/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +4 -4
    Bölüm 1 27 Şubat 2015 03.55

    Etrafındakiler durduk yere olabildiğince hızlı koşmaya başlarsa, sen de koşmalısın! Bu refleksi içgüdüsel olarak saniyeler içinde kazandım sanırım. Ben de koşuyordum arkamda neler olup bittiğini bilmeden. Ne dönüp bakmaya cesaretim vardı ne de başkasına sormaya fırsatım. Kafamı sağa çevirdiğimde gördüğüm manzara kesinlikle koşmamı söylüyordu. Üstelik bu bir rica değil bir emirdi. Hemen sola doğru yöneldim ve tüm kaslarımı yırtarcasına kızgın topraklar üzerinde yalın ayak koşmaya devam ettim. Ne bastığım yeri düşünebiliyordum ne de gideceğim yerleri. Bilincim tamamen kapanmıştı. Herşey reflekslerime kalmıştı. Koşmak zorundaydım, hem de hayatım pahasına. Elli metre ilerde sık bir ot yığını gördüm ve aralarına daldım izimi kaybettirmek umuduyla. Ama sesler çok yakınımdaydı. Duyuyor muydum yoksa sadece bir his miydi emin değilim ama biliyordum, tökezlediğim anda yaşama olasılığım hesaplara konu dahi olamazdı. Otlardan çıktığım anda gördüklerim büyük bir umut aşılamıştı bana. Evet evet bir grup insandı onlar arabalarında oturup bekleyen. Neyi bekliyorlardı? Bilmiyorum ama yardım edebilirlerdi evet. Saniyede üç defa atan kalbim ve artık nefes alamaz durumda olan ciğerlerimle var gücümle oraya koşmaya başladım. Peşimde bitmez tükenmez enerjisiyle düşmanım. Benden ne istiyordu acaba? Arabanın yanına koşup etrafında tur atmaya başladım. Neden yardım etmiyorlardı bana? Yoksa bunlara da mı bilmeden bir zararım dokunmuştu? Yardım etmek yerine beni gösterip duruyorlardı heyecanla. Gülenler hatta fotoğrafımı çekenler bile vardı aralarında. Artık nefesim yetmez olmuştu ve yavaşladım. Saniyeler içinde öleceğimi hissedebiliyordum. Olduğum yerde durup o fotoğraf çekene bakmaya başladım. O an sırtımdan aldığım sert bir darbeyle yere yıkıldım ve birkaç takla attım. Ben daha ne olup bittiğini anlamadan boğazımda inanılmaz bir ağırlık hissettim ve ardından vücudumda inanılmaz bir hafiflik. Demek böyle birşeymiş. Direnmek istemedim mi yoksa elimden birşey mi gelmedi emin değilim ama şuan çok rahattım ve hatta kulağımda en sevdiğim şarkı çalıyordu. Ölüyordum. Ya da telefonum mu çalıyordu. Gözümü açmaya çalıştım. Evet telefonum çalıyordu. Saate baktım. Sabahın dördü. Kim arar ki bu saatte? Belimin tutulmasına sebep olan koltuğa, rüyamda aslanların kovaladığı bir geyik olmama katkı sağlayan belgesel kanalına, televizyonu açık unutup kanepede uyuyan kendime, bu saatte arayan densize ve rüyamda bana yardım etmek yerine fotoğrafımı çekmeye çalışan insana küfürler ederek doğruldum yerimden. Nefes alamayacak derecede havasız ve adım atılmayacak seviyede çerçöp dolu olan odamda bastığım yerleri ayıklayarak masaya yöneldim. Telefonu masanın üzerinden aldım. Tanımadığım bir numara. Kimdi acaba? Açıp açmamak arasında gidip gelsem de önemli olabilir düşüncesi ağır bastı.

    -Alo?

    -Burak beyle mi görüşüyorum?

    -Evet benim?

    -Burak bey ben polis memuru Hamza Yıldırım. ihbarınız üzerine bulunduğunuz adrese geldik. Kapıyı açan olmadığı için zorla girmek zorunda kaldık ve tarif ettiğiniz üzere ev darmadağın ve neredeyse heryerde kan var. Siz neredesiniz?

    -Ne ihbarı Hamza bey ne eve gelmesi, ben zaten evimdeyim şuan. Polisi falan da aramadım. Doğru kişiyi aradığınızdan emin misiniz?

    ...
    ···
   tümünü göster