-
1.
+4Toplumumuzda batıl inançlar olarak adlandırılan bir çok adet ve geleneklerimizin kökeni Şamanizm'den geliyor.Tümünü Göster
Su dökerek uğurlama:
Gidenin arkasından su dökmek eski Türkler'deki su kültünün doğurduğu bir adettir.
Mum:
Câmi avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.
Tahtaya Vurmak:
Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır.
Bazısı Amerikalılar'a da geçmiş adetlerdir. geçerken Kuzey Buz Denizi'ndeki Bering Boğazını kullanmış olsa gerektir. Zira Amerikalılar da "knock on the wood" deyip 3 defa tahtaya vururlar.
Kurşun Dökme:
Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anldıbına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. insana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.
Kırmızı kurdale:
Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdela Şaman döneminden günümüze kadar ulaşmış bir adettir. Bu kurdelanın anneyi ve yeni doğan çocuğu, albız denen şeytana karşı koruduğuna, özelikle Alevilik'de gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelanın da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır.
AY:
Anadolu'da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türkler'in eski Göktanrı inancından kaynaklanmaktadır.
40 Sayısı:
Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsânesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. işte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tâne kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.
40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semâvî dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. islâmiyet'te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur'an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa'nın Tanrı'nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanlar'ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir.
Mezartaşı:
Şaman âyin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, âilenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanlar'ın ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman'a yardım ettiği kabûl edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman'a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman'a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabûl edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.
Eski Türkler’de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.
Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san'at eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi islam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.
Dilek tutma:
Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.
Ölüm:
Şamanizm'de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bâzı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.
içki:
Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır. Oysa islâm’da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır.
Kubbe:
Ayrıca, cami mimarisine kattığımız "kubbe" gök tanrı dini'nden taşıdığımız bir durumdur.
Nazar:
Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bâzı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.
Halı Kilim Desenleri:
Şaman'ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır.
Müzik:
Şamanlar âyinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir âyin düşünülemez. Oysa islam dininde Kur'an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. muhafazid'in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve ilâhiler sâdece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır. -
2.
0Papiculllocu kop kop
-
3.
0Kubbe istanbulun fethi ile Ayasofya dan esinlenerek yapilmaya baslanmistir
-
4.
0Gözümü gibtin aq şamanı
-
5.
0Ben şamanım
-
6.
0Auuuuuuu
-
7.
0okuyabilirsem editlerim
-
8.
0Tengri Türk menen
-
9.
0Adet oldum :())
-
10.
01. kurşun dökmekTümünü Göster
kurşun dökme adeti de şamanizm geleneklerindendir. şamanizm'de buna "kut dökme" denir. kötü ruhlardan birinin çaldığı kutuyu "talih, saadet unsurunu" geri döndürmek için yapılan bir sihri ayindir.
2. kırmızı kurdele
gelinliğin üzerine bağlanan kırmızı kurdeleler, nişan törenlerinde yüzüklere bağlanan kırmızı kurdeleler, okumaya yeni geçmiş çocukların yakasına takılan kırmızı kurdeleler; hep uğuru ve kısmeti temsil eder. ayrıca kötü ruhların şerrinden korunma sağladığına inanılır.
3. mezar taşlarımız
günümüzde toplumda ulu kabul edilen kimselerin ölümlerinden sonra ruhlarından medet ummak ve mezarlarının kutsanışı şaman geleneğin devamıdır.
mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri haline getirilecek kadar süslenmesi islam coğrafyasında sadece anadolu’da görülmektedir.
4. dilek tutmak
dile tutmak da şamanizm kökenli bir davranış şeklidir. tabiat ruhlarının dileklerin gerçekleşmesine aracılık ettiğine inanılır.
5. nazar inancımız
anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inanıştır.
bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük getirdiğine inanılır. bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu” “deve boncuğu” “göz boncuğu” vb. takılır. bu inanış da şamanizm'den kalmadır.
6. kullandığımız kilim motifleri
eski türklerde bir şamanın giysisine yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabani hayvan şekilleri çizmesinin, bu hayvanları topluluğun yaşam alanlarından uzak tutmaya yardımcı olduğuna inanılır.
günümüzde anadolu’da türkmen köylerinde dokunan halı, kilim, örtü ve perdelere işlenen desenler, giysiler üzerinde kullanılan motifler bu inanıştan kaynaklanır.
7. mevlit ve ilahiler
şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. müziksiz hayatın ve ayinlerin değişilmez bir parçasıdır. oysa islam dininde kur’an'ın müzikle okunması kesinlikle günahtır. şaman geleneğinin devamı olarak anadolu’da hz.muhafazid’in hz.ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır
mevlit ve ilahiler sadece anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır. islam dininde ölünün ardından mevlit merasimi diye bir uygulama yoktur.
osmanlı tarihinde ilk mevlit, 1409-10 yıllarında bursalı bir fırıncı ustası olan süleyman çelebi tarafından yazılmıştır.
8. su içerken kafanın elle desteklenmesi
bu da bir şaman geleneği kalıntısıdır. şöyle ki, su içerken insan akli başından kaçabilir diye kafa elle tutulurmuş.
9. mezarlardaki küçük suluklar
mezarların ayak ucunda bulunan küçük suluklar; ruhların susadıkları zaman kalkıp oradan su içmeleri inancına dayanır. ayrıca kuşların, böceklerin o suluklardan su içmesinin, ölmüş kişinin ruhuna fayda edeceğine inanılır.
not: şaman kültüründe, ayinlerde kullanılan yardımcı ruhlar, kuş biçiminde tasvir edilmişlerdir. kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar şamanlara, gökyüzüne yapacakları yolculukta yardımcı olmaktadır.
10. yukarıda allah var
tengrizm inancından kalmıştır. bu anlayıştan dolayı dua ya da işaret ederken eller gökyüzüne açılır.
11. sağ ayak
kapıdan çıkarken sağ ayağın önde olması da şaman kültüründen kalma bir ritüeldir. sol ayakla geçmenin kişiye uğursuzluk getireceğine inanılır.
12. su dökerek uğurlama
şaman kültüründeki suyun kutsallığı olgusunun doğurduğu adettir. su berekettir, kutsaldır. “su gibi çabuk dön, ak geri gel, ak çabuk, kazasız belasız git” demek için su dökülür gidenin arkasından.
13. türbelere, ağaçlara, çalılara bez ve çaput bağlamak
şamanizm inancında dilek dileme şekli. küçük kumaş parçaları genel olarak ağaçlara çok önem verildiğinden ve yaşamın sembolü kabul edildiğinden ve yaşam üzerinde muazzam etkileri olduğu düşünüldüğünden, bunların dallarına bağlanır ve dileğin gerçekleşmesi beklenir.
günümüz türkiye’sinde bu eski gelenek halen devam etmektedir. temelinde ise doğadaki her varlığın bir ruhu olduğu inancı yatmaktadır.
14. tahtaya vurmak
eski türkler göçebe oldukları için, daha önce girmedikleri ormanlara girerken, ormandaki kötü ruhları kovmak için ağaçlara vurup bağırarak gürültü çıkarırlarmış. bu davranış aynı zamanda doğa ruhlarına kötü olayları haber verip, onlardan korunma dilemek amaçlıdır. tahtaya vurma adeti, sadece türk kültüründe değil bir çok avrupa kültüründe de vardır.
15. ölünün ardından belirli aralıklarla toplanmak
birisi öldükten sonra evinde toplanıp dua okumak, bu toplanma işini 7, 21, 40 günde bir tekrarlamak gibi eylemler de şaman kültüründen kalmadır.
eski türk inanışına göre ruh fiziki bedenini 40 gün sonra terk etmektedir. vefat edenin “40’ın çıkması” deyimi vardır. şamanizm’de ölen kişinin ruhu evi terk etsin, göğe yolculuğuna başlasın, öteki ruhlar doluşmasın diye insanlar ölen kişinin evinde toplanıp ayin yapar, yas tutarlar.
16. çocuklara doğadan esinlenen isimler koymak
orta asya toplulukları (eski türkler) doğada bazı gizli kuvvetlerin varlığına inanmışlardır. tabiat güçlerine itikad, hemen hemen bütün halk dinlerinde mevcuttur. fiziki çevrede bulunan dağ, deniz, ırmak, ateş, fırtına, gök gürültüsü, ay, güneş, yıldızlar gibi tabiat şekillerine ve olaylarına karşı hayret ve korkuyla karışık bir saygı hissi eskiden beri olmuştur. çocuklarımıza verdiğimiz isimlerin birçoğu da bu derin bağlardan kaynaklanmaktadır.
17. ay dede
eskiden, şamanist türkler, ayın "koruyucu/sahip ruhu"na, "ay ata" ya da ay dede derlerdi.
onların orta asya'dan anadolu'ya göçen kısmı, hala çocuklarına ayı gösterip "ay dede" derler, binlerce yıl önce şamanların yaptığı gibi.
18. akdeniz karadeniz
şamanist dönemde, türkler için her yönün bir renk simgesi vardı. kuzeyin simgesi kara, batı'nın simgesi ak renkti. bu yüzden kuzeyimizdeki denizin adı karadeniz, batımızdaki denizin adı "akdeniz"dir.
not: akdeniz'in yunanistan ile anadolu arasındaki uzantısına "ege" demek çok yakın bir dönemde ortaya çıkmıştır. atatürk'ün "ordular ilk hedefiniz akdenizdir" dediği deniz, ege'dir.
ekşi 'den arakladım
başlık yok! burası bom boş!