/i/Osmanlı

Devlet-i Âliyye-i Osmanniye.
(Osmanlı İmparatorluğu)
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +41 -5
    Atatürk’ün Osmanlı padişahları hakkında en ilginç değerlendirmesi Padişah II. Abdülhamit hakkındadır. Bir zamanlar Abdülhamit istibdadını yıkmak için mücadele etmiş, hatta Harp Okulu’ndan mezun olur olmaz Abdülhamit karşıtlığından dolayı hapis yatmış olan (1905) Atatürk, 1937 yılında Abdülhamit hakkında şunları söylemiştir:

    NiZAMETTiN NAZiF TEPEDELENLiOĞLU;

    “15-20 yaşlarında gencecik bir gazeteciydim. Cumhuriyet Gazetesi'nde yazılar yazıyordum. Tabiî ki Abdülhamit’i hiç sevmiyordum. Cimri, korkak, vehimli, zâlim, Kızıl Sultan diye, yerli yersiz saldırıyordum. O zamanlar her evde bugünkü gibi telefonlar yoktu. (Nizamettin beyin bana bu hatırasını anlattığı zaman da çok zenginler hariç, kimsenin evinde telefon bulunmuyordu.)

    Sabahleyin neşe içinde gazeteye gittim. Arkadaşların ve ağabeylerimizin yüzünde acayip bir ifade ve ses tonlarında garip bir soğukluk vardı. Ne olduğunu sordum. Kimse söylemek istemiyordu. Nihayet gazetenin patronu, “Seni Köşk’ten çağırdılar” dedi.

    Köşk’e ancak Atatürk çağırtabilirdi. Çok korktum. Beni gazetenin pikabı ile köşkün yakınına kadar zütürdüler. “Her halde kapılara talimat verilmiştir. Kendini tanıt. içeriye alırlar” diyerek gittiler.

    Titriyordum. Ayaklarım biri birine dolaşıyordu. Kapıya yaklaştım. Nöbetçiler uzaklaşmam için el kol işareti yapıyorlardı. Dizlerimin dermanı kesilmişti. Uzaklaşamıyordum. Yanıma geldiler. Orada ne aradığımı sordular. Kekeleyerek beni Köşk’ten çağırdıklarını söyledim. Adımı sordular. Bir subay elindeki kâğıda baktı. “Tamam o. zütürün!” dedi. iki yanımdan kollarıma girdiler. Subay önde gidiyor; arkamdan da ayak sesleri geliyordu. Dönüp bakamıyordum. Korkumdan doğru dürüst nefes alamıyordum.

    Birden kendimi Atatürk’ün karşısında buldum. Son derece şefkatli bir sesle: “Gel bakalım çocuk... ” dedi. Ve elini bana uzattı. Öptüm. Beni karşısına oturttu. Yiyecek, içecek bir şey isteyip istemediğini sordu. Dişlerim kilitlenmişti. Konuşamıyordum. Başımla hayır işareti yaptım. Üstelemedi.
    Ve aynı şefkatli sesle:`“Bak çocuk, yazılarından anlaşılıyor ki, sen Adülhamit’i sevmiyorsun. Sevme, yine de sevme... Ama şu hakikati de asla unutma ki... Abdülhamit, o devrin dünya devletleri arasında, en büyük siyaset dahilerinden biriydi. Hangimiz onun yerinde olsaydık, onun yaptıklarını yapamazdık. O dehası ve ince siyaseti ile, çoktan çökmüş olan Osmanlı imparatorluğu'muzu tam 33 sene ayakta tuttu. ittihat ve Terakki onu devirdikten sonra, hürriyet, müsavat, uhuvvet (özgürlük, eşitlik kardeşlik) gibi, Masonik sloganlarla Balkanlardaki bütün etnik unsurları birleştirdiler. Onlar da birleşince, bize karşı Balkan Savaşı'nı başlattılar.

    Bir taraftan Osmanlı subaylarının siyasete bulaşmış olması, diğer taraftan Batılıların desteği ile az kalsın istanbul elimizden gidiyordu. Abdülhamit’e haksızlık edenlerin hepsi sonunda pişman oldular. Tekrar ediyorum. Abdülhamit’i sevme; yine de sevme ama bu hakikatleri de hiçbir zaman unutma... ” dedi.

    Başımı okşadı. Tekrar elini öptüm ve çıktım... ” diyordu.`

    BAŞKA BiR KAYNAKTADA ŞÖYLE YAZMAKTADIR;

    “… Bak çocuk, kişisel kanımı kısaca söyleyeyim: Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları düşmanlarla çevrili bir büyük devlette Abdülhamit’in yönetimi büyük hoşgörüdür. Hele bu yönetim, 19. yüzyılın sonlarında uygulanmış olursa…”

    Çok şerefli bir adam öldü. isteseydi Topkapı Sarayı’nın bütün mücevherlerini zütürür ve öyle bir ordu kurup dönerdi. - Mustafa Kemal Atatürk

    NOT;Yalan diyenler bu yazı Cumhuriyet gazatesinin o yıllarki basımından birinde çıkmıştır
    ···
   tümünü göster