/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +3
    şükrü abi bişeylerden endişelenmiş olacak ki bana silahı verdi. yoksa adamlara güveniyo olsaydı bana tabanca vermezdi. beni buraya bile bile gönderdi. bu tehlikeyi göre göre bize bu adamı vurdurttu. sakinleşince ismailde ne yaptığının farkına vardı. silahı falan atıp şoka girip titremeye başladı. yanına gidip iki üç fiske salladım suratına. kendine getirdim. onları bu duruma ben soktum. benim çıkarmam lazımdı. fakat gece yarısı bu cesedi biz ne yapacaktık. oturup bi sigara yaktım. herkesi yanıma toplayıp sakin olmalarını söyledim. bu cesetten bizim bir şekilde kurtulmamız lazımdı. şans ki üzerimiz temizdi. arbedede benim biraz üstüm başım batmıştı o kadar. geriye kalanı her türlü açıklayabilirdik. sigarayı bitirince ismaille cesedi iki ucundan tutup ağaçların arasına sürükledik. üstünü sağdan soldan ağaçlarla dallarla ve otlarla kapatıp kamyona bindik. sonra hep birlikte kamyona atlayıp mahalleye geldik. mahalleye girer girmez diğer çocukları kamyondan indirdim. evlerine gittiler. ismaili de göndereyim dedim ama. anca beraber kanca beraber diyince dayanamadım aldım arabaya tekrar. meyhanenin arkasına kamyonu çekip malları latife hanımın adamlarıyla beraber indirdik. teslimatı yapıp parayı aldıktan sonra kamyonu mahallenin girişine çekip doğruca kahvenin önüne geldik. dükkandan kazma kürek birşeyler alıp kamyona yükledik. cesedi sakladığımız yere geri döndük. kısa bi sürede çabucak cesedi gömdük. üstümüz başımız hep çamur olduğundan artık eve gidemezdik. dükkana gelip elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra sabaha kadar oturup çay içtik. sabah namazından önce şükrü abim gelir kazanı yakar bir demlik çay koyar namaza giderdi. bir kaç saat oyalanıp onu beklemeye başladık. bundan sonra ne yapacağımızı konuşurken artık ikimizde hayatımızın eskisi gibi olmayacağının farkındaydık. tamamen değişik bir aleme yol açmıştık. bizde artık alemde bir söz sahibi tabanca sahibiydik. bu alemde tabanca sahibi olmanın belli bazı sorumlulukları vardı. şimdiki gibi herkes beline takım gezemezdi. sadece belası olan tekin olmayan adamlarda bu olurdu. kabadayılarda, ağabeylerde. sabaha karşı birbirimize ağabey diyerek eğleniyorduk. ismail ağabey, kemal ağabey. yakıştırıyodukta. iyiden iyiye havaya girmiştik. sabaha karşı dükkanın kapısı açıldı. şükrü abim içeriye girdi. bizi görünce şaşırdı. hayrola çocuklar dedi. gel ağabey diyerek karşımıza oturttuk. ismail birer çay doldurdu. anlatmaya başladık. adamlar bize nağmertlik yaptı diyince şükrü abim vay alçaklar diyerek masaya yumruk attı. bileği kuvvetliydi ikimizde yerimizden sıçradık. cesedi gömdük diye anlattık. ben kendimden emindim. ismaildende emindim. ama şükrü abi ismailin korktuğunu biliyordu. o yüzden biraz üstüne gidip havalanma ismail dedi. kendine gel bu çocuğun sözünden çıkma diyerek titretti ismaili. olayı anlatınca şükrü abim memnun oldu. sote bi zamanda gidip cesedin yerini görelim dedi. olur ağabey dedik. kamyonu mahallenin girişine çekmiştik. anahtarı şükrü ağabeye verdik. o namazdan sonra kamyonu uzak bi yere bırakacak, sonra tekrar mahalleye dönecekti. böylelikle kimse ne kamyonu ne bizi hatırlamayacaktı. namaza gitmeden emanet sende mi diye sordu. parayı çıkarıp cebimden şükrü abiye uzattım. içinden bir miktar ayırıp ikimize pay etti. kalanını kendine aldı. ağabey bu çok para dediysekte uzatmayın diye üsteleyince ısrar etmedik. bir adam vurmuştuk evet. ama para kazanmıştık. ismaille ilk defa bir adam işi yapıp para kazanmıştık. bizler gerçekten ağabey olmuştuk. parayı alır almaz aklıma ilk o geldi. mahalleden sevdiğim kız. her gün kahveye giderken görürdüm. mahallemizin incisi. leyla. tabi benim dışımda kimsenin dikkatini çekmeyecek bir kız. diğer memur abimiz osman abinin kızı. sabah aynı saatlerde okuluna gitmek için dışarıya çıkardı. ben evlerinin önünden geçerken o ayakkabılarını giyiyor olurdu. çaktırmadan göz süzerdim. benim farkımda mı değil mi bilmem ama ben yüz kilometre öteden tanırdım. kahveye ilk başladığım zamanlarda farketmiştim onu o kapıda. ve bir gün o kapıdan gelin olarak çıkarmaktı hayalim. şimdi kendime canti kıyafetler alacaktım. ve yarın kahveye gelirken beni görecek belkide o da sevecekti. sabah namazından sonra kahvede esnaflar oturur çay içer kahvaltı ederlerdi. kahvaltıları bitenler dükkanlarına dağılır erkenden dükkanlarını açarlardı. nizam abi de namazdan gelince hemen yanına koştum. aman nizam ağabeyciğim diyerek sandalyesini çektim güzelce oturttum. çayını koşturup güzelce bir yağ çektim. hayrola ulan kemal bu ne ilgi alaka diye sordu. sandalyeyi çekip yanına geldim. gözünü seviyim nizam ağabey şu senin dükkandan bana uygun canti bişeyler ayarla da giyeyim dedim. şöyle bir baktı bana. hayrola ulan hergele, gönül meselesi mi dedi. başımı eğdim. müstehzi bir gülüş attı bıyıkaltından. tamam tamam. hele bir çayımızı içelim bakarız dedi. havalara uçacaktım. nizam ağabey çayını içtikten sonra koşarak dükkana zütürdüm. dur oğlum çekiştirme diye söylene söylene geldi dükkana. param var ağabey giydir beni dedim. öyle diyince nizam ağabey saolsun bize uygun bi takım çıkardı. lacileri çekip doğruca leylanın evinin önüne dikildim. işte tamda oradaydı. hayatımda ilk defa takım elbise giyiyordum. zaten bizim mahallede takım elbisseyi ya memurlar , yada kız istemeye giden damatlar giyerdi. aksi halde takım elbiseyi giyen olmazdı. bende de afedersin biraz at gibine kelebek konmuş gibi durdu. hayatımızda canti kıyafet görmediğimizden. öyle iki dirhem bir çekirden leylanın önünden geçtim. yılmaz güney gibi havalardayım o zamanlar. öyle bir bakış attı ki bana zülfünün altından. kaç yıl geçti hala unutamam. o gün bugündür ben böyle takım elbise giyerim. işte o gün kahvede adımız söylendi. canti kemal diye. o gün bugündür ben böyle canti kemal gezerim. hoş artık bi cantiliğimiz kalmasa da. zamanında bize de bu alemde canti kemal derlerdi. buda dostlarım canti kemalin hikayesidir.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster