak üzere çeşitli uluslararası dayanışma kampanyaları düzenlediler:
Pinochet darbesinin ardından kovulan 2000 Şilili sürgünün isviçre komünlerinde yerleştirilmesi;
Paraguay'daki Guaranis yerlileriyle dayanışma eylemleri;
Diktatör Somoza'yla çatışan Nikaragualı muhalifleri desteklemek ve Nikaragualı mülteciler için Costa Rica'da kooperatif kurmak (Bu kooperatif küçük çiftçilerin haklarını savunma misyonuyla hala varlığını sürdürmektedir);
Avrupa göçmen ve mültecileri savunma komitesinin oluşturulması;
Doğu Avrupa ülkelerinin demokratikleşme sürecini desteklemek için Avrupa medeni forumunun oluşturulması;
Endülüs'teki kayıt dışı mevsimlik işçilerin haklarını savunan Kırsal kesim işçileri sendikasının desteklenmesi;
Madagarkar'da bir kooperatifin kuruluşunun desteklenmesi;
Portekizli muhalif Otelo de Carvalho'ya destek kampanyası;
Afrika'da çeşitli eylemler.
Kurumlar
Şu anda işbirliği halinde on ayrı Longo Mai kooperatifi bulunmaktadır:
Fransa'da:
Limans;
Chantemerle iplik fabrikası, Briançon (Hautes-Alpes) yakınlarında, Saint-Chaffrey'de: yıllık 12-15 ton yün işleme kapasiteli;
Le Mas de Granier, Saint-Martin-de-Crau'da (Bouches-du-Rhône), Caphan köyünde;
Chanéac komünü, Treynas'da (Haute-Ardèche): 1999'da yirmi yetişkin ve oniki çocuk;
SCEA Dyonisos, La Bastide des Jourdans'da;
La Cabrery, Luberon'da: bağcılık ve zeytincilik;
Ulenkrug, Almanya Mecklembourg'da;
Hof Stoppar, Avusturya'da, Carinthie, Eisenkappel'de: 17ha artı 25ha kiralanmış arazide koyun yetiştiriciliği;
Le Montois çiftliği, isviçre Jura'sında: 12ha arazide kaz ve koyun yetiştiriciliği;
Oujgorod'da bir Fransızca okuluyla, Transkarpatya-Ukrayna;
Finca Sonador komünü, Costa Rica'da.
Kooperatifin yönetim merkezi Basel'dedir ve bağış kampanyaları da buradan organize edilmektedir (1990lı yıllarda yıllık beş milyon frank civarı).
Kooperatif, çeşitli iletişim organları da kurdu:
Radio Zinzine, özgür radyo: 1981'de kuruldu, ismini topluluğun yerleştiği tepeden alan radyo sık sık yayınlarının durdurulması tehdidiyle karşılaştı. Avrupa özgür radyolar birliği üyesidir;
Bağımsız Haber Ajansı (AIM), yüz kadar gazetecinin bağlı olduğu bir haber ajansı;
Archipel, gazete;
Avrupa medeni forumu gazetesi;
Le Père Lapurge, haftalık yayın;
Bazı kitapların yayıncılığı.
Kooperatif Magnans'da herkese açık bir tatil köyü ve kamping işletiyor.
Topluluğun işleyişi
Topluluk, kendi kendini yöneten bir kooperatif olarak işlemektedir. Bütün maddi gelirler paylaşılmaktadır. Topluluğun öz kaynakları hayvancılık, tahıl üretimi ve sınırlı miktarda (sadece yöresel pazar için) sebze-meyve üretimidir, odun kesimini de kendileri yapmaktadır. iplik fabrikasının enerji kaynağı hidroelektriktir; ısıtma için güneş enerjisi kullanılır. Her birey çalışır, görev değişimi mümkündür, günün programı önceki geceden ya da aynı sabah el kaldırarak oy verme vasıtasıyla karara bağlanır. işler, uyum ve becerileri gözetilerek oluşturulmuş gruplar arasında bölüşülür. Topluluk 1990'ların sonunda iki büyük çiftlik ve bir mezrada, onbeş farklı milliyetten 200 yetişkin ve 100 kadar çocuğu kapsamaktaydı.
Topluluk Limans'da 80 hektarı sürülmüş olmak üzere 280-300ha araziye sahiptir. Su kaynakları nehirdir. Yapı malzemesi olarak ateş tuğla ve yerel taşları kullanırlar. Giyim, kozmetik ürünler ve ham ya da işlenmiş gida maddelerinin ticaretini yapmaktadırlar.
Kooperatif, merkezi Basel'de olan, fon ve bağışların toplanmasını üstlenen, beş kişinin çalıştığı bir dernek tarafından desteklenir. Bütün kollektiflerin yıllık toplam bütçesi, 1990'ların sonu itibarıyla on milyonlarca isviçre Frankıdır, 1996 yılı bağış tutarı beş milyondur. Limans kooperatifinin bu yardım ve bağışlara bağımlılığı %50 oranındadır, bu kooperatif 2000 yılında giderlerinin yarısını kendi üretimlerinin geliriyle karşılamıştır. ilk zamanlardaki (zorunlu) aşırı harcamalar borçlanmayla karşılanmış (1979'da 32 milyon isviçre Frankı), kazançların yükseltilmesi ve toplanan bağış miktarının arttırılmasıyla, dernek 1980-1990 arasında borçlarını büyük ölçüde kapatmıştır (1995 yılı borç miktarı 9 milyon).
Topluluğun bir araya geldiği kutlamalar:
Hasat bayramı;
4 Ağustos gecesi, Fransız devriminin en önemli olaylarından olan ve feodal sistemin sona erdirilmesini sağlayan 4 Ağustos 1879 gecesinde tüm imtiyazların kaldırılmasının yıldönümü;
Radyo bayramı, haziran sonu;
Farklı kooperatiflerin üyelerinin bir araya geldiği, Aralık sonunda düzenlenen etkinlik.
Tartışmalar ve eleştiriler[değiştir | kaynağı değiştir]
Kooperatif önemli miktarda gayrımenkul birikimi yaptı: oldukça geniş tarımsal arazinin yanı sıra kırsal kesimde konutlar ve Paris'te, iletişim ve danışma noktası olarak kullanılan bir daire. Bu satın almalar ve yerel yönetimlerle başlangıçta pek de diplomatik olmayan ilişkiler civarda yaşayanlarla aralarını açtı, ki bu daha sonra kuracakları yerleşimleri de atkiledi. Benzer şekilde, militanlıkları da (sivil itaatsizlik çağrıları, Doğu Avrupalılar ve asker kaçakları da dahil mültecilere kapılarını açmaları) hükümetleri kışkırttı, zaman zaman aktif olarak kooperatiflere karşı mücadeleye yol açtı:
Avusturya devletini aşağılamak iddiasıyla açılan pek çok dava, ki hepsi düştü;
Alman polisinin kurduğu tuzak;
Fransa topraklarından atılmalarının durdurulması, 1979 yılında meclis kararıyla uygulanan durdurma medyada tartışmalara yol açtı, kooperatiflere ziyaret ve Fransız üyelerin katılımında artış oldu, karşı görüşteki medyada 1979-1980 yıllarında aleyhlerinde düşmanca bir kampanya başlattı. -
445.
0ALiYA iZZETBEGOViÇ ( 1925-2003 m. )Tümünü Göster
)
Bilge Kral hayata gözlerini yumdu
BOSNA-HERSEK eski Cumhurbaşkanı 'Bilge Kral' Aliya izzetbegoviç Hakk'a yürüdü. Allah (c.c.) mekanını cennet eylesin ey unutulmaz lider! Seni unutmayacağız! Aliya, mücadelesi ve siyasi kararlılığı nedeniyle tüm Müslümanların kalbinde taht kurmuştu.
Bosna-Hersek Müslümanlarının sembol lideri Aliya izzetbegoviç hakkın rahmetine kavuştu. Saraybosna'daki Kosova hastanesinde görevli doktor ismet Gavrankapetanoviç dün yaptığı açıklamasında, izzetbegoviç'in öldüğünü söyledi.
izzetbegoviç, 10 Eylül'de evinde düşmesi sonucu kaburga kemiklerinde 4 kırık teşhis edilmiş ve omuzunu incitmişti. Hastane yetkilileri Cuma günü, akciğerindeki kanama durdurulamayan 78 yaşındaki izzetbegoviç'in sağlığının kötüye gittiği bildirilmişti. izzetbegoviç, kalp problemleri nedeniyle Slovenya'da ve Suudi Arabistan'da tedavi görmüştü. Dünya Müslümanlarının gönlünde taht kuran izzetbegoviç, tüm dünya liderleri tarafından seviliyordu. izzetbegoviç, kronik kalp hastalığı nedeniyle iki hafta önce Saraybosna'daki Kosova hastanesi'ne kaldırılmıştı.
Aliya bir barış adamıydı
1992-1995 Bosna Savaşı'nda anahtar rol oynamış olan Aliya izzetbegoviç, Sırp katliamında halkı için yaptığı fedakarlıklar ve mütevazı yaşamı ile tam anlamıyla bir örnek şahsiyet olduğunu dünyaya kanıtlamıştı. Bosna halkı tarafından "Baba" olarak da isimlendiriliyordu.
Bosna-Hersek 20. yüzyılın sonuna yaklaşırken Avrupa'nın göbeğinde unutulmaz bir vahşete tanıklık etmişti. izzetbegoviç, savaşın ardından, Bosna-Hersek'in Yugoslavya'dan bağımsızlığını kazanmasında büyük bir rol üstlenmiş ve Batı dünyası ile islam ülkelerinin desteğini kazanmıştı. Kasım 1990'da ikinci tur seçimlerde yüzde 44 oyla Bosna-Hersek'in ilk devlet başkanı seçilen Begoviç, bu görevi 2000 yılındaki üçlü devlet başkanlığı dönemine kadar sürdürdü. izzetbegoviç daha önce yaptığı açıklamalarda istifa gerekçesinin sadece sağlık sorunları olmadığını, Avrupa'nın kurduğu Bosna yönetiminin Müslümanlar'a baskı uyguladığını ve kabul edilemeyecekleri tavizlere zorladığını dile getirmişti.
Tarih tanığını kaybetti
Bu yüzyılın başlarında Hind yarım kıtasında nasıl muhafazid ikbal Doğu islamı'nın derin ve şiirsel bir soluğu oldu ise, onun gibi aynı yüzyılın sonlarında izzetbegoviç de Batı islamı'nın soluğu olmaya aday bilge bir kişiliktir. izzetbegoviç yakın tarihimizin en önemli ve seçkin Müslüman bilge düşünürlerinden biridir. izzetbegoviç'in "Doğu ve Batı Arasında islam" adlı eseri onun entellektüel birikiminin zenginliğini ve derinliğini ortaya koyuyor. Aliya izzetbegoviç'in hatıraları "Tarihe Tanıklığım" adı altında geçen hafta içinde Klagib Yayınları tarafından okuyucularına sunulmuştu.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, Aliya izzetbegoviç'in dolayısıyla bir taziye mesajı yayınladı. Arınç, mesajında, sadece Bosna halkının değil, dünyanın bir "bilge kralı" kaybettiğini belirtti.
Mücadele adamı: ALiYA
BiLGE kral Aliya izzetbegoviç, 8 Ağustos 1925'te doğdu. 24 yaşında islâmcılık suçlaması ile 5 yıl hapis yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra önce hukuk, sonra ziraat fakültelerini bitirdi. 25 yıl avukatlık ve bir inşaat firmasında yöneticilik yaptı. 1970 yılında yazdığı islâm Manifestosu adlı bir kitap, 1983'te kovuşturmaya uğradı. 12 Müslüman aydınla birlikte tutuklandı. 1950 öncesinde kurulmuş olan Mladi Müslümani adlı örgütü yeniden örgütlemek suçlaması ile 14 yıl hapse mahkum edildi. Yargıtay bu cezayı 11 yıla indirdi. 1989 yılında Yugoslavya'nın dağılma süreci sırasında ilan edilen af sonucu özgürlüğüne kavuştu. 1990 yılında islam Manifestosu'nu yeniden bastırdı. Bu kitap izzetbegoviç'in islâmi kimliğinden ziyade, siyasi kararlılığının ve mücadelesinin bir simgesi oldu. izzetbegoviç'in, komünist dönem Yugoslavyasında cezaevinde geçirdiği yılların, sağlık problemlerinin artmasına yol açtığı belirtiliyordu.